ülkemin imansız kenti konya'da karşılaştığım bir bomba daha...
normalde hiç sevmem konya'yı, mecbur kalmadıkça da gitmem fakat bazen mecburen gidiyor insan iş için...
yine iş ziyaretlerimden biriydi. uçaktan inip konya havalimanı çıkışına doğru yürümekteydim. o sırada gerek dekolte kıyafetlerinden olsun gerekse mini etekleriyle olsun gerekse de konuşmalarından olsun 'biz konya'lıyız!' diye bağıran iki kız yanımda yürümekteydi. maalesef konuşmalarına kulak misafiri oldum. esmer olan röfleli olana 'ayh yhaa bu aralar içimde bir sıkıntı var geçmek bilmiyor sanırım depresyondayım acaba bir psikoloğa mı gitsem?' gibilerinden birşeyler söyledi. röfleli olan tam yorum yapacakken araya ben girdim ve 'geceleri yanlız kaldığınızda dua en iyi arkadaşınız olabilir ve bu sıkıntılarınızdan kurtulmanıza yardımcı olur' dedim. röfleli olan şaşkın bir biçimde bana baktığı anda esmer kız bombayı patlattı:
-dua dediğiniz nediiiaar? acabaa bir etli ekmek çeşidi mıığaa?
kaldım öylece sözlük. bir konya'lı dua kelimesini hayatında ilk kez duymuştu evet, bunun şaşkınlığını yaşadım uzun bir süre...
sonra ben türkiye'de en çok günah işlenen şehrin konya olması diye başlık açtığımda kızıyorsunuz ediyorsunuz ama durum ortada.
ayrıca başlık 'konyalıların dua ne antidepresan ilaç mı diye sorması' olacaktı da neyse artık.
kekremsi kalça loblarını ayırıp, yeni tanıtılan pembesel polis coplarıyla duhul etmeyi hayal etmektir pembe tolga'dan nefret etmek. ve onun hiçbir işe yaramayan pembe uzantılarının üzerine 2000 doları fırlatıvermektir.
mevsim yaza döndü hey! haydi herkes plaja,
şamrelle yüzmek varken, ne gerek var kürtaja?
göbeğimi kaşırım, bidondan su içerim,
plajda top oynasan, gelip atarım taca!
kuzey kıbrıs türk cumhuriyeti sınırları içerisinde, girne'de yer alan st. hilarion kalesi; beşparmak dağları üzerinde kurulan üç kaleden en batıda yer alanıdır. ada halkını olası arap saldırılarına karşı savunmak ve yaklaşan saldırılarda erken uyarı sağlamak amacıyla inşa edilmiştir.
muhteşem bir girne ve havanın açık & nemsiz olduğu günlerde ufuk noktasında görülebilen türkiye manzarasını vaat eden kale, denizden 700 metre yüksekte, oldukça sarp iki tepe üzerine kurulmuştur.
daha önce de dedim, ey nick'ini zor bulan,
gel unut o kızı sen, başka bir bele dolan.
bazen basit bir nick'i, bulmak bile zor iken;
hayatının aşkını, bulmak için çok erken.
dörtlüğüne bayıldım, nick'inle müsemmadır,
bizim gibiler için, keşkül aşktan evladır.
geçen bir resim gördüm, tam da şunu anlatan:
onlarda varsa six pack, bizde şekerparedir.
yine işe geldim de, çok mu fark etti sanki,
türk kahvesi yapmışlar, falıma baktı kanki.
çıka çıka ya tavuk, ya horoz çıkmış falda,
ben de anlamsız buldum, güldüm geçtim inan ki.
arkamda duran müdür, şimdi yıllık izinde,
üst amirim iş için yurtdışı gezisinde.
bu koşullar altında ben, zerre kadar çalışmam,
ne gidecem lan işe, yatarım ben evimde.
jennifer'ın makyajı, bizi ilgilendirmez,
önümüzde domalsa, kimse hayır diyemez.
adama sormazlar mı: mark anthony'nin derdi
okyanus ötesinden burda seni mi gerdi?
dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı,
sözlükten öğrenelim, kafiyeli yazmayı.
bırak herkes dil döksün, sevdikleri uğruna,
ya ben kurban olurum, aşığın göz nuruna.
kimse bana demesin kuran-ı kerim için:
'kadın erkek eşittir' yapmayın allah için.
"kimi kiminden üstün", "kadınları dövünüz"
bunlar allah kelamı, isterseniz sövünüz.
soru eki "misin"ler ayrı yazılır kardeş,
inan ben de isterim, sevdiceğinle ol eş.
gerçi hayır da gelmez, artık o ilişkiden,
aranıza ayrılık lafı girmişse bi kez.
neyse ki bu seneki maratona katıldım,
hiç düşünmeden gittim, en önlere atıldım.
sanmayın aynı şekil, en önlerde bitirdim,
köprü yarı olmadan, öldüm bittim kesildim.