farkındalık. anlık olmaktan ziyada geçmişe. içinde bulunulan zamana. ve muhtemel geleceğe de tesiri olacağından. diğer her şeyden daha iyi gelebilir farkında olmak.
pek tabii iyinin çeşitli tanımları. anlaşılma şekilleri. hatta hissediliş biçimleri olabilir ancak mutsuzluğa son verme ya da ondan bir şekilde kurtulmanın tarifi hangi kelime ile yapılırsa yapılsın çok değişmez.
peki neyin farkında olacağız. hissettiğimiz her şeyin kendi sorumluluğumuzda olduğunun. peki neden. çünkü bütün sorumluluklarımız sadece bizim sorunumuz olabilir. peki bu ne işe yarayacak. bu ancak yaşamak suretiyle anlaşılabilir. başlayınız.
toplumsal gerçeklikleri saçma bulmak bunların en başında gelmeli. neden çünkü. iki kere ikinin dört etmesi çok saçma abi demek gibi.
matematik bir toplum olsa. ezbere bildiğin. ve bununla övündüğün her formül. toplumsal gerçeklik olacaktı. ve bunları saçma bulmak da saçma.
toplumsal gerçeklikler bir çeşit kabuldür. nereden geldiğini bilip. anlamak. ancak karşıya çıkan her vakıada kendi çözüm yolunu bulabilmek de kaliteli birey olmanın ön şartıdır.
herhangi zayıflık yahut güçsüzlük emaresi. dönemsel olarak güç tanımındaki güncellemelere paralel olarak değişebilecek olaylar silsilesi.
çok eski çağlarda yaşıyor olsaydık. muhtemelen fiziki güçsüzlük. iyi avlanamama. ağaca tırmanamama filan olabilirdi.
daha ileriki dönemlerde dini zafiyetler.
özel mülkiyetin ortaya çıkması ile yeterince mülke sahip olmama.
sanayi devriminden sonra maddi yetersizlikler.
daha modern çağlarda bilimsel ve entelektüel açıdan az gelişmişlik.
yaşadığımız çağ ve coğrafya itibari ile. herhangi erkekte olup da muhatap erkekte olmayan her şey. ortak coğrafyayı paylaştığımız dişiler bir acayip dostlar.
cevabının. gün ve saat itibari ile insan olduğunu unutmak olduğunu düşündüğüm soru.
neden çünkü. hissedilecek sonsuz tane duygu varken. ve bunun ifadesi insan için oldukça kolay. hatta özelken. insanın iyi. konforlu. mutlu. rahat. neşeli. hevesli. ya da olumlu herhangi duyguyu yaşamadığı her anını mutsuz olarak nitelendirmesi. biraz da değil. baya baya kendini unutmaktır.
insan kardeş. o hissettiğin mutsuzluk değildir. malum. öyle olsa duramazsın.
yine açık unutmuşum kapıyı. hafifçe iteledim. kedi gibi de beklemiş beni. açık unutmasana lan beni diyor içinden. evini ayırayım bırak da geri kalan dünyadan. takma bunları diyerek kapattım. bir ara istediğin kadar kapalı kalacaksın diye söz verdim hatta. yoksa küser. bilirim. nazlıdır kapım. neyse. daha da canımı sıkan bir şeyi fark etmem çok uzun sürmedi. açık dış ve balkon kapıları sayesinde ev havalanmış. yeterince sigara kokusu alamadım girdiğimde. kül tablasına yaklaşmak bile kar etmedi. hemen iki sigara yaktım tütsü niyetine. yüzüm gülmeye başladı. aniden. çantamı koymak için her zamankinden farklı bir yer aradım. bulamadım. evim küçük benim. gönlümüz geniş olsun o vakit. herkese ayırabileceğimiz farklı bir köşesi bulunan gönlü de kim neylesin. derken gülme miktarım azaldı. üçüncü bir sigara yaktım. çaresizliğin tütüne. kağıda. ateşe ve dumana bürünmüş haliydi adeta. karanlıkta. ne uğruna tükendiği belli olmayan üç sigara. ben. kim bilir kaç gün önceki konumuna dönmek durumunda kalan çantam. benden daha mutlu olduğuna emin olduğum kapım. öylece kaldık bir süre. ve sonra ışıklar yandı. dumanların varlığı anlam kazandı. keşke bu denli kolay olsa dedim. görünmek suretiyle anlam kazanmak. alelade bir ampul marifetiyle görünebilmek. ve tek bir hareketle. bunların hepsinin mümkün kılınabilmesi.
üstümü çıkarmamaya karar verdim. yeteri kadar kirlenmedi sanki. modern zamanlarda nezakete yönelik beklentilerin samimiyetsizliği sardı etrafı. her yer makine gibi geldi. sesleri dinledim bir süre de. başka dinleyecek bir şey varmışçasına. seslerin dinlenildiğinden bahis açılması sürekli. daha da samimiyetsiz geldi. samimi bir şeyler aradım. bulamadım. yeteri kadar samimi değilim sanırım.
buna bir ara devam edeyim diyorum içimden. ancak kendime bile. ne kadar doğru söyleyebildiğim meçhul. insan. her halükarda aynı oranda yalan söylüyor. kendini kandırmak istemeyen kişi. kendisiyle az konuşmalı. başkalarını kandırmak istemeyen kişi. başkalarıyla. yalansız. dolansız. samimi bir hayat murat eden biri varsa. hiç konuşmamalı. herkesin aşırı konuştuğunu düşünürsek. herkesin ne kadar samimiyetsiz ve samimi olmakla ilgili son derece dertsiz olduğu apaçık. siyah işte. samimiyetsizliğin turnusolu olsa. her yer inanılmaz zifir.
güzel şarkılar dinleyelim o vakit. kuşlar dans etsin göllerle. şenlensin ortalık. otoban kenarlarında çiçekler açsın. tabelalardaki fosfor miktarı artsın. kırmızı ışık süreleri azalsın. şehirler küçülsün mesela. iddialar azalsın. maden sularını açmak daha kolay olsun. bir kış gecesi. bir kompartmanda. uzunca bir yolda giderken mesela. hiç kimsenin üşümediğine emin olarak uyuyabilelim. sabah sabah yediğimiz simit boğazımızda düğümlenmesin. öğle yürüyüşlerimize akasyalar eşlik etsin. iğde kokuları da olsun hatta.
ya da neyse. bir sigara daha yakalım. hem daha zararlı. hem daha ulaşılabilir. hem daha hissedilebilir. hem daha yakın. hem daha anlamsız.
doların neden dolar olduğunu anlamadan cevap verilemeyecek bir soru.
peki dolar neden dolar.
bin dokuz yüz kırk dört yılı. ikinci dünya savaşının sonları. avrupa savaşta. asyanın doğusu savaşta. amerika da savaşta bir şekilde. ancak coğrafi avantaj ve birtakım doğru öngörüler sonucu. amerika silah üretiyor. silah dediysek. savaşta kullanılabilecek her türlü ekipman. uçak. silah. kask. bere filan. ve tabii bunca yıl savaşmayı hiç beklemeyen avrupaya bunları satıyor. sonra gün oluyor. sular hafiften duruluyor. amerika diyor ki. şu silahların bir bedeli vardı. onları alalım artık. e tabii savaştan ağır kayıplarla çıkan avrupada para yok. biz diyorlar. para vermeyelim de. altınla ödeyelim borcumuzu. amerika da tamam diyor. nihayetinde. değeri olan her şey. ticarette kullanılabilir. zaten uzun yıllar sömürü üzerine gelişen avrupada o zaman dünyadaki altının büyük bir kısmı bulunuyor. bunlar da silah karşılığında amerikaya aktarılıyor.
sonra tabii. kasası altınla dolan amerika diyor ki. benim paramı kullansın herkes. çünkü karşılığında verebileceğim altın var. sizi asla mağdur etmem. bir mübadele aracından başka bir şey olmayan dolar. o zamanki ahval ve şerait uyarınca da. ciddi şekilde güven kaynağı oluyor. uluslararası piyasaya hızlıca yayılıyor. tabii savaştan çıkan bütün uluslar tedirgin. deli gibi makinalaşıyor. e buna enerji lazım. hemen uluslararası bir enerji kaynağı bulalım. o da petrol olsun. e bu petrolü kim kontrol altında tutup. fiyat endeksi oluşturacak. onun için de bir uluslararası örgüt kuralım. üretici ile tüketici arasındaki dengeyi sağlasın. ama o zaman için eşsiz enerji kaynağının fiyatı da dolar üzerinden olsun. neden çünkü. bir şey olursa karşılığında altın var. onu alırız. mantıklı. böylece neredeyse bütün devletlerin kılcal damarlarına kadar dolar işliyor.
e tabii. bu durumu gören amerika durur mu. sürekli dolar basıyor. satın alıyor. tüketiyor. satın alıyor tüketiyor. modern bir sömürü aygıtı oluyor dolar. sonra devletler bir bakıyor. her şeylerini satmışlar. kasalarında dolardan başka bir şey yok. bari diyorlar dolar değerini korusun. çünkü dolardan başka bir şey yok ellerinde. bu da herkese mantıklı geliyor. ulusal bankalar fiyat endeksini dolar üzerinden yapma kararı alıyor. neden çünkü. güvenmek istedikleri bir şey var. piyasalardaki güven filan diyorlar ya. işte tam olarak o. insan tabii. en yakınındakine ya da sahip olduklarını güvenir. ya da sahip olduğunu sandığı. inandırıldığı şeylere.
bu hikayeler ve pek tabii daha reel gerekçelerle beraber. dolar demek. satın alabilmek demek haline geliyor. yani limitsiz bir kredi kartı. herkes bunun değerini koruma peşine düşüyor. çünkü herkesin kasasında bir miktar dolar bulunuyor. kimse yoğurdum ekşi diyemeyeceğinden dolar alıp başını gidiyor. yani kırk dört yılındaki o altınlar ne ise. bir bakmışız. dolar o altınların yerini almış. yani senin kasanda ne kadar dolar varsa. o kadar para basabilir hale geliyorsun. piyasaya güveni dolar veriyor artık. altını filan unutuyor insanoğlu.
işte sen devletsen. ve amerika değilsen. doları ancak bir şey satarak tedarik edebilirsin. tedarik ettiğin dolar kadar para basabilirsin. diyelim ki yıllık yüz dolarlık şey satıyorsun. yüz miktar da kendi parandan satıyorsun. bu durumda kendi paran bir dolara tekabül eder. ama sen elli dolar kazanıp yüz miktar kendi parandan basmaya devam edersen. doların değeri iki yüz bölü yüz elli miktar senin parandan etmeye başlar.
yani demem o ki. dolar kazanmadığın sürece dolar yükselir. çünkü bütün piyasalar dolara inanmış. dolar da dolar diye dolaşıyor ortalıkta.
meclisin ne olduğunun tam olarak anlaşılmadığını gösteren düşünceler silsilesinin bir halkası.
demokrasiyi kabul eden yönetim şekillerinde meclis yasama yetkisine sahiptir. yani hukuk devleti dedikleri şeyin hukuk kısmını yazılı hale getirir. yazısız olanlar bir tarafa. hukuki her türlü olay. bu yazılı kurallar çerçevesinde vuku bulur.
peki meclis nasıl oluşur. kabul edilen sisteme göre değişmekle beraber. demokratik ya da demokratik olduğu iddia edilen seçim sistemleri sonucunda anayasada belirlenen sayıda vekilden oluşur. ve sayısı kaç olursa olsun. bu vekillerden her birinin milleti temsil ettiği kabul edilir. yani her milletvekili görevini yerine getirirken bunu millet adına yapar. peki millet nedir.
çok çeşitli tanımları olmakla birlikte. genel kabul gören millet tanımı. aralarında tarihsel. kültürel. menfaat. coğrafya. amaç. ve bir takım daha birlikteliğe sahip insan topluluğu ile. o topluluğun geçmişi ve geleceğinden oluşan soyut bir kavrama millet diyebiliriz. yani. meclis üyeleri. aslıda. geçmişe. şu ana. ve geleceğe karşı sorumludur. çünkü milleti temsil eder. ve çünkü millet bunların tamamından oluşur.
somut olaya gelecek olursak. anayasal düzen içerisinde. demokratik ya da demokratik olduğu iddia edilen seçimle göreve gelmiş milletvekili. hangi parti ya da görüşten olursa olsun milleti temsil eder. milletin herhangi temsilcisine yapılan bir ziyaret. bir diğerine yapılandan farklı olamaz. çünkü neden. sonsuzdan bir çıkarsak. sonsuz yine sonsuzdur.
hem medeni kanunu. hem bahse konu dini. hem de mecelleyi bilmeden ortaya atılmış hezeyan.
medeni kanunu bildiğinizi varsayarsak. diğer mezkur konular açısından. miras paylarında alt sınırlar belirtilmiştir. aman kadınlar bundan fazlasını alsın denmemiştir. lafzi yorumu bir kenara bırakıp gai yorum yapabilirsek. yukarıda sayılan hükümlerin birbiri ile çelişmediği anlaşılabilir.
latincede legum magister'den ileri gelmektedir. peki neden iki l var derseniz de. latince bilenler fark etmiştir tabii. bir l kilise için bir l de geri kalanlar için.
peki ne işe yarar. hukuk alanında master dereceniz olduğunu göstermek için kullanılır. ayrıca adam akıllı bir üniversiteden hukuk alanında master derecesi almak istiyorsanız bitirmeniz gereken programların ön adıdır. ne gibi. llm in international commercial law. gibi. peki diğer yüksek öğrenim derecelerinden ne farkı vardır. türkiyede sanırım tezli yüksek lisans dedikleri şey oluyor. herhangi bir llm programını tamamlamadan adam akıllı bir üniversiteden hukuk alanında master derecesi alamazsınız.
peki başka ne işe yarar. llm yaptığınız ülkede acayip işe yarar. kendiliğinden güven verir muhataba. sınırdan kolay geçersiniz. öğrenci olma durumu aniden saygınlık kazanır. peki nerelerde denendi derseniz. britanya. isviçre. avustralya. ve amerika. belki de dünyanın geri kalanında o kadar da itibarlı bir şey değildir. bilemedim.
peki nasıl yapılır. yapılmalı mıdır. yaptıktan sonra ne oluyor. gibi sorularınız varsa. ki kesin vardır. bir mesaj atın. bakalım.
çabuk sıkıldığımı söylemiş miydim. cümlenin yarısında daha. mevzuya bahis konudan dahi sıkıldığımı filan işte. hatta arada sırada nefesini tutuyorum. düz kaslarım canımı sıkıyor. bu denli bir sürekliliğe tahammül edemez hale geldim. peki neden.
çünkü neden olmasın.
ve çünkü. olmak istediğimiz kişi olma şansımız yok. olduğumuz kişiyi kabullenme şansımız yine yok. olduğumuz ve olmak istediğimiz kişi arasına sıkışmış vaziyette. sürekliliklere katlanmak. tam anlamıyla bir mutlakiyet.
sondan eklemeli dillerin varlığı sevindiriyor beni. ama öyle coşkulu bir sevinç sanmayın. yerli yersiz bir sevinç de sayılmaz. tam olarak yakamoz kıvamında. ruhu deniz. ay ışığını süreklilikler olarak kabul edebilirsek. tam da kıvamında bir dalgalanma ile. eser miktarda yakamoza bağrını açabiliyor ruhum. ancak. bu bağır açışta sadece yakamozlar yaşamına devam edebiliyor. hatta. sadece onlar yaşama başlayabiliyor. ve hatta. yakamozlardan da sıkılarak. aniden düğmelerini kapatıyor. ruhum anlamsız gömlekler giyiyor gibi. üstelik. yaka düğmelerini kapatıyor sıklıkla.
öyle bir yaştayım ki. bir kısım insanlık bana göre çok küçük. geriye kalan kısmı da aşırı büyük. yeterince sıkışıklık yokmuş gibi hayatta. bir de zamanın tüketilmesi suretiyle meydana gelen olguların arasında kalıyorum. kimisi çok çocuk. kimisi aşırı ihtiyar. bense. kendi yaşımı tahlil etmek için bile kimilerine muhtaç.
bugün. pek de alışık olmadığım şeyler duydum. fazla açık sözlüydü insanlar. bir kısmı lütfetti. iyi niyetlerini. diğerleri de samimi. olumsuz düşüncelerini duyabildim. şu evrende. benim duymama mı yoksa onların söylemesine mi daha çok ihtiyaç vardı bilmiyorum ama. enerjiye dair temel yasalardan biri daha işte. dolaşacak enerji. potansiyelini muhafaza edemiyor. bir şekilde akıyor. dönüşüyor. bozunuyor. ne bileyim fiziksel ya da kimyevi olaylar oluyor. gözümüzün önünde. her geçen gün. saat. dakika. lahza. an.
önce kötü sözleri sarf edelim ki ağzımızda iyilerin tadı kalsın daima. yoksa yaşayamayız. kendi ağzımıza bir parmak bal çalmadan. benim gibi zayıf ruhların hayatta kalma olasılıkları oldukça düşük.
görüntü kirliliği olarak dolaşma. su saçını ya kestir ya da tara dediler bana. hem de bugün işte. hem de işimde gücümde. ekmek ve sigara almak için para kazanabilmek adına. nahoş bir kamu kurumunda. saatin beş buçuk olmasını beklerken. ne gerek vardı sanki. hakikaten. evren buna ihtiyaç duymuş olamaz gibi.
öte yandan. iyi şeyler de duydum gibi. mesela. daha önce hiç düşünmediğim şeyler söylüyorsun dedi bugün biri bana. olumluluk ve olumsuzluk üzerine fikirlerimi açıklamaya başlamışken daha. duraksadım orada. neyse dedim içimden. geri kalanına yarın devam edeyim. belki yine söyler. onun söylemesine ya da benim duymama yönelik bir ihtiyaç var olmasa da.
son olarak da. hiç takip etmediğim bir dergiden mail geldi. ben de istersem bir yazımı yayınlamayı teklif ettiler. hem de şiir bile olabilirmiş. biraz düşündüm. satın almak için altı ay para biriktirdiğim bir ayakkabı geldi aklıma. tam da parayı biriktirdiğim gün. ayakkabıya olan ilgim tamamiyle yok olmuştu. galiba. aynı şeyleri bu konuda da hissettim. o ayakkabıyı hiç satın almadım. bir daha dönüp de bakmadım.
var olduğu ihtimaline inanarak söylemek gerekirse; bir fikrin ifadesi öyle kolay bir şey olmasa gerek. en başta mesai demek. düşünmek. sindirmek. sonra da dışavurmak. nihayetinde beklenti demek. herhangi fikrin açıklanmasından murat edilen bir şey olması gerek. ve pek tabii. fikrin ne olduğu o kadar da önemli değil. buna harcanan mesai sonucu muhtemel faydaya ulaşabiliyorsa kişi. bu tür fikirleri dile getirmeye devam edecek demek. var olmak meselesine bakış açısı işte. kestirme. ve basit. kişiye göre hakaret olsa da. küçümsese belki. ya da bu fikrin sahibinin varlığını kabullenmese dahi. tepkisel bir varoluşun inkarı. en hafif tabiri ile vakit kaybı. mesele işte. bunların varlığını kabul etmekte. neden olmasın sorusunun yankısına tahammül edebilmekte.
bu varlık karşısında takınılacak tutumun ne olduğuna gelebilirsek eğer. ki bunlar oldukça sıkıcı hareket edişler olacaktır. bulunduğumuz konumu değiştirmek suretiyle. bize göre saçma. gereksiz. boş. aşağılık ya da işte ne bileyim. bir iki hakaretvari olumsuz niteleme daha. bize göre bu şekilde olan durumlara karşı sahip olunması gereken tutuma geldik diyelim. uzun sayılabilecek süreler bunu düşünmüş biri olarak söylüyorum. ancak yine de çok iyi düşünebildiğimi iddia etmiyorum. bu sürelerin sonunda ulaştığım sonuç. bu davranış yahut ifadelerin içsel bir aktiflikten ziyade toplumun etkisiyle oluşmuş bir edilgenlik olmaları. dönüştürülmek ya da bu dönüşüme zorlanmak işte. başka şekilde var olamayacağına inandırılan bünye. bu tür yollara tevessül etmek durumunda kalabiliyor. bahse konu suretler ile amacına ulaşamayan zihinler. dozajı gittikçe artırarak en hassas noktalara dokunma gafletinde de bulunabilir. değil mi. neden olmasın.
peki bu sonuç ne işimize yarayacak. bir kere baskıcı ve eril bir atmosfere sahip olduğumuzu kabul edeceğiz. sonrasında bu atmosferi bir şekilde yok etme, buna gücümüz yetmiyorsa da yumuşatma yoluna gideceğiz. ki var olabilsin. görece zayıf zihinler. çelimsiz ruhlar. nihayetinde. umut etmekten öte yol kalmıyor tabii. samimi ifadeler ile var olunabilen bir dünya hakkında.
bir çeşit inkar. ki bunun en naçar savunma mekanizması olduğunu söyleyen psikolog sayısı az değil. çok da değil. ama az değil yani.
peki. başarız olduğumuz işlerin gereksiz. anlayamadığımız fikirlerin yanlış. sahip olamadığımız herhangi şeyin boş ve yalan dolan olduğu konusuna kendimizi ikna edersek. sonuç ne olur. kendi yalanına inanan herhangi insandan farkımız kalmaz. kara cahile dönüşürüz.
insan. egosunu bir kenara bırakarak. ben bu işte başarısızım. belki de başka biri denese beklenen faydaya ulaşabilecekti diyebilmeli. neden mi. daha adam akıllı bir dünya. ya da yaşam alanı için. daha az cinayet. daha az tecavüz. daha az iğrenç suçlar için. lütfen. inkar etmeyin. kabullenin. kabullenemiyorsanız bile. asgari saygı gösterin.
tam olarak düşünemeyen insanlar üzerinden bir fikrin doğruluğunu ya da yanlışlığını kanıtlama çabası. hevesi. ya da telaşı işte ne bileyim. acınası olmaya başlamadı mı sahi.
insan bir fikri temsil etmez. insan ancak kendini temsil edebilir. fikri algılayabildiği ölçüde. özümseyebildiği miktarda dışa vurabilir. meğer ki kişi bunda başarısızsa. bu durumda fikre atfedilebilecek paye nedir. hiçe yakın. ama varlıktan uzak.
savunulan ne olursa olsun. karşısında durulan da hakeza. ne olursa olsun. bunu biraz daha soyut düzleme yayabilmek gerekirken. olumsuz ya da hatalı örnekler üzerine yoğunlaşan bir fikri münasebet. sahiden de en hafif tabiri ile üzüntüye muhtaç.
seçilemeyecek şeyler üzerine hayal kurmak ancak budalaların yapabileceği bir şeydir. bunu ben söylesem yine iyi. dostoyevski söylüyor. hem de tahmin edin hangi kitabında. budala. kaldı ki. o kitap çıkış noktası olsa. çok az insan budala değildir diyebiliriz.
yine de ölmek ya da doğmak. ve bunların şekilleri üzerine hayal kurmak. ancak ahmaklara mahsustur.
ellilerin başlarından beri uygulanagelen basit bir politika sonucu. hem ekonomik hem de akli olarak orta sınıf olarak nitelendirilen insanlardaki farkındalığı azaltma metodu. böylece insanlar ihtiyaçlarının sıralanmasının değiştiğinin farkına varamayacak hale gelir. öte yandan bütün bunlar için zamanlarını harcadıklarını da fark edemeden yok olup giderler.