"Dindarlar bazı nevrotik hastalıklara karşı büyük ölçüde korunaklıdırlar; evrensel bir nevrozu kabul etmiş olmaları onları bireysel bir tane edinme külfetinden kurtarır." demiştir. haksız mıdır ?
gerçekten de bir gece aklınıza düşen onlarca şarkıya sesinin imzasını atmış yaşlandıkça yakışıklaşan şarap gibi solist
hele ki bass gitarlı şarkıları sevenler için hep dinlenmesi gereken adam! http://www.youtube.com/watch?v=nfQ9bvDbyZE
an itibariyle murat bardakçı (enver paşa'nın torunu da yanındayken) enver paşa'nın turancı olmadığını bunların birer şehir efsanesi olduğunu söylemiştir. ''yüzlerce askeri yazısın da ve hiç bir mektubun da turan devleti kurulacak diye bir şey yoktur''
dün trt türk'te ki bir programda tanıdığım dostoyevski kafka abert camus etkileri görülen japon yazar.
özellikle kumların kadını romanı oldukça dikkat çekici.
fazla konuşmayım: http://tvarsivi.com/playe...p;z=2012-11-25%2001:50:00
türk sinemasının en iyi filmlerine imza atmış dünya çapında bir yönetmen.
anadolu insanını onun kadar iyi tanıyan başka bir sanatçı yoktur. varsa da onun kadar iyi filmini yapamaz! (bkz: bir zamanlar anadolu'da)
alan ball'ın senaryosunu yazdığı! sam mandes'in yönettiği! kevin spacey'nin yardırdığı üstüne oscar'da en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandığı über ötesi film. insanları intihara sürükleyebilecek derinlikte senaryoya kurguya ve oyunculuğa sahip! fight club severlerin de muhakkak izlemesi gereken bir film. bir çok yönüyle benzerlik göstermektedir kevin'in bağırdığı sahneler tyler durden'in dilinden dökülüyormuş hissi yaratabilir! filmden yalnızca ''amerikan aile hayatını anlatan bizi ilgilendirmeyen vasat bir film'' sonucunu çıkarmak başlı başına aptallıktır! özelikle final sahnesinde ki felsefi derinlik dünyanın hiç bir filminde yoktur. acaba bizi ilgilendiren film bu değilse hangisidir ?!
giriş sahnesi:
''Yüzümün yansısı bu. Yapacak işim olmadığı günlerde onu seyreder dururum. Gördüğüm bu yüzden, hiçbir şey anlamıyorum. Başkalarının yüzleri bir anlam taşıyor. Benimki öyle değil. Güzel mi yoksa çirkin mi, bunu bile söyleyemem. Çirkin galiba. Çünkü böyle olduğunu söylediler. Bana dokunan bu değil. Yüzüme böyle nitelikler verilebilmesine şaşırıyorum aslında. Bir toprak parçasına ya da bir kayaya güzel ya da çirkin demek gibi bir şey bu.
--spoiler--
7/8
Çok sıradışı bir bölümdü özellikle senaryosu alışılmışın dışındaydı. sanki six feet under bölümü izlemişiz alan ball'ın kaleminden çıkmış gibiydi öyle ki dizide olayın gey'e bağlanması tamamiyle six feet under'ı hatırlattı bana. bir de final sahnesinde dexter'ın efsane iç sesi american beauty filminin finalini hatırlattı bana. http://www.youtube.com/watch?v=D6dks3Ior8Y
''Herkes bir Arjantin arzusundadır. Temiz bir sayfa açabileceği bir yer. Ama işin aslı, Arjantin Arjantin'dir işte. Nereye gidersek gidelim kendimizi ve yaralarımızı da beraberimizde götürürüz. Yuvamız ona kaçtığımız yer midir ? yoksa ondan kaçtığımız yer mi ? Yoksa her ne koşulda olursa olsun kabul gördüğümüz sığınma yerlerimiz mi ? Bize daha fazla yuvamız gibi hissettiren yerler. Sonunda olduğumuz gibi davranabildiğimiz için. ''
bir de belirtelim sonuçta arjantin arjantindir ama unutmayalım ki debra'da debradır. 100 sezon geçse değişmez sümüklü küfürbaz abla.
debra: sikişiyor musunuz?
dexter: deb, açıklayabilirim
debra: sikişmenin ne demek olduğunu biliyorum, açıklamana gerek yok!
--spoiler--
"insanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar."
Sabahattin Ali
yerli bir kaç film söylemek gerekirse.
zeki demirkubuz'un (bkz: yazgı) (bkz: yeraltı) filmlerini hiç düşünmeden eklerim.
nuri bilge ceylan'ın filmlerinden başta (bkz: bir zamanlar anadolu'da) kesinlikle izlenmelidir. sinan çetine sanat filmi nedir dendiğin de ''sanat filmi denen şeyin ne olduğunu bende çözemedim ama nbc'nin bir zamanlar anadolu'da filmi ve benim kağıt filmim birer sanat eseri gibidir. nbc'nin filmini büyük bir keyifle izledim, çehovun taşra komedisi mükemmel uyarlanmış'' nbc'ın dehasını kanıtladığı ve sanırım yapabileceği en iyi eserdir. filmdeki her diyalog filmin adı olan ''bir zamanlar anadolu'da''yı doyuruyor. özellikle bu filmde ercan kesal'ın canlandırdığı muhtar karakteri ve muhtar sahnesi yönetmenlik dehası'nın en iyi örneğidir. anadolu insanını bir yönetmenin böylesine tanıması tüm takdirleri hak eder!
tutunmanın ahlaksız bir davranış olduğuna inandıran oğuz atay eseri
iç monolog ve bilinç akışı tekniğinin mükemmel kullanıldığı eser.
oğuz atay'ın yaşadığı dönemlerde anlaşılmayan romanlarındandır. hatta dönemin de ''aklına ne gelmişse yazmış'' tarzı eleştirilere maruz kalmıştır. ölümünden sonra ise onlarca yazarı etkilemiştir. günümüzde de binlerce kişinin duygularına tercüman olan, dünya edebiyatının bir şaheseri olarak görülen eserdir.
Hayatım ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu. demiştir. ama yaşadığı dönemde alınmamıştır. ölümünden sonra nihayet anlaşılmıştır ama ölümünden sonra..
woody allen'ın midnight in paris filmini izleyenlerin gülerek ve şaşırarak tanıdığı karakter.
ilk olarak ''çanlar kimin için çalıyor'' kitabını okumuştum. (bkz: for whom the bell tolls)kitabın isminden de anlaşılacağı üzere metallica'ya ilham veren bir kitap olmuştur. ayrıca cliff burton deyince de akla gelen ilk şarkı budur sanırım. daha sonra bu kitabın film uyarlamasının da olduğunu öğrenmiştim bulmak için bir hafta harcadım sonunda bulduğumda da berbat bir filmle karşılaşıp pişman olmuştum. filmi kötülesem de kitap çok iyidir. ispanya iç savaşında geçer bir grup direnişçinin öyküsünü anlatır. diyerek özetleyelim.
yukarıda bahsettiğim film ve metallica şarkısının bir klibi: http://www.youtube.com/watch?v=17HRV8k1YMw
ikinci okuduğum romanıysa silahlara veda olmuştu. (bkz: A Farewell To Arms)savaşın insan psikolojisine olumsuz etkilerini mükemmel anlatan bir romandır. baş karakteri Frederic Henry 1. dünya savaşında italyan ordusunda görevli bir amerikalıdır. (ernest hemingway'de 1. dünya savaşında kızıl haçta ambulans şoförü olarak bulunmuştur) yine roman karakteri gibi oda savaşta yaralanır ve gittiği hastanede ki hemşireye aşık olur. daha fazla derine inmemek açısından söyleyeceğim son şey bu romanda ernest hemingway'in bir nevi otobiyografisidir.
Yine aynı şekilde silahlara veda'nında film uyarlamasının olduğunu öğrendiğimde pek umutlanmadım çünkü oda çanlar kimin için çalıyor gibi uyduruk bir film olmasından başka bir beklentim yoktu. ama izlediğimde hiçte öyle olmadığını gördüm. bu kitabın uyarlaması oldukça başarılı merak edenlerin kesinlikle izlemesini tavsiye ederim.
öte yandan başta da bahsettiğim gibi ernest hemingwayi merak eden herkes woody allen'dan da geçmelidir! hemingway'in boksa olan merakına bile deyinmeyi unutmamış woody abimiz.
türkiye'ye geldide ne oldu ? dediğimiz über oyuncuncu. sen o kadar David Fisher oyna dexter'ı oyna kendini tüm türkiyeye hayran bırak sonra buraya gelip bir tane televizyon programına bile çıkmadan ''şampiyon galatasaray'' de git. oldu mu? oysa ne kadar sevinmiştik geleceğin haberini aldığımızda. para verseler izlemeyeceğim beyaz show'u bile açar izlerdim şerrrrefsizim.
bir adamın yolda selim ileriyi çevirip ''oğuz bey nasılsınız?'' dedikten sonra selim ilerinin bozuntuya vermeden ''iyiyim'' dediğini ve daha sonra da adamın ''sizin ince memeti okudum çok iyiydi'' dediğini anlatarak insanı gülme krizine sokan abimiz.
bu kitabın film uyarlamasının başrolünde anthony quinn abimiz vardır! (bkz: çağrı) (bkz: arabistanlı lawrence) (bkz: viva zapata) gibi filmlerde efsaneleşen anyhony abimiz bu filmde çok sağlam hayat dersleri vermektedir. filmde bol bol türklerden bahsedilmesi de ilginizi çekebilir. zorba'nın tyler durden gibi ilgi gören karekterlerin yanında hiçbir eksiği yoktur. biraz adonis six pick dışında tabii.
Virginia Woolf 1912 yılında Leonard Woolf ile evlenmiştir. Evlilikleri cinsel açıdan yeterli olmasa da, Virginia Woolf için çok önemli olmuştur. Leonard Woolf eşi için bir basımevi kurmuştu ve bu da Virginia Woolf'un yazdığı kitapları yayımlatması için bir fırsat olmuştu.
Sosyal ortamlarda (özellikle tanımadığı kişiler, başkalarının yanında, kalabalıkta ) bir eylem gerçekleştireceği ( konuşma, yemek yeme, telefon etme gibi) zamanlarda olumsuz değerlendirileceğinden, aşağılanacağından, küçük duruma düşeceğinden aşırı kaygı duyma ve korkma ile belirlidir. Korkulan sosyal ortamda kaldığında her zaman anksiyete belirtileri çıkar, panik atağa varabilir. Kişi bunun aşırı ya da anlamsız olduğunu bilir. Ancak böyle durumlardan kaçınır, bu da toplumsal ve mesleki işlevselliğini bozar.
Başlama yaşı ergenlik dönemidir. 6 aylık yaygınlığı %2-3 dolayındadır. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazladır.
Sosyal fobinin çekirdeğinde başkaları üzerinde olumlu bir izlenim yaratma isteği ve bunu yapabileceği konusunda güvensizlik vardır
"şimdiki durumun, gelecek hakkında bir yargıda bulunmamıza yarayacak gözlem noktalan sağlayabilmesi için, insanların şimdiki durumla aralarına bir mesafe koymaları gerekir."
"her şey bir yana, insan faaliyetini tüm genişliğiyle değerlendirebilecek pek az sayıda insan vardır. çoğu kişi, kendisini bu faaliyetin bir tek veya az sayıda alanıyla kısıtlamaya zorlamıştır. ama insan, geçmiş ve şimdiki durum hakkında ne kadar az şey bilirse, gelecek hakkındaki yargısı da o derecede önemsiz olur."
dünyanın en eksantrik sesine ve kliplerine sahip ingiliz grup. solistinin sesi sık sık (bkz: joy division)ı anımsatabilir. klipleri de kendini ilgiyle izlettirir.
Editors - You Don't Know Love
"Tolstoy, düşündüklerinizi yazmaya değer bulmuyorsanız yazmayın, diyor. Siz öyle bulamazsanız, gerçekten yazmaya değmezmiş. Tolstoya karşıyım. Yazıyorum. Bu, ancak beni ilgilendirir. Bu, beni ilgilendirir ancak. Hepsini birden dinledik zamanında ve hiçbirine yaranamadık. Eksik olsunlar artık."
"Sinirimden gülüyorum albayım. Çünkü sinirlerim artık gülmek için kafamın neşelenmesini beklemiyor. Bu karamsar beyinden bir kahkaha çıkmayacağı için, artık ben gülmüyorum, sinirlerim gülüyor. Hepsi bağımsızlığını kazandı albayım, pardon, doktor "
"Kayboluyorum. Yaşamak, ölmek gibi değil. Ölümü bilerek yaşamak istemiyorum Olric. Yaşamanın anlamını bilmek için, ölümün anlamının karanlıkta kalmasını istemiyorum."
"Her şey iğrençti. insanlar arasında temiz, rahat hiçbir şey olamazdı. insanoğlu saadetin düşmanıydı. Onu nerede görse, nerede hissetse oraya hücum ederdi."
"Şu hakikati kendi hayatım bana öğretti: insanoğlu insanoğlunun cehennemidir. bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz."
(bkz: Ruby Sparks) filminin senaryosunu yazmış ve aynı zamanda oynamış olan şahıstır.
Aynı zamanda sonradan fark ettim ki titanic'ten sonra yine bir araya gelen Leonardo DiCaprio, Kate Winslet ikilisinin oynadığı Sam Mendes abimizin yönettiği (bkz: Revolutionary Road) filminde DiCaprio'nun Kate'yi aldattığı kızda bu (bkz: zoe kazan)mış. Lüzumsuz ayrıntı olarak şahsen ben Kate gibi bir hatuna sahip olsam asla Zoe falan karıştırmam yani.
Ha bir de söylememek ayıp olur. soyadındanda anlaşılacağı üzere bu ablamız elia kazan'ın torunudur.