En temel fark budur ve geri kalan bütün ayrımların temel çıkış noktasıda burasıdır.
Konuyu biraz açmak gerekirse. Siz adaleti hukuk aracılığıyla insanlara dağıtırsınız ancak sizin adalet ideolojiniz yanlışsa asla gereken adaleti sağlayamazsınız.
hukuk fakültelerine ilk başladığınızda size derste hemen şunu söylerler. " yargı bağımsızdır. Bu ülkede güçler ayrılığı ilkesi benimsenmiştir." Bu yalan bir cümledir güçler ayrılığı gibi bir durum asla ama asla söz konusu değildir olamazda. Huku siyasetten mevcut iktidar ideolojisinden asla uzak olamaz. Bunu şöyle açıklamak isterim:
Meclise halk tarafıdan seçilerek giren milletvekilleri bir yasa tasarısı sunarlar bu tasarı mecliste onaylanırsa cumhurbaşkanına falan gider sonra resmi gazete yayınlanır ve kanunlaşır. Bu durumda hakimler ve savcılar yani hukuk sisteminin işlemesini sağlayan çarklar o saatten sonra bu kanunu ister seve seve ister zorla uygulamak zorundadır.
Bir örnek :
Mevcut siyasi iktidar kadını küçük gören ve sindirmek isteyen bir yapıda olsun ve mecliste çoğunluk bu siyasi iktidarın elinde olsun. Bunlar eğer kalkıpta kadına karşı cinsel saldırının mevcut kanun hükümlerini değiştirmek suretiyle bu eylemin cezasını hafifletecek şekilde o kanunu revize ederlerse. Hakim ve savcılar bunu seve seve uygulamak zorundalar başka çareleri yok.
Bir bilgilendirme yapmak isterim. Bizim kanunlarımız hakimlere çok az bir serbestlik tanımıştır yani belli başlı konular hariç hakimin takdir yetkisi çok kısıtlıdır.
Peki hukuk fakültelerinde ne yapılmakta ? Hukuk fakülteleri maalesef amaçlarından sapmış durumdalar. Hukuk fakülteleri dümdüz bir şekilde hukukçu Yetiştirme gayesinde. Bu yanlıştır. Ülkede zaten mevcut siyasi iktidarın köpeği onlarca hakim ve savcı varkn sen hukukçu falan yetiştirmemelisin. Bu ülkenin ihtiyacı olan doğru adalet ideolojisine sahip bireyler. Yani biz ceza kanununa göre taksirle adam öldürme cezasını bilmesekte olur. Çünkü o cezalar kitapta yazmakta. Bize hukuk fakültelerinde kitaplardan öğrenemeyeceklerimiz gerekli ve bunları bize prof.lar katmalı. Kendi okulumdan örnek vermek gerekirse kadın yıllarını cezaya hukukuna harcamış ama iç güvenlik yasasının ne kadar rezil olduğunu anlatmıyor. Neden ? Aksine gelip bu yasaların nasıl uygulanacağını anlatıyor. Bu büyük bir yanlışır.
Peki sonuç ne ? Onuda anlatayım.
Sonuç, berkin elvan , ali ismail korkmaz , ethem sarısülük , abdullah cömert , mehmet ayvalıtaş , soma , ermenek ve daha ismini sayamadığım niceleri. Az önce okuduğunuz isimlerin hepsinin ihtiyacı olan şey adalet. Peki şimdi soruyorum. Neden ali ismail'in katili sadece 7 yıl ceza aldı ? Soma davası halen neden tamamlanmadı ? Ethem'i kızılayın orta yerinde kafasından vuran polis nerde ? Bunların cevabı yok çünkü doğru adalet ideolojisi yok.
Size berkin elvan davasının neden sonuçlanmayacağını söyliyeyim mi ? Devlet berkin elvanı bir terörist olarak görüyor ve bir terörist öldüren herhangi birine ceza vermek anlamsız. Dolayısıyla berkin elvan davası hiçbir zaman çözüme ulaşamayacak. Çünkü mevcut adalet ideolojisi tüm hukuk sistemini çürütmüş durumda. Ve bir noktadan sonra hall kendi adaleti için savaş vermeye başlayacak dolayısıyla adliye basmalar silahlanmalar gayet normal karşılanacak.
Eğer hukuk doğru adalet ideolojisine sahip olmadan adalet dağıtmaya kalkarsa işte böyle rezil durumlar ortaya çıkar.
baktık entrylerine. Kaliteli başlıklara iyi yazılar paslamış. Sosyalist dünya gôrüşüne yakın olduğunu hissettim. Dolayısıyla takip edilesi yazardır. Ha birde bandista Dinliyor anladığım kadarıyla daha ne olsun ?
Ben okuyorum işte hacı pek birşey yok yani. Millet kafayı yemiş lan vallahi. Eğer amacın 3.70 ortalama yakalamak falansa her bölümde hayan gibi çalışman lazım zaten. Benim hedefim öyle ortalamalar değil bizim okulda 2.00'la mezun olunuyor benim ortalama 2.10 şuan 2.00-2.20 arasıda birşeyde mezun olurum okulu falanda uzatmam. Yüksek lisans hevesim yok. Kendime çok güveniyorum avukat mesleği icra edicem mezun olup staj yaptıktan sonrada. Bu iş piyasa işidir zaten kime nasıl muamele çekeceğini bilirsen iyi bir kazanç elde edersin.
Ha birde çevre meselesi var. Bu önemlidir. Biraz çevre edinin iletişiminizi geliştirin derim o kadar ders çalışacağınıza. Az ders çalışın ordan kalan vakitlerde gidin garsonluk yapın. Hukuk bürosunda çay falan demleyon hiç olmadı gidip adliyede dava izleyin.
Hukuk okuyan insanların değişik değişik triplerini anlamıyorum lan ben valla bak. 3.senem bitiyor artık sürekli bütlere kaldım sürekli alttanda ders aldım hiç şikayet etmedim. Millet 1 ay önceden çalışmaya başlar sanki ertesi gün sınav varmış gibi 1 ay öncesinden okula uykusuz saç baş dağınık gelirler falan. Rezillik. Ben vize ve finallerden 1 hafta önce ve sınav dönemi çalışıyorum yalan yok gecemi gündüzüme katıyorum az uyuyorum ama şikayet etmiyorum. Çünkü ben 22 yaşında bir adamım ve hayatımı yaşamakla meşgulum şimdi çalışıyor olabilirim ama bu sınavlar bitince çatır çutur sevişmeme devam edicem takılıp gezip tozucam.
Tavsiyem size fazla takmayın valla bak bu okul nasılsa biter biraz üniversite hayatı yaşayın kendinizi geliştirin aşık olun için sarhoş falan olun tatile gidin vs...
Haa bu arada yarın ceza hukuku sınavım var ben burada entry giriyorum öylede abartmamaktan kastım budur yani. Yarında 60 alır bakarım dalgama bana ne ya.
Not: hukuk eğitimi üzerine eleştirel yaklaşımımı başka bir zamana saklıyorum ama mutlaka yazıcam işte o zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Yinede merak eden olursa dm'den yanlarsınız. Hadi iyi geceler.
Benim bu konuyla ilgili bir anım var anlatmak isterim. Zamanında hayli garip hissetmiştim.
Aradan 2 yıl geçmiş herkes kendi yolunda. Üniverste okuma hengamesi falan derken bende bütün kötü anıları artık hatırlamaz olmuşum. Bir dünya yeni kadınla tanışmışım yatmışım kalkmışım ve bu süreçte bir kere bile ismini duymamışım. Sonra üniversitede bir arkadaşım oldu adı "Hottün". Neyse bir gün geldi yanıma dediki "abi bak bu hatunla konuşmaya başladım ve vuruldum ulan resmen". Açtı telefondan bir resim gösterdi benim eski hatunun 20 yıllık arkadaşı. Tabi ben şok. Dedimki "bak hacı ne yap et beni bu insanlarla tekrar muhattab etme. Ben yakamı zor kurtardım çok üzüldük ettik tekra aynı ortama falan sokmaya kalkma beni sesini duycak kafada bile değilim artık 2 yıl aradan sonra ". Bizim elemanda olur abi sıkıntı yapma sen sorun yaşamazsın dedi.
Öncelikle anlatmalıyımki benim eski hatuna baya aşıktım. Köpektim lan resmen. Sonra bu hatun beni aldattı kıyametler koptu falan birazda ergenlik kalmış içimizde kava kıyamet geri dönmek istemeler dönememeler falan derken en nihayetinde bir noktada ipler tamamen koptu ve 2 yıl ne ses ne seda. Çıt yok.
Neyse gel zaman git zaman yaz ayları geldi takılıyoruz. Ben kalktım hottün'ün yazlığa gittim. Her gece alkol her gece böyle bi sapıtmalar falan tabi bir taraftandan bizim eleman bahsedilen hatunla konuşmaya devam ediyor işte artık ilerlemiş beraber ha oldular ha olacaklar yani.
Yine bir gece oturduk sahile başladık içmeye. Bizim eleman dedi "birader şu sizin olayları bi sıfırdan anlatsana bana" başladım anlatmaya. Anlattıkca efkar bastı efkar bastıkca ben içtim falan kafa hafiften gitti artık zaten. Saatte iyiden iyiye ilerlemiş.
Zart ! Telefon başladı titremeye. Noluyor ulen bu saatte bu kim derken. Telefon ekranınında o'nun ismi. Lan hayatımda bu kadar çok duyguyu bir arada bu kadar kısa sürede hissetmemiştim. Öfke özlem heyecan sinir mutluluk... Napayım falan derken açtım telefonu...
- Merhaba
+ Merhaba
- ya ben şey için aradım bizimkinin şarjı bitmiş. Hottün yanındadır diye sana söylememi rica etti.
+ anladım. Sıkıntı yok iletirim.
- nasılsın bu arada ?
+ iyi. Seni sormalı ?
- fena değil. Ama sen iyiyken sesin asla böyle gelmez. Aradım diye mi gerginsin yoksa başka birşey mi var ? Kapatabilirim yada anlatmak istersen dinleyebilirim. Seni tanıyorum. Büyük ihtimalle çevrendeki çoğu kadından iyi tanıyorum bir zamanlar seninle neredeyse aile gibiydik ve ben sana şuan düşman falan değilim. O yüzden istersen konuşabiliriz.
Bakın bu dramdır. Bu hüzündür. Bu verilebilecek en ibretlik ayardır.
Ne demek ulan "sen iyi taniyorum"lar falan. Sen kimsin bu kadar süre sonra arıycan birde böyle ahkam kesicen. Benim şalterler attı ama ne atmak. Kendimi kaybettim resmen. Hayatımda hiçbir kadına küfür etmedim hatta yakınına dahi yaklaşmadım. Ama o gece küfretmemek için kendimi çok zor tuttum. Dilimi ısırdım duvarları yumrukladım.
Neyse yaklaşık yarım saat kadar kin kustum. Bağıra çağıra gecenin üç buçuğunda. Neyse tek kelime etmedi. Ben bitirince bi sessizlik oldu. Ben sakinlestim.
- bitti mi ? Yeterince kustun mu içindekileri ?
+ ...
- bitmiş. Ne zaman tamamiyle içini boşalttığını bunca zaman sonra bile yüzünü görmeden hissedebiliyorum.
Dedi ve devam etti: "haklısın söylediklerinin hepsinde haklısın tüm kabahat bana ait ve hepsini üstleniyorum zaten. Seni çok kırdım yaraladım hepsi için özür dilerim. Ama ben şunu anladım. Sen herkesten çok daha güzel sevmişsin ve harika aşık olmuşsun. Ve ben bunu mahfettim. Artık seninle olmaz ama eğer bir daha böyle bir adam çıkarda karşıma çok daha dikkatli olacağım bana bu farkındalığı kazandırdığın için teşekkür ederim. "
+ ...
- birşey söylemeyecek misin ?
+ hayır.
- hiç mi ? ( o ses tonu o an içime nasılda dokundu. Sanki sarıldık )
+ kendine dikkat et. Ve hepsinden önemlisi mutlu bir kadın olmak için çabalamaktan vazgeçme.
- iyi birisin. Umarım benden daha mutlu olursun. iyi geceler
+ iyi geceler...
Bir daha ne görüştük ne sesini duydum ne başka birşey.
Uzun otobüs yolculuklarında mola verildiğide sigara içmek hele bir de kış veya sonbahar aylarıysa ve gece yolculuğu yapıyorsanız muhteşem bir keyif. Aslında üşüyor titriyorsun ama bir elinde çay bir elinde sigara yinede devam ediyorsun böyle bir durumdayken sigara içme eylemine devam ediyorsan hayli zevk alıyorsun demektir. Yani o havada çırılçıplak soyunup sevişmeye kalkmazsın ama sigara içiyorsun. Garip
Tabiki mal gibi sabah kalkıpta "ben seni sabaha kadar seyrettim" falan demedim. Hatta uykusuzluğumu anlamasın diye sabah kahveleri enerji içecekleri dayadım durdum kendime.
Ama çok güzel bir durum lan vallahi bak. Ara sıra üstünü falan açıyor geri örtüyorum. Üşür çünkü biliyorum. Bazı bazı sayıklıyor belli belirsiz. Rüya görüyor kaşları çatılıyor. Korkuyor sıçrıyor. Bazen uykuda olmasina rağmen bedeninizi hissedince gelip sarılıyor. (O an hemen uyuyormuş numarası devreye giriyor)
Hoşuna gidiyor lan işte insanın. Sevdiğin kadın tüm masumiyetiyle yanında uyuyor. Rol yok mimik yok konuşma yok ama yinede sen harika vakit geçiriyorsun.
Senden tamamen farklı bir insan yanında uyuyor. Demekki senden çekinmiyor sana güveniyor ve senin yanında huzur bulup rahat edebiliyor.
Bunları düşününce bu eylem daha bir kıymete biniyor.
Yani içinden çıkamadığım düşündükçe bir sonuca vardıramadığım ikilemler var demektir. Bazı zamanlar oluyor bana böyle.
Genelde böyle durunlarda anlat birine rahatlarsın derler. Ulan anlatamıyorum belki ? Ben kendi kendime açıklayamadığım durumu gidip kime nasıl anlatayım ? "Ya sen başından geçenleri anlat bi..." Bana böyle cümlelerle gelindikçe çılgına dönüyorum.
Bazen anlatmamak daha iyidir uykundan olursun ama o sorunlar cözüldüğünde o uykusuzluğun acısını çıkarırsın nasılsa
Kadın bir mal değildir sahip olunmasına gerek yoktur. Aynısı erkek içinde geçerli. Gerçekten anlamıyorum sizler insansınız yani birbirinizi sahiplenmenize gerek yok. Sizin ihtiyacınız olan birbirinize aşık olmak birbirinize destek olmak. Birbirinize güven duygusunu hissettirebilmek.
Benim tavsiyem şu: sahip olmayı sahiplenmeyi bir kenara bırakıp, eşitlikçi, kollektif bir ilişkiye sahip olup bu ilişkiyi komün yaşama evriltmeye çalışın işte o zaman bu soruların ne kadar yersiz olduğunu anlarsınız.
Bu burca mensup bir kadınla beraberim. Biraz bilgilendirmek isterim sizi.
Başlıca olarak belirtmek isterimki buraya girilen bütün entryleri tek tek okudum. ( o dönemler beraber değiliz boşluktaydım merak edip okudum )
Herkes dengesiz diye üstüne basa basa vurgulamışlar. Bakın bunlar dengesiz falan değil arkadaşım bunlar "kararsız". Yiyeceği yemek, giyeceği kıyafet, kullanacağı ulaşım aracı... Liste böyle uzar gider. Siz bu durumlarda nasıl davranacağınızı iyi bilmelisiniz. Ben yengeç burcu erkeğiyim fakat özelliklerini fazla taşımadığımı farkettim ancak bende kararsızlık anları yaşayabilirim. (Yükselenim kova sevgilim benim aslında kova burcu olduğumu düşünmekte) şimdi işin en kötü yanı ikizler kadını kararsızlığa düştüğünde sizin kontrolünüzü kaybetmemeniz. Eğer soğukkanlı olursanız bu durumlar tamamen lehinize çevirebilirsiniz.
Çok basit bir örnekle açıklıyorum. Fakülteden çıktınız dersler bitmiş karınlar aç. Buluştunuz. Soru basit "ne yesek". ikizler kadını diyecekki "bilemiyorumki". iste o an sevgiliniz aslında hamsi yemeye bayılıyorsa siz onu kuru fasulyeciye bile götürebilirsiniz. Fakat burada devreye mantıklı bir açıklama giriyor. Öncelikle kuru fasulyeyi cok sahane bir nimet gibi anlatarak canının çekmesini sağlayın sonrada bugün böyle yapalım yarın hamsi akarız diyerek aslında onun isteklerini es geçmediğinizi hissettirin ve cidden hemen ertesi gün olmasa bir gün hamsi yiyin.
Bir diğer özellikleri çok enerjikler inanılmaz. Ben gezmeyi tozmayı çok seven bir adamım. Öyle bilmediğim bir şehirde sokak sokak gezmek çok hoşuma gider hiçte yorulmam yani Kendimi enerjisi yüksek kabul ederim. işte böyle iki enerjik insan olarak bir araya geldik mi yer yerindn oynuyor arkadaş sürekli sağa sola gidelim gezelim tozalım istiyoruz ve bundan müthiş keyif alıyoruz. Yani negatif ve enerjisi düşük olmayın beyler.
Özellikle erkekler buraya çok dikkat !!!
Şimdi bir ikizler kadınını heyecanlandırma taktiği veriyorum. Merak uyandırın. Fakat bunu yaparken salak gibi kapalı bir kutu olmayın. Merak uyandırın ama bu kadın merakını giderebileceğinide bilsin. Yani " ben geçmişimde çok kırıldım ve bunları kimseye anlatamam " bir merak uyandırır ama sıkar bir yerden sonra özelliği kalmaz. Onun yerine gidip " ben seni 2 hafta sonra cumartesi günü dışarı çıkarmak istiyorum ama sabah 9da alıcam seni akşam 11de bırakıcam ne dersin benimle gelir misin ? Ama neresi olduğunu o gün öğreneceksin. " işte bu doğru yaklaşım. Ve 2 haftalık süre içinde ara sıra yaklaşmakta olan cumartesiden laf açın ama hiç bir şekilde planınızı çaktırmayı herşeyi o gün öğrensin.
Bir diğer önemli nokta bu kadınlardan öyle fazla ciddiyet beklemeyin. Bu kadınlardan muhteşem romantizm beklemeyin. Evet çok ciddi memleket meseleleri konuşabilir hayatınızın en romantik anlarını en huzurlu anlarını yaşayabilirsiniz. Ama bu haftada bir bazen ayda 2-3 kere olur. Hiç ummadığınız anda odunluk yaparlar. Mesela bizim ilişkimizin odunu ikizler burcu kadını.
Belli bir dünya görüşünüz olsun. Ben sosyalist bir adamım keza sevgilimde o şekilde dolayısıyla dünyaya aynı açıdan bakıyor oluşumuz bize çok şey katıyor. Beraber kitap okuyoruz köşe yazıları paslıyoruz birbirimize. Seçimler yaklaşıyor bunun üzerine kafa yoruyoruz. Yani boş beleş bir adam olmayacaksın. Okumayı bilgilenmeyi seveceksin.
Bir diğer en önemli özellik şu: konuşmayı çok seviyorlar. Bakın bunu kötü olarak algılamayın. Bu bir erkek için avantajdır. Konular açıp bilgi toplayın onun hakkında. Yani çok konuşmaya başladığı an dikkat kesilip her kelimesini takip edin bu konuşmalardan o kadınla ilgili o kadının evi ailesi arkadaşları eski sevgilileriyke ilgili milyonlarca ufak tefek bilgi edineceksiniz ve bunlar sizi ona karşı donanımlı hale getirecek yeri geldiğinde bu bilgileri gayet faydalı bir şekilde kullanabilirsiniz böylece.
Bunlarda benden tavsiye olsun gün gelir ihtiyacınız olur.
Sana söylemek istediğim anlatmak istediğim o kadar çok konu var ki...
Sana daha önce yazdım ve dedimki beynimin içinde büyük bir savaş var. Bir taraf karanlık bir taraf rengarenk. Kaybediyorum yıllardır karanlık tarafa yirmi küsür yıldır kaybediyorum. Yanındayken çoğu zaman rengarenk ordumla kutlama yapıyor gibi hissediyorum ama tek bir sözcüğünle savaş yeniden başlıyor beynimin içinde. Kafatasımın tam ortası uyuşuyor be kadın. Milyonlarca mermi atılıyor havan topları cabası. Yoruluyoruz rengarenk ile beraber ama nasıl oluyorsa karanlık bitmek tükenmek bilmeyen bir kudrete sahip.
Anlatamıyorum sana karanlıkta neler olduğunu. Sen rengarenk ordusunun en afilli kumandanı. Ama gel gelelim karşındaki düşmanı tanımıyorsun. Buna sebep her bakımdan ben oluyorum. Belki sana anlatsam üstünlüğü ele geçireceksin birkaç cepheyi şaşalı bir zaferle kapatıp geçeceksin ama anlatamıyorum. Yine zafer kazanman englleniyor. Ve inanır mısın yine buna sebep ben.
Yıllar oldu bu karanlığı anlatmıyorum kimseye kendi kendime bastırıyorum içimde, kafamın en derin noktalarında bu karanlığı en koyu biçimde kendi kendime yaşıyorum. Sana anlatsam ciddiye alır mısın ? inan bana bunu bile bilmiyorum. Karanlığın her noktama bulaşmış olması buna sebep.
Sen bazı zamanlar -belki karşındaki düşmanı bilmemenden- karanlığa güç veriyorsun. Rengarenk ordusunun en afilli kumandanı olmana rağmen bunu yapıyorsun. Buna sebep yine ben.
Çok olmadı. En son ne zaman göz yaşı döktüğünü öğrendim. Böylelikle karanlık ordusu en sağlam taruz girişimine imza attı. Rengarenk ordusu bir anda yarı yarıya kızıla boyandı kafamın içinde. Bir kaç sağlam kalesi düştü milyonlarca kayıp cabası. Bu soruyu bile isteye ben sordum. Milyonlarca kayba düşen kalelere ve en sevdiğim renk kızılın ilk defa kafamın içinde bu kadar çirkin, itici, üzücü ve kaybetmek anlamına gelecek şekilde görünmesinr sebep ben.
Ben de ağladım dedim sonra 2 yılı aşkın süre oldu. Bu sürede karanlık arttı, kazandığı cepheler arttı, kanımdaki alkol arttı, oksijen yerine sigara dumanı arttı. Rengarenk ordusu zayıfladı, askerler başıboş kaldı, rengarenk ordusunun en sevdiğim renkleri olan askerler dahi firara kalkıştı, gülümseme azaldı. Buna sebep ben.
Karanlık ordusunu bir kenara bırakacak olursak. Yer yer rengarenk'ler de başarı kazandı. Ufak tefek gerilla savaşlarında hayli başarılıydılar açıkcası. Hic taruza kalkacak gücü bulamadılar belki ama bir kaç karanlık ordusu kumandanını yer yer alt ettiğimiz oldu. Şimdi durum farklı rengarenk ordusunun güçlendiğini belki artık üstünlüğü ele alabileceğini hissediyorum. Buna sebep sen.
Ben karanlığı kendim yaratmadım. Karanlığıda sevmem zaten. Uzun yıllar ışık açık yatmamda bu yüzden. Karanlığı başkları hayatıma zorla kattılar. Bunun cezasını sana kesemem biliyorum. Ve evet kadın kafamın içinde karşı karşıya olduğun düşmanı, senin emir komuta ettiğin askerleri, zayıf ve güçlü olduğun cepheleri bilmek en büyük hakkın. Bilmiyorsun. Buna sebep ben.
Anlat diyorsun bilmek istiyorum diyorsun. Anlatmak istiyorum evet haklısın bilmelisin demek istiyorum. Ah ulan kadın ben böyle böyle şeyler yaşadım yeryüzünde ben böyle insanlara denk geldim. Ulan benim canım çok yandı bak benim burda yaram var yalvarırım basma üstüne kapatmak için çok çabaladım yeniden açma yarayı kabuğu kaldırma. Bak karanlık ordusu inandına burdan bana saldırdı, saldırmaya devam ediyor buraya birşey yapmalıyız sen afillisin askerler seni dinler demek istiyorum. Ciddiye alır mısın beni bilmiyorum. Buna sebep sen.
Ama bu gün için çok zor. Ağlamışsın sen. Bende ağladım. Bu yazıyı okuyan herhangi biride herhangi bir zaman ağlamıştır. Ama senin ağlamadan başka be kadın. Neden başka açıklaması zor. Gelgelelim karanlık ordusu bu fırsatı iyi değerlendirdi. Sen bir senedir beni tanıyor sayılırsın. Karanlık ordusu ise benimle birkaç bin yıldır savaş halinde. Nerden saldıracaklarını biliyorlar. Sen nereye doğru adımlayacağını bilmezken onlar çoktan ayağının altına mayınları döşemişler. Sen bir harita vermek isterdim yada kendi ellerimle sıfırdan bir harita çizmek. Bak derdim sana bu tepeler önemli buraları ele geçirmeliyiz ve bak buralar ise mayınlarla kaplı buraya askerlerimizi bırak sen bile girmemelisin demek isterdim. Diyemiyorum. Buna sebep ben.
Ben sana belkide daha uzun zamanlar bu karanlıktan bahsedemeyeceğim üzgünüm. Bu gün anlattığın ağır yenilgi sebebi oldu. Karanlığın keyfi ise yerinde. Kutlama yapacaklar şarap içip, yemek yiyip, barbarca sevişecekler. Haklarıdır. Ama bu kadar anlatmamın sonunda söylemek isterim ki, en nihayetinde yıllarca süren bu savaşı biz kazanacağız bunun farkındayım. Zamanla sana karanlık ordusunu anlatacağım şimdi hazır değilim sende hazır değilsin ama anlatacağım ileriki bir zamanda. Bugün bir cepheyi kaybettik ama toparlanacağız. Sen hazır olduğunda ve ben senin bu savaşın ciddiyetini anladığına inandığım zaman rengarenk ordusu bambaşka bir kudrete erişecek ve o zaman elele zafer şarkıları söyleyen taraf biz olacağız.
Kafam içinde çarpışmalar başladı yine inceden bir uyuşma hissediyorum ortalık kızışıyor tekrardan farkediyorum. Buna sebep... Buna sebep ne ? inan bu sefer bende bilmiyorum.
Ercan bölükbaşı'nın yazısından alıntı yaparak başlayacağım: "baştan söylemek gerekiyor. Bu yazı "atam gel bizi kurtar" diyenleri yada "bırakın o faşisti" diyenleri mutlu etmek için yazılmadı. Tarih dışı bir yaklaşımla mustafa kemal neylerse güzel eyler demeyecek, devrimci bir dönüşümün mimarını katliamlardan ibaret gösteme düzeysizliğinden uzak duracağız. Türkiye'de devrimi arayanların, kendi ülkelerinin tarihine nasıl bakmaları gerekiyorsa mustafa kemal'e öyle bakacağız. Yanlışlarını, zaaflarını gözden kaçırmadan; katkılarının hakkını vererek..." (bkz: Yeni yazılar şubat/mart sayısı)
Başlıyorum
Mustafa kemal'i ve onun yaptıklarını tamamiyle elimizin tersiyle isterek solcu veya sosyalist olamayız.
Bu konuyla ilgili 8. entrynin sahibi gibi arkadaşlar yüzünden sol görüşe sahip olmak hiç bir zaman yeterince anlaşılamıyor. Ya sen beynini buzlukta mı saklıyorsun bu nasıl bir zihniyet ? bu ülkenin solu kemalizm sağı dinci demiş. ulan adama sorarlar kardeşim ülkücüler ne ? faşistler ne ? sosyal faşistler ne ? oportünist ler ne ? orta yolcular ne ? cahillik abidesi yorumlar yapmayın biraz okuyup araştırın.
Açıklıyorum.
Mustafa kemal'in bu ülkeye katkıları yadsınamaz. Ümmetci bir imparatorluktan cumhuriyete geçiş yapmıştır. Emperyalist ve kapitalist ülkelere karşı ülkede yaşamakta olan ve ezilen halkı örgütlemiş, savaş vermiş ve kazanmıştır. Mustafa kemal'in bu eylemi aydınlanmacı bir harekettir ve çok net bir şekilde söylüyorum "devrim"dir. Evet doğru okudun "devrim." Fakat şunu unutmayın bu bir "sosyalist devrim" değildir. Ümmetçiliğe, gericiliğe, bağnazlığa, yobazlığa, emperyalizme vurulan bir darbedir fakat vurulan her darbe yapılan her devrimin ardından kurulacak olan düzen sosyalizm olmayabilir. Bu durum devrimi ortaya koyan ve öncülüğünü yapan kadroyla alakalıdır. Mustafa kemal sosyalist veya komünist bir dünya görüşüne sahip bir insan değildi. Bunu mustafa kemal dönemin meclis zabıtlarında, 15liler olayında (bkz: türkiye komünist partisi) gayet net bir şekilde komünizmi savunmadığını belirtir. Bu demek değildirki biz sosyalistler veya komünistler bu yüzden mustafa kemal'i elimizin tersiyle iteceğiz.
Bakın size biraz sosyalizmin temelinde yatan olgulardan bahsedeceğim. Sosyalizm ekonomik, siyasal, sosyal, dini, hukuki, ailevi, devlet yapılanması ve başka birçok açıdan yorumlanabilir. Ancak hangi alanda olursa sosyalizm temelinde her zaman ilerici devinimlere sahip cıkar. Gericiliğe ise hayatın her alanında karşı çıkar. Dolayısıyla her türlü şartta ümmetçiliğe, bağnazlığa ve gericiliğe darbe vurmayı bu düşünceleri yıkmayı, sosyal adeletsizliğe her alanda darbe vurmayı, sınıf ayrımını ebediyen ortadan kaldırmayı kendine amaç edinir. Bakın işte bu konularda mustafa kemal'in düşünce yapısıyla "sol" görüşün ne kadarda benzediğini görüyorsunuz.
Peki sonra ne oldu ? Mustafa kemal'in düşüncesiyle sosyalizm anlayışının birbirinden ayrılmaya başladığı nokta devrimden sonraki kısımdır. Sosyalizm devlet organının sönümlenmesi ve ortadan kalkmasına giden yoldaki ilk adımken, mustafa kemal'in düşünce yapısında devlet örgütlenmesinin ortadan kalkması hiçbir zaman yer almadı. Mustafa kemal ekonomik kalkınmanın yolunun liberal sistemden geçtiğini düşünürken sosyalizmde üretim araçlarının kollektifleşmesi vardı. Sosyalizm özel mülkiyeti ortadan kaldırmayı hedef edinirdi ama mustafa kemal'in düşünce sisteminde böyle bir amaç hiç olmadı.
Sonuç olarak mustafe kemal sosyalist değildi ancak sosyalist düşünebilmeye katkı sağladığı bir gerçek.
Sözün özü bu ülkede mustafa kemali görmezden gelerek solcu olunamaz. Ancak mustafa kemal'in düşünce sistemini tamamiyle benimseyen kişilerede tam olarak sosyalist denemez.
Şimdi akıldan yoksun yorumlarınızı burdan silin ve gidip biraz okuyup öğrenin.
sonuçta sevgili olmak ve arkadaş olmak kavramları birbirine çokta uzak değildir. sevgililik ilişkisi yürütemiyor olman onunla bir arkadaşlık ilişkisi kurmana engel olmaz. sevgilin olduğu zaman karşındaki insana karşı bazı sorumlukların olur ama arkadaşlık ilişkilerinde böyle bir durum olmaz. mesela bir arkadaşınızın size ''neden mesajlarıma geç cevap veriyorsun ? neden onlarla takılmaya gittiğinden haberim yok ?'' gibi sorular sorduğunu düşünün ne kadar saçma. yani bu sorulara ''sana ne anam mısın babam mısın sevgilim misin ? saçma saçma sorular sorma'' şeklinde cevaplar verebilirsiniz ama aynı soruları sevgilinizin sorma hakkı elbetteki vardır merak eder çünkü ve en nihayetinde aynı evde kalıyor yada kalmıyor olabilirsiniz ama bir ortak yaşantı sürdürmeye başlamışsınızdır buda sorumluluklarınızı arttırmıştır dolayısıyla.
birde şöyle bir durum var mesela sevgililik ilişkisinin yürüyebilmesi için en nihayetinde dünya görüşü yada daha derinlikli konularda mutlaka bir ortak yol bulmanız gerekir. yada sevgililik ilişkisinde fazla kıskançlık yada birbirinin hayatını fazla kıskanma gibi durumlardan sürekli hale gelen sorunlar boy gösterebilir. ancak bu sorunların dışında beraber oturduğunuzda sırf boş muhabbet çevirerek gülüp doyasıya eğlenebiliyorsanız belkide arkadaş olarak birbirinizle olan ilişkinize devam etmeniz daha iyi olur.
ben genel olarak enrtylerimde yaşadığım olaylar üzerinden giderek olayı açıklamaya çalışırım bu durum içinde bir yaşanmış örnek vermek isterim. bir kadın vardı sevgililik ilişkisi yaşamaya başladık fakat sorunlar yaşamaktayız ve bu sorunlar birikmekle beraber ilişkiyi yıpratmakta ama gel gelelim normal bir sinemaya gitmek bir kahve içmek yada akşam yemeğine çıkmak tarzında normal aktiviteler sırasında inanılmaz eğleniyoruz. hakikaten zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyoruz. belkide çok iyi bir ten uyumu yakaladık ve iyi sevişiyoruz ancak durum sadece bu fakat biraz ciddi konularda yada ilişki anlayışında durumlar böyle değil. en nihayetinde ilişki bitti. ortak çevremizden dolayı aynı ortamlarda bulunmak zorunda kaldık tabi ki bir soğukluk vardı aramızda ama o dönemde bile aynı ortamda onun söylediklerini mutlaka takip ederdim anlattıklarını dinlerdim ve hani ayıp olmasa kahkaha atarak güleceğim durumlarda oldu ama kendimi tuttum. zamanla bu soğukluk biraz azaldı sonra dahada azaldı. yani suratına baktığımda o an ayağındaki topuklu ayakkabının ayağına vurduğunu bu yüzden yüzünü ekşittiğini ve canının yandığını bu agresif tavrının nedeninin bu olduğunu bildiğim bir kadınla ben aynı ortamdayım ancak merhaba bile demeden birbirimize bu ortama dahil olmuşuz. işte bu gergin durum zamanla azaldı. evet belki can-ciğer kuzu sarması olmadık ama en azından bir konuda yardıma ihtiyacı olduğunda elimden geldiğince yardımcı oldum -keza o da öyle- artık aynı ortama girmemiş olsak dahi yolda rast gelince birbirimizin halini hatrını sorabilir hale gedik.
yani iyi vakit geçirdiğiniz bir insanı sırf sevgililik ilişkiniz bitti diye hayatınızdan çıkarmanıza gerek yok. bu durumun gevşeklikle falan hiç alakası yok. tabi zor yanları var yaşanan ayrılık ilişki sırasında arada geçen olaylar bu durumlar için çok etkili ancak yinede imkansız değil. benimde bu konuyla ilgili verebileceğim erkek 3-5 taneden fazla değildir. ama yinede bu konulara çok katı yaklaşmayın.
Ben bu konuya sosyal hayatı farketme anlamında birbirini tamamlayan 2 olay üzerinden dahil olacağım.
Bu olaylardan birincisi, henüz küçük yaştayım yani 12mi bitirmeme az kalmış. Yaz geldi çattı karneyi almışım üzerinden 10 gün ya geçmiş ya geçmemiş tam tatil hayalleri kurarken işe başlayacağım haberini aldım. insan bir gerilmiyor değil açıkcası. Fazla maddi sıkıntımızda yoktu halbuki nerden çıktı şimdi iş hayatı derken kendimi bir perdeci dükkanında buldum en nihayetinde. Küçüktüm belki fazla hırpalamadılar beni ama gelgelim emek vermenin, alın teri dökerek birşeyler elde etmenin kıymetini anlamaya ilk o zaman başladım. Biraz keyifde almıştım açıkcası zaten he zaman eğlenceli konuşkan bir insan olduğumdan çalıştığım yerdekiler tarafındanda sevilmiştim.
O seneden sonra her yaz çok çeşitli yerlerde çalıştım. Perdeci, çeyiz evi, bilgisayarcı, burada bir çarşı var orda baya baya bir esnaflık... böyle yerlerde kimisinde 2-3 kimisinde 1 yaz dönemi kadar çalıştım. Bazı günlük işlerde yaptım. Mesela 2 gece hiç uyumadan 2 milyara yakın para kaldırdığımı bilirim. Gerçi ben memur çocuğuyum bu tür ailelerde büyüyenler bilir, erkek çocuğunu işe koşmak burnunun sürtmesini sağlamak gereklidir.
Neyse ikinci kırılma anına gelelim, yine bir çalışma olayı. Üniversite sınavı olaylarını atlattığım dönem. Gerçekten bir sebepten paraya ihtiyacım oldu ve ben fellik fellik iş aramama rağmen bulamıyorum. Otellere başvuruyorum mesela hiç geri dönen olmuyor. Halbuki eli yüzü düzgün baby face bir adamım yani. Zaman geçiyor ben paraya dahada sıkışıyorum. Derken derken en sonunda yapcak birşey yok tuttum bizim buradaki 1. sanayinin yolunu. Bir yer beni amele olarak işe aldı. Yapılacak iş plastik geri dönüşümü. "Plastik geri dönüşümü" kavramını açmak gerekirse. Bu hergün sokakta gördüğünüz çöp toplayan insanlar topladıkları plastikleri (kapak şise vs) bize getiriyor biz o çöpleri ellerimizle belli özelliklerine göre ayırıyor. Sonra geri dönüşüm işlemlerini yapıyoruz o atık plastikler tekrar toza yada çok küçük boncuklara dönüşüyor onları 25kg'lık çuvallara dolduruyor ve tekrardan satıyoruz.
ister inanın ister inanmayın ben ilk iş günü eve geldiğimde kustum. Üzerimde ne varsa çöpe attım hayatımda bir dahada asla giymedim. Fakat para ihtiyacım hala var el mecbur çalışmaya devam ettim. Sabah 9 akşam 5 çalışıyorum. Günlük 30 lira alıyorum. Temmuzun ortası ve günde nerden baksan 10 ton civarı geri dönüştürülmüş plastik hazırlanıyor veya satılıyor. Tabi kamyonlara yükleme işide bize ait. Bakın beni o dönem orda öyle bir ezdilerki, öyle bir kafamıza vurdularki anlatamam. Hayat neymiş ? Bazı kesim insanlar ne şartlarda çalışıyormuş ? Çakallık çukallık nasıl olurmuş ? Bir insan evladının anası nasıl ağlatılırmış hepsini orda öğrendim. işten çıkıyordum mesela üstüm başım o kadar kötü durumda oluyordu ki toplu taşıma araçlarına binmekten çekiniyordum. Sanki herkes benden uzaklaşmaya çalışıyormuş gibi hissediyordum. Sanki sürekli bana bakan birileri varmış gibi hissedip kafamı sürekli önüme eğiyordum. Normalde kadınlarla gözgöze gelmek benim için utanç verici değildir ancak o dönem için özgüvenim o kadar kırılmıştı ki yanımdan bir kadın geçsin dahi istemiyordum. Ee tabi bu durum normal. iş yerinde it gibi çalıştıryorlar sürekli kafana vurup basıyorlar sırtına çuvalları git yükle diyorlar. Yemek için yarım saat aran var yemek rezalet yemek yediğin yer ondanda rezalet ama en azından soluklanıyorsun zaten o kadar enerji harcamışsın o yemek sana efsanevi geliyor. Diğer yandan etrafındaki insanları izliyorsun sen neysede aynı durumda olan ve 2 çocuk okutmaya çalışan insanlar var onlara ayrı için cız ediyor. Bir süre sonra hayatım, 9da iş 5de paydos 6-7 arası eve gel dusa gir varsa yemek ye 8-9 arası yat uyu şekline dönmüştü.
Hatta hiç unutmam patron benim üniversite sınavına girdiğimi biliyordu. Bir sabah işe gittim saat 9u 10 falan geçiyor gecikmişim anlayacağın. Patron dediki "seni beklemiyordum bugün neden geldin ?" Ben tani afalladım. "Nedenki abi ne oldu ?" 10dakika gecikince işten kovacak falan zannediyorum. Dediki "sınav sonuçları açıklanmış haberin yok mu ?" Yani ben hayatımı yönlendirecek sınav sonucunu sanayide sabah 9da patronun bilgisayarından patronun haber vermesiyle öğrendim. Ne yalan söyliyim insan bir garip oluyor. Sonuçta hayali hukuk fakültesi kazanabilmek olan bir adamım ama sanayide amelelik yaparken sonuç öğreniyorum. Yanlış anlaşılma olmasın ben o hayalimi yinede gerçekleştirdim orası ayrı.
Herneyse. Ben ihtiyacım olan parayı kazandıktan sonra çalışmayı bıraktım ancak o dönem bende inanılmaz bir hayat farkındalığı yarattı. Kendi kendime "oğlum ya hayatın boyunca bu şekilde itin bir tarafına sokulup çıkarılacaksın yada kendi yolunu çizip kendini kurtaracaksın. "
Tüm bunların dışında sosyal adeletsizliği ve eşitsizliği ben orda gördüm. Her insanın aslında insan yerine konmadığını. işçilerin emekçilerin nasıl ezildiğini en iyi o zaman anladım. Belkide beni ezilen kesimin yanında olmaya iten bu oldu. Belki dünyaya sol'dan bakmama sebep oldu belki sosyalist düşünceye eğilmeme bu olaylar sebep oldu.
Bu okuduklarında hayatımda torunlarıma dahi anlatacağım bir olaydır. Hayatımın farkına varmamı sağlamıştır. Resmen gözlerimi gerçek dünyaya açmama neden olmuştur.
ülkenin durumunu rakamlarla özetlemeye yeten bir durum.
nerdeyse hergün 1 kişiyi almışlar gözaltına. çoğuda genç yaştaki insanlar. yazıktır. ama bu durum çok net bir şekilde rte'nin artık köşeye sıkıştığının farkına varmasından ileri gelmektedir. kaçacak yeri olmayan, yakalandığını anlayan it saldırırmış. bu yaşananlarda o misal işte. devran dönüyor halkın aklı başına geliyor ve biz gezi olaylarında boşuna sokağa çıkmadığımızı görüyoruz tekrar.
son olarak söylemek isterim ki: ''şimdi yaptığınız bu uygulamalar yüzünden ve niceleri yüzünden yargılanacaksınız''
ülkemizde 80'ler döneminde patlamaya yaşan bir sektör.
neden 80'ler diyecek olursanız. nedeni darbe ve sonrası hatta darbe öncesi 5 senelik dönemi de buraya katmak yanlış olmaz. devlet eliyle net bir şekilde desteklendiği söylenmektedir ki tutarlı yanları vardır. zaten şuan üniversitede radyo, sinema ve televizyon okuyan bir son sınıf öğrencisine sorduğunuzda eğer siyasetle biraz içli dışlı ise bunu söyle.
peki devlet neden porno sektörünü desteklesin ? nedeni basit millet ( burda millet dediğim 16-28 yaş arası genç nüfus sayılan kesim) sağa veya daha çok sola, sosyalizme, komünizme yönelmesin diye desteklenmiştir. yani bir komünist veya sosyalist partide örgütlenip siyasi çalışma yapacağına gidip sinemaya porno izlesin omuzlarının üstündeki kafayı değil başka kafayı çalıştırsın tarzında bir zihniyetle bir hayli devletten beslenmiş bir porno sektörü vardır ülkemizde.
buraya yanlış yazılmış bir duvar yazısıdır. asıl hali şu: ''döner gelirse senindir biz pide söyledik.''
komik değil re rö rö yapanlar için ince bi açıklama: bu yazının ilk yazıldığı yer izmir narlıdere'de ''ora lahmacun/pide'' diye bir mekan vardır oranın tam karşısına yazılmıştır oradan patlamıştır. bence eğlencelidir özellikle kocaman duvara yazılması karşısında pideci olması sebebiyle biraz ironiktir. güzeldir.
tartışmasız sevgiliden ayrıldıktan sonraki ilk pazar günüdür.
ötesi yok. yemin ediyorum ötesi yok ! hele ki nispeten uzun sürmüş bir ilişki ise inanılmaz bir durumdur. sonuçta düşünsene sürekli beraber olduğun bir kadın var haftaiçleri neyse ama haftasonları özellikle pazar günleri için planlar yaptığın kadın hayatından çıkıp gidiyor. önceleri pazar günlerinin anlamı sabah kalkıp güzel bir duş ardından öğle saatlerine doğru o kadınla buluşup denize nazır bir kahvaltı üstüne sıcak çay ve sigarayken artık öyle bir durum söz konusu değil. yada iyi bir pazar uykusunun ardından öğleden sonra hevesle beklenen sinema filmine gitmek üzere buluştuğun sevdiceğin patlamış mısır falan alıp heyecanla filmi beklemek. film sonrası bir kahve yada hafif bir yemek üstüne sevdiceğine baka baka ateşini harladığın bir sigara. işte ayrılığın yaşanmasından sonraki ilk pazar bunların hepsi son bulur. ve yalnız kaldığını en iyi ilk o pazar günü idrak edersin.
sonuçta düşünsene bir çok insanın iple çektiği o meşhur pazar günü gelir çatar ama artık senin o yataktan çıkıp 1 bardak su içip kendine gelmek için bile bir sebebin yoktur. düpedüz yalnızsındır ve resmen tokat gibi suratına çarpmıştır bu durum.
ulan arkadaş nasılda garip oluyor insanın içi öyle değil mi ? ne demek istediğimi anladınız değil mi ? bunu sizde yaşamışsınızdır illa ki. yani diyelim ki uyandın. ee ? hadi bi kahvaltı edeyim dedin yedin birşeyler sonra ? geri yatsan bir türlü, tv desen oradan da pek ümit yoktur. "henüz yaşım genç kalkıpta kovboy filmelerine saramıycam" derken... aklına sevgilinle yaptığın tatlı pazar günü sinema gösterimleri gelir hüzünlenirsin. ağır bir yalnızlıkla yüzleşirsin.
sonra ne mi olur ? sonra pek birşey olduğu yok. benim gibi oluyorsunuz işte. ben ne mi yapıyorum şuan ? şuralarda bir yerde sigaram olacaktı el yordamıyla onu bulmaya çalışıyorum sonrada belki bir bira içer bu pazar günününde kafasına böyle sıkarım.
anlayacağınız günlerden pazar. ve ben en son bu kadar yalnızken sanırım anne karnındaydım.
sigarayı buldum. size iyi pazarlar benim biraz yalnızlığa ihtiyacım var.
öncelikle kız değil "kadın." şunu bi anlayın artık. kafanıza iyice yerleştirin.
sonra gelelim konuya. Bende solcuyum arkadaş nedir derdin ? sol görüşü benimseyen ve bunu hayatına yansıtan kişi karşısındaki kadının "kadınlığının" farkındadır. karşısındaki kadına değer veriri saygı gösterir. incitmez. kadının kendinden üstün olduğunu bilir. hayatın ortaklaşa daha zevkli olduğunu bilir ve her türlü zorlukta destek olur işi gücü paylaşarak halleder. yani boşuna solculara laf atmayın. çok iyi insanlardır. son olarakda bir kadının kiminle evlendiğinden size ne zaten.
yanlış hatırlamıyorsam 2008 yılında falandı ilk defa kulağımı deldridim o zamanlar populer değildi millet bir garip bakıyordu ama ben kendime yakıştırıyordum. 2-3 sene önce 2. deliğide açtırdım şimdi yanyana 2 tane küpe takıyorum gayet mutluyum. o yüzden saçmalamayın bu bir süstür yakışan takar yakışmayan takmaz. ama anne baba korkusundan. canım yancak korkusundan deldiremeyen insanlar gelip burda millete çamur atmayın. siz kimi nerde ihrac ediyorsunuz saçmalamayın.
biri demiş ki: "hayatımdaki kadının geçmişini önemserim." aferin kardeşim önemsemeye devam et. oğlum sen mal mısın ? sen önemsesen ne olur geçmişi önemsemesen ne olur. sanki geçmişi düzeltme şansı var.
madem daha önce bir erkekle sevişmemiş bir kadını arıyorsun o zaman sende daha önce bir kadına el sürmemiş olman lazım. yoksa bir kadında senin bakir olmadığını öne sürerek seninle beraber olmak istemeyebilir.
bak şimdi sen yukarıdaki paragrafta anlamdın yada farketmedin sana ben anlatayım. ergenlik dönemine giren her dişi birey kadındır. bu kadar basit. yani regl olmaya başladıktan sonra karşındaki kişi artık bir kadındır. yanı kadınlık herhangi bir zara bağlı değildir.
neyse sana yeteri kadar bilgi yüklemesi yaptım az önce zaten cinsiyetlerin herhangi bir zarla alakalı olmadığını "kız" diye bir cinsiyet olmadığını anlaman, bakireliği önemseyen fındık kadar beyninle zaten haftalarını alır.
bak arkadaşım aysel gürel demiş ki: "kadına kulaktan girilir, aşağıdan değil." oğlum biraz kafanızı kullanın artık. sen bir kadının cinsel organını hiç görmeden o kadına aşık olabiliyorsun ama cinsel organının içindeki ve senin asla göremeyececeğin bir zar için kadınlara hatta dahada önemlisi sevdiğin kadına bir araba bir domates bir yoğurt yani bir "eşya" veya bir "mal" muamelesi yapabiliyorsun. ayıp değil mi ? madem bekaret senin için önemli neden bir kadın görünce onunla tanışmakla uğraşıyorsun ? Git direk sor bakire misin diye. (tabi bunu sormak yemez. bu başlığın altına sallamak kadar kolay değildir çünkü) sonra sorunun cevabını al karşındaki kadına ona göre aşık ol. böyle birşey yapabiliyorsan sana lafım. ha yok benim popom yemez falan diyorsan hic boşuna burda saçmalama.
beyler kendinize gelin. bir kadına nasıl yaklaşacağınızı dahi bilmiyorsunuz bu şekilde daha da dibe batıyorsunuz. önce kadınlara değer vermeyi öğrenin siz. daha sonra geçmiş, bakirelik, domates, salatalık falan sorgulama olayına geçersiniz eğer beyniniz yeterse.
sonuç olarak başlık gayet doğru. Haydi iyi akşamlar.
sol görüşe mensup kimseleri ve hayata sol bir bakış açısıyla bakmayı nasıl algıladığına göre değişen bir durum. biraz derdimi anlatmak isterim uzun olacak ama umarım sabrın vardır biraz.
gezi olaylarını çok dar bir bakış açısıyla incelemenin ötesine geçemiyoruz çoğu zaman. burada önemli olan senin geziyi nasıl algıladığındır. soruyorum güzel kardeşim sen gezi direnişini ne olarak görüyorsun veya ne olarak gördün de sokaklara çıktın ? geziden beklentin neydi ? devrim olarak mı gördün ? sokaklara çıkıp avazın çıktığı kadar bağırıp şarkı söylemek veya küfür etmek olarak mı gördün ? 3-5 ağaç meselesi olarak mı gördün ? yoksa bir uyanış olarak mı gördün ? bir ışık mı gördün sen bu işin içinde ? ne gördün ?
devrim olarak gördüysen örneğin en başından hata yapmışsın polisle çatışarak devrim olmaz. zaten devrim yapmaya kalkıştığında önüne poliste çıkmaz. ordu çıkar, jandarma çıkar. çıkar oğlu çıkar... geziyi sokakta şarkı söylemek zannettiysen eğer zaten yazının devamını okuma daha değişik konular bul kendine derim.
peki geziyi bir bilinçlenme hareketi olarak görecek olursan ne olur ? gezi parkı insanlara sadece polisin gerçek yüzünü göstermedi. yani çok sevdiğim bir gazeteci olan ismail saymazın dediği gibi ''polis şiddeti zaten hep vardı ama sadece kürtlerin, solcuların, işçilerin, sömürülenin yüzünde patlıyordu bu tokat. fakat gezide bu tokattan çok başka kesimlerde nasibini aldı.'' doğru cümleler bunlar. peki bu tokat ne işe yaradı ? insanları sorgulamaya itti, insanları okumaya itti, insanların farkındalığını arttırdı, insanların ilerici aydınlanmacı kimliklerini pekiştirdi kimisi için gizli kalmış olan bu kimliği açığa çıkardı. hepsinden önemlisi bize insan olma yetimizi yeniden kazandırdı.
zaten fazla entry olmamış henüz o yüzden hepsini okudum. yazılardan en dikkat çeken cümlelerden biri '' solcular trene sonradan bindi. ve direnişi başlatanlar bu durumdan hoşnut olmadılar. '' o beğenmediğiniz solcular o trene binmeseydi eğer polis sizi zaten darma duman ederdi 80 kişiyle ne kadar dayanacaktınız ?
bir diğer dikkat çeken unsur ise ''taksimde pankart açanlar ve gezide çadır kuranlar'' ayrımı. oğlum siz iyimisiniz ? solcular olmasa biber gazına tepki nasıl verilir ? polis seni öldürmeden oradan nasıl kaçılır ? direnme kültürü nedir ? faşizm nedir ? bunları nereden bilecektin siz hayatınızda ilk kez biber gazı solumuş kendinizden geçtiğiniz sırada, biraz genziniz yanınca galiba ölüyorum zannedip sağa sola koştururken siz hakikaten ölmeyesiniz diye solcular polis barikatlarına karşı durdular.
bir diğer arkadaşımız demiş ki: gezide tek sağ mhp idi geri kalanlarda chp ve hdp imiş. ya gülsem bir türlü ağlasam bir türlü. bak şimdi güzel kardeşim sana orada bulunan ve sizden çok daha gerçek direniş veren sol parti ve örgütleri sayacağım hazırsan. bunlar: sdp, tkp (htkp - kp), emep, ödp, kaldıraç, gençsen, fkf, özgür lise, dev-lis, dhkp, dsip, esp, dip... ve ismi saymakla bitmeyecek sol görüşlü sivil toplum kuruluşları ve sendikalar. bu liste daha uzar gider. eğer bu insanlar olmasaydı daha kimbilir kaç tane berkin yaşında, ali ismail yaşında gençleri kaybedecektik.
bu solcuların size nasıl yardımları oldu kardeşim onda anlatmak isterim. bu adamlar sizin küçümser gibi yazdığınız (yada benim öyle algıladığım) 1 mayıs eylemlerinde zaten sizin polisten hayatınızda ilk defa gördüğünüz şiddeti görmüştü ve örgütlü mücadele etmişlerdi bu faşizan uygulamaya karşı. yani başlarına ne geleceklerini biliyordu siz öyle sahile yürüyüşe gider gibi çıktınız onlar size birşey olmasın diye oradaydı.
gel gelelim bu olayların insanları sol (sosyalizm - komünizm) görüşe evriltme olayına. gezi parkındaki insanlar ücretsiz kitap okudular mı ? evet. ücretsiz yiyecek içecek elde edebildiler yardımlaşarak ? evet. ortalık çöple dolduğunda elele verip oraları temizledirler mi ? evet. omuz omuza verip faşist polise göğüs gerdiler mi ? evet. kardeşim sen daha ''sol'' nedir bilmiyorsun demektir. çünkü bu yazptığınız zaten komünist rejimin temelleridir. ve sen bu düzende gayet mutluydun. demekki solcular yanlış görüşteki insanlar değil demekki bir bildikleri varmış bu insanlarında. belki sen farketmedin ama çoğu kesim bunu anladı. zaten sol görüşün temelinde aydınlanma, ilericilik, faşizmle savaş vardır. sen ''solcu'' demiyordun kendine belki ama solcularla aynı amaç uğruna yan yana durdun. çünkü solcular senin dışlamaya çalıştığın gibi insanlar olmadığını gördün onlarda senin gibi insani şartlarda yaşamak istiyordu onlarda polisin ve iktidarın faşizan düzenine dur demek istiyorlardı.
o yüzden rica ediyorum kalkıpta gezi direnişi'nin sol ile alakası yok deme çünkü dibine kadar var. çünkü solcu adam zaten insanlığının farkında olduğundan hatta bu düzenin yanlış olduğunun farkına senden çok çok daha önce farkına vardığından her türlü aydınlanmacı ilerici harekete destek verir. sen istediğin kadar ''solcular trene sonradan binen yolcular'' mış gibi davran ama bilmen gereken birşey var ki trenin oturması gereken rayları zaten oraya koyan sol görüştü partisi cartı curtu fark etmez.
son olarak eğer bıkmadan yazının sonuna geldiysen teşekkür ederim. ve iyi akşamlar diliyorum. unutma gezi parkı bu ülkenin gördüğü en onurlu direniştir. saygılar.
şöyle ki, aşk sevginin başlangıç evresidir. histir, tutkudur, bitebilir, azalabilir, artabilir. hatta aynı kişiye farklı zamanlarda defalarca aşık olabilirsiniz ama sevgi için aynı durum geçerli değildir. sevgi birikimdir sevgi azalmaz. çünkü sevginin içinde anılar vardır. sevginin en önemli kısımlarından birini sevdiğin kişiyle yaşadığın anılar oluşturur ve unutma anılar asla azalmaz. sonuçta yaşadığın iyi güzel günleri unutabilir misin ? hayır. işte bu yüzdendir ki bir birikimdir.
aşık olduğun bir kadınla anılar biriktirmek istersin mesela bunlar birikir birikir... sonra bir bakarsın hayatının merkezinde sevdiğin kişi var. güldüğün ağladığın anıların hepsine dahil olmuş işte bunun farkına vardığın an hislerin sevgiye dönüşüyor demektir. yanlış anlaşılmasın bu aşkın bittiği anlamına gelmez. aşık bu yüzden sevginin giriş evresidir işte. bir benzetme yapmak gerekirse aşk sosyalizm sevgi ise komünizm demektir. zaman içerisinde bunlarda bir birine evrilir.
ayrıca sevginin aşktan bir diğer önemli ayrımı şurada ortaya çıkmaktadır: sevgi emek gerektirir. birine aşık olabilirsin ama onunla bir hayat sürdürmek ve bir ilişki sorumluluğunu üstlenmek kolay değildir. emek gerektirir, zaman gerektirir, cesaret gerektirir. bir kişinin bakışına veya duruşuna aşık olabilirsin ama bunu sevgiye dönüştüremeyebilirsin işte o zamanda yolunuza ayrı olarak devam etmeniz gerekir.
özetle aşk mı ? sevgi mi ? diye bir soru olmamalı. seçim yapılabilecek kavramlar değildir çünkü.
''asıl önemli olan aç insanın neden çaldığı ya da sömürülenin grev yaptığı değil; neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve sömürülenlerin çoğunun greve gitmediğidir''
bak bu söz üzerine oturup saatlerce konuşup kafa patlatabilirsin. hem kafa açar hem düşünmeye farketmeye yöneltir insanı bir arkadaş ortamında tabii siyasetten falan anlayan bir arkadaş ortamında hatta mümkünse ''sol görüşlü'' arkadaşlarınızın ortamında bunun üzerine uzun uzadıya tartışabilirsiniz tavsiye ederim.
çok aşık olduğum kadınlardan biriydi hiç unutmam birçok fedakarlıkta bulunmuştum iyi/kötü bi ilişki yaşadık neyse bitti ama cidden çok sevmiştim.
neyse aradan 1-2 yıl geçti bir sebepten görüşmüş olduk laf döndü dolaştı bitmiş olan ilişkiye geldi biraz lafladıktan sonra konuşmanın sonunda şunu söyledi: ''sen çok güzel aşık oluyordun ve sevmesini de çok iyi biliyordun ama ben bunları geç farkettim ve her şeyi berbat ettim. geç olacak ama hepsi için özür dilerim.'' dedi ve kalktı gitti çok güzel bir cümleydi o an biraz hüzünlü biraz gurur verici garip ama asla unutamayacağım bir sözdü. neyse en nihayetin de iyi bir kadındı vesselam. yolu açık olsun.
sanki bir odanız var tavanını yıldızlar süslüyor ama sen yinede bu tavanın nerede son bulduğunu bilmiyorsun. ayakların yer basıyor belki beton belki toprak veya ilkbaharın mis kokulu çimenleri farketmez. ama yine biliyorsun ayak bastığından daha fazlası var yine senin ayaklarının altında. genişliği desen daha önce hiç ayak basmadığın yerleri var bu odanın sen ayak basmadın belki ama biliyorsun ki ayak basan başkaları oldu şuan var ve ileride de olacak. ama bu durum seni bozmuyorsa yinede sana özel geliyor ise boş ver zaten tavanını/tabanını enini/boyunu.
yani aslında ''sokakta öpüşmek'' hiç kimsenin tamamiyle sahip olamadığı ama biraz daha dikkatli bakınca aslında herkese eşit miktarda ait olan bir yerde sevdiceğinizle yapılan eylemdir. güzeldir. özgürdür. çünkü sokaklar size sorumluluk yüklemez eğer sokakta öpüşüyorsanız siz hakikaten aşıksınızdır. özellikle bizim toplumda bunu göze aldıysanız tebrikler siz sağlam bir aşıksınız.
bende defalarca bunu yaptım hiç pişman olmadım yine olsa yine yaparım kalabalık bir caddede ıssız bir ara sokakta veya insanların tek tük gelip geçtiği herhangi bir yazlık sitenin sokağında güneş hafiften batarken...
farketmez sonuçta güzel eylem be kardeşim ve bana her zaman genç işi gelmiştir sizde yapın derim sonuçta sokaklar herkesin dilediğiniz gibi öpüşün.
dikkat ile irdelenmesi gereken, üzerine tartışılması, düşünülmesi gereken ve biz erkekleri çıkmazlara sürükleyen durum.
öncelikle şunu belirtmek isterim hayatımda hiçbir zaman playboy triplerine girmedim çünkü hiç bir zaman o yaşayış tarzına özenmedim. dolayısıyla o yönde bir yaşantımda olmadı. bu güne kadar beraber olduğum sevgililik ilişki yaşadığım kadınlardan yola çıkarak diyebilirim ki utangaç biri değilim çekingen biri de değilim dolayısıyla.
ama bu demek değil ki hoşlandığım her kadına gidip açılacağım. bu saçmalığın daniskası kendinizi başkalarının karşısında aptal durumuna düşürmenin gereği yok. biri kalkıp demiş ki '' hayat kısa neden beklemektesiniz gidin söyleyin''. siz bu adamı dinlemeyin. hayat kısa kuşlar uçuyor
şimdi bir örnekle durumu açıklayalım:
bir kadınla tanıştım gayet normal bir arkadaş ortamı içerisinde ve yine aynı arkadaş çevresiyle bazı grup çalışmalarında da bulunucaz. neyse hoş bir kadın fakat o sıralar tamamen arkadaş gözüyle bakıyorum. araya hayli bir zaman girdi (3-4 ay kadar) sonra tekrardan beraber aynı grupla bu sefer daha fazla vakit geçirmeye çalıştık ve grup içindeki konuşmalardan, anlattıklarından, fikirlerinden ve kafa yapısından ben hayli etkilendim ama kendimi dizginlemem gerektiğini biliyorum çünkü bir ilişki yaşamamız bana pek mantıklı gelmiyor niyeyse. sonra gel zaman git zaman en nihayetinde kendimi dizginlemekten vazgeçtim. bir akşamüstü saatleri aldım telefonu ve aradım. dedim ki: '' işin yoksa 1 saat sonra bi' kahve içelim mi ne dersin ?'' kabul etti. ben hiç mi hiç beklemiyordum ama kabul etti hemde 1 saat sonraya. bir kadın sadece 1 saat sonrası için evden kalkıp yanınıza gelmeyi göze alıyorsa gerçekten sevinmelisinizdir bence. ( en azından ben böyle düşünüyorum/düşünüyordum )
neyse güzel bir buluşma oldu gayette keyif aldım. işin kötüsü ise dahada etkilenmeye başladım ve artık fark ettim ki kendimi tutamayacağım. farkettim ki ben bu kadından hoşlanıyorum. sonra aradan 1-2 gün geçti. ama 1-2 gün boyunca hiç ama hiç konuşmadık ne mesaj ne telefon. sonra ben yine aldım telefonu aradım. bu sefer bir yemek teklifinde bulundum 2 saat sonrası için ve bu teklifte kabul edildi. o an için hayli iyi hissediyordum kendimi. çünkü gelmek istemeyen bir kadın yada üşenen bir kadın gözümün üstünde kaşım var der yine de gelmez istemedikten sonra neyse uzatmayalım bu buluşmalar 1-2 defa daha gerçekleşti biraz daha toplu zaman geçirildi falan filan derken bahsettiğimiz kadının yine bir sebepten şehir dışına gitmesi gerekti.
kalktı gitti.
bu arada bahsetmem lazım bu buluşma teklifleri sadece benden çıkıyor. evet belki kadın kişisi davete icabet ediyor fakat asla davet kısmını kendi üstlenmiyor. ayrıca buluşmalarda da zamanın nasıl geçtiğini farkedemiyoruz, gülüyoruz eğleniyoruz herşey keyifli harika ama gel gelelim ben mesaj atmadıktan sonra ben aramadıktan sonra aramaz mesaj atmaz bir durumdayız. gerçekten bir ara denedim henüz şehir dışına gitmeden önce 1 hafta hiç mesaj atmadım o da atmadı. ama ben mesaj atarsam 5 saat aralıksız konuşabiliyoruz. böyle garip bi durum
neyse şehir dışına çıktı demiştim 3-4 hafta yok ortalıkta önce 2 gün bekledim. sabrettim ve mesaj attı kısa bir naber nasılsın konuşmları geçti ve öylece kaldı ardından ben yazdım 1-2 gün sonra yaklaşık 4-5 saat konuştuk ettik ( mesajlaşarak ). fakat ne olduysa oldu ve o günden sonra o keyifli konuşmadan sonra bir daha hiç bir şekilde konuşmaz olduk. ne o aradı ne ben aradım ne de başka bir şey. ve bu iş böylece sürüp gidecek gibi de duruyor.
yanin demem o ki bu durumda ben neden gidip açılayım ki ? çok saçma değil mi ? iyiki bir anlık gaza gelip de içimdekileri söylememişim bence sizde söylemeyin oldukça sabırla bekleyin durumu iyice ölçün tartın ardından hamlenizi yapın hem üzülmeyin hem özgüveninizi kaybetmeyin.