bugün

genetiği değistirilmis organizma.
ülkemizde yurtdısından ithal sebze-meyve icin kullanılan, hala yasaklanmayan, genetiği değistirilmis organizmalara verilen adın kısaltması.
Doğal yollarla veya geçiş ile veya rekombinasyon yoluyla yapılamayan genomun değişmesidir. Bu tanımda, gen rekombinasyonun doğal yolu ile elde edilen yeni tür amacındaki polenin bir türden alakalı diğer bir türe transferi sırasındaki işleme geçiş işlemi denmektedir. Fakat, örneğin genler bitkiler içersinde vektörlerin yardımı ile transfer edilirse, bu doğal bir proses değildir ve bu nedenle genetik olarak değişmiştir. Ayrıca hücre ergimesinin prosedürleri de genetik modifikasyon olarak adlandırılır. Bunun aksine, zorlamalı mutasyon içeren bitkiler örneğin kimyasal ajanlar "genetik olarak modifiye edilmiş" olarak adlandırılamazlar.
orta doğu teknik üniversitesi bünyesinde ugdos ( ulusal genetiği değiştirilmiş organizmalar sempozyumu ) adı ile sempozyumlara konu olmuş organizmalardır.
arkadaşlar sessiz kalınamayacak kadar önemli, önemsenmeyecek kadar tehlikeli bir biyolojik silah ve tehdittir. yönetimimiz çok yakın zamanda kabul etmek için bir yasa tasarısı çıkarmaya hazırlanıyor. buna sessiz kalmayalım. destek olalım.
sozlukteki ziraat mühendislerini duyarlı olmaya cagiran bir tehlikedir.
(bkz: savaşmadan anadolu toprakları nasıl kaybedilir)
http://www.timeturk.com/k...umlari--78441-haberi.html
genellikle meyve ve sebze tohumlarının genetiği değiştirilir. israilli bilim adamları bu konuda kendilerini aşmış durumdalar. ayrıca biz türkiye olarak tohumlarımızı israilden alıyoruz*. bu tohumların şöyle bir özelliği var tohumlar meyve ve sebze verdiklerinde bu ürünler tohum olarak kullanılamıyor. çünkü tohumlar nasıl genetikleri değiştirildiyse artık bir daha meyve sebze vermiyor. bir kez kullanılıyor bu tohumlar malesef.
(tarım alanında) ziraii ilac kullanımını ortadan kaldırabilecek bir teknolojidir.
bilimsel yayınlarda su ana kadar insan saglıgına bir zararı olduğu ispatlanmamıştır.
ziraii ilaçların insan sağlığına zararı cok açık bilinmektedir.
her bilimsel gelişme gibi bilimin ışığında değerlendirilmeli, bilimsel verilerle faydası zararı ortaya konmalıdır.
uzun yıllardır tükettiğimiz bir çok ilaç hali hazırda gdo.lardan üretilmektedir.(insülin, tiroid hormonları, hepatit B aşısı vs. )
sayın eykeypililerin kendileri için yaratmak istedikleri boş kafa güruh için ideal olan organizmalar. oy oranlarını yükseltmek için ne yapalım ne yapalım diye düşünmekten çatlanmış bir gecenin sabahında elindeki belgelerde koca koca harflerle gdo yazan eykeypi ar-ge cilerinin şu anda kıs kıs güldüğünü duymak çok zor değil. üzerinde gdo'lu değil yazmaz onun yerine, bol tüketin oyumuz bollaşsın kafanız boşalsın ifadesi olacak imiş.
beyni değiştirilmiş türk insanının kullanırken sorgulamayacağı şey.
esnaflık yaptığım dönemlerden -ki arada halen geçerli olur bu dönemler yardım babında giderim- gördüğüm kadarıyla sadece ve sadece arz talep dengesinden doğan organizmalardır.

efendim şimdi anlatacağım insanların birçoğu sizsiniz, birazı onlar; geriye kalan azınlık da ötekiler...

domates alıyorsun be adam fabrikadan çıkma değil ki bu; kırmızı olsun orta boy olsun sert olsun ve içi sulu olsun, kabuğu ince olsun!
öncelikle kızarmış domates mutlaka yumuşar; tabi içinde sertliğini korumasına yardım edecek bir tabaka yoksa ya da kabuğu kalın değilse. ama sen inatla bu sebzeyi bu özelliklerde almak istiyorsun.

köylerde doğal şekilde yetişen ürünlerde doğal olarak bu özellikler bulunmadığından bu doğal ürünlerin satışı olmuyor ve üretici zarar uğradığı gerekçesi ile bir sene sonra bu ürünü ekmiyor. onun yerine ne mi ekiyor?

bu tarz ekimlerin yapıldığı yerlerde eczaneler tohum getirtir. ve bu tohumların kilogramı 35 milyardır.* işte o tohumlardan alır gramla ve tarlasına eker. o ekilen domatesler tam da senin istediğin gibidir;
kırmızı,orta boylu, sulu, ince kabuklu.
ama bu ürünlerin genleriyle oynandığından ikinci bir dölü yoktur. * yani istediğin kadar çekirdeğini al ekmeye çalış ürün elde edemezsin bu nedenle o üretici her sene gider ve o eczanelerden bu ürünleri alır.

tohum piyasasının genel üreticisi israil'dir. tohumlar oradan gelir. anlattığım nedenlerden dolayı da eski tohum üreticilerin çoğunda kalmamıştır.

onca şeyden sonra çıkıp birilerinin gdo'ya hayır demesi de bana komik geliyor!kardeşim sen yeni mi uyandın? biz sana bunu 10 yıl önce söylemiştik. yapmayın etmeyin bu şekilde piyasayı hep israil tohumlarına bıraktıracaksınız dedik. ama sen o dönem sadece görüntüyü düşündüğünden şimdi eski tohum kalmadı.
kalsa bile fiyatı diğerinden kat kat fazla.

ben en basite indirgeyerek anlattım konuyu. domates yerine hemen her sebzeyi meyveyi koyabilirsiniz.
görüntüsü güzel diye aldığınız meyveleri sebzeleri şimdi nereye sokacaz bilmiyorum!

domates seçerken yarım saat düşünen elleyip koklayarak seçen insanlar yönetici seçerken bir dakika düşünmediğinden şimdi bas bas bağırıyor.

uzun zamandır kullanır olduk ama gerçek bu;
her millet layık olduğu şekilde yönetilir!
"içinde domuz geni olan domatesi tüketmek haram mıdır?" tartışmalarının ne zaman başlayacağını merak etmeme yol açan şey.
uzun yıllardır bu böyle ama şimdilerde neden bu kadar gündeme düştüğü konusu bir merak uyandırdı ve herkes tartışıyor bunu iyi de yapıyor.

iki başlı tavuk, 5 ayaklı buzağı, yapışık ikizler vs... vs bu tür canlıların meydana geliş nedenleri yıllardır gdolardır desem kimse inanmaz. ama bakın yakında gündemde bu da tartışma konusu olacak hep beraber izleyip öğreniriz o zaman.
genel etiği değiştirilmiş iktidarımızın yarattığı bir başka problem. konuyla ilgili mehdi eker başta olmak üzere akepeli yetkililerin açıklamaları trajikomik. gdo piyasasının %90'ını elinde tutan abd'li firmanın akepelileri ağırlamasının ardından ortada kanun yokken tüzük hazırlanması, ürünlerin gdolu veya gdosuz şeklinde açıklanmasının yasaklanması (haksız rekabeti önlemek için) falan derken bir bakan çıkıyor ve biz bu ürünlerin ülkeye girmesine izin vermemek için çalışıyoruz diyor. halkı gerizekalı yerine koymaktan başka bir şey değil bu olan bitenler.
(bkz: akepe mi akapa mı sorunsalı)
bir başka açılımı da gündemi değiştiren organizasyon'dur.
as known as:

frankenstein gıdalar.
Haliyle panik halindesiniz... ''Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?'' filan.

Şöyle...

*

Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, ''Aman annane be, boş versene'' deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... işte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.

*

Ne verirlerse...

Onu yiyeceksiniz.

*

Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, ingilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... işte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.

*

Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... içinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi ''köylü işi'', vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları ''modernite'' sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.

*

Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? istanbul'un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur izmir'de, antalya'da, Adana'da evde salça yapmak?
Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... ister tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?

*

Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?

*

Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!

*

Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB'ye gireceğini sanıyorsun?

*

Çin'den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin'den, Meksika'dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... içinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli'de, Pervari'de terör bile azalır, terör bile.

*

Uzatmayayım.

Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.

*

Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA'sını değiştirdi!

*

Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.

*

Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.

________

yılmaz özdil'in 6 kasım'da yayınlanan ''gdo'lu diyet tarifleri'' yazısı.
"biz ne desek anlamıyorlar yani bu iş burda bitti.
siz dünyanın içine ede durun, bizden günah gitti.
düşene bir tekmede biz vuruyoruz e var mı bir diyeceğiniz?
bilmem bu hormonlu meyveleri nerenize netçeniz? "

yıl 1995!
e söyleyince de söyledi oluyor aq.
yıllarca ülkemizde yemekte olduğumuz ve tarım bakanlığının bile bile yaptırımımız yok diyerek analiz yapmayı reddettiği ürünlerdir. insan sağlığı hatta yapısı için son derece tehlikelilerdir birçok ülkede yasak ya da kontrollü en kötü olasılıkla halk bilgilendirilerek kullanılan ürünlerdir. insanların bu ürünler hakkında daha duyarlı olması gerekir birkaç satılmış profesöre inanıp insanlık adına iyi bir gelişme olduğunu düşünmek tamamen hatadır.
"genetigi degistirilmis oyuncu" formatinda da parodisi olan bir kare.

su sekilde ki;
http://img199.imageshack.us/img199/2351/234tc.jpg
Babylate sabri (uçabilen insan) kendisi mutant bir tür. Hattaa ilerde X-men 4 'te kendini oynayabilir.
piyasada yediğimiz hazır gıdaların hemen hepsinde bulunan genetiği değiştirilmiş organizma anlamına gelen maddeler bütünüdür.

mesela en büyük tehdit mısır şurubudur. GDOlu mısırdan elde edilen tatlandırı olan piyasadaki mısır şurupları normal şekerden çok çok daha ucuzdur. piyasada satılan şekerli gıdaların hemen hepsinde mısır şurubu vardır hepsi GDOludur. ketçap bile bolca bu meretten ihtiva etmektedir , üzerinde katkı maddesi yoktur yazarlar , zira GDOlu mısır şurubu yasaya göre katkı maddesi değil hammaddedir.

yeni yasaya göre GDO içermeyen ürünlerle üretiyor olsanız da bunu ürünün üstüne yazamazsınız , halkı bilgilendiremezsiniz.

acizane tavsiyem ürünlerin üzerine "GDO içermemektedir" yazısının konması serbest bırakılana kadar bisküvi , çilokata , cips , ketçap , kola , limonata , aromalı maden suları ve tüm tatlı içeceklerden uzak durmanızdır.

Mehdi Eker yatacak yerin yok senin !!!!
yakın zamanda çıkmış "biyogüvenlik kanunu"nda belirtildiği üzere ülkemize giren riskli ürünlerde gdo analizleri yapılması zorunludur. ancak bu işin nasıl yapıldığını anlatayım size. gümrüğe riskli ürün grupları (mısır, soya, kanola, pirinç, patates, pamuk, şeker pancarı, papaya ve bunlardan elde edilen ürünler)ithal edildiği ülkeye göre analize alınıp alınmamasına karar verilir. örneğin bu saydığımız riskli ürünler amerika, arjantin gibi gdo'lu ürünler ihraç eden ülkelerden geliyorsa, gelen her 5 üründen 2'si analiz edilir. eğer riskli ürünler gdo üretimi yapılmayan ya da az yapılan ülkelerden geliyorsa analize alınmaz.

şimdi gelelim bu analizlerin nasıl yapıldığına. türkiye'de bu gdo analizlerini yapan şu an için 11 laboratuvar bulunmaktadır. bunlardan 6'si tarım bakanlığına bağlı il kontrol laboratuvarları, 5 tanesi ise özel gıda kontrol laboratuvarlarıdır. ülkemizde şu an için ithaline izin verilen 32 gdo'lu ürün çeşidi bulunmaktadır. bunlardan yaklaşık 17 tanesi için gdo oranı %0,9'un altında ise etikenlenmesi şartıyla ülkeye girişine izin verilir. 15 ürün için ise yüzdesine bakılmaksızın etiketlenmesi şartıyla ülkeye girişine izin verilmiştir. bu gdo'lu ürün çeşitlerinin hangilerinin girişinin serbest olacağı direkt olarak avrupa birliğinin kabul ettiği ürünler dikkate alınarak belirlenmiştir. yani avrupalı bu konuda ne tür bir yasa-yönetmelik uyguluyorsa bizde de aynısı alınıp uygulanmaktadır.

gdo analizi yapan laboratuvarların analiz sonuçlarının güvenilirliği ise şu an için içler acısı durumdadır. gdo anlizleri, bitkinin ya da ürünün dna'sı izole edildikten sonra "real-time pcr" yöntemiyle yapılmaktadır. şu an için bilinen yüzlerce çeşit gdo'lu ürün olduğu için, her birine spesifik primer ve problar hiçbir laboratuvarda bulunmamaktadır. ancak gdo'lu ürünler oluşturulurken kullanılan vektörler genel bazı bölgeler içerir. en fazla kullanılan ortak elementler: 35s-promoter, nos-terminatör, fmv-promotor bölgeleridir. dolayısıyla ilk önce bu elementlere spesifik primerler (küçük dna parçaları) kullanılarak analiz edilen üründe bu elementlerin olup olmadığı belirlenir. eğer bu elementler saptanamazsa ürün gdo'suz kabul edilir. ancak bu elementlerin dışında elementler içeren gdo çeşitleri de bulunduğundan hiç bir zaman gdo'lu ürünlerin tamamı belirlenememektedir. ülkemizdeki laboratuvarlarda ise real-time pcr teknolojisine hakim kişiler istihdam edilmemektedir. genelde çalışanlar ziraat mühendisi, gıda mühendisi ve veteriner hekimlerdir. bu meslek grupları ise biyoloji ya da biyoteknoloji background'una sahip olmadıklarında çoğunlukla analiz sonuçları yanlış verilmektedir.

kişisel olarak gdo'lu ürünlere karşı olmasam da, asıl mesele ne yediğimizi bilmemiz olduğundan bu tür analizlerin güvenilir biçimde yapılması gerektiğini düşünüyorum. ancak ülkemizin bu konuda kat etmesi gereken uzun mesafeler var maalesef...