ibrahim aleyhisselâm; Olmaz!" demiş... "Bana Alllah'ın verdiği bu rızkı, onu tanımayan, O nu reddeden birine nasıl veririm?"
Peki öyleyse", demiş, kalkmış adam.
Dışarı çıkmış, giderken vahiy gelmiş ibrahim e:
"Ya ibrahim!.. Beni inkâr eden o kulumu ben yüz senedir yaşatırım, rızkını veririm, bir kere kapımdan kovmadım da; sen nasıl benim kulum olarak onu geri çevirirsin!.."
Hemen fırlamış yerinden, koşmuş.
"Aman!..." demiş, "Gel! Hata ettim.. Senin yüzünden Rabbimden azar işittim."
"Hayır ola!..." demiş adam.. "Ne oldu?..."
"Benim Rabbim buyurdu ki: Ben, yüz senedir o kulum beni tanımadığı halde onun rızkını veririm de, sen kim oluyosun onu kapından, sofrandan geri çeviriyosun ; Gözünü seveyim," demiş, "Gel otur soframa, paylaşalım seninle..."
"Senin Rabbin mi dedi?" demiş..
"senin Rabbin büyük, yüce bir Rabmiş!.Ben iman ettim senin Rabbine"
yanlış anlamaların olduğu dergi... dergi islami mizah dergisi değil. islamcıların çıkardığı mizah dergisi. yani dinden nemalanan-lemananan(!) dergi değil...
ayrıca 3 kasım da çıkacakmış...
biz birleriz, onlar üçler... biz peygambere elçi deriz, onlar oğul..
biz onların peygamberini kabul ederiz, onlar bizimkini kabul ettikleri an iş biter zaten..
bana bunlarla gelmeyin kardeşim.
itiraf ederim sözlüğe ekşiye giremediğim için üye oldum
ama sonra ekşiye girmek bile aklıma gelmedi. çünkü sevdim burayı..
internette bazen boş boş geziniyorum.
yandaki başlıklara bakmıyorum çoğu kez.
çünkü matbuattan okuduğum şeylerden entry olabilecekleri görünce aklıma sözlüğe girmek geliyor.. onları aratıp bişey yazılmadıysa giriyorum entry.
çok sıkıcı bir hayat yani. yan frmye takılsam aslında sosyalleşebilirim.
itiriaf edeyim ki asosyalim.
insanlarla konuşurken onların kurdukları cümleleri içimden düzeltmek geçiyor.
bazen saçma sapan konuşan teyzelere bkz vermek geçiyor içimden. bakınız ve susunuz. aslı odur bu işin.
klavyeme kepeklerim dökülüyor.
fosforlu bi kalem almıştım kağıt yerine elimde denedim üç gün çıkmadı.
kurtlar vadisini hiç seyretmedim.
yumurcak tv deki son mohikana bakıyorum.akşam oluyor.
bi arkadaşıma zayıfsın diye yalan söyledim, karpuz gibi bi göbeği var oysa.
birinin yüzüne uzun süre bakamıyorum gözlerim kayıyor.. şaşı oluyorum.
çok suskunum.
ama internette sanki dışa dönükmüşüm neşeliymişim gibi bir hava yaratıyorum.
bazen başımızı kaldırıp bakmadığımız bir gökyüzü için allahu tealanın ne de çok uğraştığını düşünüyorum. bu yeniden şehadet getirmeme sebep oluyor. küçüldüğümü hissediyorum. gezegenler... bencilliğin bittiği yer... bir haksızlığa uğradığım zaman hemen gezegenleri düşünüyorum. onların çarpmadan ilerleyişini, kendi etraflarında dönüşünü, bir yerlere sessizce akışını, dünyayı, içindeki canlıların zerre haksızlığa uğratılmadan yaratılışını, balığın suda kalışını, ineğin ota bayılışını, ceylanın güzel ama zayıf, kartalın çirkin ama güçlü yaradılışını.. diyorum ki ozaman herşeyi nizam ve intizamla yaradan zerre haksızlık etmeyen tanrım! bu haksızlıkların hesabını sormaya muktedirdir. sormazsa bu onun adalet şanına yakışmaz!
kimseye kötü diyemiyorum.. elinde olsa çalmazdı, öldürdüğü adamdan ne çekti kimbilir diyorum. iyi niyetli manyağın tekiyim ben.
şöyle uzunca yazmışsın, alınteri döküp copy past yapmamanın iç huzuru içine işlemiş... vicdani rahatlığın fiziki yorungunluğuna galebe çalmış.. çok da güzel cümleler kurmuşsun gizli öznesiz, belirtili nesneli... sonuna da okkalı bir bkz kondurmuşsun.. sonra bişey olmuş iki dakka kalkıp gitmişsin.. döndüğünde sayfa bom! entrysidir. yarım bıraktığın entry çekip gitmiş. çok hüzünlüdür, çok acıklıdır.
1972 yılında Karaçi'de doğan Doktor Afiyet Sıddıki, tıp eğitimini Amerikada gördü. Eğitimini tamamladıktan sonra ülkesine geri döndü. Başörtüsü taktığı söyleniyor. El-Kaide ile ilişkisinin olduğu şüphesi bulunmakla birlikte şu ana kadar bu konuyla ilgili hiçbir şey ispat edilemiyor. Kendisine yöneltilen en büyük suçlama, ABDde kullanmakta olduğu posta kutusunun daha sonra el-Kaide üyeleri tarafından kullanılması.
Dr. Afiyet Sıddıkinin Bagram üssünde maruz kaldığı işkencelerden dolayı bilincini kaybettiği söyleniyor. Şimdi öyküsü gün yüzüne çıkınca kimsenin onu aramadığı ve Amerika cehenneminden kurtarmaya çalışmadığı belirtiliyor. Ancak bazı insan hakları örgütleri ve gazetecilerin Sıddikinin serbest bırakılması, kendisini tutuklayanların yargılanarak uluslararası polise teslim edilmesi yönünde çağrılarda bulunduğu biliniyor.
"damat Efendi" lakabıyla meşhur olmuştur. Çünkü, bu iffet âbidesi, talebelik döneminde bir gece yarısı, mum ışığı altında ders çalışmaktadır. ilmî mütâlaalara daldığı bir esnada kapısı çalınır. O vakitte birinin gelmesinin hasıl ettiği hayret ve misafirin kimliği hakkındaki merakla hemen kapıyı açar. Karşısında genç ve güzel bir kızcağız durmaktadır. Misafir, yolunu kaybettiğini ve etrafta başka bir ışık göremediği için onun kapısını çalmaya mecbur kaldığını söyler.
Genç talebe, misafirini geri çeviremez, onu gece karanlığına ve sokağın soğuğuna terkedemez, çaresizce kızı içeri alır. Ona oturup dinlenebileceği bir köşe gösterdikten sonra da sabaha kadar dersine çalışmaya devam eder. Utangaç ve gizli-saklı nazarlarla onu seyreden kızcağız, bu iffetli talebenin bir haline taaccüb eder; genç, arada bir parmağını önünde yanan mumun alevine tutmakta ve bir müddet öylece bekledikten sonra geri çekmektedir. Bir defa ile de yetinmemekte ve bunu ara ara sürekli tekrarlamaktadır. Bu hal üzere sabah olur.
Gün ışıdıktan sonra genç kız oradan ayrılıp evine döner. Halkın yardımıyla yolunu bularak ulaştığı ev, Osmanlı vezirlerinden birinin sarayıdır; bu genç kız da, o vezirin kerimesidir. Saray halkı, ona geceyi nerede ve nasıl geçirdiğini merakla sorarlar; zira, bütün gece onu aramış ama bir türlü bulamamışlardır. Genç kız başından geçenleri, gördüklerini ve hususiyle de kendisini misafir eden talebenin tuhaf halini bir bir anlatır. Vezir, kızına yardım eden o genci sarayına davet eder ve niçin sabaha kadar elini yanan mumun üzerinde tuttuğunu ve elinin yanmasına sebep olduğunu sorar. Yusuf yüzlü genç, "Yolunu kaybettiği için kapımı çalan bir misafiri dışarıda bırakamazdım; bu sebeple onu kulübeme aldım. Nefsimin desiselerine karşı koyabilmek için de, elimi ara sıra mumun bana Cehennemi hatırlatan alevi üzerine koydum. Şeytan beni kandırmaya yeltendiğinde, parmağımı ateşe tutarak, nefsime cehennem azabını hatırlattım ve böylece yanlış bir şey yapmaktan kurtuldum."
Evet, hayırlı genç, bu iffet ve ismet şuuruyla ve ahirete kilitlenen gönlüyle o vezirin çok hoşuna giden ve teklifi kabul ederek o kızcağızla evlendikten sonra da "Damat Efendi" olarak anılır...