" Kirpikleri karlı bir dünya görmüştük,O dünya bize şefkatle bakmıştı, içeriden Sevgilim beni yoğumdan var ettiydin Varlıktan yoğ’un, sonra sonra sonra bir gün her şey karbon sevgilim. "
Tanrı Kabil'e Habil'in nerede olduğunu sorduğunda, Kabil öfkeli biçimde bir başka soruyla yanıt verir: "Ben kardeşimin bekçisi miyim?
Emmanuel Levinas'ın bu konudaki yorumu şudur:
"Öfkeli Kabil'in bu sorusuyla birlikte her türlü ahlaksızlık başladı. Elbette ben kardeşimin bekçisiyim ve ahlaklı bir kişi olmak için özel bir sebep aramadığım sürece ahlaklı bir kişi olurum ve öyle kalırım. Kabul etsem de etmesem de kardeşimin bekçisiyim; çünkü kardeşimin iyiliği benim ne yaptığıma ya da neyi yapmaktan geri durduğuma bağlıdır. Ve ben ahlaklı bir kişiyim; çünkü bu bağımlılığı tanır ve onun getirdiği sorumluluğu kabul ederim. Bu bağımlılığı sorguladığım ve Kabil gibi neden özen göstermem gerektiğine dair bir sebep gösterilmesini istediğim anda, sorumluluğumu terk ederim ve artık ahlaklı bir kişi olmaktan çıkarım. Kardeşimin bağımlılığı beni etik bir varlık haline getiren şeydir. Bağımlılık ve etik birlikte ayakta dururlar ve birlikte düşerler."
bu yas ilanları bu adamların vicdanının sesini dindirmeye yetiyor mu merak ediyorum. merak ediyorum çocuklarını nasıl seviyorlar. eşlerini, ailelerini, dostlarını. ve o lanet olası kafalarını yastıklara nasıl bırakıp uyuyabiliyorlar. israil ile tüm askeri ve ticari ilişkiler tıkır tıkır işlerken, sadece iç politikaya dönük içi boş kahramanlık sözleri sarf edip, mazlum edebiyatı yapmaktan ve yas ilan etmekten öteye geçemiyor mevcudiyetleri. ödlek bir tekerrürden ibaret tüm eylemleri.
1970 doğumlu avustralya yerlisi müzisyen. doğuştan kör olan geoffrey, davul piyano ve gitar çalıyor. müzik otoriteleri onun müziğini "transandantal güzellik" olarak tanımlıyorlar. sting, björk ve elton john onun hayranları arasında yer alıyor ve bir de ben tabii ki.
"onlar bir yüreğin tüm saflığını
kendileriyle masallar sarayına götürdüler
ve şimdi artık
nasıl birisi dansa kalkacak
ve çocukluk saçlarını
akan sulara dökecek
ve sonunda koparıp kokladığı elmayı
ayakları altında ezecek?"
" Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir? "
" insan neyi anlatabilir? insan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Nasıl böyle düşünebiliyorlar?" diye hayret ettim. Galiba bizi benzerlerimizin karşısında her gün birkaç defa çıldırmaktan bu hayret kurtarır."