kıza karşı rahat olamadığı için herkesin fotografını beğendiği gibi onunkini beğenemez.
ve erkekler önem verdikleri kızlara bu şekilde onları tınlamıyormuş gibi davranırken, diğer kızlara önem bile vermezler. bir de tabi cesaret vardır işin içinde, sevdiklerine karşı bu cesareti gösteremeyebilirler.
içinde onca gerçeği, yalanı, yanılsamayı, tereddütü, kararlılığı barındırmasına rağmen hani izleyicide şu 'serseri' izlenimi uyandıran dan' dan bile gördüğüm, anladığım onun davranışlarından çıkardığım sonuç
'seven erkek sevdiği kadını kovalar sonuna kadar, onun asla peşini bırakmaz' oldu...
ilk başlarda kadını öteki erkeğe kaptırmamak amaçlı 'oyun' olarak diğer erkek tarafından başlatılan ilişkidir.
amaç diğer erkekle kanka olup, kardeş ayağına yatıp ona kızı kaptırmamaktır.
ilerleyen zamanlarda bunların birbiriyle daha sık görüşmesi halinde aralarında bir 'yapay' kardeşlik naraları atılmaya başlanır.
bilinmez, bir süre sonra belki de aralarında anlaşmışlardır; kızla ikisinin de arasında bir şey olmayacağına dair...
peki ya bu erkeklerden biri kızın eski sevgilisiyse?
acaba elif şafak,'la belle anabelle'i ballandıra ballandıra anlatırken, 'biz hatunları hiç mi düşünmedi de; kitabı okurken anabelle'e olan kıskançlığımıza bizi öldürttü?' diye kendi kendime sormama sebep olan harikalar ötesi elif şafak romanı.
stüdyo kayıtlarında huzur verici, harika ötesi olan sesi; canlı performanslarda kargayla kıyaslanamayacak kadar kötü olan, canlı performansını ilk defa dinlediğimde hayal kırıklığından ağlamaklı olduğum solisttir.
bu sene alabildiğine tutku,sevgi,endişe,korku ve rekabetle dolu gerçek bir aşk yaşadıktan sonra; okulun kapanmasının üstünden 3.5 ay geçmesiyle beraber zihnimin 'hala ona olan aşkım' konusunda karmaşalarla dolu olması ve bunların bünyeme ettiği tesirin yoğunluğuyla oluşan bir psikoloji içinde izlemem dışındaki her şey mükemmeldir filme dair. e ben zaten bu filmin haricindeki baş karakterim aslında..
evet, yaşadığım sayesinde 'ilk görüşte aşk' denen cici hisse inanıyorum.
evet, kızın filmin sonuna doğru yaşadığı bitin korkuları, endişeleri, geleceğe dair sorduğu soruları çok iyi anlıyorum.
evet, onların birbiri için ölüp bittiğini biliyorum..
fakat; bu filmi bu gece iyi ki izlemişim, bu sayede bu karışık bünyenin kendi kendini aydınlatmasına yardımcı olduğu için ayrıca seviyorum bu filmi..
ve bu filmdeki ve gerçek hayattaki sevgili aşk pıtırcıkları; gerçekten ama gerçekten 'her şey başlar, gelişir, yoğunlaşır, durulur, azalır ve biter' diyorum..
sene boyunca çektiğim tarifi olanaksız acının bile çok çok azaldığı gibi..
hayatla ve onunla 'istemeden' ve ' farkında olmadan' birden alay etmeye başladığımdan beri..
ve bu beri'yi, bu sizin içinde ' saf aşk' barındıran cici filminizi izlememe rağmen eskiden izlediğim çok daha sıradan aşk filmlerine nazaran beni çok daha az etkileyebilmesiyle suçluyorum!
sanırım ben o eski ' saf aşık olan ben' değilim a dostlar?
başrollerinde nicole kidman, jennifer jason leigh ve jack black in oynadığı film.
filmdeki bütün karakterlerin sorunlu olması, filmi rahatça çözümlememizin önüne bir sınır koyuyor. filmin sonlarına doğru kendimize'acaba buradaki herkes normal de ben mi anormalim' diye sormamıza sebep oluyor.
filmi vasat bulmama rağmen oyuncuların performansını iyi bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim. sanırım filmin tek artısı da buydu.
ayrıca nicole kidman'ın estetikten dolayı neredeyse bir lastiğe dönmüş yüzü de beni hayal kırıklığına uğrattı; en güzel bulduğum kadın oyuncular arasında olduğunu farz edersem.
hiçbir ayrıntısı üstünkörü geçilmemiş, büyük bir titizlikle hazırlanmış. bu roman elif şafak'ın ne kadar iyi bir yazar olduğunu bir kere daha kanıtlamakla kalmıyor; aynı zamanda bildiklerini ifade etme ve insanlara aktarma yeteneğinin de ne kadar iyi olduğunu gösteriyor bizlere..
13. yy' da mevlana'yı, şems-i tebrizi'yi mevlana'nın aile hayatını, sıradanlığını ve aynı zamanda yüceliğini sergiliyor okuyucuya.
mevlana'nın şiir yazma konusunda kendisini en başta son derece yetersiz bulmasının ve onu yüreklendiren, yeteneğini keşfetmesini sağlayan şems' le geçen günlerinin içinde buluyorsunuz kendinizi. daha bir merak ediyorsunuz yüce mevlana'yı ve kitaplarını..
çünkü eseri okuyup da ruhen onun hayatının içinde yaşayan ve o şiirleri neler geçirdikten sonra yazdığını ve hemen hemen neler hissettiğini çok daha farklı anladıktan sonra şüphesiz daha iyi algılıyorsunuz mevlana'yı okuyan diğer insanlardan..
yazılarını çok beğendiğim, fikirlerini özgün tarzını kullanarak anlatmasıyla dikkat çeken, bakış açısı güçlü, iğnelemelerini ve nükte yeteneğini herdaim takdir ettiğim nesildaşım.
'HER ŞEY BAŞLAR VE BiTER. VE BUNUN SAYESiNDE HAYATIMIZDA YAŞADIĞIMIZ EN GÜZEL, EN iYiYi KEŞFETME ŞANSINA ERiŞMiŞ OLURUZ. EĞER BiR ŞEY BAŞLASA VE SONSUZA DEK DEVAM ETSEYDi HER ŞEY ÇOK SIRADAN BiR HAL ALIRDI' VB. SÖZLERiYLE, ÖĞÜTLERiYLE ARA SIRA DiKKATiMi TOPLAMAMA YARDIMCI OLDU.
AKILLARDA KALICAK BiR FiLM OLMAMASINA RAĞMEN SIKICI DA DEĞiLDi.
insanı her açıdan gözlemlememizi sağlıyor; insanın içinde bulunduğu her durumu, içine düştüğü vaziyetleri, zayıflıklarını, hayata tutunabilmek için mücadele verişini gözler önüne seriyor.
özellikle mark ruffalo,julianne moore ve gael garcia bernal oyunculuklarıyla tavan yapmışlar.
filmle ilgili okuduğum bütün yorumlara nazaran film ilerledikçe sıkıcı bir hal almıyor; hatta eğer filmle bütünleşmeyi başarabilmişseniz karakter tahlilleri yapmanıza, kendinizi ve etrafınızdakileri sorgulamanıza bile olanak sağlıyor.
bi ilgili bir dünyanın en ilgisiz insanı olması. dersiniz ki 'adam oluyor, düzeldi; her şey iyi olacak' işte tam da bu andan 'tam zevkine varmışken birden yere düştün mü sen' sorusunu kendinize sorar bulursunuz..
bu yaptıkları belki kendini bir süre size ulaşılmaz hissettirmeye neden olabiliri ancak daha sonra soğuyacağınız dünyanın en bozulmaz kuralıdır...
bu soğukluğun ardından siz onun ağzına sıçnaya başlarsınız; yaptıklarınıza söver de söver sizse 'bir zamanlar işte ben de böyle hissettim' vs.. diyerek devam edersiniz ve işte en güzel anlar bu anlardır..
varacağınız son nokta ise birbirinize selam bile veremeyecek duruma gelmeniz olacaktır..
hafiften kıro, kızlarla güya mesafeli, ve onlar hakkında onlarla samimi olmadan sadece gördükleriyle kendi çapında fikir edinip saçmasapan düşünceler üreten ve bunları erkeklere sunan içten pazarlıklı laf taşıyıcısının saf çocuğun tabiriyle tanımlanmasıdır.
son zamanlarda üzerinde emeğin en fazla yoğunlaştığı filmlerden biridir kanımca.
yalnız üzerinde biraz daha düşünülüp sahneler daha etkileyici olsa; ya da senaryoya daha ilgi çekici şeyler eklenseymiş o monotonluktan kurtulup bir adım daha öteye geçebilirmiş film..
ilişki boyunca herdaim ağzınıza sıçan, verdiği sözleri tutmayan, size her şekilde işkence yapmak için halihazırda bekleyen, sizi mutsuz ettiğinde bu hareketinden son derece haz alan piskopat sevgiliye artık intikam vakti geldiği için bok gibi davrandıktan sonra 'Elem acı ve keder bir günde hepsi geçer; hayat dudaklarda mey yaşamak ne güzel şey dıdı beni takıyormuş çok da .. ' dediğiniz an ve bundan sonra ona bir iyi bir kötü davranıp ' bebeğim aramız çok kötü farkındasın değil mi' diye sormak ve eğlenceye kaldığınız yerden devam etmektir.