tıpkı çeviri sistemleri gibi temel olarak iki çeşide ayırabiliriz.
kural bazlı olanlar ve örnek bazlı olanlar.
ilk grup bildiğimiz sözlük sitelerini içeriyor. her terim karşısına türkçe'den bir karşılık girerek oluşturuluyor.
http://www.nasildenir.com sitesi ise örnek bazlı bir alternatif sunuyor. yani aranan terim cümle bağlamındaki çevirisiyle veriliyor. bu da dili doğal akışında öğrenmek isteyenler için daha avantajlı bir çözüm.
aranan terimin cümle içinde çevirilerini listeleyerek doğru bağlamda kullanmamız için ipuçları veren bir ingilizce sözlük. özellikle ingilizce'de belli bir seviye sahibi olan fakat geliştirmeye ihtiyacı olanlar için ideal.
yeni bir ingilizce-türkçe sözlük. mevcut sözlüklerden farklı olarak aranan terimin cümle içinde çevirilerini listeleyerek doğru bağlamda kullanmamız için ipuçları veriyor. henüz yeni bir proje olmasına rağmen veritabanı sürekli genişliyor. bu da arama sonuçlarının giderek daha düzgün hale geleceği anlamına geliyor.
son 4 sezonda 3 kere şampiyon olmasına rağmen belini doğrultamayan türkiye'nin en kötü yönetilen kulüplerinden biri.
aysal dönemi - terim kaosu - italyan kazığı derken hamzaoğlu ile 2 kupayla biten sezonun ardından bu sefer oldu galiba demiştik. fakat bu nasıl bir yönetimdir ki şampiyonluk kutlaması yapalı 3 ay olmadan tüm camianın umudunu söndürmeyi başardı. duygun'du dursun'du bir avuç basiretsizin elinde oyuncağa döndü türkiye'nin ve doğu avrupa'nın en büyük kulübü.
kadro planlaması, transfer vs. yanlış olabilir. keşke tek sorun bundan ibaret olsa. vizyonsuz yönetim ve teknik ekip marifetiyle galatasaray'ın itibarının zayıflatıldığını düşünüyorum. podolski gibi kimsenin burun kıvıramayacağı bir adamı bile ezile büzüle transfer etti bu yönetim. bir zamanlar avrupa'ya diz çöktüren kulübün resmi mağazası ve twitter hesabı meriç nehrinin batısında bir hiç olan türkiye ligi takımlarından birine laf yetiştirmekle meşgul.
yönetim için tüm bunların bahanesi de avrupa'da kimsenin takmadığı finansal fair play...
şu yanılgıyı ortadan kaldırmak lazım öncelikle futbola harcanan para futboldan kazanılmıyor.
evet porto modeli vb. vasat ntvspor izleyicisi yorumlarının atladığı şey bu.
ne manchester city ne fenerbahçe ne de trabzonspor finansal fair playi takıyor.
kağıt üzerinde muhtemelen ffp'ye uygun hareket ediyorlar ama hiç bir başarı primi alamayan trabzonspor'un son 2 sezonda harcağını paranın 50m euro üzerinde olduğunu düşünüyorum. keza fenerbahçe ne zaman paraya ihtiyacı olsa sihirli bir sponsor çıkageliyor vesaire. futbol takımlarının futboldan para kazandığına inanmak için ya cahil ya da salak olmak lazım. salak olmadığına emin olduğum bu koca kelli felli adamlarınkine cehalet deniyor. aynısını beşiktaş yönetimi için de söyleyebilirim. oyuncu satıp alarak kulübe gelir kazandırabileceğine sanıyor fikret orman. iki sezon daha şampiyon olamazlarsa görecek o da al-satçılığın gerçek maliyetini. işte bu adamda olması gereken vizyon koskoca galatasaray kulubüne sıçramış boyutta. şimdi benim oturup bu entry'yi beşiktaş başlığına girip orman'la kafa bulmam gerekiyordu ama aynısının daha sevimsizi bizim başkan olunca insan mahcup oluyor.
bir de hamzaoğlu var ki ona diyecek sözüm yok. maxi pereira ile sabri'yi kıyaslayan; burak küsmesin dye mario gomez tarzı bi adamı istemeyen özgüvensiz, otorite kuramayan akhisar'dan yukarı seviyelerde zorlanan bir hoca.
#28827824 kendisine çok vurunca peki ne yapılabilirdi sorusu gelmiş.
geriye doğru yapılan yanlışlara bakarak benim görüşlerim kabaca şöyle:
1) az kişinin bildiği efsane websitelerinden biri olması gerekirken kendilerinin de en başta farkına varamadığı bir hızda bu sözlük kitleselleşti. dolayısıyla tek sesliliği muhafaza etmeye çalışmanın hiç bir anlamı yoktu. yönetim olarak siyasi angajmanlara girmeleri konumlarını daha da sorgulatır hale getirdi. format vs. dayatması olmaksızın cümle kurmayı bilen herkese yazarlık vermeleri, daha sonra kural ihlali yapanları uçurmaları lazımdı. zaten karma sistemi ile başarısız yazarlar ortaya çıkardı.
2) sol frame yerine "badi"yi takip etmeye dayanan bir zaman akışı geliştirebilirlerdi en başından beri. şimdi zaten gündem ile mecbur filitrelediler o karman çorman framei.
3) siteye her şeyin yazılabilmesi çok mantıksızdı. ya düzgün alt formatlar geliştireceklerdi subredditler gibi ya da en başından beri teker teker kategorilendirmeyle uğraşacaklardı. şimdi yaptıkları fakat hiç bir işe yaramayan kanallar gibi.
10 seneyi aşkın süredir ziyaretçisi olduğum 2007'den beri 3 hesabımın olduğu bir girişim.
fakat şimdi biraz arkasından konuşalım.
ekşi sözlük başarısız bir formata sahiptir.
içinde yazdığımız uludağ sözlük vb. klonlarından katılımcı olması sayesinde başarılı olanlar olsa da ekşi sözlük de formatı da başarısızdır.
bunun sebebi çok açık. "sosyal medya"nın mail grupları ve forumlardan ibaret olduğu yıllarda ortaya çıkmasına rağmen basit hatalarla dizayn edilmiştir.
şimdi teker teker bu hataları ve altında yatan sebepleri anlatacağım. belki kendine pay çıkaracak olan birilerinin kulağına gider.
1) üyelik yapısı
sedat kapanoğlu muhtemelen sadece kendi dar arkadaş çevresinin kullanacağını düşündüğü için üyeliği zor şartlarla mümkün kılarak seçkinci bir model benimsemiştir.
uzun süre ekşi sözlük şöyle çalıştı: günlük ziyaretçi 500.000, o gün sözlüğe giren yazar sayısı 20.000
yani bu siteye giren her 25 kişiden 1'inin içerik ürettiği diğerlerinin ise pasif gözlemci olduğu anlamına geliyor. kullanıcı angajmanının bu denli zayıf olması zaten bu erken projenin önce wikipedia sonra twitter tarafından yerle bir edilmesine sebep oldu.
1.1) marjinallik
dar üyelik sistemi büyük ölçüde kesişen kültürel çevrelerden insanları bir araya getirdi. kadıköy'ün taksim'in barlarındaki sol-özgürlükçü eğilimlere sahip muhalif fakat aile kökeni itibariyle türk ve orta sınıf Y kuşağı toplumun birçok yerleşik değerinden uzaktı. atatürk, din, kürt meselesi, kadın-erkek ilişkileri vb. sayısız konuda aşırı, abartılı yer yer ahlaksız bulundular.
1.2) siyasi angajman
gezi ile başlayan son 3 senede ise ekşi sözlük çok farklı bir döneme girdi. benzer kültürel çevrelerden doğan zaytung gibi toplumsal olayların başından itibaren site yönetimi olarak muhalif tavır aldılar. gaz maskesi dağıtma duyuruları, kılıçdaroğlu'ndan ödül alma, hdp'lilerle kanka olma şeklinde devam etti. yazarların düzenlediği zirvelerin aksine site yönetiminin aktif rol alması patronaj kuşkularına sebep oldu.
2) tasarım
ekşi sözlük işlevi net olarak tanımlanmamış bir sözlüktü. uludağ, itü vs. gibi kitleye münhasır olmadığı gibi belli bir kategoride dikey içerik de üretmiyordu. bunun sonucu olarak sidebarında (ya da o iğrenç iframeli dönemlerden kalma sol frameinde) her şeyi çorba olarak sunan bir sözlük vardı. kategorizasyon yoktu ve sol framein ebesi çok narindi. herkes aklından geçen her şeyi yazarak oraya çıkabiliyordu. bu da 5 dakikalığına da olsa binlerce anlık ziyaretçiye sahip bir sitenin gündemine oturmak demek oluyordu. provokatif niyetlere sahip yazarların ekmeğine yağ süren bir özellikti.
3) içerik
dikey tasarlanmayan ekşi sözlükte içerik tam bir muammaydı. herkes sedat kapanoğlu'nun insanlığı zombileştirmek için uydurduğu belli basmakalıp format kurallarına uyduktan sonra her türlü içeriği bu siteye yazabiliyordu. itiraftan, sosyal tespitlere; şarkı sözünden, film incelemesine her şey düzensizce buraya kusuluyordu.
3.1) kaosun başlangıcı
her şey sözlüğün karman çorman içeriğini birilerinin daha düzgün ve katılımcı olarak yapmasıyla başladı. bu saatten sonra sözlük denen format resmen çöküşe geçti.
önce wikipedia diye birşey türkçe içeriğini epey zengileştirdi. sözlükte kafa patlatan, akademik yazan adamlar daha prestijli, daha katılımcı, daha ciddi ve uluslararası olan bu ortamı sol frameinde cinsel fantezilerin olan bir sözlüğe tercih ederek ekşi sözlük'ten ayrıldı.
ikinci büyük darbe ise katılımcılığın zirve yaptığı facebook twitter gibi araçların 2006'dan itibaren çok hızlı bir şekilde türk kullanıcıların ilgisini çekmesiyle başladı. özellikle twitter ekşisözlükün mizah, trollük, siyaset, katılımcı habercilik gibi onlarca alandaki yerli tekelini alt üst etti. hele ekşi sözlükün katı kuralları, siyasi sansürü, editöryel insiyatife dayalı içerik silmesi, mahkemeyle ip paylaşması gibi durumlar eklenince twittera göç bir çok kişi için kaçınılmaz hale geldi.
ekşi sözlük kalitesizleşiyor eleştirileri bu sürece paralel olarak daha çok dillendirilmeye başlandı. önce wikipedia sonra twittera yaşanan göçten sonra geriye kalanların çoğu bu ikisinde de başarılı olamayacağını bilen bir avuç propagandist zavallı ve 3-5 lümpen ezikti.
işte mükemmel bir fikrin berbat bir yönetimle mahvedilmesinin hikayesi.
attığı gollerle değil "yenge"yle gündeme gelen klas topçu. kendi suçu pek yok aslında burayı da geldiği avrupa ülkeleri gibi zannetti. halbuki eski kaptanımızın sinema kapattığı sevgilisi için bile basının çarşaf çarşaf haber yaptığını bilseydi özel hayatını taraftara fazla açmazdı. bu işin de aslında bir numaralı örneği hagi ve alex'dir. onları bu kadar efsane yapan özelliklerinden biri de şöhret olmayı sindirebilmeleri kanımca. türkiye gibi her şeyin medyatikleştiği bir ülkede açık vermeden yıllarca aileleriyle yaşamayı başardılar.
"beni seviyor musun" da aslında bu sorulardan biridir. sevip sevdiğini hissettiremiyorsan ve bu soruyu sordurmak zorunda bıraktıysan zaten sıçmıssın. öyle değil de bu soru bir yanlış anlamanın ürünüyse iki kez sıçmıssın.
islam'a veya diğer kutsal dinlere ekmek çıkmayan görüştür. nitekim newton aydınlanma'nın adeta peygamberi, modernizmin kurucu babalarından biri olarak sayılır. kendisinin ateist olmaması müesses dini düzenle barışık olduğu anlamına gelmez ki bildiğim kadarıyla bilindik bir hristiyan mezhebine bağlı da değildir. muhtemelen darwin sonrası bir dönemde dünyaya gelse evrim teorisinin biyolojik açıklamaları etkisiyle ateizme daha yatkın biri olurdu.
öznenin önemli olduğu bir iddiadır. bu iddia genelde necip milletimiz tarafından çokça dile getirilir ki ülkemiz insanın pis olduğu da edirne'den azıcık dışarı çıkınca epeyce popülerlik kazanan bir söylemdir. özetle her genelleme gibi yanlıştır. ama şu gerçek var ki genelde su kaynaklarına daha kolay ulaşan medeniyetlerde temizlik doğal olarak daha gelişmiş bir alışkanlık olarak ortaya çıkıyor. arapların şanssızlığı da buradan kaynaklanıyor. en temizinin bile kullandığı su miktarı bizim ortalama vatandaşı geçemiyor.
allah sevgisi yerine allah korkusu'nu yayan insandır aynı zamanda. allah'tan korkan'dan zarar gelmez demiş büyüklerimiz eyvallah ama allah korkusu kavramı zaten "sevdiğini kırmamak" gibi bir korkudur esasında. bu tiplemenin korkusu ise fiziksel acı çekmeye dayalıdır daha çok. o yüzden içi boştur.
bunu söylemek tepki almama sebep olabilir ama defansif özellikleri zayıf bir solbektir. rize maçlarını düzenli olarak izleyen biri değilim ama ali adnan için bir kaç maçlarına baktım. kendisi ileriye bindirme yaptığında tandemde oynayan arkadaşları doğal olarak kademesine girmek zorunda kalıyor. buraya kadar herşey normal. fakat kendisinin üzerine rakip sağ açık ya da sağ bek geldiğinde de topa müdahaleleri hep yetersiz kalıyor, faulle sonuçlanıyor. kısacası ligimiz için müthiş bir hücümcü bektir fakat komple bir bek değildir.
fazla kötü bir şey değildir ama benim gibi bir apartman bebesiyseniz özellikle askerde zorlanabilirsiniz. bunun sebebi ise teorik bilgi eksikliği değil. ayakta sıçmanın temel şartı olan güçlü bir bacak kasının eksikliği. bu yüzden bizde bacak kaslarımızı geliştirerek bu dertten kurtuluyoruz. bu kadar basit.
sünnetli ve hızlı koşanın oğlanın; uzun boylu ve konuşkan kızın popüler olması. ilginçtir bu özellikler değişebiliyor sınıftan sınıfa ama şu sünnetli fenomeni aşırı derece tutarlı bir şekilde yerini koruyor.