şunu öğrendik ki, hukuk kendisinden hiç bir göt anlaşılmayan bir şeydir, ve ancak ehillerin anladığı dil üzerinden işler. haşim emmiyi böylesine anlaşılmaz bir basın toplantısındna dolayı teprik ediyoruz.
bedava kömür dağıtmaktan daha iyi olan aktivite. hiç olmazsa milletin karnı doyar diye düşünmüş olmalılar. hem kömür gibi siyah da değil, bembeyaz miss, chp'nin şanlı tarihi kadar temiz.
sene 1994'te hasan basri eler mecliste konuşmaktadır ve bu konuya değinmiştir. inceleyelim...
"atatürk'ün alternatifini özal'da, saidi nursi'de ya da apo'da bulanların trajikomik durumu" konuşmanın temel argümanıdır. [1]
peki bu alternatif yaratma süreci nasıl işliyor, yine kendisinden dinleyelim;
"özel bir televizyon kuruluşu, 'iz bırakanlar' programında, 'eyvah, eyvah' nidaları arasında vahdettin'den bahsederken, atatürk'ü kastederek 'bir ihanet, bin kurşuna bedeldir' yazısını ekranlarda utanmazca yayınlayarak, açıkça bölücülük yapıyor. yine aynı gün, bir gazete, cumhurbaşkanı ve başbakanın yer aldığı fotoğraf karesinin arkasında yer alan atatürk resmini resmen kazıyor"
konu komşu, eş dost bilir filmeler konusunda ne maharetli olduğumu, hiç bir film olmamıştır ki, sonunu bilmeyim önceden tahmin etmeyim. neyse laf ola harman ola, bir gün yine bu camiadan bir gurup eleman olum hollywood u yaladın yuttun bak bir türk filmi çekmişler süprizler varmış gel gidelim sinemaya, hemi de filmin vizyona girdiği ilk gün, ne rapdi ne başka mekanizmdan önceden izleme imkanım yok diye bu günü seçmişler, hemi de ilk seans gözlerimi açmadan sinemada uyandım, neyse film başladı, artisin biri çok dikleniyor yapacam edecem dağıtacam ortalığı diye, ulan dedim mırıldanarak senin bir halt yapacağın yok, yapsa yapsa şu mert delikanlı yapar. bir iki dakka geçti geçmedi fikrimi yandakilere açtım, neyse fazla uzatmayım film bittiğinde bütün gözler bana dönmüş salondan tekme tokat çıkarma seansları başladı, sonradan anladım ki meğer sesli söylemişim fikrimi salonun yarısı duyuvermiş..
tiksindirici bir beyanat. her total tespit gibi... ondan sonra bu ülkede neden işler doğru gitmiyor, gitmez tabi aydın dediğimiz tip de devlet söyleminin bir uzantısı işte.
son zamanlarda kürt siyasilerden duyulan bir söz öbeği. rahatsız eder, en azından beni rahatsız eder. lakin bir de şu var, bu sözü bastırmak söyleyeni susturmak artık 1930'lardaki yada 1990'lardaki kadar kolay değil. peki dinleyecek miyiz sürekli ve bir gün de kanıksayacak mıyız. bu lafı söyleyenlerin bugünlerde ifade ettiği bir şey daha var, çocuklarımızı sizin ordunuza göndermeyeceğiz dediler. zor bir dönemdeyiz vesselam. ben dahi dediler, yaptılar diyorum, ötekileştirmişim vesselam.
şayet dünya adaletini bu dünyada sağlıyorsa, adaletsiz babanın cezasını adil çocuğu çekiyorsa, kendini türk kategorisine koyanların işi zor, bekleyelim bakalım neler olacak.
şimdi efendim bu şahsa karşı ciddi ikilemler içindeyim, cazip izlenir bir tarzı var, insan kendini alamıyor. kahvaltı'daki kuş sütü gibi bir şey. kolay hazım gibi olumlu bir etkisi olsa da, daha yukarılarda yani beyin dediğimiz mekanda ilginç etkileri var. en ciddi meseleyi keyiflik bir şeye dönüştürdüğüden bu meselenin içini boşaltıyor. bütün bu meselelere hafif devletçi bir sos katması, gülerken ideolojinin önüne dolmalıyorsunuz. ama olsun be mesut abi, sabah sabah gülmekten ölüyoz ya, şu hayatta gülmek gibisi var mı, ha sorarım sana?
ek bilgi, hani gülün adında kilise gülmeyi ortadan kaldırıp ciddiyet üzerine otorite kuruyordu ya, mesut abimiz de gülmeyi kullanarak zihinlerimizde bir otorite kuruyor, vay be, gülsek bir dert gülmesek başka bir dert.
27 Mayıs darbesinden sonra düzenlenen Cemal Gürsel Kupası'nı Fenerbahçe kazanmış. Maçı radyodan anlatan Halit Kıvanç 2002'de Tanıl Bora ve Murat Toklucu'ya verdiği söyleşide, 17.30'daki maçın radyodan yanlışlıkla 16.30 diye duyurulduğunu, TRT'yi arayıp "Saat yanlış söylendi, düzeltebilir miyiz?" dediği askeri yetkilinin "Devletin radyosu söylediğini katiyen geri almaz. Maç 17.30'da olabilir, ama yayın 16.30'da başlayacak" demesi yüzünden canlı yayında tam bir saat havadan sudan konuşmak zorunda kaldığını anlatır.
zamanın istanbul Valisi. yine zamanında şöyle bir yasak yayımlamış: "Bazı kadın memurlarımızın süse düşkün olduklarını, bazılarının daha aşırı giderek yüzleri ve gözleri boyalı halde daireye geldiklerini görmekteyim. Bu yakışıksız vaziyette iş görülmesi hoş görülemez. Amirlerimizin memuriyet ciddiyetinin icaplarına göre tedbirler alması lüzumunu rica ederim."
sene 1962'de Hayvanları Koruma Cemiyeti'ne dilekçeyle başvurup "kaydının insanlıktan alınarak hayvan sınıfına nakledilmesini" talep eden Nizamettin Ş. isimli bir vatandaş buna sebep olarak "insanların iyi hislerden yoksun olduklarını, iyilikleri takdir etmek şöyle dursun, kötülükle karşıladıklarını" göstermiş.
mesut yar'ın yaptığı sabah programı (haber demiyoruz dikkat edin). zihin açıcı vitaminleri victoria secret defilelerinden seçen, erkeklerin kadın bedeni üzerinden zihnini boşaltan hemen ardından da ciddi haberlere geçen ve bu boşalmış zihinle izleyicilerinin bir şeyler anlamasını bekleyen program.
uyan türkiye vitamin haberiyle kadın bedeninin metalaşması dediğimiz şeyi hayata geçirmektedir. peki sorarım kendisine kadınları ne uyandıracak şöyle süper bir erkek manken de yürütecek mi ekranlarda. şayet kendi bedeninin bu işi zaten yaptığını düşünüyorsa, bir şey demiyorum artık
haber felsefesini eleştiri üzerine kurmuş, ama bilinçli olarak sakladığı bir şeyler var o da "kutsal devlet".. bunu kürt meselesine dair haberlerde, azınlık meselelerinde (bu malesef bazı alevilerin yas günlerine biz de katılıyoruz demekle düzelmiyor) ki özellikle azınlıkların çıkardığı "problemlere" bakış açısında görülebilir.
bir çok eleştirisine katılıyorum, ama devleti kutsaması en büyük kusuru.
dtp'li belediye başkalarının ellerinin kelepçelendiği sahneleri sunarken zafer havasında bir haber yapmıştır, zaten kürtlere dair ne kadar haber varsa aynı tavrı takınmaktadır.