son kafa bukucu
0 (düz adam)
on birinci nesil silik 3 takipçi 27.62 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    senin anlayacağın bugün benim doğum günüm

    1.
  1. hayatındaki eksiklikleri ve fazlalıkları doğum gününde fark etmektir.

    insanlığın şekillendiği kıta üzerinde dünyaya geldiğimde insanların gezegeni “ülke” adını verdikleri bölgelere böldüğünü gördüm. Kendi ülkem ben doğana kadar üç etkin darbeyi geride bırakmıştı. Hiç birisi üzerinde doğduğum ülkenin kurucu unsuruyla paralellik göstermese de hepsi de kurucu unsurun maskesi ardında bu girişimleri gerçekleştirdiklerini iddia ediyorlardı… insanlar ne kadar kolay yalan söylüyorlar böyle!

    Doğduğumda Fransız ihtilali çoktan olmuştu… Yetişemedim…
    Doğduğumda Rönesans ve Reformlar Batı toplumlarını karanlık bir çağdan çıkarmışken Doğu, Batı’nın çıktığı o karanlık çukurun derinliklerine doğru süzülüyordu. Reformlara ve Rönesans’a yetişemedim. Ama Doğu’nun çukur sefasının tam da göbeğine doğdum… Dogmatik bir bağnazlık ve gözü kapalı itaat ile bilimsel bilginin aslında Tanrı ile Şeytan’ın esas simgeleri olduğunu fark ettim.

    Leonardo Da Vinci ile, N. Tesla ile, Albert Einstein ile tanışma fırsatım olmadı. Adlarını “eskileri” anlatan yazınlardan gördüm sadece.

    Sezar’ı, Atilla’yı, Timur’u, Büyük iskender’i, Cengiz Han’ı, Napolyon’u dünya gözüyle göremedim. Öğretildiği kadarıyla manipüle edildiğimi fark ettiğimde 20’li yaşlarımın başlarındaydım.

    Bir de Mustafa Kemal ile emperyalizme karşı ayağımda çarıkla direnemedim… Bak bunu gerçekten isterdim işte!

    Önüme üç seçenek sundular ve “inan" buyurdular… "Tamam, ama…" diyecek oldum "Höt!" buyurdular… Devlet politikasının manipüle ettiği biçimde tanıdım dinleri. Gerçekleri incelemek istediğimde "tehlikeli işler" uyarısıyla ilk kez yüz yüze geldim, henüz ergenliğimin en sivilceli evresindeydim… O günden beri "gerçekler" konusunda arzu dolu tavrımın azalmaksızın büyümesi dünyanın karanlığı ile ters orantılı seyretmekte…

    Ben gelmeden önce, biz gelmeden önce buranın yerlisi olan doğayı küçük kazanımlar için büyük yok edişlere ittiğimizi gözlemlediğimde daha sabi sübyandım. O zaman bu zamandır doğa felaketlerindeki kayıplara pek üzülmem, “oh olsun!" da diyemem elbet ama bir "adalet sistemi" hissiyatım benliğime fazlaca hüznü enjekte ettirmez. Doğanın da bir hukuk ve adalet sistemi olacak elbette… insanoğlu da doğa nezdinde yargılanacak muhakkak… Bunu kim mi söylüyor? Yok, yok sandığın gibi değil, müspet ilmin ta kendisi…

    insanların, sevmeseler bile durmaksızın bir sistemin içerisine entegre olma çabasını yadırgadım başlarda. O zamanlar fikrim “tanrı varsa, muhakkak ki küçük tanrıcıklar da olmalı" yönündeydi. Aksi halde (neredeyse) hiç bir insanın mutlu olmadığı sistemlere mutsuz ola ola niye entegre olmak istesindi ki insan? Kendi yarattığı sistemleri değiştiremiyor ve yeniden "uygun" ve "insancıl" hale getiremiyorsa muhakkak insanların da "insan" tanrıları olmalıydı diye düşündüm… (Bu fikrim muhafazalıdır…)

    Hiç bir zaman o gibi ya da bu gibi olamadım. Ama yine de büyüdüm bir şekilde… Hatta bu durum ile alakalı şarkı karalamışlığım da var (Bkz: Onlar Öyle istedi)…

    Sömüren ve sömürülen eğrisini “sömürülen" penceresinden tanıma fırsatım oldu. Arada yaklaşık bir 15 yıllık Mustafa Kemal süreci dışında “sömürülen" rolü bize düştü anlayacağın… "Sömüren rolü verilseydi yine de itiraz eder miydim?" sorusunu ahlakımın en derinliklerine sordum zaman zaman. “Vatan bu konumdayken mantıksız bir soru" cevabı daha bilimsel geldi hep, bir türlü "popülist" olamadım…

    Neredeyse hiç bir şeyini seçmediğim ama muhteşem bir illüzyon ile herşeyi kendim seçiyormuş gibi hissettirildiğim evren denilen galaksinin dünya denilen gezegenine gelişimin yeni bir yıl dönümündeyim bugün. Ön görüm o ki daha biriktirilecek ve denge gereğidir ki tüketilecek çok şey var…

    Sevinç ve hüzün belki
    Zafer ve yenilgi muhakkak
    Mücadele ve yılgınlık illa ki
    Durağan ve hareketli dönemler
    Sakin ve asi tavırla
    Az ve çok denklemiyle
    iki kere yok, bir kere var (yok-var-yok) (Yoktu, var oldu, yok olacak)
    Öğrenmek, garipsemek, tiksinmek ve başkaları adına utanmak eğrisinin sürekliliği içerisinde!

    ve illa ki

    Dünden bugüne hayatımın zaman çizgisinde benimkiyle kendi zamanı paralellik gösteren irili ufaklı, dostlu düşmanlı, yokluğuna üzüldüğüm, yokluğunda varlığında kaybolan zamana üzüldüğüm insanları bir sene daha geçmişe öteleyerek…

    Bazen kendine barışık, bazen inatla küskün…

    Senin anlayacağın, bugün benim doğum günüm…
    2 ...
  2. türkiyenin değişme vakti

    1.
  3. türkiyenin bir an önce doğru yolu bulmasıdır.

    asıl olay aşağıda sayın sözlük ahalisi.

    Şüphe götürmez bir gerçek ki ilmen, felsefi açıdan ve aklen geri kalmış toplumların temel problemlerinden birisi de kuru gürültü ve unutmaktır. Tepkileri ne denli yoğun, ne denli şiddetli ve ne denli etkin olursa olsun bu tür milletleri yönetenlerin biraz algı manipülasyonuna ve biraz da sabıra ihtiyaçları dışında yapmaları gereken hiç bir şey de yoktur. Bunun altında yatan nedenlerden birisi de "sorumluluk bilinci" muhakkak ki...
    Türk Milleti de sözü geçen bu milletler arasındadır. Zira şüphe yok ki ilmen, felsefi açıdan, aklen geri kalmış, çağdaş olmaktan çok uzak bir millettir. Dolayısıyla Türk Milleti'nin de "anlık tepkileri" hiç bir değer taşımamaktadır.

    Resmi kurumlarından T.C. ibaresi kaldırılır, ortalık karışır, yer yerinden oynar.... Bir süre sonra herşey sütliman olmuştur... Sonuç: T.C ibareleri kalkmıştır...
    Doğruluğu ulusal ve uluslararası ilgililerce ispatlanmış ve normal bir ülkede yönetici konumundakileri "müebbet hapse" götürecek ses kayıtları yayınlanır... Ortalık karışır, yer yerinden oynar... Bir süre sonra herşey sütliman olmuştur... Sonuç: Paraları sıfırlayanlar sadece iktidarda kalmamış, üstelik mevki ve statü atlamışlardır...

    Gezi Direnişi olur... Bir kaç ağaç için başlayan bu direniş toplumsal bir tepki olarak tüm yurda yayılır... Bir süre sonra herşey sütliman olmuştur... Sonuç: Sadece 3. Köprü inşaatı için yün binlerce ağaç katledilmiştir...

    Ülkenin vatansever askerleri, gazetecileri, bilimadamları, akademisyenleri uydurma delillerle cemaat & iktidar partisi kardeşliği döneminde hapislere atılmış, bunu kaldıramayan kimi askerimiz intihar etmiş, kimi vatansever insanımız hapis köşelerinde çürümüş, kanser olmuş ve vefat etmiştir... Toplum etkin sayılabilecek demokratik bir tepki gösterir ilk evrede... Bir süre sonra herşey sütliman olmuştur... Sonuç: Bu insanlar en ortalaması 4 - 5 yıl olmak suretiyle cezaevlerinde sindirilmiş ve bozulan cemaat - iktidar kardeşliğinin vesilesi olarak aynı özel yetkili mahkemeler oklarını iktidara yöneltince ortadan kaldırılmış ve bu vatansever insanlar "pardon ya, deliller uydurmaymış" denilerek serbest bırakılmıştır...

    Köylüye "ananı da al git" denilmiştir, köylü "bana lanlı konuşma" diye tepki vermiş "benim mahsülüm öldükten sonra mı?" serzenişi akıllara kazınmış fakat bir süre sonra oyunu yine aynı güce vermiştir. işçi 4C ile gömülmüş, taşeron işçilik lale dönemini yaşıyor hale gelmiş, Ankara yürüyüşleri düzenlenmiştir. Sonuç: işçisi yine aynı güce oy vermiştir...

    Öğretmeni atanamadığı için intihar etmiş, sokağa çıkamaz hale gelmiş, son 7 yılda intihar eden öğretmen sayısındaki artış dünyanın dahi ilgisini cezbetmiştir. Sonuç: öğretmenleri yine aynı güce oy vermiştir...
    Tüm bunların ışığında bu videonun elbette hiç bir ehemmiyeti yoktur. Çünkü üzerinden unutulması için yeterli bir süre geçmiştir. Dün bu söylemlere çığlıklar atanlar bugün elde bir çay, bir kuru simit yine oylarını aynı güce vereceklerdir...
    Şu halde tedavi de başka yerde aranmalı, önce bireyin ve sonra tüme varım biçiminde ilerlenerek toplumun sorumluluktan kaçması ve katılmadığım bir görüş olan "halkın hiç suçu yok" şeklindeki popülist söylemin ortadan kaldırılması gerekmektedir.

    Nasıl ki "kanser riskini düşündükçe bu son sigara, artık bırakıyorum sigarayı" diye azimle yola çıkan bir insanın yahut diyabet, obezite gibi risklerden çekinip, üzerine ne giyse yakıştıramayan birinin "tamam yarın diyete ve spora başlıyorum" heyecanlıyla ilk adımı attıktan bir süre sonra yeniden sigara yakması veya bir Big Mac Menü söylemesi bireyin bizzat kendi sorumluluğu (veyahut sorumsuzluğu) ise ve hatanın katmerlisi kendisindeyse, bu tür toplumsal durumlarda da "halkın suçu yok..." söylemi halkın sorumluluk bilincini sekteye uğratmakta ve gevşeyerek dün itiraz ettiğine, ertesi gün olur demesine vesile olmaktadır...
    Suç, suçu işleyen kadar o suçu görmezden gelenindir, bir o kadar da bu suça itiraz edip sonra unutup, suçun sürekliliğine vesile olandır. Kimse ülkeye bugünleri yaşatan toplumu çekip, sıyırmasın bu garabet durumdan...

    Herkes kendinde bir parça yolsuzluk, bir parça rüşvet, bir parça adam kayırma, bir parça ihaleye fesat karıştırma, bir parça şiddet, bir parça kadını ikinci planda görme sapkınlığı, bir parça yalancılık, bir parça din sömürüsü, bir parça emperyalist, bir parça kapitalist, bir parça sorumsuzluk görmek ve bulmak durumundadır!

    Unutulmamalıdır ki bugün yönetici konumunda olanlar uzaydan gelmemişlerdir, bizzat bu toplumun içerisinden çıkan şahsiyetlerdir. Hal böyle olunca "toplum ne ki içinden çıkanı ne olsun" önermesi de kulağa tırmalayıcı ve sert gelse de gerçekle ilintisi bakımından da huzursuz edici bir realitenin ta kendisidir.
    Sen değişirsen, ülken değişir... Önce kendinde etkin ve kalıcı bir değişim yap, sonra birlikte çok şey yaparız...
    1 ...
  4. edirne ayazı

    1.
  5. bir şehir efsanesidir.

    akpli yobazların şu sözü söylemesi kaçınılmazdır "daha soğuk ol edirne'm. ümmetin kızları giyinmeyi öğrensin.".
    1 ...
  6. sözlük kültürünün bozulması

    1.
  7. hepimizin farkında olduğunu ancak karşı çıkmadığımız durum.

    gerek troller gerek bayanları hiçe sayıp açılan başlıklarla tabiri caizse sözlüğün annaaaasını siktik arkadaşlar, bu konuda bir anlaşalım(zall kusura bakma kanka seninle alakası yok). buna bir dur deyin ya da yavaş yavaş inciye doğru gidiyoruz gibime geliyor.
    1 ...
  8. trakya kızanı

    1.
  9. adam olmadan önce sarhoş olmayı öğrenen, insan taneciklerinin birleşmesiyle oluşan harikulade varlık.
    1 ...
  10. © 2025 uludağ sözlük