ankara'da, sıhhiye'de, adliye önündeki parkın adıdır. yola paralel bir şekilde uzanır, çok büyük değildir, bankları boş kalmaz.
nedense hergün bu parkın önünde bir körüklü ikarus arıza yapar ve orda bekler. hemen hemen hergün tekrarlanır bu olay.
kanuni olarak lpg kullanan tüm araçların alması gereken bir onaydır, sızdırmazlık. fakat bazı araçlarda bilhassa taksilerde yoktur.
bu testi kendiniz de yapabilirsiniz:
elinize bir çakmak, piknik tüpü vb aletleri alıp arabanın etrafında dönüp sağ kalırsanız bilin ki: "lpg niz sızdırmıyor, rahat olun".
cana geleceğine mala gelsin; arabayı kullanırken sızdırsa, sizin veya başka kişilerin canına mal olsa daha mı iyi olur?
gayet yerinde bir tercihtir. çünkü; hotmail adamı uyuz eder, mailler için kullanılası değildir. doğal olarak da sadece msn için kullanılır çoğu kişi hotmail'i.
kar yağarken sokağın ortasında, soba ile ısınmaya benzer bir durum.
açılır tavanlı bir arabanız varsa bir de mavsim yaz ise, tavanı da açmışsanız "arabaya madem koymuşlar klimayı kullanalım bari" dersiniz ve ancak öyle kullanırsınız.
aslına bakarsanız; klima çok güzel bir teknolojidir, kullanılasıdır.
... " Ben ki istanbul fatihi abd-i aciz Fatih Sultan Mehmed bizatihi alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım istanbul'un Taşlık mevkiinde kain ve malumul-hudud olan 136 bap dükkanımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakfı sahih eylerim.
Şöyle ki: Bu gayr-ı menkulatımdan elde olunacak nemalarla istanbul'un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim... Ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 de yara sarıcı tayin ve nasb eyledim. Bunlar ki ayın belli günlerinde istanbul'a çıkalar, bila istisna her kapıyı vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar; var ise şifası şifayap olalar. Değilse kendilerinden hiçbir karşılık beklemeksizin Darülaceze'ye kaldıralar, orada salah bulduralar.
... Ayrıca külliyemde bina ve inşa eylediğim imarethanede şehit ve şühedanın kavimleri ve medine-i istanbul fukarası yemek yiyeler. Ancak yemek yemeye veya almaya bizatihi kendüleri gelemeyenlerin yemekleri güneşin loş bir karanlığında ve kimse görmeden kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle..."
üretim yapan işletmelerin adlarıdır. laptopsan
otosan
bisan
dökümsan
meteksan
polisan
yatırımsan
kedi sanayi=miyavsan
ramsan
aselsan
bokelsan
kömsan
kasan
kor san
in san
ha san
kombassan
mangalsan
türümsan
ama en önemlisi=nissan
laptop(dizüstü bilgisayar)san(sanayi) bir dizüstü bilgisayar markasıdır, ankara siteler karacakaya da suntadan imal edilmektedir, beş çift çekirdeği vardır, klavyede yazı yazarken elinize kıymık batabilir.
hp'nin üretmiş olduğu bir ekran koruyucudur. biraz eski olmasına karşın yine de güzeldir, kullanılasıdır. bu ekran koruyucuda; bir balık vardır ve bu balığa yem vererek beslersiniz, puan toplarsınız sonuç olarak da akvaryumunuza kazandığınız puanlarla bir kaç süs eklenir. http://www.mopyfish.net burdan bedava indirebilirsiniz.
üç aylık bir talimden sonra mehmet muzaffer, "zabit namzeti*" olarak çanakkale de idi (mart 1916). müttefik ingiliz ve fransız kuvvetleri, çanakkale de uğradıkları mağlubiyetlerden ve verdikleri yüz elli bin zaiyattan sonra boğaz ı aşamayacaklarını anlamışlar, 1915 in son haftasıyla 1916 nın ilk haftaları tahliye edip çıkıp gitmişlerdi.
muzaffer, çanakkale ye vardığında harp durmuştu. zaman zaman imroz ve bozcaada da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları, bombardımanda bulunuyorlarsa da 1915 nisan ından aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı boğuşmalarla kıyasla bu bombardımanlar "hiç derecesindeydi." çanakkale de ki birliklerin büyük bir kısmı kafkas, ırak ve filistin cephelerine sevk edileceklerdi. hazırlanma ve noksanlarını tamamlama emri aldılar. muzaffer, birliğin alay karargahında görevliydi. alayın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bir takım malzemeye ihtiyacı verdı. bunlar ise ancak istanbul dan sağlanabilirdi. o devirlerde bu gibi basit mübayalar* için arttırma yapmak ilanlarda bulunmak ne adetti, ne de bunlarla kaybedilecek vakit vardı. her şey "itimat" ile yürüdü. muzaffer, açıkgözlü ve becerikli istanbul çocuğu olduğundan karargah, gerekli malzemenin temin ve mübayaasına onu memur etti. icabeden paranın kendisine ödemesi için de erkan-ı harbiye riyaseti ne hitaben yazılı bir tezkereyi eline verdiler.
o yıllarda istanbul da otomobil ve kamyon nadir rastlanan vasıtalardı. bunların lastikleri de yok denecek kadar azdı ve karaborsaydı. muzaffer aradı, uğraştı, nihayet karaköy de yahudi de istediklerini buldu. fiyatlar pek yüksekti, ama yapacak başka bir şey yoktu. anlaşmaya vardı. lazım gelen parayı almak üzere erkan-ı harbiye ye gitti. elindeki tezkereyi tediye merciine havale ettiler. muzaffer az sonra yaşlı bir kaymakam olan yarbayın huzurundadır. kaymakam uzatılan tezkereyi okudu. karşısında hazırolda duran ihtiyat zabitine baktı. isteyeceği paranın miktarını sormadan, "ne alınacak" dedi. "oto kamyon lastiği" cevabını verince bir an durdu. sonra muzaffer e dik dik baktı:
"bana bak oğlum! ben askerin ayağına postal, sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun. haydi yürü git insanı günaha sokma para mara yok!.."
muzaffer selamı çaktı, dışarı çıktı. harbiye nezareti nin bahçesinden dışarıya ağır ağır yürüken ne yapacağını düşünüyordu. malzemelere, alayın ihtiyacı vardı. elindeki (almanların verdiği) iki mercedes-benz kamyon ve iki binek araba lastiksizdi. kendisi bulur alır diye görevlendirilmişti. malzemeyi bulmuştu fakat para yoktu. eli boş dönemezdi, bir çaresini bulmak lazımdı...
muzaffer bunları düşüne düşüne beyazıt meydanı na vardı, birden durdu. kendi kendine gülmüştü aradığı çareyi bulmuştu. doğru tüccar yahudi nin yanına gitti:
"paranın tediye muamelesi akşamüstü bitecek, ezandan sonra gelip malları alamam. gece kalıcak yerim yok. yarın öğleden evvel, vapur çanakkale ye kalkıyor, yetişmem lazım. onun için sabah ezanında geleceğim malları mutlaka hazır edin..."
tüccar "peki" dedi. muzaffer, tam ayrılırken ilava etti: "altın para vermiyorlar kağıt para verecekler."
yahudi yine "peki" dedi. ertesi sabah muzaffer, merkez kumandanlığı ndan sağladığı araba ve neferlerle ezan vakti yahudinin kapısındaydı. ortalık henüz ışıyordu. tüccar malları hazırlamıştı. hava gazı fenerinin yarım yamalak aydınlattığı loşlukta mallar arabaya yüklendi. muzaffer bir yüzlük kaime (yüz liralık kağıt para) verdi. araba dörtnal sirkeciye yollandı. malzeme şat i a oradan dubada bağlı gemiye aktarıldı. az sonra da, gemi çanakkale yolunu tutmuştu.
üç gün sonra yahudi elindeki yüzlük kaimeyi bozdurmak üzere osmanlı bankası na gitti. bozmadılar zira elindeki para sahte idi.
muzaffer, evrak-ı nakdiyelerin basımında kullanılan kağıtın aynını karaköy kırtasiyecilerinden tedarik etmiş, bütün gece oturmuş, çini mürekkebi ve boya ile gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemeyecek nefasette taklit para yapmıştı. tüccara verdiği ve yutturduğu para buydu. o devrin hakiki paraların üzerindeki yazılar arasında bir de şu ibare bulunuyordu: "bedeli dersaadet'te altın olarak ödeme olunacaktır." muzaffer, yaptığı taklit paradaki bu ibareyi değiştirerek şöyle yazmıştı:
"bedeli çanakkale de altın olarak tesviye olunacaktır."
onun burada altın dediği, çanakkale de, mehmetçiğin akıttığı, altından daha kıymetli kanı idi.
sahte paraya gelince...
yahudi tüccar bunu mesele yapmadı. yapmak mı istemesi, yapmaktan mı çekindi bilinemez. ancak olay, bütün istanbul da yayıldı. dünyada emsali olmayan ve olmayacak olan bu hadise, şehzade halim efendi nin kulağına kadar gitti. şehzade hemen lalasını görevledirerek yahudi tüccarı buldurdu. yüzlük taklit evrak-ı nakdiyeyi bedelini ödeyip aldı. çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli bir mücevher çekmecesine yerleştirip, istanbul polis okulundaki emniyet müzesine hediye etti. bu emsalsiz parça müzede şeref mevkiinde muhafaza olundu. *
kaynak:
refik, ibrahim. (1998). çanakkale nin ruh portresi. istanbul: adım yayıcılık
samsung un d500 den sonra üretmiş olduğu, 2mp li, 90mb dahili hafızası ve artırılabilir hafıza özelliği olan güzel bir telefon modelidir. kullanılasıdır.* samsung un bu modelinden sonra ürettiği ultra serisi ince olmasına karşın oyuncak gibi.
yazar neşeyle, coşkuyla entry sini girdikten sonra gözden geçirir ve entry yi kaydeder. fakat başlığını sol kısımda göremez; saat 00.00 olmuştur. bu durum yazarı derinden etkiler. *
"gün geçmiyor ki teknoloji ilerlemesin, yeni icatlar çıkmasın" diye yakınan kişiliklerdir bunlar. aldıkları teknolojik* aletlere son model dedikten iki gün sonra daha özelliklisi çıkınca da feryat ederler "benim aldığımda en iyisi buydu" gibisinden.
bu tür feryatlara örnek olarak:
lcd monitör aldıktan sonra lçd monitörlerin çıkması,
bluetooth lu telefon aldıktan sonra greenyakala lı telefonların çıkması
vs vs vs vs
belediye otobüslerinde yer bulup oturan gençler, ne zaman ki yaşlı görürlerse yer vermemek için uyumaya başlarlar. bu olay bizim gençlerimize has bi durumdur.
yaşlı görünce amuda kalkan gençlik,
yaşlı görünce takla atan gençlik,
vs vs vs vs
son zamanlarda sayıları iyice artan gereksiz, saçma sapan dizilerdir. böyle dizilere harcanan paralara yazıktır, günahtır. küçüklerin çok sevdiği bu diziler aslında zararlıdır.* umudumuz, bu tür dizilerin bir an önce yayından kaldırılması ve bir daha hiç yapılmamasıdır.
1992'de malezya'da inşaatına başlanmış ikiz kulelerin adıdır. tamı tamına 88 kattır. iki kulenin ortasında bir de köprü vardır. kulelerin içinde iki katlı asansörler mevcuttur. altı yılda tamamlanabilmiştir. malezya'nın çelik sanayisi yetersiz olduğu için beton kullanılmıştır kulelerde.
isveç'li volvo'nun konsept kamyonunun adıdır ect. bu kamyon hem dizel hemde elektriklidir . şehir dışında mozat yakıyor, şehir içine girdiğinde ise elektriğe geçiyor. tam bir çevre dostu kamyondur. bu araç şimdilik üretilmiyor. geleceğin kamyonlarına ışık tutuyor. bundan 15, 20 sene sonra buna benzer kamyonlar üretilecektir. çevre dostudur. şekli, şemali de çok hoştur. http://www.volvo.com/truc...0s/ECT_and_FL6_Hybrid.htm
gidilen yerde ikram edilen çay içilir, doyduktan sonra çay bardağının üstüne kaşık ters çevirilerek kapatılır ve akabinde ev sahibinin "tazeleyim mi?" sorusuna hacı çayı olsun yanıtı verilir. türkiye'nin hiçbir yerinde bu olay değişmez, hep aynıdır.*