mıknatısı araba ve para olan, bu coğrafyanın dişileridir. her zaman söyledim, söylemeye de devam edeceğim. paraya tapıyorlar azizim, ötesi var mı? diğer sözlüklerde de söyledim. anında atladılar "ne diyosun arkidişim, gızların bütün derdi para mı ha?" deyu. ha derseniz ki tek güç para amına koduğumun dünyasında, anlınızdan öperim canlarım. ağzı osuruk kokan biriyle kim takılmak ister ki? hiç ümit besen edebiyatı parçalamayalım, hakikat böyle.
aşktan mı bahsediyoruz azizim? benim de söyleyecek iki çift lafım olacak bu konu hakkında.
aşk nedir? aşk paradır.
aşk nedir? aşk sana siktiri basan kişiye duyduğun hazdır.
aşk nedir? am, göt, meme ve çüktür.
aşk nedir? zeka seviyesi kendininkinden daha yüksek birine duyulan hayranlıktır.
aşk nedir? iki kıytırık kimyasal tepkimedir.
aşk nedir? şizofreniye kanat çırpmaktır.
tüm bunların yanında; planet earth denen sikimsonik gezegende gerçek aşk deyu betimlenen über bir duygu varsa, ta götüne koyayım.
hakkında yazılanlara kendisi gibi gülüp geçen bir çok okuyucusu var. ben de onlardan biriyim. kızların orospuluk switchi doğuştan on geliyor diyerek kalbimi kazanmıştır kendileri. reklam için yazıyor derler, kitaplarını elbet satmak için bir reklam yapacak. ancak author karakteri, sadece reklam değil. bir deneysellik söz konusuydu ilk çıktığı vakit. bir çok türevi bitiverdi piyasada, ancak hiç biri onun tadını veremedi. ekşi sözlük'ten uzaklaştırılmasına gelince; muhtemelen moderatörlerden birinin fuck buddysi olarak takılan selen/kezban karışımı amdan ibaret bir kaşar yüzünden yazdığı binlerce yazı da silindi gitti. bir yerde 250 gram, diğer tarafta author ve "çok yivrançç, bu adam kasın abazaaa" deseniz de binlerce baş ucu eseri.
sinirleniyorsunuz kezbanlar, çünkü cinsel özgürlük denen kavramdan bihabersiniz. sinirleniyorsunuz selenler çünkü saf altın sandığınız kukularınızın aslında sadece birer et parçası olduğunu haykırıyor bu adam. büzüşmüş amcıkların peşinde gollum olan sazanlar, siz de sinirleniyorsunuz çünkü sizin içinizden geçip de söyleyemediklerinizi birer birer yüzünüze vuruyor author. farklı bir şeyler söyleyebilen, ve bunları yine kendine has üslubuyla anlatan bir yazarı okuyup keyfine varıyorum şahsen.
kendini beyinsizin birine yamamak isteyen kezbanlar, yarrak lafını duydukları zaman irkiliyorlar. halbu ki evlilik dediğimiz kavram, çiftlerin resmi olarak birbirlerini ömür boyu düdükleyeceklerini beyan etmeleri değil midir? author bunu da söylüyor canlarım. gelin işi resmiyete dökmeyelim diyor. nedir bu kadar tantana? sırf toplumdaki bir kaç tuzu kuru piç kurusu bir kaç kural koymuş diye, neden cinsel zevkimizden mahrum kalalım ki? fakat sikişmekle evlenmek arasında sadece bir imza farkı olduğunu anlamak istemeyenler, "evlilik kutsal bir müessesedir" derler. amını götünü kırdığımın ezber çizgi film karakterleri sizi.
erkeksen boş masa bulmanın çok çok zor olduğu facebook uygulaması. bir masaya giriyorum, benden sonra bir hanım kızımız da giriyor. masa sahibi abaza mahlukat "swth sen çık, gizem sana boş ehehehe" muhabbeti yapıyor. ben de kendimi tutamayıp "ilk önce sil o ağzındaki salyaları abaza köpek" deyip, masadan çıkıyorum. bir başka masaya girdiğimde şu dialoglar gelişiyor;
abaza: ehehe orti bu resimdeki senmisin?
hanım kızımız: evet.
abaza: çok güzel çıkmışsın.
hanım kızımız: sağol. bırak asılmayı da elin nasıl onu söyle?
stairway to heaven: nasır bağlamıştır. ahauhfsfjksdf
bu diyalogdan sonra abaza masayı terk ediyor. kız da bir oh çekiyor.
güzel bir cuma sabahı, kahve içerek frank sinatra eşliğinde facebook denen binbir türlü insanın cirit attığı nadide sitede okey oynamaktayım. aslında oynayamamaktayım. her yer bu zirzoplarla kaynadığı için, masa bulamıyorum. bir masaya giriyorsun, kız olmadığın için atıyorlar. öteki masaya giriyorsun, tipini beğenmiyorlar ve atıyorlar. bir diğerine giriyorsun, amcık kıvamında türkçe konuştuklarından mütevellit sinirlerin bozuluyor. "tiqqy chocuq <3" tan tut, "sheqil qız" a kadar her türlü tiki bulunmakta. sinir katsayım tavan yapıyor. çok üzülüyorum sözlük. burdan şu saf ve beyin yoksunu ezber çizgi film karakterlerine seslenmek istiyorum;
yeter, çıkartın şu gözlüğü. yaz bitti, tiki olacağım diye at sineği gibi etrafta dolaşmayın. açın bir kitap okuyun. sikimsonik konuşma tarzınızdan vazgeçin. er tikiler, saçları artık ev çatısı misali şekillendirmekten vazgeçin. dişi tikiler, ilk işiniz bol miktarda makyaj temizleyicisi almak olsun. ve bir diksiyon kursuna yazılın lütfen. ama ben kime anlatıyorum ki? pff sizin amınız kurumuş.
ne diyordum? evet, facebook'ta okey. bu gidişte zor oynarım okey. aslplstşk.
edit: bir tane de "haylas jojuq" gördüm efendim. kısftmet.
medyatik, zengin, eğitimli, zengin ve zengin olan cem garipoğlu adlı şahsın, halk arasında topladığı sempatiden kaynaklanmaktadır. tarihte bir çok defa yaşanmış bir durumdur.
örneğin ted bundy; kadınları öldürüp, tecavüz eden bu adam, yakalanıp ceza evine konduğunda, her gün yüzlerce aşk mektubu alıyordu.
bu da bir bakıma aynı mevzuu. aynı zamanda kadın doğasının acaipliğinden de kaynaklanıyor.
ana fikri "nasıl olsa ölüp gidicez, en iyisi hiç bir şey yapmamak, take it easy man!" olan, über felsefe/din/tarikat. jeffrey lebowski yani nam-ı diğer the dude, "über dude" olarak tanıtılmış. sayelerinde felsefesini belirlemiş ve mutlu bir adam olmuş bulunmaktayım. dudeism, hiç bir şey vaad etmez. karşılığında da hiç birşey istemez. oooh ne güzel be.
uluslararası ilişkiler mezunlarının da katılıp katılamayacağını merak ettiğim sınavdır. aöf tercihlerimi bu sınava göre yapacağımdan, aynı zamanda bir mali müşavirin yanında çalışacağımdan, merak etmekteyim ancak hiç bir yerde böyle bir kanıya rastlayamadım.
yanlış olan önerme/durum/genellemedir. dalgalı saçlara sahip bir kadın çekici, kıvırcık saçları taşıyabilen bir kadın ise fevkaladenin fevkinde olabilmektedir. ancak kıvırcık saç her kadına yakışır mı? hayır. ama düz saçı her kadın taşıyabilir.
haberin doğruluğunu umut etmekle beraber, internethaber.com un tıklanma ratingini artırmak için ortaya atmış olduğu asparagas bir haber de olabilir. resmi bir açıklama yapılana kadar galeyana gelmemekte fayda olduğunu düşünmekteyim.
boktan bir istanbul gecesinde, bünyeyi sarıp sarmalamış özlem var. lafı geçmedi syd'in, hatta pink floyd'un. ama bilirdik ki aldığımız nefeste, dudaklarımızdan dökülen fısıltıda, gözlerimizden dökülen yaşlarda, içimize çektiğimiz dumanda onlar var. syd var, gilmour var, roger, rick ve nick var. onların melodileri çalınırken kulaklarımıza, yad ettik onlarla beraber tüm sevdiklerimizi, kaybettiklerimizi, gidenleri ve dönmeyenleri. andık tüm sabrımız ve özlemimizle. "biz iki kayıp ruhuz, aynı akvaryumda yüzen" dediler, bağlandı ruhlarımız birbirlerine. "yıllarca dolaştık aynı yerlerde, ne bulduk ki? aynı korkuları" dediler, ölesiye pişman olduk. ve tekrar yankılandı o basit ancak bir çok şeyi anlatan cümle kulaklarımızda, beynimizde, ruhumuzda.
kalabalık bir şehrin uğultusundan kaçarcasına, tüm vücudunuz terden sırılsıklam olana kadar koşmak. belki bir ağacın gölgesinde soluklanmak, belki de yakıcı güneşin altında hemen köşedeki marketten aldığınız bir şişe suyu kafanızdan aşağı boşaltıp, yola devam etmek. midenizde sevdiğinizle beraber yediğiniz yemeğin son kırıntıları öğütülürken, zihnin en ucra köşelerinde tüm hatıraları, yaşanmışlıkları, yaşanabilecekleri, beklentileri, pişmanlıkları teker teker, acele etmeden imha etmek. belki bir tatlı huzur arayışı. ruhunuzun ilgi için çırpınışları sararken bedeninizi, beklentilere karşılık vermenin yollarını düşünmek. benliğinizin farkına varmak. "aslında o kadar da çekilmez biri değilmişim lan" deyip kendi kendinize katlanmayı öğrenmek. altın kadehte damıtılmış saf alkoldük biz. sevildiğinden habersiz bir adam gerçeği bulmak üzere arayışta. zaman geçtikçe kendisini sevdiğinin farkına varıyor. sonrasında önündeki şaraba uzanıp soruyor;
camel'ın stationary traveller şarkısını eski sevgilim gönderdiğinde, yüzüne bile bakmamıştım. aradan 2 ay geçti, denk gelip dinledim. 3 gündür bu şarkıyı loop a almış durumdayım.
üç sözlükte de yazmış, ikisinde hala yazmakta olan biri olarak yaptığım tespitleri paylaşmak isterim.
ekşi sözlük; tüm zamanların en iyisidir. sözlük kavramını bizlerle tanıştıran ilk oluşum olduğu için, tüm kaliteli yazarları bünyesinde taşımakla beraber, 9. nesil yazar alımlarından itibaren kalitesi düşmektedir ancak, hala en iyidir. iki kelimeyi bir araya getiremeyen zırtapozların çokluğu kadar, yaşanmış olayları, eleştirileri, bilgi içerikli entrileri hatta sporla ilgili entrileri bile çok iyi giren yazarlar bulunmaktadır. ancak sanıyorum ki 10. ve 11. nesil yazar alımlarıyla beraber, günümüzün apaçileri ekşi entellektüellerinin kat be kat üzerine çıkacaklardır. haliyle ekşi kalitesi düşecektir.
itü sözlük; bünyesinde bazı kaliteli yazarları taşımakla beraber, genellikle eski sevgili ve am göt meme tandanslı başlıkları ile bir süreden sonra sıkmaktadır. bir itü sözlük kuralı olan türkçe karakter kullanımı ve dil kurallarına uyulması zorunluluğu kanımca itü sözlük lehine bir olaydır. smiley kullanılmaz, günlük hayatta kankaya laf anlatır gibi girilen giriler kısa bir süre sonra silinir. trollü bol olmakla birlikte, bazı trollerin bilgi birikimi, sıradan yazarların çok çok üzerindedir. kafadan atıp tutmazlar.
uludağ sözlük; henüz burada yazmaya başlamış biri olarak söyleyebilirim ki; forum tadında yazan, bir diğer yazara ayar vermek için fırsat kollayan, "de" ve "ki" leri gerekli yerlerde ayırmayan,entrilerde kullandığı anlatım tarzı mahalle bakkalıyla girdiği diyaloglardan farklı olmayan bir çok "emeğe saygı repleri görelim" kıvamında yazar gördüm. gördükçe bastım eksiyi. tüm bunların yanında, çok kaliteli yazarlara da rastladım. yazılarını takip ettiğim yazarlar bulunmakta. ha diyeceksiniz ki "sen çok mu iyi yazıyorsun lan göt oğlanı?". hayır, çok iyi yazmıyorum lakin, en azından sözlük yazarlığı hakkında bir kaç fikrim bulunmakta ve elimden geldiğince bu kurallara dikkat ediyorum. sözlük yazarlığı hakkında en ufak bir fikri dahi olmayan bu kadar çok kişinin uludağ sözlük bünyesinde barınmasını da anlayamıyorum. saygılar.
arkadaşlıkları topluca gidilen bir mekanda, iki bira içtikten sonra ettiğiniz iki iltifat, ertesi gün de evine göndereceğiniz 50 adet gülü alana kadardır. "arkadaşım" olan hitap şekli, iki - bilemedin üç gün sonra aşkım, sevgilim, bi'tanem olacaktır. *
büyük aşklar nefretle doğar felsefesini fazlasıyla benimsemiş, çok büyük bir mucize olmadıkça kendini rezil edecek olan insan davranışıdır. bilmez ki onun yaptığı her hareket, kendisinden haz etmeyen kişinin daha fena midesini bulandırmaktadır. bir de bu kişi yüzsüzün önde gideniyse, yakınlaşmaya çalıştığı insanı hayattan soğutabilir.
ülkemizde hatta dünyada aşk, sevgi üzerine olan tüm konularda olduğu gibi, aldatmak/aldatılmak konusunda da ayrımcılığa bolca rastlıyoruz. şöyle ki;
aldatan tarafın er kişi olduğu vakit, orospu çocuğu,karaktersiz, şerefsiz, göt oğlanı yakıştırmaları sıkça yapılıyor. özellikle de kadınlar tarafından çok ağır hakaretlere maruz kalıyor aldatan er kişi. ancak genellikle arkadaş ortamlarında sırtı sıvazlanır. "helal olsun lan çaktırmadan neler yapıyosun" denir.
kadın aldattığı vakit, kan gövdeyi götürür. am üstünde fındık kıran ağabeylerimiz, boynuzu yedikleri vakit kırmızı rengi görmüş boğadan farksız olurlar. özellikle ülkemizde genellikle cinayetle biter bu tür olaylar. bırakın aldatmayı, bir erkekle tokalaştığı için bile kocasından öldüresiye dayak yiyen kadınlar var.
aldatmak eylemi tamamen aç gözlülük kavramıyla bağdaştırılabilir. bir isyan da olabilir, intikam şekli bile olabilir. ancak bir insan xy kromozomunu taşıyor diye bu konuda üstünlük sahibi değildir. aslında kadınlar arasında bile acımasızlık var bu konuda. mesela; "hak etmiş ki aldatmış" mantığı çokça görülmekte. ahir ömrü boyunca sevdiği kadına bağlı kalan bir erkeğin aldatılmayı hak ettiğini düşünüyorsanız, siktirin gidin derim. başka bir noktadan yaklaşmak isterim konuya;
aldatma mevzuu, cesaretten geçiyor. yani ata erkil olan toplumumuzda, erkeklerin daha çok aldattığı bilinen bir gerçek. ancak avrupa'da bu istatistik kadınlar lehine. yani gelişmiş ülkelerde, kadınlar daha çok aldatıyorlar. gelin kabul edin. elinizde fırsat olduğu vakit, bizden çok daha aç gözlü davranabiliyorsunuz. hiç masum, melek ayaklarına yatmayın. biz ne boksak, siz de lacivertisiniz.
bunu söyleyebilen insan müsvettesi bünyede bir kendinden iğrenme durumu oluşturur. gerçeği söylemeyi bırak, doğru düzgün bir yalan uydurmaktan bile aciz olan kişinin bu lafı "lan ilişki yaşadığım tip bu muymuş yani?" sorularını akla getirebilir.
+ben seni hak etmiyorum barzocan.
-ama en yakın arkadaşın kaşarsu hak ediyor. söylediğin iyi oldu. ehehe
+ben seni hak etmiyorum muzaffer.
-hak etmenin zamanı gelmiş sudesu.
5 dk sonra.
-aahh şimdi hak ettin lan helal.
+vik vik vik (ağzı dolu konuşamıyor)
bulunduğum koltuğa çakılıp kalmamı sağlamış camel şaheseri. kalkıp gidicem, gidemiyorum. son bir defa daha dinleyip öyle gideyim diyorum ama sonuncusu gelmiyor. alkolün etkisi altındayken kesinlikle dinlenmemesi gerekir. şayet insanı acınacak durumlara sokabilir.
değişmemek için ayak direyen beyinlerin, olmasının zorunlu olduğunu düşündüğü zorunluluktur. hala şehit gazi edebiyatı yapmayı pek seviyorlar muhteremler. evet, hayatında eline silah almamış adamları 28 günlük eğitimin sonunda doğuya çatışmak için 10 senelik teröristin karşısına gönderirsen şehit de olur gazi de. batıdaki de ayrı bir tartışma konusu zaten. 15 ay boyunca patates soyarak adam oluyor o er kişiler öyle mi? ya da izmarit toplayarak? belki komutanın postallarını temizleyerek? ha bir de vatan borcu ödüyorlar he mi? peki bu kişilere istihdam yaratıp çalıştırsan, eli ekmek tutsa, vergisini ödese ve ülkenin gelişimine katkıda bulunsa nasıl olur? böyle borç ödeme şekli daha güzel olmaz mı? ama zihniyetin değişmediği için aynı zırvalıkları sıralamaya devam edeceksin biliyorum. evet yurt savunması yapılacaktır. ancak bildiğim kadarıyla son 86 yıldır sıcak savaş yok bu topraklarda? yani vatanı işgal etmeye gelen ordu yok yahu! dağdaki teröristler ne diyeceksiniz. biliyorum dersiniz bunu. 1 kilometreden nokta atışı yapacak teçhizata sahip ordunun içine, eğitimli personel göndersen? bildiğin maaşlı, bu işi meslek olarak yapan adamlar yani. savaş bir sanat değil midir arkadaş? silahın silüetini görse altına sıçacak adamlar nasıl icra etsin bu sanatı? gönderirsin doğuya tam teçhizatlı, eğitimli ve bu işi meslek edinmiş askerleri, oraları bir güzel temizler gelirler. ama olmaz, neden? çünkü bu şekilde her gün doğuda ölen onlarca genç, bazılarına rant kapısı sağlıyor da ondan. yoksa nasıl sömürecekler bu halkın duygularını? nasıl kırdırtacaklar türkle kürde birbirini? ha şu da var, 35 bin dolar borçla doğan ve bütün hayatı taksit, kredi vs. ödemekle geçen bir türk genci yeterince borç ödemiyor mu sizce? üçüncü dünya ülkesi olarak militarizme çok fazla sarılmıyor muyuz? eşitlikten bahsedelim biraz. diyorlar ya orduda eşitlik gelicek, okuyan-okumayan herkes 15 ay yapacak. eşitlik mi istiyorsun gülüm? gönder bakalım o paşaların çocuklarını doğuya madem? istatistik; hiç bir generalin oğlu doğuda askerlik yapmamış. paşayı da geçtim, kapital sahibi ademoğullarının hiç birisi doğuda askerlik yapmamış. ha eşitlik anca garibana işler zaten. ama siz ve değişmeyen zihniyetiniz aynısınız. faşizm de her yerde aynı. ahir ömrü boyunca borç ödemeye çalışan bir türk gencinin elindeki tek şeyi, canını da almak istiyorsunuz. hastalıklı düşüncelerinizle, ne bu ülkenin gelişimine, ne de geleceğin teminatı olan gençlere zerre kadar yararınız olmadığı gibi, daha beter zarar veriyorsunuz.
parayı verip, hayat kadınlarıyla seks yapmayanlar da oluyor. şöyle ki;
kronik içici kıvamında takılan bir arkadaşım, arada otunu çekip üzerine iki bira içtikten sonra basıp geneleve gidiyordu. ancak seks için değil. "ordaki kadınlar acaip geyik oluyor olm, fena muhabbet çıkıyor" diyordu. "çok canım çekerse oral yollardan işimi halledip dönüyorum" diyordu. işsiz güçsüz adam da böyle oluyormuş demek ki deyu düşünmüştüm haliyle. hala aynı şekilde düşünüyorum ancak bir farkla; adam biraz da haklı olabilir diyorum. çünkü sevgilisiyle muhabbet etmek istediği vakit, saçma sapan kız tripleriyle karşılaşıp hayattan soğuyordu eleman. bu şekilde kendini iki yoldan dertsiz bir şekilde tatmin ediyordu. tercih meselesi tabii.
dinlediğim en eğlenceli şarkılardan birisi. bir afroman şarkısı. adam bütün hayatı nasıl kaçırdığını sardığı çiftliyi sömürürken relax bir şekilde ve "kafam güzeldi be abi n'apiyim" kıvamında anlatıyor ve sen de dinliyorsun. oh mis.