çünkü "çok dalma felsefeye, sonra kafayı yersin, bak niçe de delirerek ölmüş!" mantığı ile, dininin kurallarına harfiyen uyarak ve düşünmeden gamsız bir yaşam sürebilirler. ne mutlu huzuru yakalayanlara... bir de sorgulamadan edemeyenler var. onlar lanetli seçilmişlerdir. farkındalık için kudururlar. korkunç gerçeklerle karşılaşacak olsalar bile ateşe atlarlar. ben de niçe* olmayı yeğleyenlerdenim doğrusu.
edit: elin israil'lisi dünyanın en dindar insanlarından. hatta yobaz denecek kadar aşırı.
edit2: din kitlelerin afyonudur, lakin marx amca'nın devrinde afyon güzel bir ilaçtı aynı zamanda.
"soft kitty, warm kitty, little ball of fur... happy kitty, sleepy kitty, purr, purr, purr..." diye mırıldandığında hasta olup yataklara düşesim, elinden çorbalar içesim geliyor... öyle bir yazar kendisi.
darbeciler yargılanacak mı? kenan yaratığı ve köpekleri nihayet ceza alacaklar mı? darbeyi ve darbecileri öven, darbe propagandası yapanlar, işşkencecilerde hesap sorulacak mı? binlerce kayıbın ve idamların hesabı sorulacak mı? Çocuk katillerinin Erdal Eren'in katillerinin cezası verilecek mi? ve tüm bu ceza infazları halkın vicdanını rahatlatacak mı? Bu soruların yanıtları evet olmadıktan sonra, referandumun sonucu evet olsa ne olur hayır olsa ne olur...
esasında, iç konuşmada "sizi gidi ezikler muhahaha!!" ve devamı olarak: "hem suçlu hem güçlü ordu, ezik türkiye dir. *" diyen karanlık kimselerin halt yemesi...
(bkz: kara mizah)
askeri okullara giriş öncesi yapılan sözlü mülakatlarda sorulduğu söylencesi asparagas olabilir, abartı olabilir, amma ve lakin irticai faaliyetten kasıt türk askerinin allah allah nidaları ile hücuma geçmesidir modern zamanlarda türk ordusu için. bunu inkar eden ya kördür ya da yalaka.
(bkz: güçlü ordu güçlü darbe)
(bkz: hem suçlu hem güçlü ordu)
kötü birşeydir diyemem, şayet öyle olsa da saygı duymak gerekir * amma ve lâkin, kendi ırkından gelen insanları daha çok sevmek, kendi ırkından gelmeyen insanlara karşı düşman olabilmenin zıtlığıdır *... ve dost düşman ayrımı ırk üzerinden yapıldığında milliyetçilik olmaktadır. şu halde, ırk gözetmek ile milliyetçiliğin farkı pek de yoktur. atatürk milliyetçiliği denilen şey de, "türk" adı altında toplamak suretiyle, türk ırkı çerçevesinde filizlenmiş ve de türk egemenliğini, dolayısıyla da türk ırkına, diğer ırklara nazaran torpil sağlamıştır... şimdi ulu önderimiz atatürk'e sorsak, "ben türküm, bundan doğal ne olabilir?" diyebilir elbet. bu husus milliyetçiliğin iyi ya da kötü olduğu anlamına gelmiyor, ama "atatürk milliyetçiliği" ile düz, normal bildiimiz milliyetçilik arasında farkın olmadığını gösteriyor...
genç-sen in istanbul gençlik örgütlerine harç zamları için göndermiş olduğu eylem çağrısıdır.
Merhaba,
istanbul'daki gençlik örgütlerine harçlara yapılan zamlara ilişkin ortak bir eylem için çağrısını yaptığımız toplantının çağrı metnidir.
Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç-Sen):
HARÇLARA ZAM YAPTIRMAYACAĞIZ!
YÖK'ün Bakanlar Kurulu'na önerdiği harç zamları yasa tasarısı, 2009-2010 öğretim yılında harçlara %8den %500'e varan zamlar yapılmasını öngörüyor.
Öğrenci Gençlik Sendikası olarak öğrencilere yönelik bu harç soygununa karşı öğrenci muhalefetinin tüm kesimlerini bir araya getirerek istanbul'da birleşik bir eylemin örgütlenmesi gerektiği tespitiyle yapacağımız toplantıya sizi de davet ediyoruz.
kürtlerin tarihinin kaç bin yıllık olduğunu araştırmak ancak akademisyenlerin işi olabilir. ama jared diamond da, william h. mcneill de ilk uygarlıkların dicle-fırat ve nil vadilerinde, i.ö. 3500-3000 dolaylarında geliştiğini söylüyor.
ilk insanın 1.3 milyon yıl öncesine kadar giden bir geçmişi olduğu biliniyor...
ahmet mahmut ünlü olma peşinde heralde... ya da ahmet mahmut ünlü'nün hz.adem'in yani ilk insanın 7000 yaşında olduğunu söylediğini iddia eden user komik bir hataya düşmüş rakamları yanlış görmüş...
kaldi ki uzun aşamalardan sonra avcı ve toplayıcı toplumdan çiftçiliğe ve çobanlığa geçişi bile i.ö 8500-7000 yılları dolaylarında Ortadoğu'da gerçekleşmiştir. (bkz: william h. mcneill-dünya tarihi)
yüz binlerce öğrencinin şu günlerde telaş içinde umutlarını forma dökme çabalarıdır. fakat üniversiteyi bir de öğrenciden dinleyin:
Merhaba,
Bu başlığı merak edip açtığınıza göre muhtemelen gelecekte üniversitede okuma hayaliniz var. Üniversiteler şirket olmuş, size kendilerini satmaya çalışıyorlar. Ama biz size hayalleriniz ve reklamlarla zihninizde canlandırdığınız üniversiteyi, öğrenciler olarak, kampüste karşılaşabileceğiniz bir arkadaşınız olarak anlatalım.
Bu konuda biraz aceleci davrandığımızın farkındayız. Ama üniversite harçlarına %500'e varan zamların yapıldığını öğrenince okullar açılana kadar sabredemedik, hemen haber vermek istedik. Biz söyleyelim de siz şimdiden kararınızı verin:
a) Şimdiden para biriktirmeye başlayabilirsiniz,
b) "Benim para yetmez" diyerek okumaktan
vazgeçebilirsiniz,
c) Bulamayacağınızı söyleyelim ama, iş aramaya
başlayabilirsiniz,
ya da size verilen şıklarla yetinmeyip hakkınızı isteyebilirsiniz!
Seçiminiz ne olursa olsun, bu aşamaya gelene kadar zorluklar çektiniz (kendimizden biliyoruz). Dershanelere gittiniz, testler çözdünüz. Sokağa çıkmanız gerekirken evlere kapandınız, kendinize ait haftada bir gününüz bile olmadı. "Üniversiteye gireyim, gerisi kolay" dediniz belki, dişinizi sıktınız, idare ettiniz. Ama şimdi de önünüzde harç zamları var. Belki ikinci öğretim tercih edecektiniz de şimdi kara kara düşünüyorsunuz. Hadi herşeyi sineye çektiniz, girdiniz üniversiteye diyelim, şimdi de üniversite sorunlarıyla karşı karşıyasınız.
Hepiniz sözüne kıymet verilen bir adam/kadın yerine konmak ümidiyle geldiniz üniversitelere. Lisedeyken sözünüzü kimse dinlememişti; ama artık üniversitelisiniz. Ama bizden söylemesi, bu da sözünüzün dinleneceği anlamına gelmiyor. Yapılan hiçbir seçimde, hayatınızı etkileyen hiçbir kararda hiç kimse sizin fikrinizi sormayacak. Size sorulmadığı halde fikrinizi söylediğinizde ise karşılaşacağınız tepkiyi televizyonlardan seyredebilirsiniz. "Bana ne, ben dalgama bakarım!" diyemeyeceksiniz: üniversite harçlarına %500 zam gelecek, yemekhane fiyatları aniden artacak, yurtlarınızın temiz olmadığını görecek, bir sabah üniversitenizi bulamayacak, sizin haberiniz bile olmadan başka bir semte taşındığını öğreneceksiniz (bkz.: Mimar Sinan ve Yıldız üniversiteleri).
Bütün bu sorunlara rağmen üniversiteyi bitireceksiniz ki, elinizde diplomayla birlikte bir de senet olacak: okul boyunca yaşayabilmek için aldığınız harç ve öğrenim kredilerinin senedi. Harç zamları üniversiteye giriş sevincinizi nasıl kursağınızda bıraktıysa, mezun olma mutluluğunuza da böylece gölge düşecek. Okumanızı kolaylaştırmak için size verildiği söylenen krediler, işe girip girmediğinize bakılmaksızın yüksek faizlerle tahsil edilecek. işe girmek mi? Bunu sonra konuşalım.
Karamsar, kötümser bir tablo çiziyoruz, farkındayız. Üniversite bu kötümser tablodan fazla bir şey olacak sizin için, güzel şeyler olacak tabi ki. Ama üniversiteyi güllük gülistanlık göstermekten ancak Üniversite AŞ'lerin beklentisi olur. Biz yanlışların altını çiziyoruz: tüm doğrularımızı örten, bastıran, bizi hareketsiz kılmaya çalışan yanlışların. Ümitsiz olmadığımız için bu kadar çok anlatıyoruz.
Ümitliyiz: yanlışların doğruları götürdüğü bir dönemde doğrular bir araya gelecek ve yanlışlarla mücadele edecek elbet.
işkencehanedir; özellikle 1980-84 yılları arasında sistematik işkence süreci yaşanmıştır. başka bir açıklaması yoktur. orada ibrahim kaypakkaya'ya işkence yapmakla kalınmamış, çeşitli uzuvları parçalara ayrılarak bir poşet içerisinde babasına teslim edilmiştir. yapılan işkenceler akıl almaz boyutlardadır. buraya bir daha yazmayacağım, her okuduğumda aynı derecede etkileniyorum çünkü...
sevgilimin kürt olduğunu öğrendikten sonra bana kürtçe öğretmesini isterim... **
açık şikayet-nâme:
#5718672 nolu entry nin sahibi, söz konusu bu yazı ile farklı etnik kimliklerden halkların kardeşliğine, birlik beraberlik ve ayrılmazlığına ağır bir provokasyon ile gölge düşürmektedir.
öncelikle: bir kadını metalaştıran, erkek önünde akıl yoksunu, aşağı bir varlık olarak ele alan; evlilik kurumu ile namusu özdeşleştirerek ve kadının iradesi ile birleştirerek baskı ile kabullendirilmiş bu durumu meşru, korkan kadını ise "gülünç-evlilik delisi-kocaya muhtaç" gösteren bir metindir.
kürd olmak; kürtleri küçük düşürücü, rencide edici ve onur kırıcı bir şekilde ifadelerle yansıtılmış, bütün insanlara, birey olarak ve dil, din, ırk, cinsiyet ile "kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar" yönünden objektif, eşit ve saygılı; bakılması gerektiği ahlaki düşüncesinden oldukça uzaklaşılmıştır.
eğer iü. ise; var mı sizin okulda olay? sen karışmıyorsun değil mi? benim yavrum akıllıdır usludur derslerine çalışır, dersine bakar o kadar.. değil mi?
şeriatçı ya da laik farkı yoktur efendim, mevzu bahis para olunca gerisi teferruat kalır, kalmıştır, kalacaktır... iktisadi düşünceler arasında nasıl bir tercihin neye göre yapıldığı esas meseledir. laik şeriatçıcı dövmüş falan filan... kedi köpek... birgün birileri kedi, öteki gün birileri köpek bazen birileri fare... hatta, aslan, kaplan... timsah ile ceylan... hayvanlar alemindeki gibi, güçlü-güçsüz... farkı bunun parayla orantılı olması.
belki doğruluğu şudur; türkiye'de laik sermaye düşürülmeye çalışılıyor, islamcı sermaye ise hükümetle birlikte yükselişte. özellikle ılımlı islam kozunun öneminin farkında olan amerika fethullah gülen cemaatine ve islamcı sermayeye tam destek vermekte. dolayısıyla başlık fena sayılmayacak bir gözlem. tabi söylenmeyen, sermaye el değiştirse de sömürülenler pek de değişmiyor. filler tepişse de, filler sevişse de çimenler ezilmeye devam ediyor.
şu saatlerde güzel gidiyor kendini kaybetmişçesine yalnız olmalısın, hafif bir ses ile fikret kızılok'un sesinden bu şarkısı... sarhoş olmalısın, gece oldukça serin olmalı, balkonda yıldızları görmelisin; yetmişlik yeni rakının son yudumu da tükenmişken.
türkiye'nin müslüman bir ülke olduğunu söylemekle tüm gayri müslüm vatandaşların, bu önermeyi kabul ettiği taktirde türkiye cumhuriyeti devleti'ne karşı düşmanca bir tutum serggileyeceği de kabul edilmiş olur, ki bunun kabulü de büyük ahmaklıktır heralde... fakat şöyle denebilir: "türkiye çoğunluğu müslüman bir ülkedir."
homoecomonicusun evrimleşerek homocapitalismusa dönüşümü ile gerçekleşir. fakat aslında tüketimden kasıt sadece firmanın arzına yüksek bir talep oluşu değildir. herşey büyük bir hızla tüketilir. popülerizm zirve yapar, hafızalar zayıflar, sevgiler, değerler tüketilir:
(bkz: richard sannett) (bkz: karakter aşınması)