ismi, ittihat ve terakki dönemi muhalif yazarlarını anımsatır diye düşünürken tam da, cemal paşa'nın torunu olduğunu öğrendim. yakup kadri'nin hüküm gecesi romanındaki karakterlerden biri gibi.
Ikinci dünya savaşı sıralarında köşeye sıkıştırılmış bir köy dolusu Yahudi'nin , apar topar hazirladiklari bir trenle kör topal, haliyle eğlenceli, kaçışını anlatır. "Kaçacak yerim yok." diyerek karamsarlığa kapılanlanlara...
Bastan sona Hüzün kokan film. En neşeli karelerde dahi yitirilmis bir şeylerin hissi var. Eğlendigimiz her sahne aslında ne kadar çirkin bir dünyada yaşadığımızi haykiriyor usul usul. Dünyanın en fedakâr babası, en iyi niyetli annesi, en aklı başında çocuğu için her kelime suskun her Cümle eksik kalır.
en yakın arkadaşıyla uzaklaştıktan sonra düştüğü boşluktan mıdır nedir yanlış yollara sapan kişi misali, leyla ile mecnun'un bitmesiyle her hafta beklediğim tek dizi olmuştur.
son halini gördükçe içim eziliyor. ölüme yakın çekilen acıların günahlara kefaret olduğu söylenir... allah günahlarını affetsin acılarını dindirsin büyük insan.
tim burton, johny deep, helena carter üçlüsünün imzasıyla büyüleyen bir başka film. müziklere, itinayla seçilmiş sözcüklere kim ne diyebilir. fakat yapımın, yüzyıllardır dilden dile anlatılan öykü kısmı da var...
gözünü maddi/manevi hırslar bürümüş üç aç insan var gerçek olduğu söylenen ingiliz efsanesinde. ilki, bütün olayların başlamasına neden olan güç delisi bir insan, kirli londra'nın kirli yargıcı turpin. bir çocuğu sorgusuz sualsiz idama gönderebilecek kadar cani. öteki, ilgisizlikten ve yalnızlıktan sıkılmış şehrin en beceriksiz kadını mrs. lovett. ki benim fikrim film boyunca akıtılan kanların yegane sorumlusu. ve elbette, asıl kişi sweeney todd. esin kaynağı olan öyküde bu karakter, filmin başında tanıtıldığı kadar masum değil. ki zaten, filmde de benjamin barker'den söz ederken geçmişine değinilmiyor. soru işaretleriyle dolu bu ismin, on beş sene sonra öç uğruna döndüğü şehirde elinin değmediği gırtlak kalmıyor. karımın intikamını alacağım derken savaş sonrası enkaz bırakıyor adeta arkasında.
çıkar ve kandan geçilmeyen enfes filmde, neyse ki, hikayenin iki iyisi, genç denizci bower ile uğruna methiyeler dizdiği johanna'nın sonu "kanlı" bitmiyor. hem kötüler temizlendiğine göre kabusların def olup yerlerini en temiz hayallere bırakmaması için bir sebep yok.
mrs. lovett'ın bahsettiği martıları bilemeyiz ama, çok sessiz oluyor caniler dışında kimsenin uğramadığı yerler...
leyla ile mecnun dizisi ile adeta bizden biri olan ekibin "biz de özledik" deyişi. evlerini, eşlerini, mutfaklarını, terk edilişlerini, şaşkınlıkların, mahcubiyetlerini apaçık tüm samimiyetiyle anlatıyorlar. daha ne isteriz?
korkarım braveheart'ın gölgesinde kalmış, mel gibson'un en fedakar baba rolüne soyunduğu abd yapımı film. ingiltere'yi karalıyorlar mı yoksa bire bir gerçek mi anlatılanlar. okumadan bilemeyiz tabi, ama aile temasına öyle derin değiniliyor ki yüreğin cız etmesi elde değil birçok sahnede.
babaların kararsız kalmaya hakkı yok. herkes düşünebilir uzun uzun ama onlar, bir yol bulmak, çocukları için iyisini sağlamak zorunda. savaşın kokularının yeni yeni alınmaya başlandığı bir zamanda özellikle. bu halde, ya savaşı kabul edip her şey göze alınır. ya da ailem her şeyden önce gelir denerek savaşa bütün çığlıklara da sırt çevrilir. filmin ilk yarım saatlik kısmında eski ve cesur bir asker olan benjamin martin de ailem diyor herkesi her şeyi karşısına alarak. ta ki işgalciler, oğlunu kendi gözü önünde katledinceye kadar. hiç bozulmayacak suskunluğun bozulması tam da bu ana rastlıyor. devamında şaheser bir sahne var. henüz 10 yaşında bile olmayan iki oğluyla yirmi kadar işgalci askeri pusuya düşürüp bozguna uğrattıkları o eşsiz sahne.
geçtiğimiz yıllarda aramızdan ayrılan Heath Ledger'in hayat verdiği gabriel martin karakterine ne demeli? asi bir çocuk izlenimi verirken filmin başlarında gerçek bir kahramana dönüşüyor devamında. sevgisi anna ile birlikte bütün köylünün kilisede ateşe verilmesi filmin en acıklı sahnelerinde sanıyorum.
savaş bitip de herkes yıkılmış yakılmış evine döndüğünde ise en çok sevinilen, fedakar babanın küçük kızı susan'a verdiği "gidiyorum ama döneceğim" sözünü tuması oluyor. dünyadaki bütün babaların sözlerini tutması dileğiyle.
gerçek ve gerçeğe nefes aldırmak üzere kurulmuş hayal olmak üzere iki penceresi bulunan enfes bir hikaye.
kitaplardan beslenerek hayatın gizemini çözmeye çalışan küçük bir çocuk ofelia'nın (kendince) yeraltına inerek olmayan varlıklarla olana arkadaşlığı ve serüveni hikayenin hayal kısmı. her ne kadar hayal gibi dursa da aslında bütün varlıklar, olan olaylar hikayenin öteki yüzünün -gerçeğin- aynası. kendi kapısından girip kendi dünyasında karşılaştığı yiyeceklerden mahrum bırakılan ofelia, o dönem ispanya'sında açlık ve sefaletten ölüme sürüklenen sayısız çocuğun çığlığı.
bir de vidal var. filmin başlarında, tek suçları ormana girip tavşan avlamak olan baba ve oğlununu, olmayan bir şüpheye dayanarak vahşice katleden sefil vidal. savaş yıllarında hüküm süren faşist düzenin bulunmaz bir temsili yüzbaşı. masumların kanından beslenen sefil sürüngen. erkek çocuk bekleyerek başta karısı olmak üzere tüm kadınları aşağılayan gerçek bir erkek. tüm gerçeklere göz kapayıp kendi bildiği yanlış doğrularla yaşayarak yeraltı canavarı kör'ün de adeta bir yansıması.
bayram öncesi uzaktan geliyorsanız eğer telefonda dakikalarca gülebilirsiniz.
dersimi yapıyorum, bana araba aldın mı?
+ daha almadım.
niyee? (ağlamaklı)
+ düşünüyorum hangi renk alsam.
mavi al mavi. (sesi yerine gelir.)
+ kırmızı mı olsa.
o zaman kırmızı.
+ siyah da olabilir.
siyah siyah.
+ beyaz da güzel aslında.
beyaz olsun beyaz.
+ beyaz emin misin?
siyah istiyorum. (kendinden emin)
kemal sunal'ın değişik bir rolle karşımıza çıktığı filmidir. diğer filmlerindeki ezik profillerinin aksine mahallenin en karizmatik delikanlısıdır bu filmde. kızlar peşinden koşar, mahallenin çocukları tarafından örnek alınır. odasında bulunan fotoğrafını ise açıklayacak cümle yok... http://upload.wikimedia.o...Fu_-_Belmondo_Mustafa.png
--spoiler--
bütün gerilimi sürükleyen cani babanın labirette kendi kanında boğuluşu ile biter film. fakat onu bu bitişe iten ve tüm gerilimi başlatan masum görünümlü çocuktur. anne ise tüm film boyunca en olmadık sahnelerde bile telaş içinde telaş yaşayarak izleyeni kahretmesine rağmen son kısımdaki soğukkanlılığıyla şaşırtır.
--spoiler--
5. sezon 8. bölüm geride kalırken şundan eminiz artık sanıyorum: hannibal, walter white'ın yanında masum bir çocuk gibi kalır. ayrıca,
bir sezon boyunca somurttun skyler.