Immanuel Kant'ın bir makalesi. Orijinal adı: "Mutmaßlicher Anfang der Menschheitsgeschichte". Meraklısı için Doğubatı Yayınları'ndan çıkma "Tarih Felsefesi: Seçme Metinler" isimli kitapta türkçesi mevcut.
Makale, kutsal kitapların meşhur "cennetten kovuluş" (veya "yasak meyve") hikayesiyle eşgüdümlü bir şekilde ahlaki kötülüğün kaynağını soruşturan bir içeriğe sahip. Kapsam olarak cennetten kovuluş hikayesinin seçilmiş olmasından murat, dindar bir neslin yetişmesine katkıda bulunmak değil, daha çok ahlaki kötülüğün bir ilk tercih noktasından itibaren zincirleme biçimde varlığını perçinlediğini anlatabilmek için ideal ve popüler bir hikayeden istifade etmek. Bu hikayenin temele alınmış olması, makalenin meramını, düz bir şekilde anlatılması ihtimalinden daha kolay anlaşılır kılıyor.
Makalenin mümkün en kısa özeti için şöyle bir şey yazılabilir: insan, herhangi iki şey arasında, kendince makul gerekçelerle bir seçim yaptığı andan itibaren, bir kavram ve bir ahlaki değer olarak kötü ve dolayısıyla kötülük mevcut hale gelir ve bir daha yokluğu söz konusu edilemez. Veya söz Kant'a bırakılarak makalenin hemen başına yerleştirdiği şu ibare alıntılanabilir: "doğanın tarihi iyilikle başlar, çünkü o tanrının eseridir. özgürlüğün tarihi kötülükle başlar, çünkü o insanın eseridir."
Neyleyeyim dünyayı
Bana Allah'ım gerek
Gerekmez masivayı
Bana Allah'ım gerek
Ehl-i dünya dünyada
Ehl-i ukba ukbada
Her biri bir sevdada
Bana Allah'ım gerek
Dertli dermanın ister
Kullar sultanın ister
Aşık cananın ister
Bana Allah'ım gerek
Fani devlet gerekmez
Türlü ziynet gerekmez
Haksız cennet gerekmez
Bana Allah'ım gerek
Mecnun ister Leyla'yı
Vamık ister Azra'yı
N'idem gayri sevdayı
Bana Allah'ım gerek
Bülbül güle karşı zar
Pervaneyi yakmış nar
Her kulun bir derdi var
Bana Allah'ım gerek
Bihude hevayı ko
Hakk'ı bula gör yahu
Hüdayi'nin sözü bu
Bana Allah'ım gerek
Tasavvuf musikisinde oldukça popüler bir güftedir. Bu şiir üzerine, Neva, Kürdi, Karcığar, Isfahan, Hüzzam, Acemaşiran, Hicaz, Hüseynibuselik, Rast ve Uşşak makamlarında olmak üzere, günümüze ulaşan 10 farklı ilahi bestelenmiştir.
"Neresi ilginç bunun?" denilebilir. Şöyle ki, içeriğinde Michel Foucault, Jean Baudrillard, Alain Touraine, Jean-François Lyotard falan var bu dersin. Yeni nesil tarafından, ekseri felsefe üst başlığında değerlendirilen bu isimleri, sosyoloji alt başlığına yerleştirmek, gerçekten 10 numara bir tasnif.
Leonid Brejnev, resmi bir ziyaret için Küba'ya gelecekmiş. Devletin ileri gelenleri, jest olsun diye Brejnev'in Küba ziyaretini temsil eden bir resim yaptırmaya karar vermiş ve "Brejnev Küba'da" temalı bir yarışma tertip etmişler. Lakin, ülkedeki hiçbir ressam, evvelce Brejnev'in resmini bile görmediği için yarışmaya katılan olmamış. Fıkra bu ya, o sıralar ne halt yemeye olduğu belirsiz, Küba'da bulunan Temel, haberi alınca resmi makamlara başvurup ilgili resmi yapabileceğini bildirmiş. Yetkililer de el mahkum, kabul etmişler.
Bir hafta sonra, resmi tamamladığını haber veren Temel'i alıp tabloyla beraber devlet ileri gelenlerinin huzuruna çıkarmışlar. Heyecan dorukta. Temel tuvalin önündeki örtüyü kaldırmış: Bir oda, odanın ortasında bir ekiz yatak, yatağın üstünde livata halinde bir kadın ve bir adam! Protokolden biri kükremiş:
- Bu ne?
- istediğiniz resim.
- Kim bu kadın?
- Brejnev'in karısı.
- Peki ya adam?..
- O da Brejnev'in uşağı.
- Ulan, Brejnev nerede?
- Brejnev Küba'da!
Tarihsel olarak çok da yanlış sayılmaz sanırım. Gerçi sonradan, tarih çizgisi kaçınılmaz olarak biraz daha geriye kaydı: Homeros, Hesiodos, Eski Mısır, Uzakdoğu, Sümerler, derken inka-Maya fantezileri vs.. Ama felsefenin bugünkü anlamı düşünüldüğünde bilinen ilk filozoflar, işe varlığı sorgulayarak başladıkları gibi, arkalarından gelenler de onların ortaya koydukları teorileri sorgulayarak devam ettiler.
Doğa filozofları olarak bilinen Thales, Anaximenes gibi isimler varlığın kaynağını arıyorlardı mesela. Bu kaynak soruşturmasının, Herakleitos - Parmenides paradoksuyla vardığı zirve noktası, felsefenin neredeyse salt soru temeline indirgendiği sofist akımını doğurdu. Sokrates ve yavruları (Platon, Aristoteles), belki şüpheciliğin karşısına bir mutlaklık kalesi dikmek istiyorlardı ama bunu da mevcut inanışları, kalıplaşmış yargıları sorgulayarak yapıyorlardı. Cevapların her halükarda ve her nasılsa Aristoteles - Yeni Platonculuk apexinde birleştiği Ortaçağ'da bile soru sormak filozoflara özgürlüğün tadını veren, yelpazesi cevaplara nazaran alabildiğine geniş bir eylem biçimiydi. Aydınlanma, belki bahsetmeye bile gerek yok, felsefi soruların yenilenmesi vesilesiyle yeni bir felsefe inşa etme dönemiydi.
Bizde böyle bir şey şimdilik yok, Ecnebistan'da ise yaygın olmamakla beraber mevcut olabiliyor: Örneğin Oxford ve Cambridge gibi üniversitelerde var. Yokluğu ile ilgili üç sebep varsayılabilir: Fakülte kavramları arasındaki kültürel fark, felsefe üst başlığı altında toplanabilecek disiplinlerin azlığı, kendi başına isim yapacak kadar uzmanlaşmış bir felsefe bölümünün yokluğu.
Prof. Dr. Babası Teo Grünberg gibi ODTÜ Felsefe hocalarından. Keza, yine babası gibi ihtisasına başka bir alanda başlamış olup, lisans üstü eğitimini felsefe alanında almış (babası kimya mühendisi idi, kendisi işletmeci). Mantık ve analitik felsefe alanlarında uzmandır.
Bir Brian Fay kitabı. Türkçesi Ayrıntı Yayınları'ndan çıkma, ismail Türkmen çevirisi. Kitabın orijinal adı "Contemporary Philosophy of Social Science: A Multicultural Approach".
Türkçe versiyonunun isminden anlaşılmayacağı üzere kitabımız, ortaya, modern dünya için uygulanabilir bir çokkültürlülük teorisi koymaya çalışıyor. Söz konusu teori, kabaca, farklı kültürleri sadece tanıma ve kabul etmenin, uzun vadede bu kültürleri dışlama ve yabancılaştırma ile sonuçlanacağı, bunun yerine kültürler arası etkileşimin arttırılmasının daha olumlu sonuçlar vereceği şeklinde özetlenebilir.
Şuradan da teyit edilebileceği üzere, oldukça yaygın kullanımı olan bir haber kalıbı.
Sonuçlara kısaca bir göz gezdirildiğinde ortaya çıkan tablo: Ekseriyetle eşcinsel ve ensest, nadiren grup, anal vb., pek nadiren de hayvan türlerini içeren ilişkileri kastetmekte kullanılıyor. Kabaca, memleketin gördüğü en yoğun sapıklık, eşcinsellik sonucuna varılabilir. Öbür yandan, hayvanların, dava konusu ve üçüncü sayfa haberi olmalarını sağlayacak meziyetten yoksun oluşları, bu verilerde geniş ölçekli bir standart sapma yaratıyor muhtemelen.
ironi falan yapmıyor yalnız adam; bildiğiniz hıyarları anlatıyor. Yalnız, "bildiğiniz hıyar" derken, bugün zannedersem bu manayı karşılamak için hıyardan ziyade "öküz" tabiri daha revaçta; bu manada bildiğiniz öküzleri anlatıyor bir bakıma. Yani, aslında, "bildiğiniz öküz" derken...
Uzatmayacağım: Devlet dairesinde muhatap olduğunuz memuru, okulunuzdaki öğretmeninizi, işyerinizdeki patron veya müdürünüzü; velhasıl, bulunduğu yere hangi vasfıyla geldiğini anlayamadığınız herhangi bir adamı anlatıyor.
En büyük hatası, kanaatimce, iki lafı bir araya getirip cümle kuramayan adamların felsefe mezunu olmasına müsaade etmektir. Geçmişte de böyleydi, hâlâ da böyledir.
Başlık başa kaldı editi:
işbu entry, Rahmi bey hakkında "hede hödö" kıvamında bir üslup ve "tabikide" kıvamında bir imla ile, muhtemelen eski bir öğrencisi tarafından yazılmış bir dizi saçmalığa cevabi mahiyette idi.