ne yazık ki meb in damdan düşer gibi kabul ettiği önermedir. bu kararları alan kişilerin arada bir okullara da gitmeleri, oraların nasıl yerler olduğunu(!) görmeleri gerekmektedir.
Klasik romanı eleştiren Oğuz Atay'ın mükemmel akıl oyunlarıyla kitabının bir bölümünü klasik tarzda yazıp "bakın istersem bu kadar basit ve sıradan da yazabilirim ey beni anlamayan ve bu yüzden eleştiren okur..." mesajını verdiği gibi Orhan Pamuk'un da istersem bu kadar yüzeysel yazabilirim diyerek yazdığını umduğum eserdir. Nerede kaldı postmodernizm...
birgün insandaki organlar bir karar vermişler demişler ki bu vücut iyi güzel işliyor ama buna bir müdür seçelim. tamam seçelim demişler. organlardan beyin göz ağız ve göt talip olmuş. tamam demişler oylama yapalım. tüm organlar oylama yapmış beyin müdür seçilmiş. buna kızan göt ben demiş bundan sonra sıçmıyorum. sonra bunun üzerinden bir hafta geçmiş. bütün vucud bozulmuş. göte diyorlarmış yapma etme bak hepimiz perişan olduk. ama imkanı yok inatçı göt vazgeçmiyormuş. birlikte toplanmışlar demişler bu böyle olmaz müdürlüğü göte verelim. götü müdür yapmışlar. o günden sonrada bütün götler müdür oluyormuş.
Erzurum'un güney ilçelerinden biri olan Karaçoban'da oldukça şiddetli bir şekilde hissedilmiştir. Depremin uzun süreli olması da can kaybı konusundaki endişeleri arttırmaktadır.
unuttuğunuz, aslında çok da önemli olmayan bir şeyi gözünüze sokup, konuyla ilgilenmeye çalıştığınızda da, "tamam tamam artık bir önemi yok." demeleri yok mu...
ömrü egede geçen biri için acaba mayısta güneşi görebilir miyiz derken kapıya dayanan hazirana rağmen her sabah karanlık bir gökyüzü, rüzgar ve çamurlu yollarla karşılaşmaktır.
"neyse bunun da güzel bir yanı, bana kattığı bir şeyler vardır." dersin.
insanda her şeyden, hatta kendi hayatından bile uzak olduğu fikrini uyandırır.
- bana niye şunu şunu anlatmadın?
- anlatsam ne fark ederdi ki? sadece gerilirdik.
- olsun. ne olursa olsun bana söylemelisin. yeter ki her şeyi söyle kızmam ben.
1 gün sonra...
- ben dışarı çıkyorum. ahmet, mehmet, ali ve ayşe ile birlikte şuraya gideceğiz.
- ayşe kim?
- okuldan arkadaş.
- niye daha önce adını duymadım.
- bilmem herhangi bir muhabbette adı bile geçmedi herhalde.
- onlarla çıkmayacaksın.
- niçin?
- çünkü ayşe'yi tanımıyorum.
- ahmet ile ali'yi de tanımıyorsun.
- lafı değiştirmeye çalışma. çıkmanı istemiyorum.
- söz verdim bu saatten sonra ben vazgeçtim diyemem.
- demek ki ayşe benden daha kıymetli...
- saçmalama lütfen.
- şimdi de saçmalıyor muyum? sen zaten beni eskisi gibi sevmiyorsun.
- nasıl yani? nasıl bu sonuca ulaştın?
- ...
(telefon kapanır bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi hayat devam eder, tabi bu anlamsız döngü de...)
erzurum'un çoook güneyinde, o kadar ki erzurum'dan çok muş'a yakın, erzurum'un diğer birçok ilçesine göre oldukça geri kalmış ancak yaşamak için gerekli olan her şeyi karşılayabilen, küçük ama şirin olmayan ilçe.
Balıkesir Erzurum yolu üzerinde gidişte de dönüşte de gecenin geç saatlerinde uğranılan, yolculara titanik'in müziğiyle hoş geldiniz ve güle güle diyen yaratıcılığın düşündürücü örneklerinden, havasından mıdır nedir bir türlü ısınılamayan, en büyük ciroyu tuvalet ücretlerinden yapan tesistir. Uçakları sevmek için bir diğer güzel nedendir.
Erzurum Karaçoban'da köy öğretmenleriyle dolu kaloriferli bir daire. doğrudur. diğer şartlar ile birlikte etrafın bembeyaz olduğu ve buz kestiği düşünüldüğünde bu cümlenin en önemli kısmı dairenin kaloriferli olmasıdır.