alev alev dolanıyor içimi çizme isteği.
aslolan çizmek değil, özlem.
bir yol çiziyorum, giderek daralan, perspektif bildiğimden değil, gözlem.
yollar uzakta daralıyorlar, bunu uzun otobüs yolculuklarından biliyorum.
bir kız çiziyorum yolun başına, eline bir çanta veriyorum, okula gitsin, okusun hasbam.
uzun uzun saçlar çiziyorum, işi ne, taransın yosmam.
sonra resme bakıp basıyorum şarabı bardağın gözüne, bardağın gözünün tam neresi olduğunu çok iyi bilemeyerek.
seviyoruz ya, içmek gerekli.
kız çıkıp gidiyor resim kağıdından.
fırçalarımı kırıyorum, boyalarımı atıyorum gayya kuyularına.
içimdeki çizme isteğini bir ressama ciro edip basıyorum şarabı bardağın gözüne…
bardağın gözü olmaz.
çekmece mi bu?
çekmecenin gözünün de bir şey gördüğü söylenemez.
kendin yarat dertleri, kendin üzül,
delikanlı bir felsefe.
rüyamda akvaryum tamircisiydim. öyle bir meslek grubu var mı bilemiyorum ama başlığı görünce aklıma geldi. uzay mekiğine benzer zehirli siyah balıklar vardı akvaryumda. götüm açık kalmış sanırım.
zorunlu tanım olarak "suda yaşayan hayvanları ve bitkileri doğada olduğu gibi yaşatmaya yarayan saydam cam kap"mış. güzel tanımlamışlar ama, aferin...
sevmedim bu yeni halini. ne oy verebiliyorsun ne de kim ne yazmış ne yazmamış görebiliyorsun. hoş ben yeni hali dedim ama kim bilir ne zaman yenilendi. onu da bilmiyorum...
bugün salonumuz için yağlı boya tablo baktım. fiyatı yüz elli küsurdü. tabloya göre bir çerçeve beğendim ve toplam fiyatını sorduğumda üç yüz küsure tekabül ettiğini öğrendim. çerçevenin fiyatının tablodan yüksek olması sinirimi bozdu, almadan çıktım. yol boyunca düşündüm bende mi anormallik var diye. gerçekten bilemiyorum... neyse bu da böyle bir anımdır ulan
+ yedi gün içinde öleceksin
- yedi gün içinde mi yoksa yedi gün sonra mı öleceğim, anlamadım?
* içinde diyoruz ya lan
- lan benim bunu hazmetmem yedi günden uzun sürer zaten, vicdanını sikeyim...
yemeklerde kullanılmadan önce bir süre suda bekletmek, ağızlarını açtıktan sonra güzelce yıkamak gerekir. boyutları küçüktür ve aslında yemeklere aman aman bi tat vermez.
son iki yıldır üç numara kafayla gezmeme neden olan eylemdir. enseyi düzgün kesmek zor olsada zamanla öğreniyor insan. küçük bi ayna aldım her şey bir milyon dükkanından iki lira verip işe yarıyor gerçekten. neyse bu da böyle bi anımdır ulan
hizmet sektöründe çalışan insanların " -meli -malı" larından biri. içinde benimde bulunduğum bu kesim maalesef pazar,bayram,zart zurt demeden işe gider mal gibi çalışır üç kuruş para kazanır ayın ikinci haftası para biter kalan zaman diliminde götünü tuta tuta gezer. yani özetle yazık lan bize
şebnem ile duet yaptığı halini an itibarıyla ilk kez dinliyor olmakla beraber beğendiğimi belirtmek istiyorum. ayrıca melankoliye hiç ihtiyacım yokken alttan alttan yükleme yaptığını fark etmemiş değilim. yani bu durumda psikolojisi bozuk biri için ne denli etlili olur siz düşünün. ya da düşünmeyin sikime kadar nihayetinde. haydi bakalım...
günde otuz yedi bin kişiye yemek çıkartan bir yemek fabrikasıdır. aşçıbaşları, aşçıbaşları yardımcıları, kısım sefleri ve su seflerinin çok çok güzel paralar kazandığı fakat alt kademediki aşçıların bundan nasibini alamadığı kurumsal bir işletmedir. hijyen ve kalite konusunda olayın bokunu çıkarttıklarını rahatlıkla söyleyebilirim. bırakın ürünlerin son kullanma tarihlerinin geçmemesine dikkat edilmesini saatlerin bile hesabını kitabını yaparak hiç bir ürünün gözünün yaşına bakmadan atılması söz konusu. ambalajlı bir ürünün yanında yarı mamul durması gerektiğinde aradaki mesafenin en az dört parmak genişliğinde olması şartı var. bir ürünü hazırlamaya başladığın saat dosyalara işlenmeli, ürünün hazırlığının bittiği saat dosyaya işlenmeli, ürünün ısısı dosyaya işlenmeli, ürünün soğutulması (iki saat) ve soğuduktan sonraki ısısı ölçülüp dosyaya işlenmeli. kısaca tüketici olarak rahatlıklı güvenebileceğiniz bir işletmedir ama çalışan olarak ciddi bıkkınlık yaratır kurallar ve cezaları...