bugün

Doğuda öğretmen olmak dillerini anlamadığın kişilerin yanında hakkında dedikodu yaptıklarını anlayıp ne dediklerini anlamamaktır.. telefonum çeksin diye pencereden kışın günü 1 metre sarkmaktır.. yazın gelmesini isteyip, çamur olmasın diye karların erimesini istememektir. Evden okula gitmek için çıkınca öğrencilerin okuldan çıkıp 20 metre karla dolu yolu sizinle birlikte yürüyebilmek için gülümseyerek koştuklarını görüp onların cıvıltısı içinde tüm dertlerini unutmaktır...

Doğunun kendine özgü misafirperverliğini tatmaktır.

Doğu'da öğretmen olmak, sizi her görenin ''ooo iyi para biriktirisin orada'' deyip sizin burada 350lira kira +200 lira yakıt vermenizdir.

-Doğuda öğretmen olmak, hala
doğu tazminatının alınıyor sanılmasıdır.

-Doğuda öğretmen olmak, esnafın size yolunacak kaz gözüyle bakmasıdır.

-Doğuda öğretmen olmak, ne dediklerini anlamadıgın cocuklara birşeyler öğretebilmek, onları kazanabilmek için yaptığın insan üstü mücadeledir.

-Doğuda öğretmen olmak, bazen sadece yardım parası için okula gönderilen çocuga birşeyler öğretme çabasıdır.

-Doguda öğretmen olmak çocugunu evden uzaklaşsın da, nere giderse gitsin zihniyetiyle okula gönderen, ama kulagını hafif çeksen, kıyametleri koparan velilerle ugrasmaktır.

-Doğuda öğretmen olmak aslında senden kat be kat zengin velinin herşeyi senden beklemesidir.

-Gençliğinin en güzel çağlarını dağ başında (geceleri) yalnız,geçirmek.Saçlarını o dağlarda bırakmak,geleceğin ile ilgili kararları biraz daha ertelemektir.
(Derlemedir)
"öğretmenlik başlıbaşına yürek işi iken" zor iştir ve her zor iş gibi "gönül işi"dir vesselam...
şark görevini yerine getirmektir.
ömrü egede geçen biri için acaba mayısta güneşi görebilir miyiz derken kapıya dayanan hazirana rağmen her sabah karanlık bir gökyüzü, rüzgar ve çamurlu yollarla karşılaşmaktır.
"neyse bunun da güzel bir yanı, bana kattığı bir şeyler vardır." dersin.
insanda her şeyden, hatta kendi hayatından bile uzak olduğu fikrini uyandırır.
özellikle pkk terör örgütünün insanlar üzerinde daha etkin olduğu hakkari,van,diyarbakır gibi şehirlerde yapılan öğretmenliğin diğer illere göre daha zor olduğu, zorunlu (şark görevi) yada gönüllü olarak yapılan öğretmenlik görevi. genede orda yapılan iş, çabanın yanında büyük cesarette gerektirir. özellikle pkk'nın 80 lerin başından beri her eylemlerinde öğretmenleri kurşuna dizdiğini,boğazlarını kestiğini ya da kaçırdğını düşünürsek büyük yürekli insanlardır.
bir belgesel vardı 2 dil 1 bavul diye (yanlış hatırlamıyorsam adı böyleydi.) izlemenizi tavsiye ederim.
kanımca doğuda askerlik yapmaktan zordur. askerin kendini savunacak tertibi silahı kamuflajı kasktı siperi vardır. ama bu gençler tamanen allah a emanettir.
zordur. Gece yarısını çoktan geçse de zaman, uyuyamıyor olmaktır kimi zaman. Bir önceki gün erken uyanmış gecenin gündüzünde de uyumamışsınızdır oysa.
Uyuma çabaları sonuçsuz kalınca ışığı açıp açmama konusunda tereddütleriniz olduğu için (karakol komutanı tarafından uyarılmışsınızdır daha önce; hocam dikkat çeker ilerleyen saatlerde ışığı açma diye) önce televizyonu açmayı düşünürsünüz. Canınız istemez. Sonra her şeyi göze alarak ışığı açarsınız. Uykum gelse diye kitap okumaya başlarsınız. Gelmez...
Bilgisayarı açıp kim var kim yok diye bakarsınız. Kimse yoktur. Kendinize gülersiniz. Kendinize kalırsınız...
işte o an başlar hayatı bininci defa muhasebe edişiniz. Çok kısık sesle bir müzik açar birkaç haber okursunuz. Ömer Faruk TEKBiLEK;Hasta düştüm gelmedin, bari can verende gel dedikçe içinizden söküp atamadığınız kasvet had safhaya ulaşır.
Son bir umut bakarsınız belki birileri gelmiştir diye. Nafile... Son umudun sönmesi ne demektir bu sefer onun sancısıyla mücadele etmeye başlarsınız. Evinizde olsanız muhtemelen uyursunuz da uyumasanız da baharın Mayısında dışarıya çıkar bir hava alır kendinize gelirsiniz. Lojman olunca eviniz, camı açmaktan bile korkarsınız.
Sonra bir çay demlemeye karar verirsiniz. Mutfağa gitmekten korkmaz olmuşsunuzdur artık. Çay işi kolaydır. Kolaydır da çaya bin anlam yüklemiş bir adamın aklına o an, bu çayı da mı yalnız içeceğim sorusu düşer...
içinizde fırtınalar kopmaya devam etmektedir. Ve en kötüsü; uykuyu unutmuşsunuzdur artık. Kötüdür bu çünkü sabaha çok vardır. içinde fırtınalar olan adamın geceyi sabah eylemesi kadar zor ne vardır...
Çay olur. Bardağın sıcaklığıyla yüreğiniz ısınır. Ama yetmez...
Sigara dumanından cehenneme dönmüş lojman odasında bir sigara daha yakar kaleme sarılırsınız. Düşündükçe yazarsınız. Düşünceleriniz yazıya döküldükçe ferahlarsınız ve bir an olur kağıdın ıslandığını görürsünüz. Gözyaşlarınız istemsiz olarak dökülmeye başlamıştır. Yazdığı hicran; olanın umudu da kalmamışsa artık yürek nasıl dayansındır, gözyaşı nasıl dayansın??
Başınızı kaldırıp baktığınızda lojman duvarında göz göze geldiğiniz yarenizdir. Uyanıkken kabus görmeyi de başarmışsınızdır artık. Gece son raddesine kadar hüzündür o andan sonra. Aldırmamaya gayret eder gene kaleme davranırsınız, olmaz...
Saate ilişir gözünüz. Yarenizle geçirdiğiniz 90 dakika hayırlı olsundur saat.
Köpekler havlamaya başlamış yüreğiniz hoplamıştır. Ama artık sormaz olmuşsunuzdur kendinize 4. yılın sonunda, bu köpekler niye havlar diye.. Allaha sığınırsınız.
Ömer Faruk TEKBiLEK hala mavi yazmadan bahsetmektedir. Yüreğinizin feryadı durmak bilmiyordur. Değil dakikalar saniyeler geçmez. Allah&a sığınırsınız.
Bu geceyi yazayım diye geçirirsiniz aklınızdan, sonra gene gülersiniz kendinize, bu yürek sancısını anlatmaya yetecek kaç kelime tanıyorsun ki diye..
Umudun tükenmesinden sonraki ilk günü hangi şair nasıl anlatmıştır acaba diye merak edersiniz.
Saate ilişir gözünüz. Daha sabaha çok vardır saat.
Bir umut saati yapmak geçer aklınızdan..
Umuda kaç var..
Gösteren bir saat...
iki dil bir bavul ile ne kadar zor olduğu kanıtlanmış eylem.
atanabildiğine sevinememektir.
Silah sesleriyle uyumaktır. Bulunduğunuz dağları gecenin karanlığı sarınca lambaları kapatıp camlardan uzak durmaktır. Koyun kokan çocukların başını ürkmeden tiksinmeden okşamaktır. Çalışmaktan kararan ellerini yanaklarını öpmektir. Fakirliği anlamaktır. Bir evde on küsür kişinin nasıl kaldığını bilmektir. Ülkenin en büyük gölünü deniz sanabilen çocuklara bir şeyler öğretebilmektir. Yerden kar kalkar kalmaz okula gelmeyip çobanlığa giden çocukların peşinde koşuşturmaktır. Et yemektir. Dil bilmeyen velilerle anlaşmaya çalışmaktır. Özlemektir. Elektriksiz yaşayabilmektir. Su taşımaktır kovalarla. Zordur doğuda öğretmen olmak. Gözde saklanan damlacıklardır. Kardelenliktir.
"Hocam sizin bir ayda kazandığınız parayı ben bir gecede kazanıyorum kaçakçılıktan" diyen öğrencilere sahip olmaktır.

15 yaşındaki öğrencinin bir gece yine sigara kaçırırken kaza sonucu ölmesine şahit olmak, annesinin bu yolda ölen 3. çocuğunu olduğunu bilip ne düşüneceğini bilememektir.

Evde "nasılsın" diye bir kere bile sorulmamış, bir kere başı okşanmamış çocuklara değer verip ilgi gösterip velisinden "hoca sen benim çocuğuma nasıl laf edersin" diye suçlu bulunmaktır kimi zamanda.

Yaptığı her sağlık ocağı için personelini düşünüp lojman yapan sağlık bakanlığının aksine okul yaptım gerisini koyver gitsin diyen milli eğitim sayesinde nerede kalacağını kara kara düşünmektir.

Zordur kısaca, yaşamayan anlayamaz.
dünyada en çok sevap kazanılan iş bakın sevap diyorum anlayana...

not:eksileyen arkadaş neden eksildeiğini bana bir özel msj da yazabilirmi?
Elektriksiz ve susuz geçen bir gün sonrası, sınır köyünde seminer döneminin bitmesini beklemektir.
Sınır tellerine sık sık bakıp "Allah'ım bu sefer de ışid belası mı?" diye uyku uyuyamamaktır.
Ayıp olmasın diye köylünün lojmana getirdiği her yemeği yemektir.*
Ya kara kış ya sarı yaz yaşamaktır.
Artık yılan görünce korkmamaktır.
Adam boyundaki köpeklerle yaşamayı öğrenmektir.
Hemen hemen her gün hayatı sorgulamaktır.
Taze sebze ve meyvenin ne olduğunu çoğu zaman unutmaktır.
Somun ekmeği sadece rüyada görmektir.
En azından ilçeye ulaşmak için 40 dakika yol gitmektir.
Kültür şokunu kanıksamaktır.
Ne bileyim? Çoğu insanın pek de kolay altından kalkamayacağı bir şeydir sanırım doğuda öğretmen olmak.
güneydoğu anadolu bölgesi öğretmenleri için bir şey diyemem. onların zorluklarını yaşayan bilir. bazen her şeyi bırakıp gitmek istersin.
ama nispeten daha güvenli ve daha yaşanılır şehirlerde öğretmenlik yapanlara imreniyorum. küçük şehirlerin hele de küçük köylerinde az mevcutlu okullarda öğretmenlik keyfi bambaşka eminim. hepsiyle teker teker ilgilenebilirsin ki ilgiye sevgiye o kadar ihtiyaçları var ki. yaptığın işten gerçekten büyük keyif alırsın.

ordaki tek sorun bence kalacak yer sıkıntısın. meb in tablet akıllı tahta vs yerine öğretmene lojman tahsis etmesi daha öncelikli bence. polisevleri, askeri lojmanlar vs vs ama öğretmen için kalacak yer gerçekten sorun. hala tezek yakanlar varsa köy okullarında buralara tablet getirmenin samimi bir tarafı yok bence.

onun dışında şikayet etmesin öğretmen arkadaşlar. maaş konusunda da batıdaki çoğu öğretmenden daha fazla birikimin oluyor. ek ders sıkıntın yok. bu küçük şehirlerin köy okullarını kastederek yazılmıştır.
2 bin x 5 yıl 120.000 tl eder. en az 90 bin biriktirip batıya gelebilirsin canım öğretmenim eğer o farelerin kol gezdiği köy lojmanlarında kalabilirsen tabi.

edit: 2000 değil 3000 olacak. 180 000 eder.
kimi zaman bilmediğin bir dilde konuşan çocuğa, bilmediği bir dili öğretmek zorunda kalmaktır (bkz: iki dil bir bavul).
o benim işte. dilini bilmediğin yüzlerce çocukla uğraşırsın, yibodaysan bir de banyosuydu yemeğiydi osuydu busuydu gına gelir artık. e doğudasın orada bir bayan öğretmen olmak kat kat zordur. seni gören adriana limaymışsın gibi bakar sinir eder. bitse de gitsek durumu olur.
dünyanın en güzel şeyidir. ayrıca en büyük pişmanlığım bunu olmamaktır. yaşamasam da giden arkadaşlarımın anlattıklarından, fotoğraflarından hep öyle gördüm yani. batıda çalışan bir öğretmen olarak her gün aklıma tükürüyorum. doğuya gitmem gitmem diye o kadar diretmeseydim keşke. düzenli, kendi halinde bir yerde çalışırdım. az öğrencim olurdu, istediğim gibi eğitirdim. eğitim aşkıyla, minnetle gözlerimin içine bakarlardı. batıda ise durumlar tam tersi her gün başın ağrıyor. bir yandan veliler bir yandan idare bir yandan çocuklar yükleniyor. üstelik bulunduğum yerde çocuklarda öğrenme isteği yok denecek kadar az. ne veli ne de öğrenci sana saygı duymuyor. son 6 ayda 6 çocuk tekme tokat üstüme saldırdı. birkaç yara aldım. 2 veli şahsıma hakaret etti. 2-3 tanesi ise arkamdan dedikodumu yaptı. sonra gel de sev !