2014 kışında, aştide bilmem kaç saat bekleyip, elimde bi parça valiz ve bi buruk iç sancısıyla bindiğim izmir otobüsünde yol sonuna kadar dinlediğim, ve bende hala daha sanki o gün yazılmış ve benim için yazılmış hissi uyandıran dinlemekten korktuğum cumali efrah parçasıdır. o günden beri hem aştiden hem bu şarkıdan korkarım.
işten gece çok geç saatte çıkmış muazzam derecede yorgun şekilde sigara almak için market yollarını adımlarken aklımdan eve gidince bi çay demlerim sonra güzelce maç özetlerini izlerim zaten hayvan gibi de yorgunum sonrada uyur kalırım diye düşünceler geçirirken;
tam şu dakika fonda ; https://www.youtube.com/watch?v=dYRKuZnEBmA varken kendimi odamın ışığı kapalı ve sanırım altı yahut yedinci birayı yudumlarken buldum. ve sanırım anladım. ben gerçekten bazen çok yalnızım.
demet sağıroğlu - bi çare
demet sağıroğlu- arnavut kaldırımı
levent yüksel - kadınım.
levent yüksel - bu gece son
sezen aksu- masum değiliz
sezen aksu - deli kızın türküsü
sertap erener- aldırma deli gönlüm
levent yüksel -yeter ki onursuz olmasın aşk.
bunlar şu an aklıma gelenler. say say bitmez. bu adamın ölümü türkiye müzik sektörüne damga vurmuştur. o zamandan bu zamana o kadar sığ bir kültür oluştu ki şimdi bu ve benzeri şarkıların çeyreği kalitede şarkı bulmak samanlıkta iğne aramak gibidir.
çok geniş bir müzik zevkine sahibim. her türden. ama ne lisede ne de sonrasında ne de şimdi bi türlü müziğini sevemedim bu adamın. olmadı yani dinlemeyi denedim ama nedense olmadı. kendimden bir şeyler bulamadım da değil ama sevemedim ısınamadım. nası dinliyo acaba fanları diye düşündüm. ki bu adam cezayla düeti olan bi adam boru değil.
lakin playlistimde şu iki şarkısı ve ilk şarkıda ki klibiyle kendine yer edinmiştir ve saygıyı hak etmiştir. uzun zamandır iki şarkı içinde söylemek gerekir ki bu kadar realist sözler duymamış ve ilk şarkı içinse bu kadar realist bi klip izlememiştim.;
"... Evde kimse yoktu; kapıyı anahtarımla açtım, girdim ve her zamanki adetimle alt
kat sofada epeyce durarak, hareketsiz etrafıma bakındım.
Bu sofa yaşlı bir insan yüzü gibidir: Evimizin bütün ruhu, kederleri ve neşesi
orada görünür, her günün hadiseleri tavana, duvarlara, döşemeye bir leke, bir
çizgi, bir buruşuk ve bazan da ancak bizim görebileceğimiz gizli bir işaret
ilave eder. Bu sofa canlıdır: bizimle beraber kımıldar, değişir, bizimle
beraber dağılır, toplanır, bizimle beraber uyur uyanır; bu sofa aramızda sanki üçüncü bir simadır ve güldüğü, ağladığı bile olur.
Bu sofa dört köşedir: ortada sokak kapısı, iki yanında birer pencere. pencerenin yanında bir ot minderi. minderin yanında yemek masası. masanın yanında iki sandalye. bu sofada oturulur, yemek yenir, misafir kabul edilir.
benim her girişimde, orada, hareketsiz duruşum, beni bana gösteren bu çehreye bakmak içindir.
ve baktım: minderde üst üste konmuş iki yastık.
(demek annem biraz rahatsızlanmış ve buraya uzanmış.)
masanın yanında rafın önüne çekilmiş bir sandalye. (demek annem en üst raftan bir ilaç şişesi almış). ha... işte masanın üstünde bir şişe: kordiyal.
(demek annem bir fenalık geçirmiş.)
minderin üstünde ıslak, buruşuk bir mendil. (demek annem ağlamış.)
benim de bu şişeye, iki yastığa ve bir mendile ihtiyacım var, ben de kordiyal alacağım, uzanacağım ve ağlayacağım."
sadece isim olarak ün yapmış ama yeteri kadar içeriği incelenmemiş kusursuz bir peyami safa eseridir. gerçekten mükemmeldir.
mutfaktaki çamaşır makinesi. net. öfke kontrol problemi yaşayan bu yönüyle de bana benzeyen bi çamaşır makinesine sahibim. geçen hafta doldurdum çamaşırları yumuşatıcı cart curt hepsini koyup çalıştırdım. pilav yapmıştım ondan öncede makinenin üstünde ocak var, duruyodu tencerede işte. benim makine böyle sakin sakin yıkıyo sonra bi 40-45 dakika sonra bi celalleniyor ama yıkıyor ortalığı. içerde pc başındaydım sesleri duydum aldırmadım sonra bi gümm diye ses geldi koştum bi baktım benim pilav yerlerde benim pilav zarar benim pilav ziyan. hemde o kadar uğraşmıştım ki onu yapmak için. neyse bayramın 2. günü sabah uyandım çay demledim bi güzel altınıda bıraktım kısıkta. sonra nevresimleri falan doldurdum makineye. geçtim içeri 40-45 dakika sonra bizim ki azdı yine. lan çaydanlığı uçurur mu ki diye aklımdan tam geçerken bi kere daha gümmm. sabah çayı yerlerde.
hayır noluyo arkadaş sana ? adam gibi başlıyosan adam gibi bitirsene. ne var neye sinirleniyosun durduk yere ? napim sen kızıyosun üstünde bişey durmasından diye ufak tüp mü kullanayım doğal gazlı evde ? poşet çay mı içeyim ne istiyosun ? derdin ne benimle ?
bak seni yıpratırım. sana taktım. senin üzerine giderim, ilerlemeni engellerim.
kapıcı babadan utanılmaz. yolsuz babadan hırsız babadan utanılır, karısını kızı namus adı altında eve kapatırken yoldan geçen kadına kıza musallat olan babadan utanılır. rızkını 3-5 kaltakla yiyip kalanını da kahve köşelerinde yiyen babadan utanılır. kapıcı oldu diye evladı kendisinden utanıyorsa eğer,burada utanması gereken baba değil oğul kişisinin kendidir. kendisinden utanmalıdır.
uzak mavi kız dalgasız bir su
ah onun yalnızlığı benim yalnızlığım
içimizde gemiler ansızın yol kesiyor
ansızın beni de vururlar mı korkusu
izlendiğini sanmak her gece adım adım
şehrin karanlığında devriyeler geziyor
telsizde cızırtılar,cinayet alarmı
eflatun ve ıssız ağzınız bir muamma
susardınız arkasında susmuşluğunuzun
tekrar tekrar sizi duruşmaya çağırırlar
geç vakte kalır sorgular bitmez ama
hapislik nedir ki / unutulmak asıl sorun
seyreldikçe seyrelir istanbul’dan mektuplar
ne arayanı kalır gittikçe ne soranı
baksa da beni görmüyor sanki yokum
duymadığı açık anlattıklarımı
sessizliği kalabalık giremiyorum
ölüler kuşatmış sağımı solumu
geçmişte yaşıyor biliyorum
bir anlatabilsem onsuz olamadığımı
o zaman sevmek değil ölmek zamanı
eskiden sadece nakaratlarını dinleme taraftarıydım. lakin insan sadece yaşadığını yazınca böyle samimi şeyler ortaya çıkabiliyormuş. ben beğendim. yeni çıkardığı ücretsiz albümü ;
değer verme, gönül bağlama algısından bi haber it sürüsü çevremiz. aşk adı altında yapılmayan kahpelik yok. sevmeyi,aşkı mutlu olmak zannediyorsunuz. misal ; o bu kadar alır ben şu kadar alırım evin kirası şu v.s hesaplarınızı aşk zannediyorsunuz. şu şehre gideriz bu şehirde otururuz senin anan benim bacım cart curt mevzularıyla aşkın adını kirletiyorsunuz. sizin ki aşk değil bir market veya mağaza açıp ondan kar beklemekten farksız. karım benim sigortam kocam benim yaşam destek ünitem olsun istiyorsunuz. dünyadan bi habersiniz acıdan bi habersiniz bilgiden bi habersiniz. yaşam kaygısı nedir bilmeyen,bir insana bütün benliğini hiç bir zaman vermemiş daha kötüsü böyle bir duygu ve olgunluğa sahip olamayan, bir kadının ya da bir adamın yolunu hiç gözlememiş ve bunu marifet sayan, üstüne üstlük sevdiğini sanıp buna aşk adı verip öküz ölüp ortaklık bitince sonra onu unutuyorum adı altında samimi insanlarında duygularıyla oynamış bir ton kaypak burada bana aşk acısı çekiyorum diye maval okumasın. sevmeyi öğrenmeden acısını bilme şansınız yok. bu tip insanların hepsinden nefret ediyorum. sevgi bu kadar ucuz bir şey olmadı, olamaz.