yine Yavuz'dan bir seyler dinlerken farkettim ki neredeyse 10 yil gecmis gidisinin uzerinden! O kadar oldu mu yahuu diye sasirdim, afalladim, n'apsam bilemedim... an itibariyle de muzigin sesini biraz daha acip yavuz dinlemeye - hissetmeye devam etmeye karar verdim.
Hafta sonları, mezunlarının çoluk çocuk toplaşarak piknik yapmak için özellikle çarşı çimlerini istila ettiği üniversite... tamam, gelirsin eski okuluna ama bu kadarı da pes dedirtiyor artık!
Film öncesi reklamları seramoniye dönüştürerek bıktıran, bilet fiyatları şok etkisi yaratan festival! Hayır o kadar reklam aldın, anladık da...bu bilet fiyatları ne o zaman?
tam: 12TL
öğrenci: 10TL (akşam 21.30 ve 22.00 seanslarında öğrenci indirimi geçerli değil!!!)
çok zaman sonra oturup
bir fincan kahve içebilmeli insan
eski sevgilisiyle
geride bunu bırakabilmeli
yalnız ya da birlikte çekip giderken bir ilişkiden!
her şey dün gibiyken
yıllar geçti
uzakta birbirimizden.
cam kenarına oturduğum masadan
yüzüme sokağı vuran tülün gölgesinde
düşünüyorum:
yavaş yavaş anıların da terk ediyor beni
git gide azalıyor
günün birinde
birlikte
bir fincan kahve içebilmenin
sadakati
hayali...
neden mümkün olmuyor
ayrılmak
yok pahasına tüketmeden her şeyi?!
garbage'ın şarkısı:
"cup of coffee"
benim yıllar önce aşkımıza verdiğim
söz gibi, hayal:
yıllar sonra insanın eski sevgilisiyle
hüzün, şefkat ve incelikle bir fincan kahve içebilmesi...
neden yıllar sonra bir araya getiremiyor bizi
hüzün, şefkat, incelik ve bir fincan kahve
yalnızca bu kadarına azalmışken
bir zamanlar yaşanan
o büyük aşkın ikindisi!
fincanın üzerinden birbirimize bakarken
ikimiz de biliyoruz giden gitti!
daha kapıda ayrılacak yollarımız
buluştuğumuz kafeden
kendi hayatlarımıza dağılırken
yine de birbirimizden hatırladıklarımıza değmez mi
o bir fincan kahve
ağzımızda yıllardır zehir zemberek bekleyen?
ya da boş ver, en iyisi
garbage dinleyelim ikimiz de
kahvelerimizi içerken kendi evlerimizde...
genelde imzasını salvador gala dali şeklinde atan, bir çok tablosunda gala'nın yüzünü çizen, bunlardan da anlaşılacağı gibi eşi gala'ya hayran, çılgın ressam.
görür görmez inanamadığım entry tabi ki... sonrasında gerçek olmadığını anlamak çok da uzun sürmedi zaten. ama kısa da sürse bu durum beni ziyadesiyle şaşırtmaya yetmiş, rüya aleminde hissettirmiş ve "bir gün belki, neden olmasın?!" dedirtmiştir.
her daim makyaj yapmaya ayırabilecek vakti olan kadındır. eğer biraz da biliyorsa bu işleri, takdir edilesi akabinde hemcinsleri tarafından kıskanılası ve hatta, "amaaan, aslında çok çirkindir o, makyajsız halini görsen sen kaçarsın valla!" şeklinde çekememezlik cümlelerinin ortaya çıkmasına sebep olan tam anlamıyla bir kadındır.
Huzur... Sanki yağmurla beraber akıp gider bütün stresin, derdin, üzüntün.
"Yagmurda yürümek, yağmurda hoşlandığın insanla beraber yürümek..."
Öyle işte!
otomobille ilgili bir çok terim de Fransızca'dan devşirmedir yine: debriyaj, vites, direksiyon...
bunun dışında Fransızca'sıyla aynı anlamı taşımayan, Türkçe'ye geçmiş bazı kelimeler de vardır tabi, mesela konsumatris.(Fransızca tüketici demektir)
pencere kenarında bulunanları pencereye doğru çevirmenin yasaklandığı, içine gömülüp kitap okumanın ayrı bir zevk, uykunun tadına doyum olmadığı muhteşem bir kırmızı renk tonuna sahip koltuklardır...
yeni yerinde de mükemmel dekorasyon ve kaliteli hizmet anlayışına rağmen eski sıcak ortamını bulamadığımız, yine de Ankara'nın en gidilesi, kahve eşliğinde muhabbet edilesi mekanlarındandır.