her kabuki oyununda çok başarılı bulunan ölümsüz sahneler vardır. bunlara miye denir. japonlar tiyatroya asıl bu miyeleri seyretmeye gelirler. sıkılan çıkar dolaşır, yer içer, japonların sadece o miye için orada bulunma gibi bir özellikleri vardır. bir oyunu baştan sona izleyeceğim diye bir kaygı taşımamaları bundandır.
1926 tokyo doğumlu efsanevi japon yönetmenlerindendir. doktor bir babanın üçüncü erkek çocuğu olarak dünyaya geliyor. waseda üniversitesi'nde eğitimini tamamlamıştır. kariyerine yasujiro ozu'nun asistanı olmak gibi bir artıyla başlıyor.
filmleri, kendi deyişiyle insan vücudunun alt tarafı ile, alt sınıflardaki kültürel yapı arasındaki bağlantıyı irdelemek kaygısı gütmüştür. bu yüzden karakterleri, fahişeler, yozlaşmış tipler, ayyaşlar, evsizler gibi alt tabakadan insanlar olmuştur. bununla beraber filmlerinde, kimonolar, çay seromonileri gibi, japonlara has özellikler de kullanılmıştır. sineması özetle; japon olmanın gerçekte ne olduğu ve savaş sonrası japonyasının bir tezahürüdür.
japonlarda hediye ya da para uluorta verilmediğinden süslemeli kağıtlara sarılırmış. origata bu anlamda bir kağıt katlama sanatı olarak gelişmiş. origami'nin babası sayılır.
1283-1350 arasında yaşamış japon edebiyatçı ve aynı zamanda budist rahiptir. en önemli eseri tsurezuregusa'dır. eserlerini muromachi ve kamakura dönemlerinde yazmıştır.
girişi 5-7'lik, son 3 dizesi 5-7-7'lik olan japon şiirleridir.
uri hameba / when i eat melons
kodomo omohoyu / my children come to my mind;
kuri hameba / when i eat chestnuts
mashite omowayu / the longing is even worse.
izuko yori / where do they come from,
kitarishi monoso / flickering before my eyes.
manakai ni / making me helpless
motona kakarite / endlessly night after night.
yasui shi nesanu / not letting me sleep in peace?
kenshin'in sevdiceğidir. yemek yapamaz, çamaşır asamaz. sake içemiyorum diye ağlar, kadınlıktan da özendiği erkeklikten de nasibini alamamıştır. elde bambu tüm gün antreman yapar. ama nasıl işse kenshin'i tavlamıştır.
(bkz: rurouni kenshin)
ejder kişi diye çevrilebilir.
japon mitolojisinde denizlerin ejder tanrısı. ryujin ryugu'da doğmuştu. sarayı denizin derinliklerindeydi. kızı otohime prens hoori ile evlenmişti. deniz kralının büyük bir ağzı olduğu söylenirdi. kaplumbağalar onun haberciliğini üstlenmişlerdir.
japoncada yıldırım çocuktur. hikayeye göre, bir gün yoksul bir japon köylüsü kuralık döneminde buddha'ya yağmur için dua eder. birden bire dışarıdan gök gürültüsü ve yağmur sesleri duyulur. bimbo adındaki bu fakir köylü olup biteni görmek için dışarıya çıkar. ve otların üzerinde yatmış küçük bir çocuk görür. bimbo ve karısı çocuğu evlatlığa kabul ederler ve ona raitaro ismini verirler. raitaro daha sonra istediği zaman yağmur bulutlarını çağırır ve yağmur yağdırır. böylece bimbo zengin olur. 18 yaşına geldiğinde raitaro köylülere onu büyüttükleri için teşekkür eder, beyaz bir ejdere dönüşür ve ortalıktan kaybolur.
enteresan bir durumdur. önce sağa sola sorulur, yetişkin bir x türünde kediniz var mı diye. sonra arkadaşlara haber yollanır. bizim kız/oğlan zor durumda, lütfen var mı tanıdık, iyi aile çocuğu/kızı, efendi bir arkadaş falan filan diye. sonra evde kalmış kimseler gibi internette kedi sayfaları taranır. eş/dost arayanlar bölümlerine bakılır. sonra uygun aday bulunur. aileler tanışır, anlaşır. yavrular olunca ikisi size, üçü bize keh keh, diyerekten. kediler başbaşa bırakılır. takribi yirmi gün iki kedi sahibi olursunuz. iki katı yemek, iki katı kum, iki katı sevgi koyarsınız ortaya.sonra damat ya da gelin kendi evine gider. damatsa mutlu mesut, gelinse içi buruk. çok trajiktir onları ayırmak. misafir kedi evden gidince, anlarsınız ki artık hayat eskisi gibi değil.
macera sonunda elinize kalan tek şey, kedinizin huyunun değişmesidir.
konfüçyüs'ün tüm öğrencileri içinde en çok üne kavuşmuş olanıdır. iö 371-289 yılları arasında yaşamıştır.
iki açıdan ustasının görüşlerine katkıda bulunmuştur. . bu katkılardan ilki, ahlak felsefesine psikolojik dayanaklar bulmak, ikincisi ise, yeni politik görüşler öne sürerek, siyaset felsefesine katkılarda bulunmaktır.
insanın doğuştan iyi olduğuna inanır. aşağı doğru akan su gibi, insanın eğilimi de iyiliğe doğrudur der. iyiyi bulmak için yapılması gereken tek şey, bizde zaten varolan değerlere kulak vermektir der. uyumun anahtarı insanda gizlidir, önemli olan onun hakkında düşünmek ve onu bulmak der.
eğer kişi kötülüğe yönelirse, bu onun bilgisizliğinden dolayıdır diyor. tıpkı sokrates'in ünlü mottosundaki gibi bilgi insanı iyiliğe, bilgisizlik insanı kötülüğe götürür diyor.
siyaset felsefesi söz konusu olduğunda ise, monarşi ve demokrasi arası seçim yapmak durumunda kalan bir adamla karşılaşıyoruz. meng tse, bu iki tip yönetim şeklinden monarşiyi, demokrasiye tercih ediyor; çünkü demokrasinin olması için herkesin iyi yetişmiş olması gerekir, yoksa tersi durumda demokrasi kaosa neden olur diyor. çünkü yaptığı seçim her zaman mantık çerçevesinde olmayabilir, diyor.
iö 395-288 yılları arasında yaşamış bir çin filozofudur. çağdaşı mensiyüs'un görüşünün tersine, insanın doğuştan kötü olduğunu, bedensel arzular ve dünyevi hazların pençesinde kıvrandığını, bunların peşinden gittikçe başkalarını da eyleme geçirip, onlara da bir tür zulüm ettiğine dolayısıyla kaosu körüklediğine inanır. hoşgörü, iyilik ve düzen için eğitimin şart olduğunu, töre ve yasalarca iyiliğin desteklenmesi gerektiğini söyler.
yine çağdaşı mensiyüs'e karşı bir fikir olarak doğaya karşı olmayı, ondan mümkün oldukça kurtulmayı değil, doğayı akort edilmesi ve böylece doğaya egemen olunması gerektiğini savunur.
çin felsefesini öncelikle uyum düşüncesinden hareket eder. uyum derken kasıt, doğada, insan bedeninde ve ahlakta altın orta'nın bulunmasıdır. nerede uyumsuzluk varsa orada mutsuzluk vardır, bu yüzden ideal olan, şeylerin bir harmoni içinde birarada bulunmasıdır derler. bunu sağlamanın yolu da '' ya şu ya da bu'' gibi seçim yaptırıcı bir önerme yerine ''hem bu hem şu'' gibi karşıtları beraber kabul eden, ancak karşıtların birbirini dengeleyeceğini savunan bir görüşün yeğlenmesidir.
azla yetinip, ölçülü olmak, iç barış ve huzuru getirecektir, diyorlar.
bilmek uğruna bilmek, salt bilgiye ulaşmak çin felsefesinde çok önemli olmamıştır. bilginin amacı tıpkı sokrates'te olduğu gibi, ahlaka hizmet etmektir.
bunun dışında bir siyaset felsefesi olarak çin düşüncesinde ise, kişi tek başına değil, ailesi, toplumu ve devletiyle uyum içinde olan bir organizmadır. davranışlarının uyumu, ailesine oradan da topluma yayılacağından, dengeyi bulmuş kişi, iyi bir yurttaştır da aynı zamanda.
bir kore eda hirokazu filmidir. genç bir annenin 12 yaşındaki oğlu akira ile yeni dairelerine taşınmasıyla başlar. kimsenin bilmediği şey, kadının yanında getirdiği bavullarda üç çocuğunun daha olduğudur. sorumsuz anne çocuklarını terkedip gittiğinde, evin yükü akira'nın üzerine kalır. hem kendi ergenliğinin üstesinden gelmek hem de kardeşlerine sahip çıkmak zorundadır.
filmde, akira rolüyle yuya yagira cannes'da en iyi erkek oyuncu ödülünü almıştır.
kent oyuncuları kadrosunda olup yıldız kenter'le aynı sahneyi paylaşan şanslı insanlardandır. zamanında beykent üniversitesi'nde drama derslerine girmişliği, çehov ve shakespeare dinamiklerini anlatırken, öğrencileri mest etmişliği vardır.
tokyo story gibi bir filme can veren, pek çok japon yönetmeni eğitmiş, zamanında kurosawa sansür kurulu tarafından eleştirilere maruz kaldığında, bir filme verilecek en iyi not yüz ise, senin filmin yüz on almayı hakeder deyip yeni sinemacıları cesaretlendirmeyi kendine ilke edinmiş, efsane japon yönetmenidir.