“Böyle konuları neden öğretiyorlar ki abi, gerçek hayatta ne işimize yarayacak ki sanki” deyişlerinden sonra sözel bölüm okuyup hayatımın hatasını yapan ve hemen akabindeki sene matematik, biyoloji ve fizike inanılmaz bir hayranlık duymaya başlayan biri olarak çok acılıyım hâlâ daha.
Hayatımın hatası ibaresi kesinlikle abartı değildir. Zira o hatadan sonra uzuuunca bir hatalar ve pişmanlıklar silsilesi çıkıyor insanın karşısına. Biyolog, doktor, mekatronik yolunda gitmek varken ve mümkünken neden bir insan böylesine salakça davranabilir ki.
Neyseki üniversitede aynı hataya düşmedim ve sevdiğim bölüm olan reklamcılığı okudum, şuan nispeten daha mutluyum.
Dijital reklam mecralarının birçoğunda reklam döndürüp, hadlerinden fazla talep görüyor, sipariş alıyorlar. Görsellerindeki ürünler ile gönderdikleri ürün arasında dağ kadar fark var! Reklam görselinde gayet kaliteli ve polar gösterdikleri hırkanın kumaşı resmen çöp. Yer silmede bile kullanılmaz.
29 Aralık'ta taraflarına ulaştırılmış ve teyit ettikleri ürün iademin, 57 gün geçmiş olmasına rağmen hâlâ para iadesini yapmadılar. Birkaç defa aradım ama; baktım umurlarında değil, ben de dün gittim tüketici hakem heyetine durumu bildirdim. Siz siz olun bu siteden alışveriş yapmayın. nereden alışveriş yaparsanız yapın önce bir inceleyin ve benim gibi hataya düşmeyin. Kimse o paraları kolay kazanmıyor, yazıktır, günahtır. şöyle ki sonrasında baktığımda bu firmadan şikayetçi olan daha nice başka insanlar da var mış. şu adresten bazı şikayetçileri siz de görebilirsiniz. https://www.sikayetvar.com/vavin-giyim
Benim hiç yaz aşkım olmadı
Benim hep yaş farkım oldu, diğer yanımdan.
Yaşlarım çok oldu, bazı farklarımdan sebep.
Sebebim olmadı hiç gitmeye, yaşımı dindirmeye.
Sevdaların yaşı yoktur. Ruhların yaşının olmadığı gibi.
Hani insanın başına kendi yaptığının sonucu ya da başka bir sebepten bir şey gelir de:
- vaay be! Bu kadar mıydı yaşanacaklar? Bunca aklımdan akıp giden görüntüler, anlar, sevdiklerim, sahip olduğumu düşündüklerim, yapacaklarım, yaşanacak onca şey? Buraya kadar mıydı hayat denilen o süreç? Bir daha baharı görememe ihtimalinin güçlülüğü ne kadar da acı!
Diye düşünür ya hani insan, işte tam da o an kullanılan tabirdir film şeridi.
Akşam saatlerinde e-5'i kullanarak kadıköy'den eve dönüş yolunda, cevizlibağ sapağında başıma gelen olay yukardaki şeylerin hepsini belki de seksen defa düşündürdü bana.
Köprüyü geçtikten sonra başladığım telefon görüşmesine dalmamdan dolayı yaklaştığımı farketmediğim sapağa yaklaşık 100-150 metre mesafe kala orta şeritten en sağ şerite atlayarak kendimi ve sağımdan devam eden araçtakileri tehlikeye attım.
Hani aklınız hayır dediği halde, odaklandığı şeyi yapmayı sürdürür ya beden, işte bu da tam öyle bir durumdu. Sağımdaki arabayı geçip, sağdaki sapağa girebilmek için gazı kökledim ve uzunca kornaya bastım ve o sonraki birkaç saniyeyi inanın görmedim. Birkaç santimlik bir farkla sıyırarak sapağa girebildim ama resmen o geçtiğim arabayı ensemde bir ürperti gibi hissettim.
Sonrasında o kadar kızdımki kendime o kadar üzüldümki. Kendi kendime o an söz verdim! Bundan böyle istisnasız her canlıya ve herkese karşı çok daha dikkatli olacağım diye.
Kendimi geçtim o sağlayarak geçtiğim arabadaki insanlara yaptığım haksızlığı düşünüyorum.
Buradan bu hatayı yapan biri olarak benim gibi ve benden daha geri zekalı trafik magandalarınca bugüne kadar trafikte tehlikeye atılan herkesten özür diliyorum. Özür dilerim.
Yüreklerindeki sevdaları ve eşsiz hayatlarıyla diğer insanları tehlikeye attığım için özür dilerim. Sonucunu bildiğim halde bunu yaptığım için özür dilerim.
Bu akşam bunları yazabildiğim için bin defa şükür olsun.
asıl adı, amanda nicole perez olan, american R&B sanatçısı ve söz yazarıdır. meksika asıllıdır sanatçı universal records ile çalışıyor.
en güzel şarkıları:
- love is spain
- ı pray
- ı'm sorry
- Angel
türlü araçlarla,* ve fikir üretemeyecek kadar monoton bir hayatla pasifize edilmiş yaşam şeklimizi; yaşayabilecek kadar kazanıyoruz.*
bize sürekli empoze edilmeye çalışılan, "sizin süper güçleriniz yoksa, birer hiçsiniz. ve gerçek şu ki hiç birinizin süper güçleri yok!" fikri altında gün geçtikçe daha çok büyüyen bir canavar halini alan kapital rejim her gün daha fazla ve daha fazla emmeye devam ediyor. gidişata tepki gösteren lakin bir zaman sonra -nedense- bilinmeyen sebeplerden ötürü susan kesimler, rejimden nasibini -belli ki- ceplerini doldurarak alıyor.
dünya bankası, her yıl açıkladığı yıllık büyüme raporlarında, genel olarak her ülke için benzer istatistikler ortaya koyuyor. bu istatistiklere göre; zenginler daha zengin, fakirler ise daha fakir oluyor. daha da üzücü olan ise devletlerin bu işte tetikleyici olmasıdır. öyle ki devlet tekelinde bulunan kurumları özelleştirerek ve gerekli denetimleri* sağlayamayarak durumu daha da körüklüyor. daha çok üretim, daha çok tüketim ve daha çok nema!
devletlerin öncelikli görevleri arasında olan; halkın refah düzeyini sağlamak ve halkın en iyi şartlarda yaşayabileceği bir ülke oluşturma amacı bir yana dursun; devletlerin, halklarının üzerinden kazanç sağlamak gibi bir anlayışa yöneldiğini görüyoruz. neredeyse bütün halklar da görülen sosyal çöküntü ve gelecek kaygısı bu durumu doğrular nitelikte bir saptamadır. buna halkın devlete olan güvenin zayıflığı da eklenebilir.
sosyal kargaşalara neden olmayacak şekilde ve zamana yayarak, devlet tarafından gerçekleştirilebilecek yaptırımlar bu durumun en sağlıklı çözümüdür. gerekirse devlet, halkının refahı için rejim değişikliğine dahi gitmelidir. devletin egemenliği dışında olabilecek, plansız ve kontrolsüz değişimler halkın daha büyük bir buhrana sürüklenmesine neden olacağı gibi iç savaşa kadar gidebilecek olan bir durumdur.
tanım: 1o yıl sonrasında dünya da teknolojik gelişmeler ve bunlara bağlı olarak gerçekleşebilecek olan her şey.
mesela,
günümüzde ufaktan başlamış olan, robot ordu sisteminin oluşması.
sitkom, ingilizce: situation comedy yani "durum komedisi" olarak anılan kısaca sitcom veya sitkom olarak türkçe'de kullanılan, radyo çıkışlı ve günümüzde televizyonda yaygınca gördüğümüz program türüdür. sitkomlar genellikle bilindik alanlarda örneğin, ev ve işyeri gibi alanlarda geçer. sitcomlar bazen çizgi film halinde olabilir. the simpsons buna örnek verilebilir.
abd çıkışlı ve dünyada popüler olan bazı sitcom örnekleri:
- (bkz: seinfeld)
- (bkz: the big bang theory)
-everybody loves raymond
-bizim ev
-cheers
-frasier
-friends
-evli ve çocuklu
-kosbi ailesi
- (bkz: hannah montana)
-lüks yaşam güvertede
-hope & faith
-the simpsons - çizgi film halinde sitcom
-futurama - çizgi film halinde sitcom
-unfabulous
-icarly
-drake & josh
-zoey 101
- (bkz: how i met your mother)
aslında başlık, "bilgi amaçlıdan ziyade muhabbet amaçlı başlık açma furyası" olacaktı; amma ve lakin 5o karakter kuralına takıldı ki en sonunda sözlükte isyan çıkarma sebebi olabilecek kurallardan biridir.*
tanım olarak: son zamanlarda oldukça fazla göze çarpan, özellikle brutal saçmalıklar şöyle dursun mütemadiyen brutalizm, faşizm, ateizm...vs. kokan başlıkların tekerrür etme durumdur.
insanlar tarayıcılardan herhangi bir şeyleri arattıkların da en başta ki linkte uludağ sözlük'ün çıkmasını iste-meyen! kimse yoktur diye düşünüyorum*. zaman ayırıp sözlükte bir şeyler yazmak zevk alınabilecek bir durum ancak; sadece eğlenmek için gelip sözlükte yazmak nereye kadar gider onu kimse bilemez, moderasyon dışında. ve hepimiz biliyoruz ki sadece moderasyon bu gidişata dur diyebilecek yetkiye sahip. moderasyon bu konu da bir çalışma yapıyor mu bilmiyorum; ama belli bir takip yoksa ve gidişat ile ilgili endişeleri gerektiğinden azsa o zaman sonucumuzun* ne olacağını tahmin edebilirim. bunu kestirebilmek çok da zor olmasa gerek. hepimizin bildiği ekşisözlük örneğini vermem yeterli olacaktır sanırsam.
"sürekli bilgi ve bilimsel tespitler ile ilgili başlıklar açalım. sözlükte başka türde başlık da açılmasın zaten ne gereği var." demiyorum. tabii ki ortalığı kaynatacak, muhabbetlere vesile olacak, içimizde ki kartlanmış ve bastırılımış tüm pislikleri dışa vurdurtacak başlıklarda açalım. coşalım, coşturalım milleti. ancak tadında bırakalım ki tadımızın kaçacağı durumlara girmeyelim.
ben sadece sözlüğün gidişatı ile ilgili endişemi dile getirmek. belki birileri durumun farkında değil ise bir nebze olsun yararlı ve uyandırıcı olmak istedim. maksadım hakaret etmek değildi. zaten yazdıklarımda hakaret içeren yargılar da kullanmadım. bu yazıyı, satirik özellikli bir yazı olarak kurgulamıştım kafamda, ancak ne kadar başarabildim, bilemiyorum.
30 ağustos 1917 chicago doğumlu olan ve reklamcılığın babası sayılan yazarın, asıl adı howard luck gossage'tır. Kansas City Üniversitesini bitirdikten sonra ikinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan donanmasında savaş pilotluğu yaptı. Savaşın ardından iki yıl boyunca San Franciscoda bulunan KLX adlı bir radyo istasyonunun promosyon müdürlüğünü yaptı. Daha sonra sosyoloji doktorası için Avrupa yollarına düşen Gossage dönüşünde de çeşitli işlerde çalıştıktan sonra küçük bir ajans olan Wheeler & Staffta reklamcılıkla tanıştı.
Burada kısa sürede yükselmesine karşın ajansın Cunningham & Walsh tarafından satın alınmasından sonra işinden ayrıldı.
Tüm bu tecrübelerinden sonra ancak kendi patronluğunda rahata ereceğine inanan Gossage
Weiner ile birlikte Weiner ve Gossage ajansını kurdu.
1963te ajansın tüm hisselerini satın alarak Joe Weiner ile plan ortaklığa son verdi ve ismi daha sonra gelmiş geçmiş en büyük art direktörler arasında sayılacak olan Robert Freeman ile işbirliğine yöneldi. Bu arada adını The Shade Tree Corparation olarak değiştirdiği ajansını çeşitli disiplinler altında yeniden örgütledi.
Gossage reklamcılığı sevmiyordu hatta nefret ediyordu. onun şu sözleri bunu kanıtlar nitelikteydi:
"Yapabileceğim başka bir iş olmadığı için reklamcılık işine girdim."
fakat bu nefrete büyük bir tutkunun eşlik ettiğini söylemek de yanlış olmaz.
Jay Levinsonun ilk gerilla diye andığı Gossage temelde reklamcılıktan değil onun yapılış şeklinden rahatsız oluyordu.
Reklamcılığı dönüştürmek için sürekli yenilik peşinde olmasına, diğer reklamcıları bu mesleği doğru bir şekilde yapmaları için sürekli olarak uyarmasına, reklamcılıkta edindiği tecrübeleri geleceğin reklamcılarıyla paylaşmak için Avrupaya gidip üniversitede reklamcılık dersi vermesine bakıldığında bu tutkusunu apaçık şekilde görmek mümkündür. gossage'ın "reklamcılıktan nefret eden bir reklamcı" adlı bir de kitabı var. *
2010 yılında adına kitap yazılan ve yaşayıp yaşamadığı muamma olan kişi.
--spoiler--
ahmet demir adıyla bilinen kontrgerilla elemanı yeşilin gerçek adı. bingöl, solhan ilçesi dicnik köyünde 1951 yılında doğdu. mhp kökenli, 1973′te bingöl genç ilçe jandarma komutanlığı tarafından kullanıldı ve ilişki aynı yıl mit tatvan bölge müdürlüğüne devredildi.
kasım 1975′te askerden geldikten sonra milli görüş hareketi içinde mit adına çalıştı. yıldırım, elazığda 1977′de etibank ferro krom tesislerinde puantör olarak göreve başladı. işlemleri 20938 sicil numarası üzerinden yapılıyordu.
tam dört yıl sonra farklı bir göreve soyunup, farklı bir isimle anılmaya başladı. yeni adını gözlerinin rengi olan yeşilden aldı.
susurluk kazasından sonra ortaya dökülen ilişkiler, pek çok cinayetin tetikçisi olduğunu ortaya koydu. herkes yeşilden söz etti ancak bulunamadı. dönemin başbakanı mesut yılmaz, aldığı bilgileri aktarırken yeşilin öldürüldüğünü söyledi.
ancak kısa bir süre sonra yeşil, ihd başkanı akın birdalı vuranların arkasındaki isim olarak ortaya çıktı. daha sonraki bilgiler yeşilin hala hayatta olduğunu ortaya koydu. susurluk raporunda da yeşile 12 sayfalık özel bir yer ayrıldı.
ahmet demir, mehmet kırmızı sahte kimliklerini kullanan, güneydoğuda sakallı adıyla bilinen solhanlı mahmut yıldırımın geçmişi bir ölçüde deşifre edilebildi. bir dönem mitte, bir dönem jitemde görev aldığı anlaşıldı.
jitem subayı ahmet cem erseverin öldürülmesinden, güneydoğudaki pek çok faili meçhul cinayete kadar sayısız olayda tetikçilik yaptığı belirlendi. hatta abdullah öcalanın suriyede öldürülmesi için görevlendirilen ekipte de yer aldığı öne sürüldü.
afyon cezaevinde öldürün sabancı suikastı sanıklarından dhkp cli mustafa duyarı türkiyenin şam büyükelçiliğinden alıp getiren ekipte onun da adı sayıldı. ancak istihbarat birimlerinin kamuoyuyla pek de paylaşmadığı kanıya göre, aslında yeşil tek bir kişinin değil, birden fazla görevlinin kullandığı ortak kod adı.
yeşil kodunu kullananlardan biri üst düzey görevlerde bulunuyor. bir dönem güneydoğuda pkkya karşı yürütülen mücadelede özel operasyonlar, karşı gerilla eylemleri ve taktikleri onun yönetiminde yürütüldü.
mahmut yıldırım ise yeşil kod adıyla dolaşan bir tetikçi. ankarada bir pavyonda eğlenirken olay çıkarttığı için gözaltına alınan, götürüldüğü emniyet müdürlüğü binasında orhan taşanlar ve ekibi tarafından kaburgaları kırılana kadar dövülen yeşili polisin elinden alan ve mitte tedavi ettiren kişinin mehmet eymür olduğu öne sürüldü.
üzerinde taşıdığı telefonla aradığı yerler arasında resmi kurumların yanı sıra abdullah çatlı, sami hoştan, sedat peker gibi isimler de bulunuyor. mesut yılmaza budapeştete yumruk atanlar da yeşilin telefonundan arananlar arasında yer alıyor.
yeşil adının korkuyla anılması susurluk çetesi tarafından tahsilat amacıyla kullanıldı. susurluk çetesinin tehditle para topladığı kişileri arayan hep yeşil idi. ömer lütfü topalın öldürülmeden önce para yatırdığı ziraat bankası ankara heykel şubesindeki hesabın sahibinin de ahmet demir kimliğini kullanan yeşil olduğu ortaya çıktı.
mahmut yıldırımın izi uzun süredir bulunamadı. yaşayıp yaşamadığı konusunda da net bir bilgi henüz yok.
aslında buna "kılı kırk yararak" atasözümüz daha açıklayıcı olacaktır. öyle önüne gelen her başlığa yazmayan, yazamayan... her yazdığını "ince eleyip sık dokuma" anlayışı ile yazan, daha sonralarda baktığında silinmeyecek kadar uzun ömürlü olmasını düşündüğü entry yazma şeklidir.
Amerikan pastası 5 filminde genç stifler'ın kız arkadaşına sevişmek için gittiği gece geç saatte, babasının gelmesi sonucu, kız arkadaşının çamaşırhanesinde kurutmanın içine yaptığı gibi mi?