gdo haberleri sonrası balkonumuzdaki saksılar içinde zaten yetiştirmeye başladığımız bilimum domates, limon, ısırgan otu, maydonoz gibi yiyeceklerin çeşidi ve saksı büyüklüğünü artırarak yapılacak küçük tarımdır.
patronun cuma cuma, akşam akşam arayarak bir saat yerin dibine geçirmesi durumudur.
artık şirket telefonu denilen şeyi icat edene mi,
bir saat kafanızın patlamasına mı,
pazartesi günü yüzyüze gelene kadar yaşayacağınız strese mi,
yoksa pazartesi bu azarın devamının geleceğine mi söversiniz, orası meçhul!
25 Ekim Pazar günü saat 18:00'de Pera Müzesi'nde gerçekleştirilecek olan etkinlik sonrası iranlı şair ve sinemacı Mahin Sadri'nin 'Yeni Belgesel Tiyatro ve iran Tiyatrosu' başlıklı bir söyleşide yer alacak olması durumu.
vedat türkali'nin çağrısı üzerine 11 Ekim 2009 günü saat 13:00'te mezarı başında ve ardından saat: 14.30'da aksaray su tiyatrosu'nda yapılacak olan anmadır.
--spoiler--
Ülkemizin düşün tarihinde, Marksist-Leninist aşamamızdaki düşünce ürünleri, yabanıl baskılar, yasaklarla yok edilmeğe çalışıldığı için, geçmişimizdeki koca bir tarihsel dönem karanlıkta kalmıştır. Bilimsel Sol'un yerine oturtulmak istenen; resmi devlet solu;, sağıyla soluyla korkular içindeki toplumu, yalınkat, yüzeysel düşünce kısırlığına yazgılı kılmıştır. O karanlık dönemde, tüm acıları göze alarak, en ileri, en özgün düşünce ürünlerini yaratma uğraşından hiç ödün vermeyen, her ülke için onur anıtı sayılacak bir yüce kişi olarak Dr. Hikmet KIVILCIMLI, üzülerek söylememiz gerekir ki, bugün de layık olduğu ölçüde değerlendirilmemiştir; giderek, çoklarınca tüm boyutlarıyla doğru dürüst kavranmış da değildir.
SOSYAL iNSAN YAYINLARI'nın KIVILCIMLI'nın tüm yapıtlarını düzenli biçimde yayınlaması, KIVILCIMLI üzerine yapılan araştırmalara yer vermesi kuşkusuz son yıllarda yapılmış en yararlı girişimdir.
Ülkemizi, bu ilgisizlik ayıbından kurtarma yükümlülüğü, yalnız emekçi sınıf ideolojisini savunanların değil, ülkemiz sanat, kültür, düşün alanında yer alma savındaki herkesi bağlayıcı olmak gerekir.
Bu yükümlülüğü yerine getirmenin ülkemiz için kaçınılmaz görev olduğuna inanmış tüm kişi ve kurumların, önce 11 Ekim 2009'da gömütü başındaki anmayı ve ardından yapılacak bir salon toplantısını elbirliği ile örgütleyebilmek için kurulacak bir girişim komitesine katılarak, anmanın gerçekleştirilmesine ve gelenekselleştirilmesine katkı yapmalarını diliyorum.
üretici güçler birbirleriyle diyalektik çelişki ve yarış içerisindedirler ama birbirini baltalayarak aşamazlar. akışları henüz insan bilincinde, onların kanunları bakımından, kesin hatlarıyla oluşmadığı için, bunu oluşturmak üzere yarışırcasına çekişerek akarlar.
insan üretici gücü: tekniği ve coğrafyayı işleyip, geliştirir.
teknik ve coğrafya gücü: insanı işleyip, geliştirir.
ama ne toplum kişiyi, ne de kişi toplumu sonsuza dek hiçe sayıp aşamaz. kendi içlerinde denk ve cebirsel olarak akarlar. kişi, 7000 yıl öncesinden (sınıflı toplumun filizlenişinden) günümüzün kapitalizmiyle birlikte kişi bencilce bireyselleştirilmiştir. komün çağındaysa kişi yok gibidir. insan üretici gücü tamamiyle toplumdan ibaretmiş gibi görünür. bu yanıltıcıdır. kişi toplumu, toplum kişiyi baltalayıp, hiçe saydıkça insan üretici gücü inmelenir ve teknik-coğrafya üretici güçlerini realize edemez. üretimi de felç etmeye başlar.
teknik üretici gücü; insan ve coğrafya üretici güçlerini sonuna dek baltalayıp hiçe sayamaz çünkü kendisini realize eden insandır. kaynağı ise coğrafya üretici gücü; doğadır.
o halde; tekniğin ve kişi mülkünün urlaştırılması, evrenselleşmelerinin sonuna kadardır. toplumsallaştırılıp sömürülecek doğa ve toplum parçası kalmayınca binilen dalın kesildiği açıkça herkesçe görülecektir.
bu örülüş ilk insan çekirdeğinin onbinlerce yıllık gidişiyle oluşmuş, komün yapısına dayanır. insan toplumunun kendisini yeniden üretişi bu yüzden o ilk çekirdek temelleri'nden ayrılamaz.
insanlık tarihinin ilerleyişi devrimlerle olmuştur. 6500 yıllık antik tarih saat düzenliliğinde şaşmayan tarihsel devrimlerle ilerlemiştir. 500 yıldır süren modern tarih daha bilinçli sosyal devrimlerle ilerliyor.
tarihsel devrimler; doğrudan komün gelenekleri gücüyle gerçekleşmiştir. sosyal devrimler; komüncül temellerin bir açılımı ve yeniden üretilmiş biçimi olan modern devrimci sosyal sınıflarla ve halklarla gerçekleşmiştir ve bu yüzden ilk doğuşları kollektivizm potasında hayat bulmuştur.
komün çekirdeği olmazsa olmaz, üretici güçlerle örülü biçimde doğal bir gelişimle olmuştur: insan ve tarih üretici güçleri ve teknik ve coğrafya üretici güçleri.
ama her ikisi de denk işler. herhangi birisi abartılırsa denklem bozulur. bozulma kendisini irili-ufaklı krizlerle ifade eder, devrimlerle düzeltir.
gerek seçim harcamalarının trafik cezası vs. gibi yöntemlerle vatandaştan çıkarılması gerekse seçimler sonucu koltuğu kapmış olmanın getirdiği rahatlık ile halkın ümüğünü daha çok sıkma hakkını kendinde görmekle yapılan fiyat artışları.
bir yönetim klasiğidir. ücretlere değil, satılan mallara uygulanan artışları, vergilendirmeleri tanımlar.
yerli gündem ile yabancı gündem arasındaki farktır.
Cümle vatandaşımız türbandı, sevgililer günüydü dalgasına kapılırken, birileri de uzaktan uzaktan finansal kriz yaşandığını söyleyip, iç talebin artırılması gerektiğini öğütlüyor.
O yüzden ey halkım, sevgililer günü geldi şu kadarcık birşey alın sevdiğinize; mesela 2 milyarlık bir pırlanta!!! ikitelli'deki magazada ucuzluk var, 120 ytl'lik robot 60 ytl!!
Diyor ki, mortgage'la nasıl olsa ödeyemeyeceğiniz evlerin satımı araplara yapıldı bile ve dahi kredi kartlarının kölesisiniz artık.
Akp diyor; özgürlük ve laikliğin temeli benim.
Chp diyor: laikliğin asıl temeli benim, kediye ciğer emanet ederim, laikliği sana emanet etmem.
1995'te pekin'de gerçekleşmiş olan konferans. raporunda 'dünyamızda kabul edilemez bir yoksulluk içinde yaşayan bir milyondan fazla insan var.' diyor ve piyasa ekonomisini yeriyordu.
eyleme çağrı metninde:
* tüm ülkelerin kız çocuklarına yönelik her türden ayrımcılığı ortadan kaldırmak,
* kızlar aleyhine olumsuz kütürel tutum ve uygulamaları yok etmek,
* kız çocuklarının kendilerine saygılarını, özdeğer duygularını ve konumlarını güçlendirmek ve bu konudaki toplumsal duyarlılığı artırmak,
* öğretim, beceri-geliştirme, eğitim ve sağlıkta, beslenmede kızlara yönelik ayrımcılığa son verme,
* çocuk emeğinin ekonomik sömürüsünü yok edip, çalışan kızları korumak,
* kız çocuklarına yönelik şiddeti yok etmek,
* kız çocuğunu ekonomik, siyasal, toplusal sorunlar hakkında eğitmek,
* kız çocuğunun statüsünü yükseltmek için aileyi güçlendirmek konuları yer almıştır.
1985'te nairobi'de düzenlenmiştir. küresel ekonomi modeli özellikle afrikaı feministlerin eleştirisine maruz kaldı.
kadınların ilerlemesi için ileriye yönelik stratejiler belgesi benimsendi.
"yabancı güçlerin kıtada uyguladıkları yeni sömürgeci politika, kadınların ve halkların temel ihtiyaçlarını umursamıyor, ırk ayrımcılığının yanı sıra afrikanın bağılığını artırıyordu. bundan en çok etkilenen kadınlardı. kaynakların bir azınlığın elinde toplanmaına varan sosyal eşitsizliklere değinilir." server tanilli
1980'de kopenhag'da toplanmıştır. kadınların ödenmiş ya da ödenmemiş emek saatlerinin yüzde 66'sını temsil etmeleri halinde, dünya gelirinin yüzde 10'unu elde edebildikleri fakat toprak mülkiyetinin sadece yüzde 1'ine sahip oldukları söylenmiştir.
savaş karşıtı söylemlerin yer aldığı konferansta adalet olmadan barış olamaz görüşü yer almıştır. bir araştırmaya göre 10 yıldan beri savaş kurbanlarının sayısının yüzde 90'ı sivil ve öncelike kadınlar.
bu kongrede kadınlar; "ister ulusal devletler, iter özel büyük gruplar, ister uluslararası örgütler olsun; askeri güç, siyasi iktidarı, zenginliği elinde tutan bu güçlerin silahlı güçleridir. güçlünün hukukuna dayanan, zenginleri daha zengin, fakirleri daha fakir yapan toplumlarda askeri güç ayrıcalıklarını daha da güçlendirir." dediler.
bir eylem programı ve kadınlara karşı hertürlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması sözleşmesi kabul edilip, imzalandı. türkiye bu sözleşmeyi 5 yıl sonra, ekim 1985'te kabul edip, yasalaştırdı.
1975'te meksika'da düzenlenmiştir. bu konferansta bir araya gelen kadınlar rekabete dayalı küreselleşme politikalara ve ekonomik modele karşı duruş sergilemişlerdir.
bir dünya eylem planı hazırlayarak, kabul etmişlerdir.
aslında kadının kurtuluşu toplumun kurtuluşundan bağımsız değildir olması gereken başlık!
'emekçilerin kurtuluşu bizzat onların eseri olacaktır.' diyerek kadının kurtuluşunun işçi sınıfının kurtuluşuna bağlı olduğunu söyler flora tristan.
feminizm ve marksizm arasındaki çekişmelerden sosyalist feminizm tartışmalarına kadar uzanan yolun belki de en can alıcı cümlesidir.
marx-engels'in kadınların kurtuluşuna işçi sınıfının kutuluşunun bir sonucu olarak bakması eleştirilerin hedef noktasıdır. diğer yandan kadınların kurtuluşu tek başına bir hareket altında olmamalıdır çünkü diğerlerinden farklı değildir.
işte bu söz kadının kurtuluşunun bir sebep ya da sonuç olmaktan veya tek başına bir mücadele alanı olmaktan çok kadının, toplumun kurtuluşunda alacağı rolün kendi özgürlüğünü de getireceğini savunur.
yalnız unutmamak da gerekli; tarihteki devrimler, kadınları sokağa dökmüş, onları örgütlemiş, dernekler açtırmış ve yine aynı devrimler onları eve geri hapsetmiştir!*
'her modern devrim kadınları sokağa çıkarmıştır, onlara kulüpler açtırmıştır ama aynı kulüpleri kapatan ve kadınları da eve çağıran hep aynı devrim olur!' server tanilli
bu sözün gölgesinde özel yaşam ile kamusal yaşam birbirinden ayrılır, siyasal ve sivil yaşam da birbirinden ayrılır. kadınlar politikanın uzağında tutulur. sivil toplum içinde bağımlı hale getirilir.
fransa'da 1804'te yapılan medeni yasa'da kadın erkek eşitsizliği vardır. oysa 1789 insan hakları bireyler arası eşitliği temel ilke edinir ama medeni yasa bu kuralın dışına çıkar. yasaya göre;
- koca ailenin onurunun tek ve mutlak yaratcısıdır ve koca karısını korumalıdır. karısı da görevlerine uymayı kabul etmelidir.
- kadın evlendiğinde ehliyetsiz olur, koca güdümüne girer.
- karısı kocasına itaat etmekle yükümlüdür.
- kadın kocasının adını taşır.
- kadın kocasının yurttaşlığını, ikametgahını kabul etmelidir.
tüm bunların ışığında;
* isteğe bağlı boşanma 1975 yılında kabul edildi.
* eşler arası ırza geçme ise 1990 yılında farkedildi.
* kocanın karısının yaşamını denetleme hakkı vardı, 1938'de son buldu!
* koca otoritesinde kuvvete başvurabilir ancak ılımlı olsun, denir.
* zina suçtur. erkeğin zinası sadakatsizliktir ve para ile cezalandırılır. kadının zinası ise 3 ay ile 2 yıl arası hapistir çünkü gayri meşru çocuk dünyaya getirmiştir.
*ceza yasasının kızıl maddesine göre koca suçü üstü bir zinada karısını ya da aşığını öldürürse, cezadan kurtulur çünkü kusurlulardan daha mutsuzdur. eğer kadın aynı duruma düşerse bağışlanması söz konusu bile değildir.
* 1970 yılına kadar baba tek başına otoriteydi. kadın vasi olamazdı.
* mal rejiminde koca ayrıcalıklı idi. koca hem kendi mallarını hem karısının mallarını idare eder, küçüklerin mallarının idaresi de babaya aittir.
* koca öldüğüde kadın hem mirasçı olamaz hem de yararlanamaz.
* evli kadın medeni işlemlerde tanık gösterilemez.
- 1881'de evli kadınlar emekli sayıldılar.
- 1907'de kadınlar ücrete dokunabildiler.
- 1920'de sendikaya gidebildiler.
- 1938'de bir sağlık kurumunda kalabilme, üniversiteye gidebilme ve çek alabilme hakkı elde ettiler.
- 1965'te bankada hesap açtırabildiler. işe kabul edilme ve sanatal alanda yükümlülük alma işlerini başardılar.
17. yüzyıl yazarlarında kadın sorunu üzerine göülen kararlılık, 18. yüzyıl filozoflarında aynı heyecanını korumaz.
17. yüzyılda; poulain de barre; insan soyuna yakışır olmanın tek ölçütü olarak aklın kullanılmasını ve tabii kadınla erkeği mutlak eşitliği ile sağnabileceğini söylüyordu.
18.yüzyılda diderot; kadını cinsine özgü organı ile tanımlıyordu. montesquieu; kadınları devlet içinde devlet haline getiren entrika dahası saman altından su yürütenler... olarak görüyordu.
jean jacques rousseau; kadın aleyhine cinsiyet ayrımı yapan biri olarak görülür. emile'de; 'kadın erkeğe terkedilmek için yaratılmıştır ve onun adaletsizliğine de tahammül etmelidir.' der. kadının eşini seçme hakkı olduğunu da savunurdve bu onun kadınlarında içinde bulunduğu bir hayran kitlesine sahip olmasını sağladı.
1789 fransız devrimi; edebi ve siyasal salonlardaki kadın erkek birlikteliğini tehlikeli bulur.
1792'de evlenme ve boşanma yasalaşır. kadında erkekle aynı halara sahip olur. thermider rejimi ile boşanmaya karşı çıkanlar yeniden ortaya çıkarlar.
5-6 ekim'de kadınlar versay'A geçim sıkıntısı sebebiyle yürür, 1795'te ise ktlık sebebiyle kadın işçiler ekmek ve 1793 anayasası için seslerini yükseltirler.
ancak diğer yandan belirtmekte fayda var: devrimin hıritiyanlık karşıtı önlemlerine, dine soğuyanları, papazları boykot eden ve inatla gizli tapınma örgütleri kuranlar da kadınlardı!
birinci ve ikinci dünya savaşları bazı tarihçiler tarafından kadınlar için birer özgürleştirme sağlamış olarak gösterilse de özellikle başta kadın tarihçiler olmak üzere diğer tarihçiler bu savaşların getirdiği değişimlerin geçici ve yüzeysel olduğunu savunmaktadırlar.
savaşlar yokluk ve kıtlık anlamına gelir aynı zamanda. bu halde ailesini beslemeki giydirmek, ısıtmakla yükümlü olan özellikle kadındır.
fransa'da 1914-1918 tarihlerinde cephe gerisi olumsuz koşullara sahipti ama aç kalmadı.
ingiliz kadınları tutumlu olmaya çağrıldılar.
rusya ve orta avrupa kadınları ise savaşı bahane eden fırsatçılar ile karşı karşıya idiler.
özellikle 1939 ve sonrasında italya ve sovyet rusya kadınları işgale uğramış ve yağmalanmış ülkelerinin ardından çok sıkıntılar çektiler.
savaşın ölüm, yokluk ve kıtlık gibi gayri insani bir şekli olmasın yanında cinsel bir şiddeti de vardı. savaş avrupa'daki erkeksi değerleri yüceltiyordu. ordu tarafından örgütlenen fuhuş, cinsl şiddet ve cinsiyetçi cezalar buna örnek oluşturabilir.
savaşta kadınlar ekonomik seferberlikler kurmuşlardır çünkü erkeğin yerini almışlardır. fransa'da 1914'ten önce sayısı 7.7 milyon olan kadın çalışan sayısı savaç sırasında yüzde 20 oranında artar. ingiltere'de bu oran yüzde 50'ye abd'd ise ikinci dünya savaşı sorasında kadın çalışan sayısı yüzde 50'yi bularak 18 milyonu aşar.
italyan ve alman faşist rejimleri ise karşı olsalarda * yedek kadın emeğine başvururlar.
ordulara baktığımızda ise kadınlara olan güvensizlik açıkça görülmektedir. bu güvensizliği aşabilmiş olan tek ordu ise kızıl ordu'dur. ingiliz ordusunda 450.000, amerikan ordusundaki 350.000 ve kanada ordusundaki 40.000 kadın asker levazım, iletişim ve taşıma gibi işlerde kullanılmışlardır.
daniella casanova, berthie albrech gibi bir çok kadın fransız direnişi'ne katılmış, basmakalıp cinsel ilişkilere meydan okuyarak kendi mücadele arkadaşlarını kendileri belirleyip, yaşamışlardır.
ancak yinede direnişte bile olsa bir cinsiyet ayrımcığı söz konusu idi. fabrikalarda kadınlara daha az ücret ödeniyordu.
sonuç olarak bakldığında ikinci dünya savaşının amerika'da ve ingiltere'de evli kadınlara çalışma olanağı sağlaması yönünde bir katkısı olsa da fransa'da birinci dünya savaşı'na kadar çalışan kadın oranında savaş sonrası düşüş olduğu görülmüştür.
fransa'da 1944 yılında kadınlara verilen oy hakkı seçim yatırımı olarak, ingiltere'de 1918 yılında verilen kadına oy hakkı "suffragist şiddetin doğması"ndan korkulduğu için, amerika'da 1920 yılında verilen aynı hak ise uzun usullerden sonra 19. değişiklik olarak yapılmıştır.
savaşlar; erkeklerin savaşmak ve üretmek için; kadınların ise doğurmak ve analık yapmak için var olduğu kanısını kalıcı kılmıştır.
the widow jones adlı ilk öpüşme sahnesinin olduğu film. jones c. rice ve may erwin başolündedir. film ilk öpüşme sahnesi içermei sebebiyle sinemada bir devrim olarak görülür. kamera ilk defa doğrudan bedenleri, hareketlerini ve etkilerini doğrudan kaydederek ekrana yanıtmıştır.
1914
theda bara ve frank powell'ın oynadığı a fool there was adlı film ile sinema tarihine vamp kadın imajı girmiştir. bu kadın imajı uğursuz, güzelliği ve dişiliği ile erkekleri ayartan bir tiplemedir. olga petrovna'nın oynadığı 'the vampire' filminin adından türemiştir bu vamp.
1913-1921 yılları arasında ise italya'da başlayan bir diva rüzgarı eser. diva daha karmaşık, çılgın, edebi ve ebedidir.
bu italyan rüzgarını bi nevi tehlike olarak gören hollywood sinema endüstrisi ışık, makyaj ve yeni tavırlar belirleyerek sinemadak kadın imgesini yeniden yaratır. özel yaşamları ve iş yaşamları içiçe, göz önünde bir hale gelir bu kadınların. rekabet eder hale gelirler.
isimleri değişir çoğu kadın aktiristin:
barbara chalupiec - pola negri
gisela schittenhelm - brigitte helm
greta gustafson - greta garbo
harlean amu - hyrna loy olur.
bu aktrislerin başarıları da hep 10 yıl ile sınırlı kalır.
daha sonra sinema sektörü yeni bir kadın tipi ile tanışır: fatal kadın. amerikan rüyasının temsilcisi olan ama alışılagelmiş bir yazgıdan da kaçan kadındır bu! trajiktir. sonra yasalar, sansür giyiniş ve hareketleri sınırlar. hatta sonlar bile mutlu son olmak zorundadır.
1930
altın kadın çağı. melankolik kadın imajından çok yüceliği ile baştan çıkaran bir kadın imajının çağıdır. sarışın, baygın bakışlı, buğulu sesli ve mükemmel bacakları olan marlene dietrich'lerin çağıdır bu!
1940-1950
az giyimli sevimli kızlar dönemidir. ikinci dünya savaşı askerlerinin arzularına hitap eder şekilde tasarlanır ve sergilenirler. tombul yanaklı, kocaman kalçalı, mayolu ve teşirciğili tamamiyle ön plana çıkaran unsur olur kadın.
sonrasında marilyn monroe'nun aptal sarışın ekolü gelir.
bir süre tüm bu karakterler tüketim toplumuyla beraber sürüp gider fakat tükendiği noktada kadının sanatsal saygınlığı edinişi başlar.
1980'de kopenhag'da yapılan ikinci dünya kadın konferansı'nda kabul edilen 'kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması sözleşmesi'ni türkiye 1985 yılında kabul etmiştir. bunu üzerine türkiye kadınları iş bu dilekçeyi tbmm'ye sunmuştur.
türkiye büyük millet meclisi başkanlığı'na;
11.6.1985'te tkiye büyük millet meclisi'nce onaylanan ve metni 14.10.1985 tarihli resmi gazetede yayımlanan kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi uluslararası sözleşmesi'ni 'bir ülkenin tam ve eksiksiz kalkınmasının, dünyada refaın ve barışın elde edilmesinin, kadınların erkeklerle eşit şartlarda her alanda azami katklarını gerektirdiğine inanarak' benimsiyoruz.
'türk kadınına en geniş yasal haklar verilmiştir, ama kadınlar bu haklara yeterince sahip çıkmamıştır.' düşüncesini kırma kararlılığında ola biz kadınlar, eğitim hakkından yeterince yararlanamayışımızdan sağığımızım korunması için alınması gereken özel önlemlere, 'başlık' ve 'kuma' sorunlarından toplumun karar ve yönetim organlarından dışlanmamıza, çoğumuzun sık sık yediği dayaktan yaşlılık günlerinde yalnız ve güvencesiz kalma korkumuza, bilgi ve kültürden yoksun bırakılışımızdan, kadın kimliğiyle değil, sadece 'ana' kimliğiylesaygıya değer bulunuşumuza ve evde, işyerinde, sokakta cinsel nesne gibi görülmemize kadar, bi kıran, rencide eden, fakat önlenmesi mümkün pek çok haksızlığakarşı sesimizi duyurmak ve aranacak çözümle de demokratik biçimde ortak olmak istiyoruz.
anılan bu sözleşme, bütüm bu alanlarda, yasaların, uygulamaların ve geleneksel cins rollerine ilişkin değerlerin değişmesini öngörmektedir. bu bağlamda, somut taleplerimizden bazıları aşağıda yer almaktadır.
- medeni kanun'un özellikle aile hukukuna ilişki maddelerinin kadınları kocalarına tabi olmaktan çıkararak, ailenin tüm sorumluluklarına eşitçe katılabilen eşler konumuna getirecek biçimde yeniden düenlenmesi; bunun gibi kadınlara karşı ayırımcı hükümleri bulunan ceza kanunu, vergi kanunları gibi yasa, yönetmelik ve tüzüklerin değiştirilmesi;
- sözleşmenin 'bütün insanların vazgeçilmez hakkı' olarak tanımladığı çalışma hakkından kadınların tam ve eşit olarak yararlanmalarını önleyen uygulamalara son verilmesi;
- sorumluukta gerçekten eşit olmak isteyen ev kadınlarının kendi geçimlerini sağlayabilmeleri için bilgi, beceri ve yetenekleriyle uyumluve bunları geliştirmelerine olanak veren işlere kavuşturulmaları;
- kırsal kesimde ailenin tarımsal etkiliklerine katılan kadınların çalışmalarının karşılığını alabilmeleri ve sosyal güvenlikten yararlandırılmaları;
- ev dışında çalışan ya da çalışmak isteyen kadınların bunu yapabilmelerinin ön oşulu, işe giderken çocuklarına gözleri arkada kalmadan bırakabilecekleri kreş ve yuvaların varlıına bağlı olduğundan, bu amaçla tüm özel ve kamu işyerlerinde, işletme düzeyinde çalışan kadın yısına bakılmaksızın kreş ve yuvaların kurulmasını mümkün kılacak yasal ve idari düzenlemeler yapılması; ayrıca kreş ve yuvalar ağının ülke çapında en küçük yerleme birimlerine kadar yagınlaştırılması;
- kadın ve erkeğin rolleriyle ilgili kalıplaşmış kavramların eğitimin her şeklinden ve ademesinden kaldırılması ve eğitim metodlarının bu amaca göre düzenlenmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını dileriz.
bu mektubun yazıldığı güldünya, 2004 yılında kardeşleri tarafından töre sebebiyle öldürüldü. Uluslararası Af Örgütü Güldünya'Ya Mektup adlı bir yarışma düzenledi. başvuranları en genci 12 en yaşlısı 86 yaşında idi. 38'i de cezaevinde yatıyordu.
ezgi kızmaz adında, 1982 balıkesir doğumlu eşkişehir anadolu üniversitesi iletişim bilimleri fakültesi mezunu birinci seçildi.
bu yazı 12 mart 2006 tarihli cumhuriyet gazetesi pazar dergisi ekinde yayınlandı.
sevgili güldünya,
en daha önce hiç mektup aldın mı? o kısa hayatına kaç mektup sığdırdın? senin hayatın mektuplara sığar mı, güldünya?
dünyada şddete maruz kalan tüm kadınlar, aslında aynı ülkede yaşar. bu ülkenin sokaklarında, yara izlerini örtmek için makyaj yapmış kadınlar dolaşır. sokakta karşılaşan her kadın, kendinden bilir o boyanın altında ne olduğunu. bu maskeye sadece bu ülkenin çorak topraklarında yetişen erkekler kanar. bu erkekler yaralar açar, yaraları kapatmak için yapılan makyaja tapar. erkeklerin arasında, bir kadının yaraları tekrar tekrar böyle kanar.
bu ülkede sokağa çıkabilen kadınlar, her akşamüstü karanlık çökmeden eski bir oyunu oynar, güldünya. hava kararmadan eve dönme oyununuherkes çocukluğunda öğrenir, ama sadece kız çocukları hayat boyu oynamaya devam eder. oyunun kuralları, hileleri, müzik kesildiğinde sandalyeye oturma oyununu hatırlatır. müzik kapandığında, hava karardığında açıkta kalınmamalıdır. müzik kesildiğinde oturmaya hazır olmak in nasıl bir sandalyey yaklaşılır, etrafında oyalanırsa, kadınlar da havanın kararacağını anladıklarında apar topar evlerinin olduğu mahalleye döner. kadınlar aceleci adımları müziğe uymadığı için durdurulamaz. mahalleden ayrılmayıp oyunbozanlık yapanlar suçlanamaz. kadınlar bu oyunu karanlıktan korktukları için oynamaz, güldünya.
ışık kapatıldı; sokaklar karanlık şimdi. eve dönemeyen kadının yarın daha çok makyaj yapması gerekecek.
bu evlerde her akşam toplanılır. konuşulmaz, sadece nefes alınır. bu gürültülü solumalardan, sessiz iç çekişmelerden evlerin camları buğulanır. buğulanan camlara kadınlar sevdiklerinin isimlerini yazmasınlar diye 'yarın yapılması gerekenler' yazılır. ertesi gün pencereden sokağa bakmak isteyen kadına yapılması gerekenler engel olur. hepyapılması gerekenler bitmeden akşam olur, yine toplanılır, yine nefesler alınır. artık sevdiklerinin ismini camn buğusuna yazmak kadınların aklından geçmez.
camlarında kuralları yazılı bu evlerin camları silinmez, penceleri açılmaz; içerisi havalandırılmaz. kadınlar her gün yakınlarının nefesleriyle boğulur. o kadar çok penceresiyle bu ev, sokağı görmeyen dört duvar olur.
evlerin duvarları incedir, bu duvarları geçebilen yine de sadece sestir. komşu kadının çığlığı televizyon sesiyle bastırıldıktan sonra uyanabilir. bu evlerde uyuyabilmek için, önce vicdanı uykuya yatırmak gerekir.
güldünya, burada da, her gece kadınlar uykuya dalar. rüyalarında yaralarını yamar. ama aslında üstünde incecik örtüyle, olası katilinin yanında savunmasız yatar. bu ülkede de, birisini öldürmeden kimse katil diye anılmaz. belki bu yüzden kadınlar öldürülene kadar katillerine koca, baba, ağabey, day, amca demek zorundadır.
bu evlerde geceler, gündüzler, yıllar geçer. zaman içinde, havalandırılmayan evin kokusu, evde en çok zaman geçirmek zorunda kalanların; kadınların üstüne siner. kadınlar üstlerine sinen bu koku yüzünden evin dışındayken bile evi unutamaz. yakınlarınınnefeslerinin kokusu burnundayken, nefesleri de ensesinde gibidir. bu yüzden kadınlar evin içinde; onların gözü önünde nasıl davranıyorsa, evin dışında da öyle davramak zoundadırlar. kadınlar üstlerinde evin kokusuyla fazla uzağa gidemez. kokuyu tanıyanlar onu ele verir. bu koku yüzünden bitlis-istanbul arası 1505 km. olmaktan çıkar. bu ülkede hiçbir yer o kada uzak olamaz.
ve sevgili güldünya, bu ülkedeki kadınlar hiç mektup almaz. çünkü onlar kimsenin 'sevgili'si olmaz.
sen, güldünya? sen daha önce hiç mektup aldın mı?
güldünya, ağabeylerin yol ortasında seni ned kalçandan vurdu? kuzeninin kocasının sana tecavüz etmesinden, kalça hareketlerini sorumlu tuttukları için mi? tecavüzden geriye kalanı, evlenmeden bu kalçaların arasından doğurduğun için mi? ağabeylerin seni neden vurdu güldünya?
sağ kalçanı kim kanattı, güldünya? bedenini yağmalarken onu sıkıca avrayan akraban mı, yol ortasında oraya kurşun sıkan ağabeyin mi, yoksa hastanede orayı sarıp sarmalayıp korumayanlar mı? güldünya, kim canını daha çok acıttı?
annen mezarı başında sadece senin için mi ağladı, güldünya? bir anne kızının katiline her gün yemek hazırlamak zorunda kalır mı? silahı verenle koyun koyuna yatar mı? bir anne için kurbanla katili aynı karında taşımış olmak, yeterince ağır bir yük değil mi? annen mezarını başında kimin için ağladı, güldünya?
sadece senin canın mı yandı, güldünya? baka kimler, aynıevde yaşadıkları için katillerine yakalandılar. kimler tanıdık bir yüz olduğu için katillerini tanıyamadılar?
Alicia Aristrequi, ispanya. 2004. Ayrıdığı kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü. birgül Işık, Elazığ. 2005. katıldığı televizyon programında şiddet gördüğünü söylemesinin ardından, sokakta oğlu tarafından öldürüldü. cheagh Rooteh, Irak. 1993. yabancı bir adamla konuştuğunu gören babası tarafından öldürüldü. çiğdem ince, izmir. 2003. evlilik dışı hamile kaldığı içi ağabeyi tarafından ölürüldü. dilber kına, istanbul. 2001. erkeklerle gezdiği için babası tarafından baltayla öldürüldü. evrim sarçiçekler, istanbul. 2005. ailesinin karşı çıktığı biriyle evlendiği için ailenin görevlendirdiği birisi tarafından öldürüldü. fadime şahindal, isveç. 2002. isveçli bir genci sevdiği için babası tarafından öldürüldü. güldünya tören, istanbul. 2004. hatun sürücü, almanya. 2005. zorla evlendirildiği akrabasından boşandıktan sonra bir 'alman gibi' yaşadığı için sokakta ağabeyi tarafından öldürüldü. Ivy Blore, Kanada. 2004. Aile içi şiddet kurbanı. Kadriye demirel, diyarbakır. 2003. tecavüze uğrayıp hamile kaldıktan sonra ağabeyi tarafından öldürüldü. leticia Aguliar, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı. maria Terasa Carlson, Filipinler. 2001. Evliliği boyunca şiddete maruz kaldı. sonunda 23. kattan atlayarak intihar etti. Nadia Anjuman, Afganistan. 2005. Afganistanlı şair, kocası tarafından dövülerek öldürüldü. Olivia Hodson, Amerika. 1999. Aile içi şiddet kurbanı. Pınar Kaçmaz, Diyarbakır. 2002. Evde kaçıp mankenlik ajansına başvurduğu için babası ve ağabeyi tarafından öldürüldü. rukhsana Naz, ingiltere. 1998. Evlilik dışı hamile kaldığı içi annesi ve ağabeyi tarafından boğularak öldürüldü. seda gök, şanlıufa. 1996. pastaneye gittiği gerekçesiyle bir yakını tarafından öldürüldü. şemse allak, mardin. 2002. evlik dışı ilişkiye gidiği gerekçesiyle taşlanarak öldürüldü. tasleem begfum, ilgiltere. 1995. erkek arkadaşı olduğu için kuzeni tarafından arabayla defalarca ezilerek öldürüldü. ursula allen, Amerika. 2002. aile içi şiddet kurbanı. victoria Anna, Amerika. 2002. aile içi şiddet kurbanı. yeşim sağlam, adana. 1998. kocasını terkedip sevgilisyle beraber olduğu için babası ve kocası tarafından öldürüldü. zehra karagöz, şanlıurfa. 2003. başka erkeklerle beraber olduğu söylentileri üzerine kocası tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürüldü.
alfabenin tüm harflerine kan bulaşmışsa, pekala aynı harfler bu kez acıya ortak olmak için bir araya gelebilirler. bu mektupta senin için bir araya geldiler, güldünya. tüm bu harfler, üstlerine bir daha kabulaşmasın; bu mektua sığğmayan liste daha da uzamasın dileğiyle toplandı. şimdi artık hepsi dağıldı, geriye sadece son olarak sana şunu söylemek isteyen harfler kaldı: güldünya, sen ağlarken, güler mi hiç bu dünya?
islamın, islam öncesi döneme göre arap kadınlarının durumunu iyileştirdiği söylenir, inanılır. derler ki: "e şimdi bile böyleyken o zamanlar nasıl olduğunu bir düşünün. daha betermiş kadının durumu da o yüzden böyle ayetler getirilmiş. size şimdi mantıksız geliyor ama o zamanın koşullarında değerlendirin."
böylece islam'dan önce kız çocuklarının öldürüldüğü, erkeklerin kendilerine eş seçmede serbest oldukları ve islam'ın kız çocuklarının öldürülmesini yasakladığı ve eş sayısını dört ile sinirlandirdigi söylenir.
oysa bu görüşe katılmayan, kaldı ki tersini söyleyen birçok araştırmacı var.
islam öncesi dönemde, arabistan'da belli sınıf kadınların çok önemli rol oynadığı bilinmektedir. hatta hz. muhammed'in islamiyeti yaymaya başladığı dönemlerde de var olmaya devam ederler. bu açıdan ele aldığımızda, bu kadınların varlığı kadınların henüz temsil etmekten dışlanmış olmadıklarını ve ikincil bir konumda olmadıklarını anlamamızı sağlar.
şunu da hemen ekleyelim 'cahiliye' dönemi evlilikleri, kadınların daha büyük bir etkinliği olduğunu, kadınların konumunun fevkalade eşit ve özgür koşullarda olduğu anlamını taşımıyor tabii ki! ama bu uygulamalar en azından kadının islamiyet öncesi dönemde daha fazla cinsel özgürlüğe sahip olduklarının göstergesi olarak kabul ediliyor.
burada bir anekdot olarak belirtmek isterim: cinsel ozgurluk öbeğini kaba etinden anlamaya meyilli arkadaşlar için, lütfen önce cinsel özgürlük kavramını öğrenin sonra da saymakla övündüğünüz cinsel ilişkide bulunduğunuz kadın sayısını bi düşünün. sonra bunun cinsel özgürlük anlamına gelmediğini de hatırınızda tutun! ayrıca cinsel özgürlük kavramının bu tanımdan ibaret olmadığını da bi zahmet aklınızın bi köşesine koyun!
kısacası herkesi kendiniz gibi sanmayın: nasıl bilirsin?, kendim gibi, derler.
devam edersek; kadınların kamu yaşamına etkin olarak katıldıkları, hatta ve hatta savaşta ve dini konularda öncülük bile ettikleri bilinmektedir ve bu durum islamiyetin getirdiği babasoylu, ataerkil aile yapısı ile birlikte kısıtlanmıştır.
hz. muhammed ataerkil çerçeve içinde de olsa, kadınlara karşı duyarlı bir tutum izlemiştir ve bu tutumda islam öncesi belirttiğimiz bu kadınların etkisi az da olsa vardır. islamiyeti kabul eden ilk kişinin hz muhammed'in eşi hz. hatice gibi nufüzlü bir kadın olması tabii ki diğer insanları da etkilemiş ve aynı inanca sevketmiştir.
hz. ayşe ile hz. hatice'nin yaşamları arasındaki farklılık da buradan kaynaklıdır. ayşe bir geçiş dönemine yaşamıştır ve haliyle iki kadının yaşamları arasındaki özerklik farklıdır.
son olarak eklenmesi gereken bir diğer nokta: kadin bedeninin denetlenmesi sadece islam'da değil, musevilik ve hıristiyanlıkta da vardır. hatta bu üç dinin en belirgin ortak özelliğidir.