buna verilecek çok cevap var. ama benim için bu sorunun cevabı derinlerde şarkısı olur. canımın yandığı, kalbimin acıdığı bir an var. ve bu şarkıyı her dinlediğimde o ana gidiyorum. acıyı de sever mi insan derdim önceden, eğer en özlediğini hatırlatıyorsa severmiş. https://www.youtube.com/watch?v=BAlG6zmNi2w
hiç alakasız bir anda, umursamadığın bir zamanda olur. rutin bir işini yapıyorsundur, akşam yemeği sofrasını topluyorsundur mesela. ya da arkadaşlarınla kahve içerken bir yandan da sohbet ediyorsunuzdur. belli belirsiz yüzü gelir önce aklına. aylardır görmediğin yüzünü gözünde canlandırmaya çalışırsın. sesini düşünürsün sonra. kızarken, mutluyken, seni sevdiğini söylerken nasıldı sesi diye anımsamaya çalışırsın. o an dışarıdaki tüm sesler susmuş gibidir. sanki sadece sen ve zihnindeki düşünceler vardır.
işte bir gece, hiçte aklında yokken bir gece ansızın hatırlamak böyledir. kalbindeki kabuk tutan yarayı ufak bir sızlatır. sonra hiçbir şey olmamış gibi devam edersin.
kavuşulur mu kavuşulmaz mı bilinmez. ancak bilinen bir gerçek vardır ki asla unutulamayacağıdır. her günün gecesinde kendini onu düşünürken bulur, her gecenin sabahında onun hasretiyle gözlerini açarsın. belki hayatına biri girer ama kalbin her zaman tek kişiye aittir...
özlemlerin en zorudur. çünkü bir insanın kaşını, gözünü unutmazsın. bu yüzden her özlediğinde gözünün önünde belirebilir resmi. istesen de silemezsin hafızandan. ama ses farklıdır. yavaş yavaş tonunu silmeye başlar zihnin. mesela güldüğünde sesi nasıl çıkıyordu, üzgünken nasıldı? sadece ses tonundan bile nasıl hissedebildiğini anladığın birinin sesini unutmak, o sese hasret kalmak çok zordur.
mavi grinin şarkısında söylediği gibi ömrümün en güzel yıllarında bir kara sevdaya tutulup orada aylarca hatta yıllarca kaldıktan sonra hissettiğim duygudur.
geçecek mi acaba bir gün ?
eskiden çok yapardım. sonra aslında hatayı bana bunu arattıracak insanları hayatımda tutmak ile yaptığımı fark ettim...doğru insanlarla karşılaşınca anlam arama gayesine girmeye hiç gerek yokmuş zaten varlıkları bile hayatımızda büyük bir anlammış...
birini çok sevmenin bedeli bir daha kimseyi sevememekmiş diye bir söz okumuştum yıllar önce. o zaman anlamsız gelmişti. şimdiyse ne kadar anlamlı olduğunu anlıyorum... ama yine de umut etmekten vazgeçemiyor insan.
dünyanın belki de en kötü hislerinden biri. onu sevdiğini biliyorsun. onu, onunla olmayı tüm hücrelerinle istiyorsun. ama gidemiyorsun... çünkü gidersen her şeyin eskiye döneceğinden, canının tekrar yanacağından da eminsin... bu yüzden her gün göğsüne batan bıçaklarla, kabuk bağlamış derin yaranla yaşamaya alışıyorsun... onu özlemeyi bile sevmeyi öğreniyorsun.
yeni bir konuşma başlayacağına dair umudun kalmadığında ama onu da çok özlediğinde yapılan eylemdir. zaten yeniden sohbet başlasa bile ne sen o zamanki sensindir, ne de o eski mesajlardaki kişidir...
giden biri olarak yazıyorum. en zoru giden olmak. kalan, ne yapayım o gitti tesellisi ile yoluna bakabiliyor. gidenin içinde ise hep bir keşke gitmeseydim düşüncesi yaşıyor. acaba o sorunu da aşabilir miydik diye içi içini yiyor. oysa gitmemek için verdiği nice savaşları bir tek o bilir...
bir anda olur. etrafa gülücükler saçarken, belki keyifli bir sohbetin içindeyken ya da en sevdiğin yemeği yerken bir an duraksarsın. o an sanki zaman durmuş gibidir. geçmişi, yaşadıklarını sorgularsın. sebepsiz daha doğrusu sebebini o an hatırlayamadığın ama içini derinden üzen olayların etkisidir bu duraksama. özlem, çokça kırgınlık, yarım kalmışlık barındırır. belki bir dakika bile sürmez, soran olursa gözüm dalmış fark etmemişim dersin... bu hissi tek ben yaşıyor olamam dimi ?