artık kapüşonlu demenin sıradanlığından olacak ki sarışan ablaların adına hoodie dedikleri kapüşonlu sweatshirt. bana göre her daim kapüşonlu, hatta kapşonlu.
takımda ahmed isminde 7 futbolcusu olunca, ahmed'in gol atamama olasılığını düşünmek bile istemediğim milli takım. aralarında anlaşıp atsın biri, kim olduğu hiç farketmez. yeter ki adı ahmed olsun.
-"paşa çocuğu gibi yayılmış beyim, kalk çabuk bakayım ordan hadi işinin başına. hadi. hadi dedim ama..."
bilmez ki bana bu lafları sarfeden şahıs babamın paşa olduğunu. konuşur durur saatlerce. yok göt büyütüyormuşumda, yok iş götü yokmuş bende. çayımı yudumlayıp dinlerim sakin sakin, arada sırıtıp daha da sinirlendiririm keratayı. sinirden dayanamayıp ta gelir yanıma başıma, çatar kaşları.
bu duyguyu çok seviyorum. karşımda patron avazı çıktığı kadar bağırıyor, küfürler savuruyor. bense onun sinirden sahip çıkamadığı mimiklerine bakıp kıkır kıkır gülüyorum. işte tam da o anda dayanamayıp sıkıca gömleğimden tutup, kendine doğru çekiyor beni.
-"paşa çocuğu musun lan it?"
belki çoğumuza bu soru yöneltilmiştir. "paşa çocuğu musun lan, oturma çalış." bende her zaman bunun cevabını evet olarak verip, soruyu soranın suratında oluşan rengi ton ton izlemek isterim. ama günümüz koşullarında ekmek aslanın ağzında, bunu yapmak insan evladının işi değil. zaten babam da paşa değil. ama babam paşa olsaydı ve kenarda hazır işim bekleseydi, patronun yakamdan tutup kendine çektiği o vakit.
bugün başıma gelen olay. ne bileyim o an için kendimi gayet medeni, yaptığım şeyin gayet doğal bir davranış olduğunu düşündüm. "merhaba de, tanısan da tanımasan da merhaba de.. çünkü hayat böyle daha bir anlamlı" gibisinden enti püften bir hayat felsefesi de geçmedi aklımdan. dosdoğru söyleyiverdim.
evet, kantinde tam karşımdaki masada oturan çocuğa "merhaba" dedim.*hatta dedikten bir süre sonra mutlu bile oldum yapmış olduğum hareketten dolayı. çocukta bana hafif bir tebessümle selamın karşılığını verince mutluluğum ikiye katlandı. fakat düşününce bunun bilinçli verilmiş bir selam olmadığı aklıma geldi, dur dedim kendi kendime. sevinme hemen.. ben o çocuğu sınıf arkadaşım zannedip de selam vermiştim. tam selamın karşılığını aldığım vakit elemanın yüzünde oluşan sikten, embesil tebessümünden anladım "lan oğlum bu o diil ki, sktiir, selam yalan yere gitti". ve çaktırmadan tebessümüne karşılık hafif gülen bir yüz yaptım kendimce.
verilen selam yanlış kişiye gitse de, önemli olan yapılan yanlışı belli etmeyip, olayın akışında çocuğun ne düşündünü anlamaktı. "kim lan bu çocuk bana selam verdi, tanıyor muyum acaba" gibisinden düşünse de içten içe beni takdir ettiğini de hissedebiliyordum. "insanlık ölmemiş be". olaydan yaklaşık 2 dakika sonra çocuğun yanına güzel bir kız geldi. heralde çocuk kıza durumu anlatmış olmalı ki dönüp dönüp bana baktılar. "allah kahretsin, vermez olaydım şu selamı.. bakmayın yaa". tabi ikisi de benim kim olduğumu çıkartamadılar. ee yani. çünkü ben medeniyetin doruklarında fink atan romeoyum. yaa bakmayın amınak.yim. hala bakıyorlar. verdiğim selamdan hem utanır hem de pişman olmuştum. birde derler ya çiçeğe gülen yüzle yaklaş, güneşe canım cicim de, ebene küfür etme, karşındaki kim olursa olsun merhaba demeden geçme gibisinden ince kitaplarda konu alan büyük hikayelerde olduğu gibi. sana uydum al bak, karşıma geçmişler gözleriyle ikide bir didikliyorlar, huylanır oldum artık. selam verdim borçlu çıktım. ne yaptılar o medeni romeoya bak, yanakları kızarır oldu. bir süre sonra dayanamayıp kalktım oturduğum yerden. şerefsizler tanımak uğruna arkamdan bile kesmeye devam ettiler. o kadar bunaldım ki, bir ara dönüp "yanlışlıka selam verdim hacit kusura kalma" deyiverecektim, zor tuttum kendimi. inan bir selam uğruna maruz kaldığım göz hapsine bak.
milletimiz selam vereni tanır, tanımadığına selam vermez. vereni de bir yerden çıkarmaya çalışır illaki. benimki de o ayardı. zordu, hiç güzel değildi. ama o sırada aldığım haz da ayrı birşeydi. tavsiye hem ederim hem de etmem. nasıl birşeyse.
yunan death metal grubu. 2006 yılında çıkardıkları be my drug albümü oldukça ses getirmiştir. albümlerinde michael jackson'ın beat it şarkısını kavırlamışlardır ki çokta güzel olmuştur. öyle bir iki şarkısı güzel olan albümlerden değildir, tamamıyla çok iyi bir albümdür. tarz olarak yatkınlığı olanlara tavsiye edilir.
egeli'ler tarafından çokça bilinen ve genellikle bu topraklar üzerinde yetişen turpotu'nun yaprakları ve filizlerinin haşlanmasıyla yapılan leziz bir salatadır. içine zeytin yağı, bol sarmısak, isteğe göre limon suyu ve tuz atılır. sağlığa son derece yararlıdır. "içinde bulunan yağlardan dolayı canlandırıcı, sinirleri teskin* edici, ağrı kesici özellikleri vardır."