M4y4'ün devamı niteliğinde olan Yüksel Yılmaz'ın yeni kitabı. Nisan ayı civarlarında ön sipariş vermiştim internetten ama satışa çıkar çıkmaz ilk baskı ilk üç gün içinde tükendiği için site benim siparişimi iptal etti. izmir kitap fuarından alabildim ancak ve yazardan da imzayı da kaptım elbette.
Alır almaz ilk 2 gün içinde de bitirdim. ilk kitaba kıyasla aksiyonun daha az olduğu ve hard sci fi'ye kayacak derece bilimsel unsurların daha yoğun işlendiği bir kitap karşıma çıktı. ilk kitaptaki bazı hatalardan ders alındığı ve gerek anlatım ve yazım açısından gerek de kurgu açısından yazarın kendini 1 sene gibi kısa bir sürede çok hızlı geliştirdiği bariz bir şekilde görülüyor. Bir kitapta en çok görmek istediğim şeylerden biri de, günümüz dünyasına "ince" atıflar ve hem eseri daha da zenginleştirmek hem de okuyucuyu meraklandırıp araştırmaya sevk etmek için yer yer mitolojiden ve geçmişteki edebi yapıtlardan yararlanılmasıdır. ikincisi kitapta bunların hepsini görebiliyoruz. Yazar en sonunda "3. kitabın gelmeyeceğini" açık açık belirtmiş ama umarım fikrini değiştirir. Zira eleştirileri ciddiye alan ve kısa bir süre içinde fark edilir derece kendini geliştiren bir yazarın 3. kitabının hüsranlıkla sonuçlanacağını düşünmüyorum. Genel olarak çok beğendiğim ve bana kalırsa "Türkiye standartlarının üzerinde" bir iş.
Fazlasıyla maddiyat peşinde koşan bir dergi. Kurucusu hakkında da pek olumlu şeyler duyduğumu söyleyemem açıkcası. Fakat bazen çok güzel yazılar da olur dergide.
muhalif bir site ve bu yüzden tarafsız demek yanlış ama türkiyede muhalif olmak, binbir türlü parçaya-fraksiyona bölünmek anlamına geldiği için muhalif gruplara en tarafsız yaklaşan haber sitesi denebilir. zira ülkede her grubun kendi yayın organı var ve diğer muhaliflere bok atarak haber yapıyorlar.
Edit : burada "türk" polisi dediğim için ırkçı olarak lanse edilmişim ve gülüyorum yarım saattir böyle anladıkları için. ben "türk" derken türkiyedeki polisleri kastetmiştim, yoksa birinin sandığı gibi etnik kökeni türk olan polisleri değil. Birine ırkçı demeden önce ilk önce kendinize bakın. hiçbir halt bilmeden , oradan buradan duyup öğrendiklerinizle siyasetle o kadar içli dışlı olmuşsunuz ki, her gördüğünüz şeyi siyasi anlıyorsunuz.
Şu sıralar yine aklımı oynatan grup. Son albümlerini beğenmiyorum gerçi ama eski albümleri oldukça klastır. bana kalırsa en iyi albümü de "Apocalypse Dudes" idi.
Dünyada popüler bir grup olmasına karşın. türkiyede bilen veya dinleyen çok az. -ki bence son derece olumlu bir şey bu.
Fanatik derece gruba hayran olan kitle kendilerini " Turbojugend" şeklinde isimlendirmiştir.. Her yerde tür olarak punk rock geçmesine rağmen, sadece punktan ibaret olmadığı barizdir bu yüzden rocknroll grubu demeyi doğru buluyorum.
Yayıncı kaynaklı editöryel hatalar zaman zaman göze batsa da, kurgu açısından son derece iyi bir kitap. 2. baskısını yaptı. Muhtemelen yakında 3. baskısını yapar diye bekliyorum. ilk kitabı olmasına rağmen bu satış rakamlarına ulaşması gerçekten büyük başarı. Aksiyon ve bilimkurgu seviyorsanız, eminim beğeneceksiniz.
Adeta bir aşk şiiri gibi yazılmış muazzam sözlere sahip parça. Şu sıralar aklımdan çıkmıyor hiç. Sözleri ve riffleri günlerdir aklımda dolanıyor. Aklımı kaçıracağım sanırım.
Diğer şarkı sözlerinin aksine, kelime kelime/cümle cümle birebir çevirmek yerine şiir gibi yazıldığı için şiir gibi çevirmeyi düşünüyorum bir ara kafam estiğinde. Dizelerin sırası bozulacak, bazı dizeler birleştirelecek ve Adeta Attila ilhan şiirii tadında bir nekrofili çevirisi olacak.
Elbette hataları, eleştirilen noktaları vardı, ancak bu adam alanında en iyisiydi. Yaptığı Kuran tercümesi, en iyilerden biriydi. Din konusunda her zaman dürüst olmuş ve bundan çıkar gütmemiştir. cehennemde görüşürüz üstad
Nefas'ın ölümüyle dağıldı denebilir grup 2012'de ama nefas hayattayken stüdyo kayıtları yapılmış Aeons in Sodom albümünü yayınladılar yakın zamanda. Enfes bir albüm. özellikle Endetid'i tavsiye ederim.
iki mitolojik ve edebi eser. Kuranın edebi dili çok daha etkilidir, o yüzden ben genelde kuranı tercih ederim. incil daha masalsı, fakat arada bir etkili cümleler de içerir.
"işte, sizi koyunlar gibi kurtların arasına gönderiyorum. Yılan gibi zeki, güvercin gibi saf olun"
Bir zamanlar zenciler dinlediği ve icra ettiği için aşağılanan ve alt sınıf müziği olarak görülen fakat günümüzde elit sınfın müziği olmuş bir tür. Neyse sözsüz yani enstrümental olduğu zaman arada dinlerim ama aksi durumda kafamı şişiriyor. Arada bir dinliyor oluşumun da tek sebebi aslında saksafon. Türkiyede argo anlamı da olduğu için pek dile getirmez kimse ama saksafon kesinlikle en hoş enstrümanlardan biri.
Gayet normal olan durumdur. Tarihi, tarihi yazan-araştıran toplumlar şekillendirir. Ülkemizdeki tarihçilerin büyük bir kısmı milliyetçidir ve parmakla sayılacak kişi dışında çok da ciddi tarihçimiz yok. Diğerleriyse araştırma yapmak yerine orada burada "avrupalılar tarihi kendilerine göre şekillendiriyor" diye gereksiz eleştiri ve yorumlarda bulunuyor, bir kısmı ırkçılık yapıyor. Bana göre ille de bunun alanını okumak gerekmiyor günümüzde, kaynak fazlasıyla var. Murat Bardakçı tarih mi okudu mesala? Ülkemiz milliyetçisi garip. Bana göre bir milliyetçi, ister ırkçı olsun ister başka bir şey, orada burada nefret söylemlerinde bulunmak yada çinli diye koreli dövmek yerine gidip ülkeye nasıl faydalı olabilirim diye düşünmeli. En başta tarih yoluyla.
sözlükte baya bilenlerin olması şaşırtıcı. Çoğu zaman arka planda kalmayı tercih eden, death metal tarihinin belki de en iyi grubu. ben bu grubu ilk kez dinlediğim zaman "gerçekten death metal budur" demiştim. Bu arada amon amarth gibi melodeath, dandik grupları dinleyen kişilerin beğenmeyeceği bir grup, zira taş gibi oldschool sound yaparlar.
Those Once Loyal albümü grubun zirve noktasıdır ve zirvede bıraktılar desem yeridir sanırım. 11 yıldır yeni bir şey çıkarmıyorlar, muhtemelen hiç çıkarmayacaklar da. yeri gelmişken, birkaç istisna dışında albüm kapakları baya dandiktir.
yaklaşık bir seneden daha uzun bir süredir bu sözlükteyim. Sürekli olmasa da arada bir kafam estikçe birkaç bir şey yazar çizer sonra kapatırım. fakat son zamanlarda farkettiğim bir şey varsa, sözlüğün gittikçe dandikleştiği. Moderatörler oldukça ilgisiz. sözlükte neler olduğundan haberleri bile yok. eski kaliteli yazan yazarlar pek takılmaz olmuş, yerlerine boş beyinli yazarlar gelmiş. 1 sene önceye kadar ne yazarsam yazayım, ne eleştiride bulunursam bulunayım özel mesajdan bir kere bile sırf yazdıklarım için direkt küfür mesajı atan olmazdı. şimdi en ufak eleştiride bırakın mantıklı bir cevap vermeyi direkt yazarlar savunmaya geçip küfürlü hakaret dolu mesaj atıyor. Ben burada herhangi bir şeye karşı adam gibi küfür etmeden eleştiri yazabiliyorsam, sen de anadolu köylüsü tarafını bir kenara bırakıp adam gibi gya isim vermeden ya da özel mesajdan nezaketli bir şekilde cevap yazacaksın, "ben böyle düşünüyorum" demeyi bileceksin. Aksi taktirde konuşma adabı ve nezaket bilmeyen köylü derler size, hödük derler. artık özel mesaj olayına da aştı olay. nick altıma yazar direk küfürlü entry giriyor. moderatör görüp kaldırmıyor bile. ancak ben şikayet edersem kalkıyor. troller zaten hiç bitmeyen bir sıkıntı zaten. bu gidişle sözlük bu yazarlarla kendi kendine imha edecek gibi gözüküyor.
yarın doğum günüm. her sene yaptığım gibi evde tek başına vodkamı yudumlayıp sızacağım büyük ihtimal. geçmiş tüm yıllarımı düşüneceğim. kendimce hatalarımı değerlendireceğim. bir yandan ne kadar yalnız olduğum aklıma gelecek. gerçi şuan memnunum yalnız olmaktan ama bazen sorarım kendime : acaba 10 sene sonra pişman olur muyum bu durumdan? gençlik evde çeviri yapmakla, kitaplarla haşır neşir olmakla ve pc başında takılmakla heba oldu der miyim kendime? fakat ne olursa olsun hayat bir şekilde geçiyor. ben evde tek başıma mutluyum da. ama her tercih aynı zamanda bir şeyler kaybettirir. en önemlisi sanırım bu kayıpların farkında varabilmek.
köyünden yeni çıkıp gelmiş üniversiteli kızlarla karşılaştığınızda yaşanabilecek durum. diğer kızlardan 2 laf öğrenir, gelir size satar sonra "bayan değil kadın diyeceksin" diye. bir de bunlar müslüman feministlerdir dikkat edin özellikle. köylü ülkenin köylü feministleri...
genelde en son ilkokulda yazı yazdıkları için, orta yaşlı olanları yazamaz bile elle yazı yazarken. unutmuşlardır zira. Harfleri ve sayıları yazmakta bile fazlasıyla zorlanırlar.
"Hiçbir şeye inanılmıyorsa, hiçbir şeyin anlamı yoksa, hiçbir değere evet diyemiyorsak, her şey olanaklıdır, her şey önemsizdir. Ne evet kalır ne hayır, katil ne haklıdır, ne haksız. Kişi kendini cüzamlıların bakımına adayabileceği gibi, içinde insanlar yaklılacak ateşleri de tutuşturabilir. Kötülük ve erdem de birer rastlantı ya da gelip geçici birer istektir."
Camus - Başkaldıran insan
"Kimdir başkaldıran insan? Hayır diyen biri." (Camus - Başkaldıran insan)
"Köle adalet istemekle başlar, krallık istemekle bitirir işi. Şimdi de kendisi egemen olmalıdır." (Camus - Başkaldıran insan)
"Doğaya başkaldırmak kendi kendimize başkadırmakla birdir. Başını duvarlara vurmaktır. Öyleyse tutarlı olan biricik başkaldırı intihardır." (Camus - Başkaldıran insan)
doğru bir önermedir. Evet bu bir genelleme ama adı üstünde "genel". Herkes böyledir de demiyor. Her toplumun kendine özgü karakteristik yapıları vardır. Her önermeye "genelleme yapmayın" diye atlayıp insanların kendi üzerlerine alınması manidar. Bakın yine genelleme yapıyorum : Bu tarz toplumun hoşuna gitmeyecek bir bir önerme sunduğunuzda, bizim insanımızın ilk cevabı "genelleme yapmayın" oluyor.
Yüzyüzeyken konuşuruz son feci bisiklet gibi ismi şekilli görünen ama aslında son derece saçma, vasat yerli grup furyasından etkilenmiş yabancı gruplardan biri gibi gözüküyor. ismi dandik, yaptıkları işler dandik. Bir de başka grup kalmamış gibi herkes sürekli paylaşmaz mı?
Bu film muhteşem bir film. Türkiyede pek bilinmiyor ve yeni yeni izledim ben de açıkcası. "Hizmetçi nefreti" olarak çevrilmesi bile bu filmin içinde barındırdığı derinliğin anlaşılmadığını gösteriyor.
Neyse film hakkında kısa bir değerlendirme yazacağım şimdi.
Öncelikle 1995 yapımı fransız filmidir. Konusu itibariyle son marxist sanat anlayışıyle yapılmış bir film olduğu söylenir, -ki bence öyledir de. Marxist filmden anlaşılacağı üzere konusu toplumsal sorunlar, daha da açarsak sınıf çatışması yani proleterya-burjuva çatışmasıdır. Bu film TV'lerde sıkça yayınlanan gişe filmlerinden biri değildir. Eğlendirme, ağlatma amacı taşımaz. Kült denebilir ve sanat filmidir. Şunu da söylemem gerek, ben sinema-film uzmanı değilim, öyle bir iddiam da yok. ilk kez izlemeyi düşünenler son derece dikkatli izlemeliler.
Film ilk yarısında son derece sıkıcı geçer. Proleterya tiplemesi bu filmde hizmetçi ve postanede çalışan kızdır. Burjuva tiplemesi de hizmetçinin çalıştığı aile. Neyse ilk bakışta ne kadar iyi ne kadar anlayışlı burjuva ailesi deseniz de aslında tüm bunların çıkar amacı güttüğüm aşikardır. Aile hizmetçiye, masrafları kendileri karşılayarak ehliyet kursuna göndermeyi, gözleri için göz doktoruna götürmeyi, okuma yazma bilmediği için okula göndermeyi teklif etse de, tüm bunlar aslında hizmetçinin yararından ziyade hizmetçiye daha fazla iş yükleyebilmek içindir. Yani burjuva kendi yararı için proleteryaya yardım eder fakat bu iyi niyet maskesiyle yapılır. Belki şu mesaj da çıkarılabilir : Proleteryanın hayatında ne kadar iyileştirmeler yaparsanız yapın, sınıfsal nefret asla ortadan kalkmayacaktır.
Filmin en can alıcı ve bence en güzel sahnesi de şu : Okuma yazma bilmeyen hizmetçinin, bir el de kitaplıktaki kitaplara sıkması. Aslında filmin büyük bölümünü bu sahne açıklıyor.
Bir diğer nokta ise hissizlik, rahatlık. Her iki proleterya tiplemesine baktığımızda içleri nefretle dolu olmasına karşın aynı zamanda ne bir endişe veya hüzün ne de başka bir duygu taşımaktadırlar. Keza aile öldürürken bu durum doruğa çıkmaktadır.
Bir diğer nokta da, filmdeki en son sahne. ilk izlediğimde kaçırmıştım ama sonrada anladım. Postaneci kız evde ayrılıp arabasını çalıştırmaya çalışırken arka cam birden patlar ve kan, beyin saçılır. En can alıcı ikinci sahne de budur. Filmde açık bir şekilde gösterilmese de, aslında onu vuran hizmetçidir. Birbirlerinin yanında son derece sıkı fıkı arkadaş roller yapmalarına karşın durum öyle değildir. Burada da proleterya eleştirisi yapılmaktadır. Bugün proleterya sınıfı niye bir olup devrim yapamıyor sorusunun cevabı burada saklıdır. Çünkü hepsi birbirlerinin arkalarından vurmaktadır. Buna temsilen hizmetçi de postacı kızı arkasından vurur.
En son can alıcı nokta da şudur : Hediye olarak gelen kasetçalar. Aslında bu son derece sembolik bir anlam taşımaktadır. Filmin son sahnesinde görüldüğü üzere burjuva ailesini kimin vurduğu kasetçalar vasıtasıyla ortaya çıkar. Burjuva sınıfı, ne kadar gizli olurlarsa olsunlar proleteryayı izlemekte ve sürekli onları denetlemektedirler. günümüzde örneği en basitinden her yerde bulunan güvenlik kameralarıdır. 1984 gibi distopik kitaplarda da bu durumun başka bir boyutu anlatılmaktadır.