sözlerinin arasında "ben türkiye cumhuriyeti başbakanıyım" deyişi çok manidar. hazmedememiş hala hazmedememiş. "neymiş, birine ben sayın demişim" cümlesi de yeme yanında yat cinsinden.
kurtlar vadisi'nde tesadüfen gördüğüm, mükemmel ses rengina ve olağanüstü diksüyonuna hayranlık beslediğim tiyatro sanatçısı. . sarı zeybek adlı belgeselde de mehmet atay ile beraber döktürmüşlerdi.
tabii ki türkiye'dir. yalnız ve sahipsiz bir ülkedir, ama resmiyette. tabii ki bu ülke üç beş tane basiretsizin ammazlığına teslim edilmeyecektir. ama şiddetli bir baş ağrısı da yaptığı aşikardır. bu ülkenin şu anki kurmayı olarak österilen şahsiyetleri yalnızca kendileri için yaşarlar. dış politikada bir türkiye yoktur ki. yalnızca erdoğanlar, babacanlar hatta abdullah güller falanlar filanlar vardır. ülke sorunlarına bu kadar uzak bir hükümet türkiye'de ilk defa görülmektedir. düşünün bir kere; gece yarısı hain bir saldırı oluyor ve bizim sözde başbakanımız oy kullandıktan sonra basını acitasyonla, suçlu aramakla itham ediyor. demek ki önce kendisi, sonra diğerleri.
böyle bir başbakan ve onun kurmaylarına güvenip gelek için umut beslemek büyük bir aptallık olacaktır. bu aşikardır.
şimdiki basiretsizliği görünce, yıllarca şikayet ettiğimiz, dalga geçtiğimiz, illahlah ettiğimiz eski devlet adamlarına özlem duyma durumudur. evet demirel'in, ecevit'in, yılmaz'ın, çiller'in yaptığı büyük hatalar sayesinde bu hükümet şimdi bu kadar etkindir. ama onların zamanında ülkemiz hiçbir zaman bu kadar aciz ve zavallı duruma düşmemiştir. dış politikamız asla iç politikamızdaki rezalet ölçülerine ulaşmamıştır. elbette mükemmel de olunamamıştır. ama daha az bağımlı, daha kararlı ve yürekli davranılmıştır. örneğin bir ecevit olsaydı ırak'a sınır ötesi harekat ya gerçekleşmiş olurdu ya da gündemden düşürülür vıcık vıcık edilmesi engellenmiş olurdu. başka çareler aranırdı. ama şimdi herşeyin boku çıktı. politika etkinsizliği denilen şey zirve yapmış durumda. bu saatten sonra harektat bile birşeye yaramayacaktır.
atilla dorsay'ın sinemanın yüzüncü yılı dolayısıyla hazırladığı üçlemenin son halkası. dili diğerlerinden daha ağdalı olmakla birlikte ortalama bir sinema seyircisine hitap ediyor. hatta bazı bölümler sanatla alakası olmayan magazin meraklısı kişilerce bile zevkle okunabilir.
atilla dorsay'ın sinemanın yüzüncü yılı dolayısıyla yayımladığı üçlemenin ilk kitabı. diğerleri için: (bkz: 100 yılın 100 filmi)ve (bkz: 100 yılın 150 oyuncusu). ünlü sinema yazarının büyük birikiminin aynası olan seçkideki yönetmenler kesinlikle çok titiz bir şekilde seçilmiş. tabii hiç bir seçki onunla ilgilenenleri tam olarak tatmin etmeyecektir. örneğin bir john sturges, clint eastwood, metin erksan, costa gavras, ridley scott, david lynch gibi sinemacıların olmayışı ben de hayal kırıklığı yaratmıştı. bir başka sinema sever için de başka isimler mutlaka vardır. bu çok doğaldır ve kusur olarak görülmemelidir. zira bu, sinema sever olmanın doğasından ileri gelir. farklı bakış açıları farklı beklentileri de beraberinde getirecektir.
şu andaki sistemden bunalmış, özgürlükleri kaynağı belirsiz inançların karanlığına gömülmüş, düşünceleri ve hareketleri sürekli baskı altında olan ve aydınlanmaya özlem duyan bir malezyalı'nın, ülkemize bakıp derin bir ah çekişle kendine sorduğu soru. ama o şahıs bilir ki artık eski günler geride kalmıştır. egemen din baltasını her an tepelerine indirmek üzere her yerdedir. dinin toplumsal yaşamı her alanda işgal etmesinin geriye dönüşü yoktur. yapabileceği tek şey hergün daha kötüye gitmemek için dua etmek olabilir ancak. ama o adam şunu da bilmelidir. böyle giderse o karanlık dünyada yanlız kalmayacaktır. hayalindeki müslüman ülke de kendine benzeyecektir. belki de bu sözlük yazarı malezyalılara gıpta edecek duruma gelecektir.
demokrasicilik oynayan türban savunucularının, kuran kursu sevdalılarının, amerika düşmanı amerika kuklalarının, bilimsel gerçekleri vakıf okullarında ve yurtlarında öğrenen dini bütün kardeşlerimizin bir türlü dile getiremedikleri ama bilinçaltlarını ele geçirmiş olan önerme. sanki hukuk devleti çok umurlarında, gerçek demokrasi için savaşıyorlar, din ve vicdan özgürlüğüne islamiyet ve onun kuralları dışında çok önem veriyorlar da falan da filan da. herşey ortada. kuran-ı kerim özel hukuk kuralları yanında kamu hukukunu da düzenler. islamiyetin bu özelliği onu kabul etmiş insanlar üzerinde ciddi bir baskı uygular. bu da gayet normaldir. normal olmayan ve çirkin olan şeyse bu insanların sürekli aslında kendilerine asla uymayan demokrasi, özgürlük ve hatta laiklik gibi kavramları kullanarak ve mazlumu oynayarak istediklerini elde etmeye çalışmalarıdır. kesinlikle hoş değildir. unutmayalım ki; fikriyle dili bir olmayan insan kaypak insandır.
şimdilerde pop olarak tabir edilen müziğe adaptasyon dönemlerinden 90'ların başına kadar verilen isim. daha da ileri gidersek türkçe sözlü hafif batı müziği. yabancı şarkılara türkçe söz yazılmasıyla başlayan dönemden itibaren özellikle trt 'nin r'sinde kullanılan bir tanımlama idi. sonrasında genç şarkıcıların hızla piyasaya girmesi sonucunda türkçe sözlü hafif müzik patlaması demek zor geldiğinden kısaca pop adını aldı.
muhteşem sesiyle hafızalara kazınmış, genç yaşta hayatını kaybetmiş, türkçe sözlü hafif müzik dünyasında hatırı sayılır bir yere sahip müzisyen. historia de un amor 'u müthiş yorumlardı. ayrıca bu eserin türkçe sözlü hali olan bütün dualarım seninle de hep onunla hatırlanır. muhteşem sesiyle bu şarkıyı dinlemek için:
iran'daki rejimin artık zıvanadan çıkmış bir sisteme dönüştüğünün en güzel kanıtı. insanlık dışı aşağılık bir eylem. islam bunu emretmez, bu insanlar sapık, bunlar allah'ın emirlerini saptırıyorlar, iran gerçek anlamda bir islam ülkesi değildir tarzı söylemleri duyar gibiyim. ama ne farkeder. herhangi bir din farklı yorumlara açık olduğu sürece her türlü yaşayış biçimi ve kendine özgü inanç sistemi ortaya çıkabilir. zaten bu fırsatı kollayan sahte alim, derviş, ermiş adayları hep sırada bekler. bu saçmalığı onaylayan sahtekarlar olduğu gibi daha sapıkçasını da onaylayanlar çıkacaktır.
seçim sonuçları karşısında ciddi hayal kırıklığı yaşayan insan kişisinin çaresizce yerine getirdiği eylem. bu zat "halk bunu istedi" diyerek köşesine çekilir ve kendi dünyasına dalar. birşeye yaramadığını farkettiği eleştirileri de dile getirmez. zira habere de uzaktır artık. neyi eleştirecektir ki? böyle bir davranış insanın iç huzuru açısından daha bir faydalı olabilir. ama diğer taraftan iktidarın artık meydanı boş bulması ve beş yıl sonra bu günleri de fazlasıyla aratacağı anlamına gelebilir. bu nedenle en kısa zamanda titreyip kendimize gelmek, çoğunluğun üstünlüğüne saygı duyup azınlık haklarımızı da hatırlayıp eskisinden daha keskin ve cesur olmak zorundayız.
şaşırtıcı bir olaya şahit olarak ya da içine düşülen kötü bir durumdan kurtuluş amacıyla dine sarılma korkusuyla tanrıdan yardım isteme durumu. insanlar tarafından ateist ya da dinsiz olmanın nedeninin hava atmak olduğunun düşünülmesiyle ilgilenmeden popoyla kıs kıs gülerek kendi bildiği yolda devam etme kararlılığında olan insan kişisinin eylemi.
tabii ki bir ateistin bu konuda yardım isteyeceği kimse yoktur ama tanrıya inanıp dinlere ve o çok akıllı peygamberlere inanmayan benim gibi caka satma heveslisi ezik kişilikler bu yola başvurabiliyorlar. çünkü biliyorlar ki dine köle olunursa okunacak binlerce kitabın bir anlamı kalmayacaktır. altı üstü bir kabulün peşine takılınca bilimin söyledikleriyle ilgilenilmeyecektir. böyle bir durumda başkalarını cahil olarak görmek de çok saçma olacaktır. 12 yaşındaki kız çocuklarıyla evlenen kişileri allahın sevgili elçisi olarak görüp de buna kayıtsız kalma tehlikesi de vardır. aman aman. tanrım hep caka satıyım, hava atıyım ve böyle kalıyım. amin.
ironik olduğu kadar popoyla gülünesi durum. amerika dünyayı sömürüyor, ortadoğuyu karıştırıyor, yahudileri destekliyor, müslümanlara zulüm ediyor diye feryad edeceksiniz, sonra da amerika'nın türkiye üzerindeki oyunlarına alet olacaksınız. amerika'nın beslediği, büyüttüğü bir siyasi oluşumu destekleyeceksiniz. amerika'nın kanlı paralarıyla alınan kömürle ısınacaksınız, sonra kahrolsun amerika diye bağıracaksınız. her geçen gün üzerinizden türkiye'yi bölme amaçlı planlar yapılacak, bir projenin piyonu konumunda olacaksınız ondan sonra amerika aleyhine dualar edeceksiniz.
kime niye oy verdiğinin, neyi niçin savunduğunun farkında olmayan bu kafalar yüzünden hep gelecek endişesi yaşıyoruz. gerçekten çok acınacak bir haldeyiz.
atatürk'ün büyüklüğünün yalnızca memleketin kurtulmasıyla ilintili olduğunu düşünen sığ kafalı zihinlerin düştüğü yanılgı. doğrudur, ulu önder dış politik bir hedef olarak bağımsızlığı gerçekleştirmiştir. ama osmanlı çizgisinde bir yönetimle devam etseydi, hilafete dokunmasaydı, ne o büyük devrimlerini gerçekleştirebilirdi ne de şimdiki kadar büyüleyici bir kişilik olabilirdi. mustafa kemal atatürk bu ülkede islamiyetin hükmediciliğine darbe vurmuş ve karanlık zihinleri ilmin ışığıyla aydınlatmanın yolunu açmıştır. bu en büyük icraatıdır. zaten ona bu platform da dahil olmak üzere yapılan dokundurmaların sebebi de budur.
rahat uyu atam...
yüzde doksanından fazlasının müslüman olduğu söylenen ülkemizde din adına yapılan garip ya da giderek kötücül hareketleri gören insanların ağızlarından ilk çıkan ve gerçekten kabak tadı veren savunma cümlesi. biraz yaratıcı olun be kardeşim artık. şimdi siz yaratmak allah'a mahsustur da dersiniz. lafı boğazıma tıkarsınız. neyse "yeni şeyler bulun" diyim o zaman.
sinemada porno izlerken ölen adam başlığı altındaki kanımı donduran entryleri görünce açma zorunluluğu hissettiğim başlık. elbette bu sadece sözlük yazarlarıyla ilgili bir durum değil. fakat bu platforma dahil birisi olarak aynı mekanı ve zamanı paylaştığım bazı insanların duyarsız ve iğneleyici tavırlarını görünce içime derin bir umutsuluk duygusu çöküverdi. her zaman gülmek ya da eğlenmek zorunda değiliz ki. her olaya bir cem yılmaz hafifliğiyle yaklaşma alışkanlığımızdan vazgeçmeliyiz.
1905-1934 yılları arasında yaşamış ve gencecik ölümüne rağmen geride bıraktığı yalnızca dört filmle sinema tarihinin unutulmazları arasında yer alan fransız yönetmen. özellikle son filmi l'atalente gerçeküstücü dokunuşlarla ve içinde barındırdığı yaratıcılıkla unutulmazlar arasında yer alır. "Zéro de conduite: Jeunes diables au collège(hal ve gidiş sıfır)" da unutulmazları arasındadır. 1998 tarihli "vigo" adlı filmde ünlü yönetmene "james frain" hayat vermiştir.
çok ilginç bir durumun öğesi konumundaki insanlardır. lafa gelince amerika şöyledir böyledir derler. ortadoğu'da yaptıklarından dem vururlar. dünyadaki tüm hinliklerin arkasında onların olduğunu savunurlar. hatta bazıları 11 eylülü ayakta alkışlar. türkiye'de yapılan anketlerde abd düşmanlığı neredeyse yüzde seksenleri bulmuştur. ama ne kadar ilginçtir ki yine aynı insanlar rte, fethullah ve hatta harun yahya gibilerine toz kondurmazlar. amerika tu kakadır da bunlar nedir allah aşkına? tamamen amerika güdümünde olup onların desteğiyle bir yerlere gelen bu insanların popülerliğinin sebebi nedir? yüzde 47'yle övünüyorsunuz da bu orana kimin sayesinde ulaşıldı? sizler neyi savunuyorsunuz? amacınız ne? uzaylı mısınız? kimsiniz nesiniz? komedyen misiniz?
elde yüzlerce yıl önce yazılmış metinlerden başka bir şey olmadan, her kafadan ayrı ses çıkararak milyonları etkileyen ve medeniyetler çatışmasının tohumlarını eken olgu. bir de insanlara iyilik, güzellik getireceğim diye büyük bir iddaayla ortaya çıkan dinlerin şu dünyayı soktukları hali de gözden geçirmek gerekir.
julius nyerere'nin önderliğinde zengibar adlı devletle birleşerek şimdiki birleşik tanzanya cumhuriyeti'nin kurulmasında rol oynayan eski bağımsız devlet.
ileride torun torba sahibi bir yazarın bilmiş bir tavırla bak evladım diyerek geçmişle ilgili söyleyecekleridir.tabii aynı olaylar farklı gözlerle rashomon vari anlatılacaktır.şu anki dönem de sanırım üzerinde en farklı yorumları barındıracak olan dönemdir.
sinirlenince ayağındakini kapıp fırlatan anne tipidir.terlik genelde isabet etmez.sanırım ana yüreği siniri yatıştırıcı etki yapmaktadır.tabii çocuklar büyüdükçe bu tepki de ortadan kalkar.
akp'nin son genel seçimlerdeki başarısı sonucu yapılan tanımlama.katılmamak mümkün değil.türkiye cumhuriyeti halkı kesinlikle istikrara oy vermiştir.ülke olarak istikrarlı bir şekilde ve hızla dibe doğru çakılıyoruz.
sinema kariyeri çok iyi filmlerle dolu büyük oyuncu-senarist-yönetmen.1936 doğumlu sanatçının oyuncu olarak yer aldığı bazı filmleri rebel without a cause, giant, blue velvet, red rock west, speed dir.en büyük başarısı 1969 tarihli; yazdığı(peter fonda ile), oynadığı ve yönettiği easy rider dir.
1959 tarihli bir howard hawks filmi.şerif john wayne ile yardımcısı alkolik dean martin'in yakaladıkları azılı bir çete reisini hapishanede tutma çabalarını anlatır.reis adamları tarafından defalarca kurtarılmak istenir ama her defasında şerif ve yardımcılarını karşısında bulur.filmin belki de en mizah içeren yanı budur.sanki bir kızılderili ordusuyla verilen mücadele filmi baştan sona ilgi çekici kılar.