kız cinsinin klişe malzemeleri bildiğimiz gibi; yok kalpli, yok çiçekli böcekli, cicili bicili şeylerdir. tamam, kızlar bu gibi nesnelerden hoşlanmaktadır. ama 21. yüzyılın ilk çeyreğinde 25 yaşına gelmiş, neredeyse üniversite mezunu olacak kız gidip ''love'' dövmesi yaptırıyor, bunu idrak edemiyorum. tamam bir akım vardır, o akımında az çok içerisinde yer alıyorsundur -kendine göre-, özenirsin sonra da yaptırırsın sevdiğin bir deseni veya resmi. bunda sorun yok(ayrıca hemen hemen her erkeğin sahip olduğu dirsekteki ''yıldız'' dövmesi görüp yaptırmak, bayağılıktan başka birşey de değildir). bunun da bir usulü olmalıdır. mesela yani ''yüzüklerin efendisi''ni okursun, izlersin, seversin; gollum dövmesini de alnının çatına yapıştırırsın. yaptıran kişi için bir anlamı, bir açıklaması vardır. bunu bile sempatiyle karşılayabilirim(daha böyle bir şey görmedim kesin konuşamıyorum). şimdi gel gelelim bizim ''çılgın kız''a gerçekten çılgın mıdır? yoksa ''ay ben aşk maşk hayranım böyle şeylere'', ''ah aşk nerdesin ha nerdesin?'' gibi düşünceleri barındıran aşk aşığı bir tip midir? kesin olarak bir şey diyemesem de. kanımca bu kız özenti olmanın ötesine geçememiştir. ulan kim aşk diye yazar koluna. eğer aşktan bahsediyorsan ne bileyim içsel, tinsel bir şeyden bahsediyorsundur. kalkıp aşkını koluna yazmak ne ifade etmektedir. valla bu griban anlamamaktadır.
neyse biraz samimi olsam aklını alacağım bu gibi tiplerinde, allah'tan çevremdekiler aşklarını daha görselleştir(e)mediler o güzel tenlerinde.
bazı düşünceler zehir gibidir. direkt beyinin en hassas noktasına işler, kapsar ve kuşatır. bunlardan biri de bu sorunsaldır. çok ani kendini gösterebilmektedir. sorunsal tanımlanmış, karar mekanizması devreye girmiştir. ilk seçenek; attırılarak herhangi bir şeye konsantrasyon kolaylıkla sağlanabilir. yalnız zoru seçerek kötü nefsani düşüncelere gem vurmak istenirse bu sanıldığı kadar kolay bir seçim olamayacaktır. gün içinde gözden kaçmaya hatun uzuvları hafızada zaten yer etmiştir. zaman onların zamanıdır, fotografik hafıza iş başındadır. bütün materyalleri gözden geçirerek seçenekleri sunmaktadır. bu aşamayı bastırabilen ''sexiz insan'' daha buyuk bir sorunla baş başadır; artık her resim, her yazı subliminal göndermeler içermektedir. internet sitelerindeki sağ köşedeki yer yer seksi olan hatunlar daha da seksi bir hal almaktadır. bunun böyle gitmeyeceğini anlayan erkek nesli bu işin çözümünü en başta bildiği ve benim söylediğim gibi ''attırarak'' rahata erecek, hayata tek açıdan bakmayacaktır. (bkz: yaşasın eller)
dev bir hulahopu oyuncak etmiştir. (bu hulahop gösteri şeklini de ilk defa izledim). sanatçının fiziksel yeteneğinin yanında müzikle kurduğu bağlantı, sahip olduğu dinamiklik mükemmel uyum içindedir. insanı duygudan duyguya sürüklemektedir. bu bir performans gösterisi, yaptığı şey sadece akrobasiden ibaret değildir. bunun yanında vitruvius insanın sahip olduğu mükemmel oranın müziğin etkisiyle fizik kurallarının hakimiyeti içinde bir nevi mucize yaratmasıdır. ben çok etkilendim. kesinlikle yüksek sesle izlemelisiniz.
bir çok dinde ''oruç'' mevcuttur. yalnız hiç bir dine inanmayıp oruç tutan insanlar da vardır. arayış içinde olan elemanların denemek amaçlı oruç tuttuğu tespitlerle mevcuttur.
malum ülkemizde öğretmenler bile tembel. ilkokul 5. sınıfa kadar yaptığı yazılıları kendi okumayıp o küçük heyecanlı bebelere okuturlardı. hani kötü de olmazdı, bol keseden eşe dosta dağıtırdık puanları -sınıfı geçirdiğim arkadaşlarım bile olurdu-.
geçenlerde bir arkadaşla görüştük. ilkokul mevzuları falan derken bir baktım bana sövmeye başladı, ''oğlum var ya senin yüzünden matematik özürlü oldum şu hayatta, nasıl olsa 5 alıyoruz diye yüzüne bile bakmadık. (...) (biraz ironik de olsa) şimdi 1/2'nin yüzde elli olduğunu zor anlıyorum amk, bari zorla da olsa bakardık, öğrenirdik birşeyler... bi' de ben bankacı olacağım lan!'' diyerek de bitirdi.
tabii ki ne desem boş. doğal olarak o zamanlar ayaklarıma kapanmalar, rüşvetler falan derken ''seve seve'' yapıyorduk. böyle olayları öngörecek bir velet olsam zaten yazılı okumazdım herhalde. neyse hayat böyle garip işte.
ülkede herkes ''koyun'' gibi bir o yana güdülüyor, bir bu yana. en ufak bir hengamede ''hani benim sürüm?'' diye telaşa kapılıyor insanlar. ukalalaşıyor, sadece karşısındaki sürüyü görüyor, ''koyun sürüsü olarak'' da nitelendiriyor yalnız bilmiyor ki koyun sürüsünden tek farkının ''inek sürüsünde olmak'' olduğunu.
empati yok, anlayış yok; ne olacak bu halimiz hiç bilmiyorum.
insana çok farklı deneyimler sunar. etrafındaki insanlar garip davranışlar sergilemeye başlar. aşina olmadığın yüzlerini görebilirsin. biraz oyunculuk gibi algılanabilir ama tam olarak öyle değildir; ''konuşmaktan ziyade düşünmeyi seçmek'' daha doğru bir nitelemedir. bir ara deneyin, bence gerekli.
birini almış karşına muhabbet etmeye başlarsın. birkaç saat sonra dönüp dolaşıp konu oraya bağlanacaktır. başlarsın anlatmaya, istemsiz. hemen hemen anlatacak birşey kalmadığını anladığında her boku anlattığının farkına varırsın. sonra söylenirsin ''lan niye anlattım şimdi gene... boku bokuna, niye anlatıyorsam artık!''. sonra kendine söz verirsin ''bir daha anlatmayacağım'' diyerek ama gelecek bunun aksini ispat edecektir.
insanın başına gelebilecek kötü olaylardan biridir. çok büyük sıçılır. ebatları dolayısıyla o bok karşısında sifon da etkisini yitirir. misafirlikteki 3. sifon çekilmişse soğuk terler boşalmaya başlar. ama her şeyin bir çözümü vardır. bunun çözümü de bokun belini kırmaktır.
ele alınan tuvalet fırçasıyla bok orta noktasından dürtülür. birkaç darbeyle bokun beli kırılır, düşman 2'ye ayrılmıştır.