rene garcia mericsoy
93 (enerjik)
beşinci nesil yazar 0 takipçi 7.70 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    turk solunun recep tayyip erdogan i benimsemesi

    1.
  1. * --spoiler--
    insanlari umutlandiran bir durum. zira bugun baktigimizda muhafakazarindan ulusalcisina kadar her kesimden insan artik recep tayyip erdogan'in politikalarini benimsiyor ve kabul ediyor. simdilerde daha guzel bir gelisme var. jonturk diye kabul ettigimiz turk solu da artik rte'yi benimsemeye baslamis durumda. aciktan veya gizliden verilen destekler bunu gosteriyor. bu milletimiz tarihinin en buyuk gelismelerinden biridir. zira ilk kez turkiye'de sol kesim sag-muhafazakar bir lider catisi altinda toplanma belirtileri gosteriyor. haydi insallah ya
    --spoiler--
    0 ...
  2. zaman ın en iyi gazete olmasındaki on etken

    1.
  3. * --spoiler--
    1. dogru ve guvenilir haber sunuyor olmasi
    2. tarafsiz olmasi
    3. kaliteli icerik
    4. kaliteli yazar kadrosu
    5. kaliteli okur kitlesi
    6. bir konuya degisik acilardan yaklasimcilik
    7. design
    8. uluslararasi standartlar
    9. yayin politikasi
    10. kulturune ve degerlerine saygi
    11. kultur vasitasiyla ulasip cesitliligi kutlamasi yani abonelik sistemi

    diger gazetelerde de gordugumuzde turkiye'nin daha iyi yerlere geleceginin mujdecisi 10 etken. aslinda daha cok ama 10 net bir rakam oldugu icin oyle dendi.

    simdi artik tiraj almis basini gidiyor 1 milyonlarda. japonya'daki gibi. ben japonya'yi yakin zaman icinde gececez derken bu tur seyleri de kastediyorum ama bilader nerde bu alt metinleri kavrayacak kivrak zeka heyhat!

    sozluk yazarlarinin bildigim kadariyla cogu da zaman okuru. onlar da goruslerini yazarlarsa burda bir sinerji yaratmis oluruz.
    --spoiler--
    12 ...
  4. rte nin halk tarafından çok sevilmesinin 7 nedeni

    1.
  5. * --spoiler--
    aslinda "halklar" diyecektim ama sınırdan dolayi olmadi. zira bu cografyda yasayan ne kadar halk varsa genel itibariyle recep tayyip erdogan'i cok seviyor. bunun nedenleri uzerine uzun uzun dusundum aklima 7 onemli etken geldi:

    1. karizmatik olmasi
    2. tum irklara, halklara, ideolojilere esit mesafede bulunmasi
    3. insanlara guven veren bir karakteri olmasi
    4. dis ulke liderleriyle cok iyi ikili iliskileri...silvio ile kankaligi mesela...
    5. siyasi bir dahi olmasi
    6. futbol meraki
    7. kriz yonetimi

    bence bunlardir recep tayyip erdogan'i anadolu halklarinin gonlunde yasatan baslica sebepler, 7 buyuk neden.
    --spoiler--
    2 ...
  6. dokuzu beş geçe siren çalmayı unutmak

    1.
  7. olay ayyuka çıkarsa hatta atatürk düşmanı bile ilan edilebileceğiniz fakat en ucuz atlatma olarak işten çıkarılmasınız netilenecek bir olay.

    (bkz: vurun kahpeye)
    (bkz: laik türkiye de kahpeye vurmak)

    http://www.radikal.com.tr...11.2008&categoryid=77
    0 ...
  8. ikinci dünya savaşı rus istihbarat servisler

    1.
  9. *
    almanyanın rusyayı işgal etmesinden önce rus istihbarat servisleri çok aşamalı ve titiz bir araştırma içindeydi. avrupanın hemen hemen her ülkesinde tanımlanamayan ajanlar ve istihbarat elemanları bulunmakta ve bu elemanlar sayesinde nazi planları kusursuzluk derecesinde deşifre edilmekteydi. dönemin kızıl orkestra şefi leopold trepper ve rus istihbarat servisi adına çalışan macar bilim adamı sandor razda muhtemel bir alman işgalinin başlayacağını, tam tarihi ile rusyaya rapor etmişti. fakat stalin kendi planıyla uyuşmayan bütün bilgileri yalan yanlış ve provokasyon olarak nitelendirilip inanmayı reddetti. yönetimin anlaşılmaz kararlarına karşılık nkvdnın yeni patronu pavel fitin uyarı raporlarının doğruluğunu kontrol ettirmek istedi. devlet görevlisi unvanıyla, çok çekici ve deneyimli bir kadın casusu moskovadaki alman büyük elçiliğinde verilen bir resepsiyona yolladı. alınan bilgiler uyarı raporlarının doğruluğunu kanıtlıyordu. elçilik çalışanlarının huzursuzluğu ve duvar kağıdındaki izlerden daha önce asılmış olan tabloların kaldırılmış olduğu anlaşılıyordu. hatta yarı açık kapıdan odada hazır bekletilen bavulları bile görmüştü kadın casus.
    o sıralarda moskova ve tokyodaki alman büyük elçiliklerinde müthiş bir faaliyet başlamıştı. richard sorge , tokyodakı alman büyükelçisi ile yaptığı görüşmeye istinaden almanyanın işgal harekatını haziranın 2. yarısında gerçekleştireceğini teyit etti. bir kaç gün sonra sorge ikinci bir telgraf gönderdi. mesaj çok kısaydı işgal 22 haziran 1941 de başlayacak. artık işgal raporları hakkında hiçbir kuşku yoktu. moskovadan şaşırtıcı bir cevap geldi.istihbarat kaynağınızdan kuşku duyuyoruz. sorge umutsuzluğa düştü, hatta ısrar etti. milyonların kaderi tehlikedeydi. staline bir telgraf daha çekti.çok önemli bilgiler vardır tekrar ediyorum 150 birlikten oluşan 9 ordu sovyetler sınırını 22 haziran 1941 de geçerek işgal edecektir. stalin bu çığlıkların hepsine sağır, önünde dosyalar halinde biriken raporlara da kör kalır.
    22 haziran 1941 günü alman ordularının harekete geçmesiyle müthiş bir saldırı başladı. savaşın daha ilk gününde alman ordusu sovyetlerin sınıra yerleştirdiği topçu ve zırhlı birlikleri yok etmişti. rus uçaklarının büyük bir çoğunluğu kaçmaya bile fırsat bulamadı. sonraki 4 ay boyunca almanlar kızıl ordunun neredeyse tamamını katletti. 3,5 milyon asker oldu 1,5 milyon kadarıysa esir alındı. stalin, önde gelen casuslarının raporlarını bundan sonra dikkate almaya başladı ve sadece bir tek soru sordu. japonlar sibirya üzerinden herhangi bir saldırıda bulunacak mı? 1941 in ekim ayında hitlerin ordusu moskovaya yaklaşmıştı. stalin, sibiryaya bir japon saldırısı beklediği için savunması çok zayıftı. moskovayı savunmak için fena halde ihtiyaç duyulan ordu birlikleri muhtemel japon saldırısı nedeniyle uzakdoğuda bağlanıp kalmıştı. japonlarsa nereye saldıracaklarına karar verememişti. ya sibiryadan ruslara yada guneydoğu asyadan amerikalılara saldıracaklardı. japonyadaki en önemli sovyet casusu richard sorgenın japon hükümetine yakın birçok ajanı ve dostu vardı. japonları aylar boyunca soğuk sibiryadaki son derece zahmetli işgal yerine guneydoğu asyadaki çok değerli teneke, lastik ve petrol rezervlerini elde tutmanın çok daha akıllıca olduğuna ikna etmeye çalıştı. sorge bu sure içinde japonların sovyetler birliğine saldırı planlarını rafa kaldırdığını öğrendi. bu stalinin beklediği haberdi. alman işgali hakkındaki bilgileri doğru çıktığı için sorge artık moskovanın kulağı olmuştu. böylece stalin sibirya da konuşlandırdığı birliklerini batı cephesine çekebilecek ve son dakikada moskovayı dolayısıyla sovyetler birliğini kurtaracaktı.
    diğer taraftan yüksek rütbeli bir alman subayı rus istihbarat ajanı olan bir kızla birlikteydi. subay, kıza yakında gideceğini ama ona hediye olarak bir iran halısı getireceğini söyler. kız bunu ciddiye almaz ama iyi yetişmiş bir ajan olduğu için konuşmayı üstlerine rapor eder ve böylece bilmecenin kayıp parçası da bulunmuş olur. sovyet istihbaratı bir ipucu bulmak umuduyla irana bir göz atar. vardıkları sonuç tahranda toplanacak ve avrupadaki ikinci bir cephenin açılması gibi hayatı bir meseleyi tartışacak olan stalin, roosevelt ve churchille olası bir suikast girişimidir. sovyetler bu girişimi engellemek için tahrana yedek birlikler ve anti-terörizm uzmanı nkvd gruplarını gönderir. başkan roosevelt tahrana vardığında stalin onu güvenlik gerekçesiyle sovyet elçiliğinde ağırlamak istediğini söyler. roosevelt bu davet kabul eder ve yüksek güvenlik önlemleri alınarak olası bir suikast girişimi engellenir.
    stalin kendi istihbarat servisine bile güvenmediği için nkvdnın kendisinden intikam almasını korkuyla bekledi. savaşın sonunda nazi işgalini haber veren kızıl orkestranın şefi leopold trepper tutuklandı ve 10 yıl sovyet hapishanesinde yattı. hitlerin işgal gününü kesin olarak bildiren macar bilim adamı şandor razda da tutuklandı ve 8 yıl hapis yattı. alman işgalini haber veren ve yaptığı istihbarat çalışmalarıyla rus ordularını doğudan moskovaya sevk edilmesini sağlayan sorge ulusal bir kahraman olabilirdi. ancak stalin, onun moskovada tutuklu bir japon ajanıyla değiş tokuşunu reddetti. sorge japonlar tarafından kurşuna dizildi.
    2. dünya savaşı öncesinde ve savaş sırasında sovyet istihbaratı dünyadaki en iyi istihbarat teşkilatıydı. kalabalıktı inançlıydı ve çok kaynağı vardı. ajanların itici gücü stalin korkusu değil idealizmdi. sovyet tarihinin en acı gerçeklerinden biri rus istihbarat ajanlarının hizmet ettikleri liderin o güne dek karşılarına çıkan en kotu yabancı düşmandan daha tehlikeli olduğunu öğrenmeleri olmuştur.

    edit: emeğe saygı olarak ayanux teşekkürler.
    1 ...
  10. rudin

    1.
  11. ivan sergeyevic turgenyev'in ayni adli kitapinin kahramanidir.
    romandaki tam adi dmitriy nikolayyevic rudin'dir.

    felsefi görüşü olan aydın bir rus gencidir; batı'da ve en başta almanya'da öğrenim görmüş birçok genç gibi, o da hegel
    felsefesine kapılmıştır. bu nokta, romanın birkaç yerinde belirtilmektedir. yazarın söylediği gibi, rudin "alman şiirine, alman coşumculuğuna ve felsefe dünyasına dalmış" bir düşünce adamıdır.

    zaten hegel'le everestini yaşayan alman romantizmine o devrin tümü kapılmıştı fakat turgenyev babalar ve oğullar da daha bir farkına varacağımız boş işler insanı yermektedir fakat babalar olan bu tipleri aynı zamanda gereksizde görmemekdedir.

    evet, rudin'de turgenyev, xix. yüzyılın 40. ve 50. yılları arasında rusya'da türemiş olan "gereksiz adami" pek iyi betimlemiştir. turgenyev'in güçlü kalemiyle ortaya çıkarılan bu "gereksiz adam"lar, rusya'da feodal ilişkilerin çökmeye yüz tuttuğu sırada belirmiştir.

    bu tür insanlar, toplum yaşamında bir iyileştirme yapılması gereğini kavramış olmakla birlikte, tembellikleri yüzünden bunu başarma gücünden yoksundurlar. düşünceleriyle istençleri arasında bir uçurum vardır. turgenyev'in rudin'i aslında shakespeare'in hamlet tragedyasının kahramanını anımsatmaktadır. hamlet gibi, rudin tipinde ve benzeri "gereksiz adamlar"da da incelikli, yüksek düşünceler, eğilimler vardır; ama ne çare ki, onlar da hamlet gibi istençsiz, edilgin ve duraksayan varlıklardır. rusya'daki toplumsal yaşam koşullarının ürünü olarak ortaya çıkan bu insanlar, yaşamda hep başarısız olmaya yazgılıdırlar.

    turgenyev, rudin'in kişiliğinde "gereksiz insan"ın, "laf devi" ve "eylem cücesi"nin tam bir ilkörneğini yaratmıştır. bu arada, rus toplumunda ortaya çıkan önemli olaylardan hiçbiri turgenyev'in gözünden kaçmamış, bunların hepsi onun romanlarında incelenmiş ve betimlenmiştir.

    turgenyev, kendisinin de açıkladığı gibi, romanlarının bütün kahramanlarını gerçek yaşamda yakından tanıdığı insanlar arasından seçmekte ve bunları en doğal davranışlarıyla, kendisinden bir şey katmadan ortaya koymaktadır.

    bir yapıtına başlarken, "... başarabilirsem, zamanımızın yaşamını, ülkemizdeki gerçek biçimiyle betimlemeye çalışacağım," demektedir.

    rudin'in belli başlı niteliklerinden biri, onun iş başarma isteğiyle yaptığı iş arasındaki karşıtlıktır. o, coşkulu olarak düşünceye dalıp çalışmanın, toplumsal eylemin, girişimci ve uygulayıcı bir insan olmanın gerektiğini düşünebilmekteyse de, kendinde bunu başaracak gücü bulamamaktadır.

    bu sınıfa giren insanlardaki bu karşıtlığı, turgenyev açık olarak ortaya koymaktadır. rudin, "gücünü boş sözlerle tüketmemek" gerektiğini coşkuyla anlatmakta; çalışmanın ve toplumsal eylemin yararlarından sık sık söz etmekte, ama aynı zamanda bunu yapmaya gücü yetmediğinden de acı acı yakınarak, "olgunlaşmamış bir varlık" olduğunu söylemektedir. rudin: "karşıma çıkan ilk engelde ben kendimi artık yok olmuş duyumsuyorum" diyor.

    rudin'in bütün girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. onun köy ekonomisiyle ilgili işlerle uğraşmasından hiçbir şey çıkmıyor; eğitim işi kısa süreli ve başarısızdır; öğretmenliğe başlamasıyla vazgeçmesi bir oluyor; bir ırmağı yolculuğa elverişli duruma
    getirmek için çalışmaları da sabun köpüğü gibi patlayıp yok oluyor. rudin'in, işi başarabilmek için ne gücü, ne sabrı, ne de durumu gereği gibi kavrayabilecek bilgi ve anlayışı vardır.

    rudin'in yaşama yeteneksizliği, onun natalya lasunska'yla ilişkilerinde de açıkça görülmektedir. yüksekten konuşmalarıyla kızın dikkatini çekmiş, gönlünü büyülemiştir. natalya'nın güçlü sevgisine, bağlılığına, romanın kahramanı pek kararsız, belirsiz
    tavırlarla, sözlerle karşılık veriyor. sonunda da "sanki sorumluluktan korkarak" duygularından dolayı kendini ayıplıyor.

    ancak turgenyev, rudin'de yalnızca olumsız yanlar görmemektedir. iş yeteneği olmamakla birlikte, rudin, turgenyev'e göre yeni kuşakların eğiticisi görevini yapabilmektedir. rudin'in söylevleri, lejnev'e göre, "genç, doğanın rudin gibi eyleme geçme yeteneğinden yoksun yaratmadığı ve düşüncelerini eylem alanına koymasını bilen yeni kuşakların ruhuna pek çok iyi tohum ekmiştir."

    işte butün bu cümlelerden sonra aklıma hemen başarısız olan dekabristler geliyor fakat daha sonra başarılı olan oktyabristler geliyor.
    işte bütün bu sancılı başarının ardında rudinlerin yerini şöyle tarif etmek istiyorum. dekabristlerin oluşmasına neden olan bir önceki nesil yani kesinkes turgenyevin babalar ve oğullar bahsettiği babalar kısmı.

    turgenyev, kahramanın asla hırslı olmayışını ve kişisel her şeyinden, toplumun yararına olarak el çekmeye hazır olduğunu,
    özellikle övünerek söylemektedir. lejnev rudin'e: "bir işe her ne düşünceyle başlamış olursan ol, sen her seferinde kendi kişisel çıkarından özveride bulundun ve ne denli yağlı olursa olsun, kötü bir toprakta hiçbir zaman kök salamadın," diyor.

    xix. yüzyıl insanlardan girişim, istenç gücü ve edim istiyordu. bunları başaramayan rudinler, bir toplumsal güç olamazlardı.

    ama buna karşın rudinler, yazarın kanısına göre, saygı ve sevgiyi hak eden kimselerdir. bu gibi insanlar, yeni kuşakların çalışmalarına yol hazırlamışlardır. turgenyev, kahramanının olumlu rolünü, işte bu noktada görmektedir.

    rudin romanı, o zamanın rus soylularının iyilerini anlatmaktadır. ama sonuçta hepsi de "gereksiz birer insan" olarak gösterilmektedir.

    ne kadar tanıdık cümleler değil mi?
    bugün devrinde kendimiz de dahil etrafımızda ne kadar çok rudin var?
    karanlığa bir mum yakmayı değilde bin mum yakmayı hevesleyen o kadar insanın olmasına rağmen tek bir mum bile yakmamaları ne kadar enteresan değil mi?

    fakat bana göre bu günün insanı rudin bile olmaktan çıktı.
    tamamen ferdiyetçi bir görünüm almaktadır.
    yani anlayacağınız bu devirde rudin bile olmak utopyadır.
    işte bütün bunların ışığında ve herşeye rağmen turgenyevin rudini okumaya değer buluyorum.
    1 ...
  12. oktyabryat

    ?.
  13. sovyetlerde komünistliğe giden yolda alacağın ilk ünvan.
    ayrıca rusça da kiril alfebesi kullanılması sebebiyle latin harflerine çevirinçe kelime aynı oluyor fakat türkçe de birilerine bu kelimeleri anlatacaksan en uygun kullanım ve yazım şekli seslenişinde olduğu gibidir.
    yani aktyabryat diye yazmam gerekiyor. ve tabi ki kamsamol, kamunist, savet, sayuz, piyaner diye yazmam gerekiyor iş bu konuyla alakalı kelimeleride.
    *
    sovyet insanı daha ilk doğuştan kaderi planlanır.

    gerçi daha sonra sovyet insanının hayatını planlayan rejimin yani sayuzun kendisinin kaderini planlayamadığı görüldü. hatta etap olarak komünizme geçmesi gereken praletarya diktatoriyası nedense bunu hiç istemedi. hatta tito nun daha yumşatıcı diktatoryası vakti zamanında sovyet hükümetince yerildi. bilimsel olarak bile yanlış bir etap izlediği bile yazıldı çizildi. pek bilinmez ama şunu belirtmek istiyorum. sovyetlerde nerdeyse siçmak için bile bilimsel makale bile yazılırdı. olayı bilime yıkmanın dayanılmaz hafifliğiylemidir nedir. kolhozlar veya sovhozlar aylık hesabatını bile verirken olaya bir bilimsellik makalesi katarlar.

    evet ne diyorduk. bu planlamanın ilk aşaması daha okula başladığın gün senin her yanını sarar.

    bir oktyabryatın giyimi aynen şöyledir. beyaz kömlek ve siyah pantolon fakat bu giysinin en önemli ayrıntısı kırmızı rengde bir nevi fular ve yakana takılmış leninin çocukluk resmi rozeti.

    ne kadar zekice dimi?...çocuk resimli rozet.. acayip severdim. sevmeyende yoktu. leninide acayip severdim. küçük vladka gibiydim. hep çalışkan hep çalışkan.ama zaman zaman yaramazlık bile yapan.

    okulda kitaplarda leninin çocukken okuldaki başarılarından hikayeler anlatılır.
    zaman zaman evdeki yaramazlıklar sonucu örneğin vazonun kırması sonrasında annesinin ona öğütünü anlatıyor.
    babasınından söz edilmemesiı daha bir dikkat çekici.

    işte bütün bu güzel rüyalar içinde sen ilkokul bittiğinde orta sınıflarda piyaner olmayı arzularsın. yani küçük vladimir gibi büyümeyi arzu ederek ve onun gibi olmak isteyerek.

    tabii sen o zamanlar leninin stalin tarafından akıl hastanesine kapatılarak ölüme terkedildiğini bilmiyorsun.

    işte sovyetler ve oktyabryat olmak böyle birşeydi. *
    0 ...
  14. akreple yelkovanin aski

    1.
  15. bu aşkın şahidi duvardaki saattir.
    bir gün gönül isyandayken akla gelir bu güzel hikaye ve dökülür kalemden bin yıllık hasretin hikayesi.

    yine yazıyorum sana gecenin bir vakti
    geldi yine sensizliğin hüzün saati

    kalem artık kederden yazmaz
    bu acı heyhat sayfalara sığmaz

    ah sevdalı yüreğim bilmez değilim, bilirim
    bu zor aşkı ben yinede seçerim

    lakin sevda yüklü gemilerden inen
    yükü, taşıyaamz oldu bu beden

    haykırır durur biçareyim, oldum heder
    gel gör ki sevdalı yüreğim ona ne der

    ey isyankar cismanım al sana bir hikaye
    sonra sorarım sana, uslanmadın niye

    bir zaman usta bir sanatkar
    eylemiş insan oğluna yeni bir kar

    günü saatlere, saati dakikalara bu usta
    ayırı vermiş, milletse eylemiş ona gıpta

    padişah buyurmuş «tez bulun bir isim»
    saat diyelim buna demiş bir kesim

    bir vakte kadar gel zaman git zaman
    bu hazin aşkın şahidi olmuş zaman

    gel sana anlatayım bu iki biçareyi
    öğren onlardan gerçek sevgiyi

    birinin ismi mecnun, diğerinse leyla
    diye, gönlüm başlamış bu gurbet masala

    sevdalı mecnun durmadan ona koşarmış
    bekleyen leylasıysa hasreti hüzne sararmış

    öyle hızlı koşar ki, adı olur yelkovan
    gören derki leylaya kavuşması her an

    bizse deriz neden akmaz zaman
    duysa çokmu kızar bunlara yelkovan

    nedendir bilinmez leylasının ismi akrep olmuş
    cilvesidir hayatın, leylaları kimse anlamaz olmuş

    bir gözü önde, bir gözü arkada onu bekler
    belki, her an gelir yelkovanı, onu bir kerecik sever

    koşar gelir çok uzaklardan yelkovan
    akrabe kavuşması sadece küçük bir an

    kahpe felek nedense gülmemiş yüzlerine
    koşması gerekmiş, kavuşmak için akrebine

    bir an atılı vermiş öne yelkovan, biçare
    ama umutlu, ama hızlı koşmuş seven yare

    akrepse yetişirim diye yollara atmış kendini
    sevdiğini ararken, yorgun düşmüş bedeni

    dağlar, tepeler aşmış gelmiş yelkovan
    bırakdığı yerde bulamayınca onu, bir feryadı figan

    delirmiş, çıldırmış, bir kıskançlık fırtınası
    kopu vermiş gönlünde. olmalı bir açıklaması

    diye, durmamış koşmuş aşmış tepeyi
    görmüş gözyaşları içinde yorgun sevgiliyi

    anlamış akrebin, sevdalı yüreğini
    koşmuş sarmış onun yorgun bedenini

    heyhat yine ayrılık vakti gelmiş o an
    buna çok içerlemiş hatta zaman

    yorulur, düşer kalkamazsa yelkovan
    tamire hazırmış binlerce usta her an

    bilinmez, belki duasıydı bu yelkovanın
    sebepse buna, hasretiydi leylanın

    bu hazin hikaye sürüp gitmiş yıllar yılı
    misal olsun diye bütün sevenlere anlatmalı

    mekanıdır bu aşıkların duvardaki saat
    ikiside eyledi küçük bir ana kanaat

    ne güzel hikaye, al sana bir ibret
    gönül seçdi onu, sende biraz akıl et

    koymuşsa gönlümüze bu sevdayı, yaradan
    şükret sende ey cismanım, olma nadan

    elbet biter bir gün bu hasret
    mekan olur ikimize ebedi cennet

    uslan artık ey cismanım
    budur sana gönül fermanım...
    1 ...
  16. bu sehirde bir kiz

    ?.
  17. seni bekleyen, özleyen, yanan, çaresiz birinin tek gerçekci tanımıdır.
    çünkü gidipte göremeceğin, bu görmelere isim veremeyeceğin için tek kaçış yoludur ona bu şehirde bir kız demek.
    fakat kayıtsız değilsin. bilirsin ki acıları senin acılarına benziyor. tek farkı sana başkası, seninde ona acı vermiş olman. ve duygularını işte bütün bunlar ifade eder. biraz mahcupluk, keşkelik, teskinlik verme için o kıza işte bu sözler yazılı verilir. bir gece.
    *
    şimdi bu şehirde
    bir yerde bir kız ağlıyor
    kimse duymuyor onu
    kimseler anlamıyor onu

    gözlerinde yağmur
    dudaklarında çöl ateşi
    kalbi firarda, ruhu intiharda

    bir kız ağlıyor
    bir ben biliyorum
    kimseler bilmiyor

    dokunsam titreyen kalbine
    koklasam buram buram hüzün kokan saçlarını
    islansam yağmurlarında
    ölsem dudaklarında

    dokunamaz, dokunamam
    koklayamaz, koklayamam
    içim uçurumdan düşen ölü bedenin acısında
    yasaklar gardiyan oldu mutluluğa
    mutluluk kan revan
    susuz, sürgün, bezgin
    ve bu şehirde
    bir kız ağlıyor
    kimse anlamıyor
    ben anlamıyorum
    ben ağlıyorum...
    2 ...
  18. mutlu yillar sevgilim mutlu yillar

    1.
  19. yeni yılın şenliği, şakraklığı, hoşnutluğu içinde sevgiliye işte bu güzel sözleri sarfedersin.

    fakat zaman zaman ayrılık, uzaklık ve bir o kadarda yokluk ona mutlu yıllar demek için mektup yazmana sebep olur.
    **
    sevgilim,
    mutlu yıllar demek.her ne kadar senin içinde en bilindik temennilerin olabildiğince en basitinden.
    en sloganından olsada.yine de bir beni dinle...

    süslüyor ya mağazaların camekanlarını
    banka tarafından gönderilen kredi borcu mektuplarını
    duyguları bedavadan ifade eden yılbaşı kartlarını
    süslüyor ya beyoğlunun kara ve kanlı sokaklarını

    mutluluk dilemenin
    mutlu yıllar demenin
    içi bu kadar boşaltılır mı?

    her biri biraz daha kirletiyor
    biraz daha basitleştiriyor
    ve o bilindik sloganlara dönüyor
    kayb etdiğimiz bir kelimemiz daha oluyor

    dünyamız küçülüyor, ruhumuz üşüyor
    aydınlık, kara ve kanlı sokaklar
    mutlu yıllar, mutlu yıllar
    işıl ışıl, rengarenk sokaklar
    paranın keskin yüzü
    ruhumu delik deşik ediyor
    üstüme çullanıyor
    sen ağlıyorsun
    sonra ben
    birde annem

    biliyorum ,
    ruhumuzun tükendiği yerde
    bizde kaybedeceğiz
    onlar gibi...

    sevgilim,
    her ne kadar uzakta olsanda
    yanımda olmasanda
    ayrılık hasretiyle ateşte yansamda
    ateşi sen koru ben olsamda

    her ne kadar hüzünle sevinci
    senle sensizliği
    yoklukla varlığı
    bir arada yaşasakta

    ben senle bunları yaşamanın
    tarikat ehlinin huşusunda
    cay ve sabah simidinin hoşnutluğunda
    bir çocuğun kahkasında
    ilk gelenin mutluluğundayım

    her ne kadar kar hiç yağmasada
    kimseler beni aramasada
    annem bensiz ağlasada
    sende bensiz uyusanda
    ve
    bir yerlerde hala çocuk kanı aksada
    birilerinin cebi durmadan dolsada
    birilerinse karnı aç olsada...

    ben senle bunları yaşamanın
    gebe kadının sancısında
    bir cesedin soğukluğunda
    kötülüğün dayanılmaz ağırlığında
    yaralı askerin umutsuzluğunda
    sürgün adamın kahrındayım

    biliyorum,
    susmam gerek!
    yazmamam
    bunları sana hatırlatmamam gerek!

    oysa sen,

    yağmur altında dans etmenin
    hasretken hüngür hüngür ağlamanın
    tarifini duymak isterdin

    yada
    ulu ortalıkta seviyorum, aşığım diye
    haykırmamı
    kilolarca çilek alıp
    kağıt torbasınada seni seviyorum diye
    yazmamı
    ilk öpüşmemizi hatırlatıp
    hayır hayır, ilk sen beni öptün diye
    arsızlaşmamı

    düşsel kırıklığı olmayan arzuları
    sen ve benli, güzel sonlu hikayeleri
    sigarayı artık bırakdığımı
    resmine uzunca daldığımı
    müjdelememi isterdin

    işte sevgilim,

    çileği paylaşmamana inat
    ilk senin öpmene kıyak
    ha birde gamzelerine ithaf
    mutlu yıllar sevgilim
    mutlu yıllar...
    2 ...
  20. yorgun gonlum bir gece sana hasretken

    ?.
  21. sen, kendin, ruhun, kalbin, bedenin ve bütün dünyan ona hasretken tek kelime dökülür o yorgun düşüncelerinden, aklından, gönlünden.

    yorgun gönlüm bir gece sana hasretken
    götürdün ruhumu uzak denizlere, açıp yelken

    arkanızdan ağlayan soğuk ölü bedenin
    isyanıdır bu, umursamazlığına sevginin

    hasretin korunu yazmayan kırık kalem
    vuruyor bedenimi duvardan duvara bu elem

    öyle bitkinim, öyle yorgunum
    şurda kafama bile sıkamıyorum

    yıllarca bozbulanık sulardan içti gönül
    dikenindir kanatan yüreğimi, ey gül

    oysa koklamak isterdim mısralarımla telini
    akan kandır gözlerimden, bir güvercini

    salmak isterdim senin özgürlüğüne
    dünya haritasında bir yere, gönlüne

    konduru versem son öpücüğümü
    sonra bırakıp sokağa, ölümü

    uçup gitsen ufuklara, çok uzaklara
    öpsem kanatlarından, uzansam martılara

    ne çok isterdim kıyılarına konmayı
    mutluluğa senle özgürce kanatlanmayı

    sensizliğin bu çölde rengi al
    kalbimi uçurdum dağlara, git al

    alabora gönlüm bu elde çok yaralı
    anlat bana özlemini, dağlar maralı

    avcı bilirmi bendeki bu sızıyı
    vurulan kalbine, saplanan ağrıyı

    ey dağlar maralı, her gece bu sancıya
    mahkum ruhum, hasrettir bir sevdaya

    oysa ne çоk isterdim sahillerine
    vurmak, dalgalar gibi delicesine

    köpürüp-köpürüp kazımak ismini
    rıhtımlara, sonra anlatmak o gemini

    atlayıp gitmeli mutluluk ülkesine
    senli benli, pembe düşlü şehrine

    ne ço isterdim gülüşünü eline
    çizmek, yıldızlar kondurmak yüzüne

    gülücükler sacmak tenine, bir gece
    uykusuzum bu karanlık çölde bedevice

    elimde son sigara, tüter hasretine
    uçurtmasız bir çocuğum, muhtaç sevgine

    gel kurtar bedenimi, götür engin kalbine
    pamuklar içinde uyut.ninniler söyle yine..
    1 ...
  22. yar kayan bir yildiz oldu gozlerinde can

    1.
  23. bazen yar anlamaz seni ve umursazsızca bırakıp giderken tek söz kalmış bu acıyı ifade edecek.

    yar, kayan bir yıldız oldu gözlerinde can
    feda verilir uğruna can her, an

    tek üzüntüsüdür sensizlik, bu aşikin
    yari, gamı bu cana mahkum eylemesin

    bir feryadı figan yükselir gökkubbeye
    ahı naleyi canan duymaz acep niye

    bilmezmi kan damlar gözden her gece
    yokluğu da zihni uğratır felce

    acılara hisli kalbi eyleme düçar
    hazindir şiirler bile yari sorar

    nolur sormayın elim kalem tutmaz
    verdiği fermanı ölüm, değilki naz

    kalem kırık, gönül harabe, kağıt kan
    odam karanlık, yorgun beden kan revan

    dostlar bilirmisiniz çokmu swrer bu sızı
    ey aşiki biçareler niye yarin bu nazı

    mecnunu avareye eyle melhem ya rab
    duamdır sana bu gece halimdeki ızdırap
    0 ...
  24. kasim sogugunda guzel bir devrim

    ?.
  25. bir aşk ancak bir devrimle kalbinde dokunulmaz yer edinir.

    kasım soğuğunda güzel bir devrim.

    devrimler...
    hep vardır ya her birinin başlama noktası
    yada sebebi...
    sanayi devrimine feodallar,
    işçi devrimine kapitalistler,
    sebepdi...

    hep iyi ezberledim bunu ben
    tarih sınavlarında çıkar diye.
    sebebidir slogan ezberciliğimin
    ve sebebidir slogan ezberciliğine nefretimin
    bu bilindik sloganlar...
    zaten hep vasattım tarihten

    ve aslında,
    önceleri çokda sevdiğim kavram değildir, devrim
    devirmekten gelir…
    eğer sorsan türk dil kurumuna
    kırıp, dökmekten uzaktır ruhum
    türk dil kurumuna inat, isyankardır ruhum
    ve işte böyle,

    sevdim ben…
    devrimciliği sevdim
    belki çok yazdım herkes gibi
    kahrolsun diye
    belki erken dedim kimse gibi
    seviyorum diye

    sebebim,
    mavi gök yüzü, o deniz
    o deniz ki alır beni benden
    o gök yüzü ki, ölmeye değer
    bir anlık geçiriyorum aklımdan
    sebebimdi ülkemin insanı
    sebebimdi annem babam
    belki erken dedim kimse gibi
    seviyorum diye

    devriminde devrimi olur mu diye
    yüklendim kendime
    ama sebebimdi o deniz, o mavi gök yüzü ve annem

    devrimler hep güzeldir
    ve kasım soğuğunda
    güzel bir devrim geldi

    bilirim hep vardır her devrimin sebebi...
    belki erken dedim kimse gibi
    seviyorum seni diye
    sebebidir birileri
    adına yar dediğimiz
    uğruna ölünür dediğimiz

    dokunurken ölümün soğuk yüzü
    dudaklarıma, kahrıdır öpemedim diye
    varoluşunu, yokoluşunu senle yaşayamadı diye
    tekmelerken ruhum ölü bedenimi
    gözlerinden yağan damlalar öper dudaklarımı
    akar usul-usul solgun yüzüme
    kurtarmak ister bedenimi bu hırpalanmadan
    kurtarır,
    dokunur dudaklarıma...

    sebebidir birileri bunlara
    adına yar dediğimiz
    uğruna ölünür dediğimiz

    bilirim erken dedim
    seviyorum diye
    bilirsin, kasım soğuğunda
    güzel bir devrimsin
    adı sen
    sebebi sen
    neticesi sen
    ve devrimler hep güzeldir
    2 ...
  26. biraz sonra kendimi dışarı atacağım

    ?.
  27. bunaldığında, sıkıldığında, daraldığında yapabileceğin eylemdir fakat bazen artık divaneliyini ne kendin ne de başkası kaldıracak duruma gelmişse yapacak tek eğlemdir.

    biraz sonra kendimi dişari atacağim

    biraz sonra kendimi dışarı atacağım,
    öyle yalınayak,
    öyle bir çift buğulu söz.
    başı açık, saçları darmadağın,
    kalbi paramparça, ruhu yangın yeri,
    öyle divane,
    öyle biçare.

    şimdi,
    penceremde yağmur.
    odamda hüzün,
    gözlerimde kan.
    koro halinde söyleniyor ölüm türküm.
    bestesi sen, güftesi sen,
    dudağımda tek kelimesin sen.

    biraz sonra kendimi dışarı atacağım.
    bir veda mektubu bırakacağım.
    dostlara, tanıdıklara, beni soranlara
    eski sevdiklerime yada sevemediklerime
    bir veda yazıcağım
    o bildik sevecenliğimle
    haytalığımla,
    o kahkahamla.

    biraz sonra kendimi dışarı atacağım.
    karanlık sokaklara güneşimi çizeceğim,
    isıtasın diye yanına sokulmak.
    kaldırımlara dizlerini çizeceğim,
    başımı dizlerine yaslayıp uyumak.
    çayırlara çimenlere kokunu süreceğim,
    seni kana – kana koklamak.
    denizlere tadını katacağım,
    seni susayınca doya – doya yudumlamak.
    boğazı ince beline benzeteceğim,
    sana sımsıkı sarılmak.
    bütün kadınlara ismini vereceğim,
    özleyince, kızınca ve yine özleyince seni çağırmak.
    şehre seni seviyorum diyeceğim
    sana seni seviyorum demek için
    şehri sana benzeteceğim.

    şimdi sen gittin ya,
    ben hep gelişini anlatacağım
    dostlara, tanıdıklara, seni soranlara

    sahi sen gitmedin ki,
    gitmiş olsan
    ben hala nasıl
    sıcaklığınla ısınıyor
    dizlerinde uyuyor
    seni kokluyor
    sana sarılıyor
    seni seviyor olacaktım ki
    sen gitmedin.
    of kanmıyor
    kanamıyor
    kandıramıyorum…
    ne bu hüzünlü geceni
    ne gözlerimden akan yaşları
    ne de seni soran arkadaşları.

    biraz sonra kendimi dışarı atacağım.
    bağıra bağıra ağlayan bir çocuk
    bütün lanetlere küfür eden bir isyankar
    kedilere köpeklere yarenlik eden bir divane
    kendini köprülerden boşluğa atan bir zavallı olacağım.

    biraz sonra kendimi dışarı atacağım...
    0 ...
  28. yoksun yar yoksun iste

    1.
  29. bazen varlar fakat yok gibi birşeyler. işte bütün bu hüznünü tek kelime ifade eder o an.

    yoksun yar, yoksun işte

    sensiz yürüyorum yağmur altında
    ağlayan bir devin yalnızlığında
    yoksun yar, yoksun işte
    kalbime doğru açılan yollarda

    ah göre bilseydi seni ejdarhalar
    sensiz gecede, onlar da seni anar
    yoksun yar, yoksun işte
    ellerinde ki kalpleri sana ağlar

    görüyorum yağmurda şehir bekçisinin
    acısını, ağlıyorum sensizliğine sevdanın
    yoksun yar, yoksun işte
    bekçiler de ağlıyor bedeline bu aşkın

    savaşın ortasında masum bir çocuğum
    gözlerinde sevdalı leyla arıyorum
    yoksun yar, yoksun işte
    gel nolur kurtar çocuğu, ağlıyorum

    dinle, sevdiğimiz şarkı çalıyor
    ejdarhalar, bekçiler yol bekliyor
    geri dön yar, dön işte
    bu ağlayan dev seni çok seviyor...
    0 ...
  30. hesapsız aşk

    ?.
  31. insanoğlunun hesapsızlığın en güzel görünümü aşktadır ya. işte bu da öyle birşey.

    hesapsız aşk

    içimde bin bir soru, bir o kadar korku
    tenimde mabet kurmuş o bildik koku

    deli dalgalar vuruyor ruhumun ıssız sahillerine
    ölüyor hırcın çılgın duygular bakdıkça gözlerine

    destanlar yazıyor dokunurken kalbime ellerin
    sonra içimde yıkılmaz kaleleri yıkıyor sözlerin

    gönlü delik deşik eden söz, sanki kaktüs dikeni
    biraz hüzün biraz acı tattım bu kez sevgini

    sıyırdım kendimi kendimden vardım sana
    döndüm dönülmez yollardan, hemde kanakana

    aklımdan geçen ne gitmeler ne kalmalar
    sarıldıkça sımsıkı tenim bir tek sen kokar

    ne yeminler ne sözler gerekli
    hesapsız, kitapsız huzurla sevmeli.
    2 ...
  32. azerbaycan da paralarin resimlerle ifade edilmesi

    ?.
  33. not: azerbaycan da paralarin uzerindeki resimlerle ifade edilmesi olacaktı başlık ama kırpmak zorundaydık.

    öncelikle abartısız dünyanın paralar konusunda en rezil ifade biçimidir.

    zira yeni azerbaycan manatına geçmeden önce bizim bu ahali öyle bir illete yakalandı ki, anlatsan bir dert anlatmasan başka bir dert.
    insan kendinden böyle zamanlarda utanır.

    eğer ki eski tanımıyla 500 manata üzerinde olan nizami gencevinin resmine göre 500 manat değilde bir nizami deniyorsa veya 1000 manata üzerine olan memmed emin resulzade gibi liderin resminden dolayı 1000 manat değilde bir memmed deniyorsa o zaman insan bunca acı çeken halk adına, bunca tarih adına, bunca canını vatana vermiş yiğit adına utanır, rezil olur.

    burda ki hakaret bir tek paraya değil o şahısların manevi değelerine hakarettir.

    10000 manatı üzerinde ki şirvanşahlar sarayı resmi sebebiyle şirvan diyen bir halk nasıl bir uykuda olduğunu ben şahsen tasavvur etmek bile istemiyor. çünkü o zaman şahsi olarak rahmetli babam dahil bu halka canını veren bunca insan boşuna uğraşmış demekten başka birşey gelmiyor elden.

    şimdilerde paralarımız yenilendi de ahalide bu illetten kurtuldu. aslına bakarsanız paraların üzerinde ki resimlerin kargaşasından o resimlere bir tanım veremediler. belirtmek isterim ki, yeni paralara özellikle ünlü insan resimleri koymadılar.

    ee can çıkar huy çıkmaz...
    1 ...
  34. dunun kemalizmi bugunun tayyibizmi

    ?.
  35. bütün kemalizm kelimeli başlıkların bir nevi tayyibizm başlığı altında da açılmasına mümkün kılan bir nevi 'oh iyi' oldu mantığı.
    1 ...
  36. tesettursuzluk evlilik engelidir

    1.
  37. yine bir habervaktim klasiği olarak beni benden almış ' tespit yapmışlar canlar' kıvamında müthiş ötesi yazı.

    bu ne genelleme - bu ne bohemya.

    en bomba tespit olarak: ' Evlenebilmek için açılıp saçılmak zorundayız. Tesettüre girersek evlenemeyiz.'

    http://www.habervaktim.com/yazaroku.php?id=6253
    0 ...
  38. akp nin türkiye üzerine bir güneş gibi doğması

    1.
  39. * *
    cumhuriyetin kurulusundan beri rahat ve huzur gormeyen turk halkinin bekledigi ve en nihayet kavustugu olay.

    akp bugun turkiye'nin uzerine bir gunes gibi dogmustur. tek parti doneminin sikintilari, ezanin turkce okutuldugu devir, halkin sectigi iktidar mensuplarinin asilmasi ve en son da yasanan ekonomik krizin ardindan gonullere bir surur ve sevinc gelmistir. umarim bu gunes apaydin isigiyla ulkemizin uzerinde arzi endam edip durur..

    belki su an bu yazdiklarim anlasilmayacak, ama bundan 40 50 yil sonraki nesil su yazitlari internetin bir kosesinde bulup tebessumle okuyacaktir.
    10 ...
  40. winamp ina che skini doseyen devrimci genclik

    ?.
  41. devrim bayragini gururla tasiyan, biyiklari henuz terlemis altin genclik. *
    3 ...
  42. anitkabir fetisizmi

    ?.
  43. Resmi bayramlar, bilmem kimin gelmesi, yeni hükümetler, komutanların toplanıp gitmesi, rektörlerin gitmesi ve say say bitiremeceğin onlarca gel gitler sebebiyle ülkenin cümleten gark olduğu bir can çıkar huy çıkmaz durumu.

    Bu hal ve durum içerisinde olduğumuz sürece kimse * ' atam izindeyiz ' gerçekliğinin yokluğundan söz edemez. Zira bu ülkede 60 veya 81 ihtilalinde bile komutanların gittiği yer yine oraydı. Halbuki ne tesadüfdür ki asılan başbakan adnan menderes in de gittiği yer oraydı. Ve hepsi de bir nevi atanın izindeydiler.

    Bildiğin her türlü protestonun, çelengin, çiceğin, kutlamanın bile en uğrak yeri olması sebebiyle aklıma tek neden geliyor oda bu ülkenin anıtkabire fetişist duyguyla bağlı olmasıdır.
    1 ...
  44. laiklik din karsi durmasi vazgecilmez lokomotiftir

    ?.
  45. Öncelikle başlığın türkiye için laiklik - din karşı durması vazgeçilmez lokomotiftir olarak algılanmasını daha uygun olacağını düşünüyorum.
    Tanım: türkiye'nin içine artık çok fazla sinmiş laik veya din karşı durmasının varlığının kabullenmesiyle beraber toplum için bu karşı durmanın olumlu anlamda lokomotif olduğunun bir nevi açıklamasıdır.

    Düşüncemi alışkanlıklar kelimesinin bir tür toplumda yansıması üzerine önceden pekiştirecek olursam şunu belirtmek isterim: alışkanlıklar üzerine uzun-uzun psikolojik analizler yazmadan ve sizlerin bu konuda bilgi sahibi olduğunuzu farz ederek şunu belirtmek istiyorum matematiksel anlamda toplum bireylerin kümesidir diye düşünecek olursak. dolayısıyla bu anlamda alışkanlık ferdin nasıl ki hayatı için belirleyici oluyorsa bu alışkanlıkların toplum ve bu bağlam da devlet, millet, halkın bir nevi hayatı içinde etkili oluyor.
    Bu sebeple türkiye ne dini dün ne de laikliği dün tanıdı. alışkanlıklar edindi. her bir ferdi hem dinden hem de laiklikten kendisi için kendine has alışkanlıklar edindi. toplum da kendisi için bu alışkanlıklardan alışkanlık edindi. nasıl ki başbakana tepki anlamında 'izmirliyiz, gavuruz, gururluyuz' diye pankart açılması bir toplum alışkanlığıysa aynı zaman da chp konserlerine deli gibi koşan alevi toplumunu uzaklardan gören üsküdarlı bir bayanın balkonundan nerdeyse aşağı sarkarak eliyle kurt sembolünü yapması başka bir toplumun alışkanlığıdır. en uç örnekleme olarak: izmirlilerin bu saatten sonra konyalılar olmasını bekleyemeyiz. hele konyalıların izmirli olmalarını hiç bekleyemeyiz.

    ' peki bu alışkanlıklar nasıl bir lokomotif olur' sorusuna cevaben devam edeyim. işte bu fertle başlayan ve toplumun alışkanlığına dönü veren ediliverenler toplumun ekonomisi için, siyasi hayatı için, sosyal aktivitesi için, bir-birileriyle olan ilişkileri için tek etkili sebeptir. chp den başka bir partiye oy vermeyecek olan alevi toplumu gibi veya hatta nerdeyse mhp bile dahil diğer hiçbir partiye oy vermeyecek milli gençlikçiler buna en uç örneklerdir. alışkanlıkların ekonomik etkisi konusun da örnekleme meselesini sizlere bırakıyorum. fakat sizler için küçük bir anekdot anlatmak istiyorum. bildiğiniz gibi mussolini meslek olarak öğretmendi. anılarını yazdığı kitabında şöyle rivayet eder:'ders dönemi başlamıştı fakat hala ders kitaplarını ve bilumum gerekli olanları almamıştı. boş gelip gidiyordu. en yakın zaman da olmasını tavsiye ettim. fakat almadığını fark ettim. ve olayın üzerine gidince yahudi çocuğun ağzından şu lafları ala bildim. 'öğretmenim mahallede levo amca en yakın zaman kırtasiyesini açacak. onun açılmasını bekliyorum'. ve bütün ısrarlarıma rağmen o yahudi olan mahallenin esnafının yeni dükkanının açmasını bekledi'.
    işte bütün bunlar yüzünden değişmez bir gerçek var. türkiye'nin içine artık çok fazla sinmiş laik veya din karşı durmasının varlığı. çünkü alışverişler dahil hangi blokta yer almana göre değişe biliyor. oyları geçtim bu memlekette nerdeyse hademe bile olmak için hangi blokta yer aldığına göre belirlene biliyor.
    sistem oturmuş. her şey bu gidişata sahip olmalı. ötesi gayri mümkün. esasın da mümkün fakat konumuz bu mümkünlük üzerine değil. (bir ipucu: bunun için aklı selim olmanın ideal görünümü kafalara yerleşmeli). fakat bu mümkünlük gerçekleşse türkiye o zaman türkiye olmaz. en azından üç kıtayı saracak olan bir devlet olur. herhalde. yalnız bu da pek mümkün değil. biz olan üzerinden avunmaya devam edelim.
    şimdi avuntumuz şu türlü olması gerekiyor: efendim, bir sabah uyandınız konyalılar izmirli ve izmirliler de konyalı olmuş. ekonomi şu şekil de çözümlenmeye başlayacak. kombasan apar topar fabrikalarını veya bilmem nelerini izmir'e taşıyacak. izmirliler can yücel'in mezarı dahil hemen her şeyi bırakıp konya'ya koşuverecekler. hem de bankalarda ki bütün paralarını çekerek.hem de bin bir tövbeyle. banka müdürleri allah'a koşarcasına kefen giyip ' ya rab affet bizi' dercesine ağlamaklı konya'ya bile değil de erken hac seferini gerçekleştirmek için gereken yerlere gitmiş olacaklar. veya üniversiteler artık başörtülü olmayanları içeri almayacaklar. ama nafile kapanan gençler de erken hac seferine katıldılar. üniversiteler harran ovasına taşınacaklar. kemal alemdaroğlu tarikat ehli oluverecek aniden. anayasa başkanı haşim kılıç anayasa mahkemesinin'şeriatçı' olduğunu iddia ederek basın açıklaması yapacak. çev başkanı salya sümük 'bacılar örtününüz' diye ekranlar da çağrı yapacak.
    traji-komik açıdan bakarsak bütün bunların olması ne kadar bizi anlamsız kılar.
    biraz ciddiyet anlamın da,
    türkiye için laiklik- din karşı durması vazgeçilmez lokomotiftir. bu gün türkiye hala dinamik olarak ayakta durabiliyorsa ve hatta ileri gidebiliyorsa işte bu mozaikliğin verdiği olumluklar sebebiyledir. sizleri emin edeceğim bir konu var. türkiye asla ve asla süper güç olmayacak ama aynı zaman da türkiye asla ve asla güçsüz de olmayacak.
    şimdi eğer bu halimizi beğenmiyorsak. tek çözüm. alışkanlıkları değiştirmek. yalnız bu yanlış çözüm. eğer olursa yukarda saydığım trajik ve komik olaylar gerçekleşir. alışkanlıklarımızı değiştirmeyelim. fakat yalnız ve sadece yalnız kendi sesimizi duymaktan vazgeçelim. farklı sesler de duyalım. dinleyelim. yani aklı selim olmanın ideal hali bizlerin hayatına girmeli.
    yani okullar başörtülülerin yüzüne kapanmasın. veya 'gavur' olmanın garipsenmesi bırakılmalı.
    bitiş olarak, gerçek olan şudur başörtüsü sorunu bitmez. bu sorun dün çıkmadı ki bugün bitsin.
    veya diğer bir değişle türkiye'de laiklik -din karşı durması bitmez. bu bir gereklilik.
    çünkü bu türkiye'nin türkiye olmasının nedeni.(tek nedeni değil ama).

    Son olarak, metin içerisinde farklı sesler duymak gibi önemli bir meseleye vurgu yaptığım için okumanız için buyrunuz.

    farklı sesler duymak
    0 ...
  46. recep tayyip erdogan yuzyilimizin lideridir

    1.
  47. * *
    akli selim herkesin sanirim hemfikir olacagi onerme. recep bey yuzyilimizin gelmis gecmis ve gelecek ve gececek en onemli ismi, beyin yapicisi, insan sahlandiricisi, fikir babasi, siyasetcisi ve lideridir. gecen karadenizde katildigimiz bir mitingde farkettik bunu.

    bugun gelinen konjukturde (konjoktur muydu yoksa?) gelisen turk ekonomisine baktigimizda recep beyin ekonomi hamuleleri ile ulkeyi nasil derinden ve icten ice kalkindigini gormemiz mumkundur. tipki kurtulus savasindaki gibi yikilmis, umitleri bitmis bir toplumu ayaga kaldirmis ve ileri ileri daha da ileriye goturmustur. kisacik zaman zarfinda oyle noktalara gelmistirki ulke simdi burada anlatmaya kalksam bitmez. o yuzden hic girmeyecegim o konuya da sunu diyecem eger bedelli askerlik ciksa bu bile yeter yani. cunku gerek lejyoner fransiz ordusu gerekse almanlar ayni sistem uzreler.

    yorum: genel olarak buna karşı çıktımızda aklı selimsizlikle suçlanacağımız için başlamadan bir sıfır kaybedebileceğimiz fikir tartışması kıvamında bile olmayan hede höde.

    (bkz: al bir de burdan yak)
    4 ...
  48. nanoteknoloji çağında devrim düşlemek

    1.
  49. * *
    --spoiler--
    nasil hala nanotech cagda kemaliztlerin bulunmasi abes ise yine ayni cagda devrim duslemek, devrim ruyalari gormek te bir o kadar abestir. devrimin devri coktan kapanmistir. artik hicbir alanda devrim yapilamaz. devrim yapmak isteyen kuba'ya gitsin kardesim. orada yapilmisi var. ama burada yemez. o yuzden lutfen artik devrimle ilgili dus gormeyi birakalim. ahmet kaya'nin devrimle ilgili sarkilarini da silelim komputerlerimizden. bir de benim bir arkadasim vardi ahmet kaya sarkilarini che skinli winampta dinlerdi. biraz safti ama sonucta o da bir devrim asigiydi.

    burdan su sonucu cikariyoruz kuba devrim cennetidir.

    abesle istigal bir durum.
    --spoiler--

    esasında monarşi benim isyanımdı gizli mantığına sahip birilerinin abesle iştigalle suçladığı ve bir nevi anlamsız romantizm gibi göstermeye çalıştığı düşün kirletilmesi için biçilmiş kaftan cinsinden başlık.
    1 ...
  50. ozgurluk gelecekse nedir bu dalgalanan bayraklar

    ?.
  51. olabildiğince en anarşist, en kabul etmez düşüncenin maksimum seviyede ifadesidir. Hatta gün gelir dudaklardan şunlar dökülür.

    yaşananlar katiliyse duyğuların
    kaybetmeler sebebse sevgisizliğe
    kalbe sevgi kafi değilse illa kazanmak gerekse
    tek soruyla çözülür mü bunlar?
    sevmek buysa nefret ne?

    bir çocuk kaybediyorsa babasını erken
    niye ölüyor çocuklar, niye ağlıyor anne
    özgürlük gelecekse nedir bu dalgalanan bayraklar
    barış gülermi yüzümüze eğer sorsak
    yaşamak buysa ölüm ne?
    2 ...
  52. fahisenin andi kollugun arkasina gecene kadar

    1.
  53. o kadar aklını başına topla dememe rağmen ve o kadar yemin etmesine rağmen. bak fakirsin fukarasın atarım dememe rağmen bitti bulaşmıycam demesine rağmen fabrikada çalışan ve evli olan biriyle ( o da bir boka derman değil. karısı üçüncü çocuğunu karnında taşıyormuş) daha geçen hafta kaçan ve bir hafta bolca fikfikleştikten sonra arsızca işe gelmiş daha iyirmibirini geçenlerde doldurmuş ve daha evvel üç ay biriyle evli kalmış ( resmi nikah mikah yok) biri yüzünden sinirlenirim gerilince ve kovdukdan sonra aklıma gelen gerçekci bir sözdür. ve azeri deyimlerden biri olup türkçesi de belki şöyle ola bilir.

    fahişenin yemini çimenlerin arkasına geçene kadar.
    2 ...
  54. bim den alisveris yapmayan laik genclik

    ?.
  55. en az coca cola almayan mübarek gençlik kadar veya ülker yemem diyen solcu gençlik kadar çok enteresan bir kişilik olması nediyle pek dikkatimize şayandırlar.

    ama çok daha tehlikeli bu tipler şöyle bir yaklaşımları da var: bim den alışveriş yapan herkese şeriatçı gözüyle bakarlar.

    çok daha saldırgandırlar. sevmezler kimseleri. öğrencidir, ne yapsın ne ucuzsa ondan alıyor diye düşünmezler. yapıştırırlar sana o kelimeyi. yahu keşke senin o dediğin şeriatçılardan olsak da anlasak ve dert etmesek. ama değiliz işte. biz öğrenciydik. paramız olsa makarna değil pizza yerdik. paramız olsa en köpek öldüreninden şarap değilde bira içerdik. bunlar bim poşetin de birayı bile görse takiye yapıyoruz diye şüplenen tiplerdir.
    dert bim le başlamıyor bim le de bitmiyor. derdimiz büyük. hala anlamadığım sebeple başörtüsüyle okula alınmayanlar var. olurda gelecek de saçı açık diye veya etek giyiyor diye okula alınmayan olursa ona da karşıyız. ölümüne anarşistiz. karşı koyarız her türlü dayatmaya. özgürlükçüyüz. sallamıyoruz kimseleri. sade ve doğal insanız. öyle kampçı falan değiliz. eköl falan da temsil etmeyiz.

    (bkz: ölümüne anarşistiz)
    7 ...
  56. coca cola almayan mubarek genclik

    1.
  57. vaktizamanında çıkan ve nerdeyse şehir efsanesine dönmüş coca - colayı ters oku bak ne yazıyorla başlayan ve sırasıyla yok israile yardım ediyor yok sen biliyormusun bu neden yapılıyor furyaları şaha kalkınca kendine bir prensip daha edinmiş bu mübarek gençlik esasında ' ülker yemem diyen solcu gençlik ' den daha sert duruş sergileyip buna çok ciddi riayet etmiştir. gönüllerimizi kazanmış bu prensip sahibi insanların da atladığı bir kaç şey olmasına rağmen kutlarız canı gönülden.

    velhasıl, vakti zamanında bir mail gelmişti . bushun irak da katliam yapdığı dönemlerdi. üstüne üstlük israil filistinlileri yine katl ediyordu. herşey ayyuka çıkmıştı. bu tepki mailin de bir web adresi verilmiş. özetle bu video yapılan vahşetleri gösteriyordu ve daha sonrasında meşhur markaları almayınız çünki masumlara sıkılan kurşunların sermayesi oluyor diye telkinde bulunuyorlardı. duyarlıklarını takdire şayandı.

    ama yine atladıkları birşey vardı. işte bu atlatıkları neydi diye düşündüğümde yazdığım bir olayı sizle paylaşmak istiyorum.
    0 ...
  58. ulker yemem diyen solcu genclik

    ?.
  59. vaktizamanında hoş mu hoş bayanla oturulan okul kantinin de sunulan ülkerin ikram ürününe ' hayır teşekkür ederim ben ülker yemiyorum' diyip beni dumura uğratan bir hikaye başlığıdır. yabancı olmamız sebebiyle memleket meselerine alışkın olmadığımdan irkilmeme sebep olmuş. korkmama. hemen acaba domuz yağımı kullanılıyor da diye yemiyor gibi bir düşünceye kapılıp ambalaj arkasına bakı vermeme sebep olmuş. daha sonrasında türkiye gerçeğiyle yavaş yavaş yüzleşmeme sebep olmuş bir başlangıcdır.

    diğerleri için :

    (bkz: coca-cola almayan mübarek gençlik)

    (bkz: bim den alışveriş yapmayan laik gençlik)
    4 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük