birlikte içip sıçtıklarınızı etrafınızdaki kalabalık zannedersiniz. ancak bir gece yarısı kalbinizde bir sıkıntı yumrusuyla uyandığınızda telefon rehberinizde gece yarısı açıp dertleşecek insan bulamazsınız. işte o an yalnızlık duygusunun tam ortasında olduğunuzu hissettiğiniz andır.
acı olan gerçek şudur ki, 7 milyarlık bu gezegende çoğu kişi yalnızdır.
sorgulayan insanın hayatın anlamsızlığını kavramasının ardından kendine yarattığı hayali cenneti yine kendine kanıtlama çabasını anlatan efsanevi tarkovsky yapıtı.
aşık olmak harikalığıyla birlikte insanı inanılmaz tecrübelere sürükleyecek bir maceranın ilk adımıdır. aşk ve takibinde gelişen ilişkiler insanı farklı deneyimlere, bakış açılarına, acılara ve sevinçlere gark eder. asıl aşka bakılması gereken açı budur. çünkü bu yolculuğa girip bundan daha fazlasıyla bu yolculuktan çıkan ve somut bir şeyler elde eden kişi sayısı azdır. önemli olan insan beynine ve bakış açısına kattıklarıdır. aşk deneyimdir. önemli olan içeriğini alabilmektir.
bu sene türk polisinin yemeğine tat katma şeklidir. lakin sipariş edilen yüz binlerce biber gazı eğer toplum üzerinde kullanılırsa türkiye nüfusu yarıya inebilir. buna ihtimal vermemekteyim.
bazı zavallı kesimlerin kemalist ideolojiyi sözle küçülterek atatürk ve onun düşünce sistemini ezme çabasıdır. saçmalıktır, lakin 10 yaşında çocuklar değiliz. ona kemoş, buna pipican, buna zıpırcan, buna bızırcan, şuna kemocan demek zavallılıktır.
hz. muhammed'e muho, allah'a alliş, imam'a imoş, kürt'e kürdiş, fethullah'a fettoş dense komik midir? hayır değildir.
şakirtlerin birazcık götlerini kaldırıp yeni eğlenceler bulması gerektiğini kanıtlayan söylemdir.
--spoiler--
fakat kürt insanlarının henüz kadınlara karşı bir saygısızlığını görmedim.
--spoiler--
bazı kürt aşiretlerinin 12 yaşındaki küçücük çocukla 60 yaşındaki dedeyi cinsel ilişkiye sokma alışkanlığını hatta ve hatta saplantısını görmezden gelmektir. daha vajinasının farkında olmayan bebe 12 yaşında hamile bırakılmaktadır. insanlık bu mudur? kadına saygı bu mudur? sanmıyorum.
her akşam evine gittiğinde, her gün küfür ederek, halkı ezerek, halkla adeta taşşak geçerek sağladığı ego tatminini mastürbasyon yaparak cinsel zevke dönüştürdüğünü düşündüğüm siyasetçi. lakin bu halkla bu kadar dalga geçmenin, bu kadar kabadayılık taslamanın, bu kadar terbiyesizleşmenin, halka masa altından nah çekercesine halkı umursamamanın ego tatmininden başka açıklaması olamaz.
iyi bir eğitmene denk geldiğinde ateistin ufkunu açabilecek derstir. ancak günümüz türkiyesinin din dersi öğretmenlerinin din dersi anlayışı müslümanlık odaklı bağnaz bir eğitimdir. bir ateist olarak şu anki eğitmenimden inanılmaz derecede zevk almaktayım. ilk 2 sene ateist olduğunu düşündüğüm bir lise öğretmeninden ders almaktayım ve bu insana çok şey borçluyum. neden dine karşı olduğum konusunda ufkumu genişletmemi sağladı. insanların neden dine, tanrıya ve bir kudretli güce ihtiyacı olduğunu açıkladı ve öğretti. derslerinde din felsefesiyle yoğurdu bizleri. freud'dan girdi, kierkegaard'dan çıktı. saygı gösterdi her sese ve düşün verdi yalnızca. yalnızca islamdan, hıristiyanlıktan, musevilikten bahsetmedi. tanrının ne olduğunu,vicdanı, doğru-yanlış diyalektiğini, insanın özlüğüne giden yolu açıkladı. olması gereken din eğitimi budur. ancak türkiyede bunu yapan kaç eğitimci vardır, bilinmez.
çoğu ateistin dinden nefret etmesini sağlar çoğu din öğretmeni. bağnaz düşünceleriyle, ezberci yöntemleriyle kafa sıkıştırır ve karıştırır. iyi ki şimdiki hocama sahibim, iyi ki dini ve felsefesini biliyorum. bilmediğiniz bir şeye karşı olamazsınız, bu saçmalıktır.
çeşitli çalışmalarla, fosillerle, toprak incelemesiyle, atavizm araştırmalarıyla, doğal seleksiyon kanıtlarıyla yeterince açıklığa kavuşturulmuş gerçektir.
ancak illa ki itiraz ediyorsanız ve ben henüz ikna olmadım, bu bir teoriden öte değildir diyorsanız, görünmeyen kudretli bir varlığın parmağını şıklatışıyla tüm evreni çat diye yarattığına, bizi koruyup kolladığına ve insanın en yüce varlık olduğuna inanmaya devam edin. evet bu evrim teorisinden daha mantıklı.
michelangelo frammartino 2010 yapımı sanat filmi. ülkemizde !f film festivalinde gösterilmiştir. doğanın döngüsünün çarpıcı bir biçimde ele alındığı filmdir. güzel manzaralar filme eşlik eder.
kosmos şu ana kadar izlediğim en güzel türk filmlerinden birisidir. türk filmi kıstasını aşarsak, izlediğim en iyi filmlerden biridir. altında yatan felsefenin biçimsel olarak, kaos sinemasıyla, dağınık yapıyla desteklenmesi gerçekten beni gururlandırdı. !f film festivalinde izlemiş olduğum le quattro volte filminin havasını yakaladım. yani o modern kaos sinemasının.
kosmos sıradışılığı ve yalın, doğaya bağlı ve aynı zamanda doğanın ve doğal işleyişin içinden akıp giden ve doğal olmayan yaraları tuz basarcasına yakan anlatımı sebebiyle büyük kitlelerce sevilmedi gözlemlediğim kadarıyla. öncelikle söyleyeyim, hayır efendim, bu bir sanat filmi değildir. salt sanat filmi olarak nitelenemez. doğallığı ve bizdenliği, insanı anlatan yapısını basit bir dile çevirir ancak katmanlı yapısı sayesinde aynı zamanda farklı bilinç düzeyindeki insanlara karşı farklı katkıları bulunur. realist akımı hayatımın temeline oturtmuş bir insan olarak gerçeküstücülüğü benimsemem. ancak insanın kendini ifade çabasına, cevap arama çabasına olan tutkum her zaman daha baskındır. bu sebeple bu filmdeki gerçeği yansıtmayan, özellikle bölgenin toplumsal karakteristiğine hiç uymayan öğeleri es geçerek yazıma devam buyuruyorum.
filmin amaç olarak edindiği kavram insanın düştüğü boşluk, deformasyon. dünyaya saldığı kötülüğün akabinde dünyada hazırda olan kötülüğün alevlenişi. diğer canlılar, özellikle hayvanlar üzerinde kurduğu işkence egemenliğinin haksızlığı, öz'de hayvanla olan içgüdüsel eşlik.
filmde bir çok öz'e dönüş sahnesi görüyoruz. iki başoyuncunun çığlıklarla haberleşmesi, içgüdülerin kuvveti. beni en çok etkileyen neptün ile kosmos'un sevişme sahnesiydi. o sahne dünya sinemasında bir çığırdır. çok yoğun duyguların hakim olduğu, özgürlüğün hissedildiği sahnedir. sadece çığlıklarla, bağırışlarla ve birbirine dokunmadan saf sevginin hakim olduğu bir sevişme. mutluluğun gözlerden okunuşu.
insanın kendine yabancılaşmasını, aşka tutkun bireyin, sevgiyi arayan ve paraya değer vermemesiyle kapitalizm eleştirisi yaratan bireyin meczup(tanrı aşkıyla deliye dönmüş kimse) olarak öne sürülmesiyle bariz bir şekilde gözler önüne sermiştir.
filmdeki tanrı kavramı öz'ü temsil eder. kötülükten ve fesattan arınmış bir insan hayaline giden yoldur. zaten felsefi açıdan tanrının insan psikolojisindeki yeri üstün insandır, insanlığın babasıdır ve ulaşılmak istenendir. ancak insanların çoğu ona ulaşma çabası içerisine girmek yerine ona tapmayı yeğlemişlerdir.
araya giren hayvan kesim sahneleri, köpek boğuşmaları ve kuşlar içgüdüyü ve insanın bunu yadsıyıp hayvana eziyetini anlatmak ister. süperegonun yönettiği günümüz insanının aşka, sevgiye, cinselliğe ayıp olarak bakışını 50'lik öğretmenin kosmos'u kovduğu sahnede net bir şekilde görüyoruz.
filmde anlaşılmayan, havada asılı görünen bir çok sahne vardır. kafa patlatıp, insanın içerisinde çözümlemesi gerek sahnelerdir bunlar.
ekmek istenir, yumurta istenir, şeker istenir de sigara istenmez mi? istenir. evde bir dal bile sigara kalmadığı zamanlarda, nikotin krizinden nikotin krizine at koşturduğunuz anlarda türk komşuluk ilişkilerine şükredersiniz. başka hangi ülkede komşudan sigara istenebilir ki?
senelerdir işkence misali süren, yeni gelen hazırlık bıcırıklarının prefabrik bir binaya kıstırılmasına neden olan, her yeri kum içinde bırakan restorasyon inşaatı sona ermiştir. hele şükür.
istatistikseverlerin altın madeni olarak nitelenebilecek olay. kanal kanal gezersiniz, önünüze iki bilgisayarı alır, bir yandan haber sitelerinden son gelişmeleri, seçim yolsuzluklarını, elektrik kesintilerini, kayıp sandıkları incelersiniz. diğer yandan ise farklı istatistik grafiklerine yumulursunuz ve tahminlerinizi kesinleştirirsiniz. hele bir de bir kaç saat önceden oranları tam tutturdunuz mu huzur kaplar içinizi. ancak matematiksel başarınızı gölgeleyecek olan siyasi hayal kırıklığı huzuru siler süpürür. kader kısmet.
köpeköldüren candır. slavenewworld'ün zor zamanlarında her zaman yanında bulunmuştur. asla ihanet etmez, uzun anadolu'yla pek tatlı gider. kimi tatlı, kimi ekşi. kimi hafif, kimi çarpan cinsten. ancak hepsi de bir o kadar yardımcı.
köpeköldürenin kötü nitelik sıfatı olarak kullanılması yalnıştır. köpeköldüren denilip, burun kıvrılan bazı şaraplar vardır ki bordeaux şaraplarına kök söktürür. slavenewworld olarak en ısrarcısından tavsiye ettiğim canlar; dimitrakopulo, şirince, biricik, şarköy. ancak bir de dolucanın ucuzundan 1 litrelik asması vardır ki o da candır. yüzde 14lük alkol oranı ve sert mizacıyla 1 şişede iş görür. biricik ve şarköy daha içimi kolaydır.