anlatmaya çalıştığım şeyin tanımı biraz zor. edebiyat kasmaya çalışmayacağım. sanırım medikal bir sorunum var ve türkçe hiçbir kaynak bulamadığım için konu hakkında, kendim bir el atmak istedim. başına gelenler yalnız hissetmesin tek derdim.
tanım şu: iç ses veya sesler dediğimiz düşünceler bütününün sanki kafanızın içi kalabalık ve nezih bir restoranmış ve siz herkesin yemeğine işemişsinizcesine, aynı anda bağırmalarıdır. ancak iç sesinizin bir ses seviyesi olmamasından dolayı, bağıran insanları taklit etmek için tek yöntemi kelimeleri çok az uzatması ve bağırılmanın verdiği savunmacı hissiyatı size yaşatmasıdır.
benim deneyimim şöyle. genel olarak sessiz bir ortamda tekimdir ve ortada tek gürültü kaynağı, düzenli ses çıkaran vantilatör, klima, damlayan su sesi ya da eski bir saatin tik taklarıdır. böyle durumlarda düşüncelerime odaklanmaya başlarım istemsizce. normalde kendi kontrolüm altında olan iç sesim, ki bildiğim kadarıyla tek bir iç sesim var, sayıca çoğalmaya başlar. kafamdan geçen düşünce ya da cümle birkaç parçaya bölünür ve iç seslerin her biri cümleye farklı noktadan başlamış gibi, ne kadar dinlemeye çalışsam da anlam veremediğim bir kuru gürültüye dönüşür. bazı sesler yankılanıyor, bazıları diğerlerinden daha yavaş konuşuyor ve bazıları ise çok hızlı konuşuyordur o an.
zaman yavaşlamış gibi gelmeye başlar. önce kendi hareketleriniz de yavaşlamış gibi gelir, sonradan aslında dışarıya göre daha hızlı olduğunuzu düşünürsünüz.
dışarıdan bir araba motorunu çalıştırır ve siz bunu bir tehdit olarak alırsınız. sanki o araba size kızgındır.
pencerenin önünden bir kuş geçer ve sanki o kuş size sinirliymiş gibi hissedersiniz. demem o ki, ani oluşan her ses kaynağı size bir tehdit oluşturuyormuş gibi hissedersiniz.
kaçma veya savaşma refleksiniz devreye girer. gürültülerden tamamen soyutlamak istersiniz kendinizi. olduğunuz yerde pozisyon değiştirir, belki kalkıp farklı bir odaya geçersiniz ama iç sesiniz hala oradadır ve ondan kaçamayacağınızı anlarsınız ilk birkaç yaşayışta. eğer çok sık yaşıyorsanız bu durumu, kafanıza sıkasınız gelir çünkü ne zaman geçeceğini tahmin edemiyorsunuzdur. işin en kötü yanı, 5 dakika mı geçti yoksa 2 saattir mi bu haldesiniz, hiçbir fikriniz yoktur. zaman sizden bağımsız şekilde hem çok hızlı hem de çok yavaş ilerlemektedir artık. hiç bitmemesi fikri sizi korkutur.
dışarıdan her ses kaynağının size karşı bir agresiflik barındırmasının ve savunma hissiyatınızın mantıksız olduğunun farkındasınızdır bu arada. aslında hissettiğiniz şeyin gerçek olmadığını bilirsiniz. ancak içinde kısılmış gibi hissettikçe daha da kötüye gider her şey.
bunu yaşayan arkadaşlarıma bir not: dikkatinizi başka şeylere vermek daha hızlı geçmesini sağlıyor. özellikle ortama yeni bir ses kaynağı ekleyin. müzik ya da tv açın. gerekirse kendi kendinize konuşun. ve her ne kadar kötü olursa olsun, toplamda 15 dakika ve yarım saat arasından fazla sürmeyecek, emin olun. birileriyle konuşmak da kafanızı dağıtır, mesaj bile olsa. ya da google'da bir şeyler arayın, fotoğraflara girip en derinlerinden garip şeyler bulmaya çalışın. mutlaka iç sesinize odaklanmayı bırakmalısınız çünkü.
bu olayı çocukluğumdan beri yaşarım. yılda 3-4 kere olurdu bazen. sonra ilk okulun son dönemlerinde gece uyumadan önce çok sık yaşamaya başladım. sonra yine yavaşladı. bir süre böyle bir şey yaşadığımı bile unuttum. lisenin üçüncü yılı geri geldi. maksimum iki ayda bir kez yaşıyordum ama. şimdi ise üniversitenin ortalarındayım, yaz tatilindeyim ve stres düzeyim ortalamanın çok altında. nedense şu son iki haftadır ikinci kez aynı şeyi yaşıyorum.
hiç varlığını hatırlatacak kadar sık olmamıştı ama sonunda araştırmaya karar verdim. ingilizce ve türkçe tıbbi ve psikolojik kaynaklarda çok fazla bir şey bulamadım ama forum, blog tarzı yerlerde bunu anlatan çok kişi var. bazıları nörolojiye gitmiş ve migren aurası tanısı konmuş. ancak onlar da ben de biliyoruz ki bu olay geçtikten sonrasına bir migren ağrısı eşlik etmiyor. bazıları psikiyatriye gitmiş, psikiyatristler bipolar afektif bozukluk semptomu olabilir demiş. ancak bipolar bozukluk türlerinin geri kalan semptomları onlara uymamış. bazı doktorlar iç ses olduğunu anlayamayıp, sessel halüsinasyon zannetmiş ve akut şizofreni tanısı koymuş.
ben bir tıp öğrencisiyim ve ileride psikiyatrist olmak amacım. ve bunu yaşayan biri olarak şahsi düşüncem bunun bir anksiyete semptomu olması. anksiyete atakları ve panik ataklar alakasız zamanlarda da yaşanabiliyor. yaşanan auraya bir gerginlik havası hakim. derealizasyon(hiçbir şeyin gerçek gibi hissettirmemesi) ve depersonalizasyon(kendinizi kendiniz gibi hissetmemeniz) da bu auraya benzeyen ve anksiyete ataklarında görülen bulgular. dolayısıyla ben bunun panik atağın bir türü olduğunu düşünüyorum.
amacım kimseye tanı koymak değil. ve hali hazırda ne böyle bir lisansım, ne de yetkim var. ancak eğer bunu yaşıyorsanız, nedenini bulamıyorsanız ve nasıl anlatacağınızı bile kestiremiyorsanız, üstüne anlatmaya kalkınca kimse ne dediğinizi anlamıyorsa belki bu yazım size yardımcı olabilir. bir psikiyatriste ya da psikoloğa giderseniz ve size yukarıda bahsettiğim tanıları koyacak olursa "peki bu başka bir şey olamaz mı?" diye sorgulayabilmeniz.
belki bu konuda daha bilgili olan birileri çıkar ve bana "hayır kardeşim, bu bilinen bir tıbbi bulgu, şu anlama geliyor ve şu hastalığa işaret ediyor" der. eğer derlerse mutlu da olurum, elime araştıracak bir ipucu daha geçmiş olur. ama en kötü ihtimalle, belki daha önce araştırılmamış bir olaydır ve araştırılmaya başlanır.
bu uzun yazıyı okuduğunuz için teşekkürler ve eğer bu aurayı yaşarken araştırmaya kalktıysanız, umarım kafanızı dağıtabilmişimdir. ve tabii ki, dayanın, az sonra geçer.
çok iyi bir trend. hatta hayatımda gördüğüm en mantıklı trend. efsane eleştri. kadınlar tüm vücutlarına ağda epilasyon bilmem ne uğraşsınlar, gitsinler plaja, orangutan gibi gezen ama "kadın dediğin kılsız olur" diyen erkeklerle bir arada takılsınlar. belki orangutanlar eleştirildiklerini hissederler ya da kadınları eleştirmeyi bırakırlar filan. hem giyen kadın eğlenmiş olur hem de milletin süzücü gözlerini üstünde uzun süre hissetmez. her şekilde kazan kazan mayo trendidir.
kktc adresi verilmiş kargoyu rum kesimine gönderen czech post'a, kargoyu bu tarafa teslim etmek yerine şubesinde haftalarca bekleten ve sonra "gönderildi ve imzalandı" yazan cyprus post'a, daha öncesinde türkiye adresli bir kargomu gümrükten geçmesine rağmen istanbulun ötesine getiremeyen ptt'ye tek tek saygılarımı sunarım.
çok uzun yıllardır bu sözlüğün bir yazarı olarak artık yeter sanki kimseyi üzüp kırmamaya çalıştığım. daha kötü olamaz denilen içeriğin gittikçe kötüleştiği, formatın sikilip atılmasında benim dahi katkımın bulunduğu, eskiden en sevdiğim bu ortamdan gürültülü ve malca bir çıkış yapasım var. bu hesabı kaybetmek istemiyorum ama herkese istediğim gibi laf sokacağım formatın belini kıracağım bir gün geçirsem daha da bir şey istemem herhalde. hatta adım duyulduktan sonra uçurulurum filan. böyle planlarım oluyor bazen ama sonra eskiden burada tanıştığım bazı güzel insanlar ve modlar hatrına susuyorum. zaten yeterince çekiyorlar, bir de ben ortalığı karıştırmayayım diyorum. ama cidden çok içimden geliyor.
gammaz arkadaşlar, bu başlığı ben uçurulmadan kapatın lütfen. eğer ilk gören bir mod olursa, bir süreliğine çaylaklık yiyerek kurtulsam olur değil mi? hadi ama yıllardır sadık kaldım buraya, ilk fevri davranışımda atmazsınız herhalde beni. en son çaylaklık yiyeli birkaç sene olmuştur misal. kısa süreli verdiğim rahatsızlıktan dolayı kusuruma bakmayın ama çok canım sıkıldı, sol freymi ağlattım ben de.
2011'de kurulmuş bir elektropop müzik grubu. Klipleri genelde animasyon şeklindedir ve cherry ana karakter olmak üzere goldie foxx, dyna mink ve bipolar bear grubun diğer üyeleridir. ode to the bouncer, eros and apollo gibi şarkıları en bilinenleridir ve eşlik etmesi eğlencelidir.
2 sene önce çıkardıkları jenny şarkısının bu yakınlarda klibini çıkarmışlar, o klibi o kadar derinden hissettim ki *... zaten tip olarak cherry'e benziyorum, makyajı abartsam olur, üzerine onun jenny'si gibi benim de lucie'm var... neyse yeri değil zamanı değil.
sol frame ne zaman yavaşlasa birileri hep kürtlere ya da türklere laf atıyor, hep bir kavga kıyamet. lan kaç yıl oldu ben buraya geleli, kaç ay oldu uğramayalı, hala aynı terane. biri de durup demiyor ki bugün yaratıcı olalım da farklı bir konu açalım. temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp aynı başlığı 75 kere açıyorsunuz abi sıkılın artık yeter be. hiç mi başka ilgi alanınız yok?
"watashi wa aku made shitsuji desu kara." cümlesindeki "aku made"*yi "akuma de"* olarak telaffuz eden kuroshitsuji(black butler) uşağı. türkçe'ye "sonuçta ben cehennemden çıkma bir uşağım." ya da "ben sadece lanet olası bir uşağım. " şeklinde çevrilmiştir. ingilizce "i am only one hell of a butler." şeklinde çevrilir. cümleden belli olduğu gibi kendisi ana karakterle anlaşma yapmış bir şeytandır.
"grey is..." dee juusan nickli Arap bir kızın çizip yazdığı standartların üzerinde bir webcomic'tir. çizimleri kalitelidir ama zaman kavramı biraz karmaşıktır. arada karakterlerin bakış açıları arasında geçişler yapılmaktadır.
ana karakterleri 8 yaşında yüksek bir yerden nehire atlamak isteyen black ve onu atlamadan durdurup arkadaşı olan white'dir. (olaylar bunlar 8 yaşındayken geçmiyor.)
Kara no Kyoki animesinin tema şarkılarını yapmış ve Lacrimosa şarkısıyla Kuroshitsuji'nin ending müziğini seslendirmiş üç vokalist ve bir besteciden oluşan grup. sesleri gerçekten çok güzel ve güçlü.
gereksizdir. istedikleri kadar test yapsınlar yine de yarım metreden aşağı düşen bir iphone ya da galaxy s3'ün ekranı çatlıyor. bunu bildikten sonra sniperla ateş etmenin bir mantığı yok. sanki ekstrem testler yaptıktan sonra geliştirme çabası gösteriyorlar. gerçi ne yapabilirler ki? cam kalın olsa dokunmatik sıkıntı olacak. zaten normal bir insan telefonunu gökdelenden aşağı attıktan sonra yeniden kullanmayı denemez. kurşun geçirmeze de gerek yok aslında.
böyle söylüyorum ama telefonumun ekranı çatlasa bu kadar mantıklı düşünür müydüm bakalım?
oğulları okuldan arkadaşımdı. çocuğa öğle arasına kadar söylemediler olayı. annesini hastanede biliyordu, akşam cenazesine katıldı. aynı sorunlar benim ailemde de vardı. o yüzden bu başlığı açan ben olmak istemedim. okul yönetimi kadının cenazesine katılmamıza bile izin vermedi. ama yine de son ders kaçıp gittik. kalabalık olalım, yalnız hissetmesin dedik. umarım kardeşinden ayırmazlar. ben olsam (zaten babamı sevmiyorum) babama işkence ederek öldürmek hayallerimi süslüyor olurdu.
edit: entryi komple yeniden yazmaya karar verdim. sonradan bakınca çok saçma hakikaten.**
çikolata yine kendine benzer tatta bir şeyle eritildiğinden kokusu ve tadı daha güzelleşir.
ne yani, çayla mı eritelim, tadı değişiyor o zaman. onu da denedim. sütle iyi oluyor ama herkes süt tadını sevmeyebilir. gerçi herkes çikolata da sevmeyebilir ama ana malzeme çikolata.
çikolata karamelli ise daha güzel olur bence.
kuaförün saçı yıkadıktan sonra suyunu akıtırken, o saçı kuruturken*, hallaç pamuğuna çevirdiği saçı taramaya çabalarken ve o saça şekil vermeye çalışırken saça öküz gibi asılmasıdır. elindeki şeyin saç olduğunu, bir insanın kafasında bulunduğunu, çekerse o insanın canının yanacağını unutmuştur. kafayı uyuşturana kadar çekmeye devam eder. aynı zamanda kulağın kepçesine bir saat fön makinesini tutan kuaför de budur. o kulak illa kavurma olacak değil mi?
hogwarts muggle'lere bir yıkıntı gibi göründüğünden sadece büyücülere simit satılabilir. büyücüler de okul yemekhanesinde krallar gibi beslendiği için simide falan bakmazlar. belki hogwarts treninde satılabilir o simit. ya da 9/3 çeyrek peronunda satılır.
bir çeşit photoshop uygulaması. hazır ve bilgisayarınızdan yüklediğiniz resimleri boyayabilir, efektler ekleyebilir ve yeni resimler yapabilirsiniz. http://www.psykopaint.com/painter.html
doctor who dizisi için müzik yapan, youtubede ünlü olmuş, charlieissocoollike kanalında yeni müzikler paylaşan, charlie mcdonnel'in kurduğu grup. An awful lot of running şarkısı çok güzeldir.
bu gün funda arar'ın sahne alacağı, dün hande yener'in sahne aldığı festivaldir. Bu gün son gündür. Gelibolu'da düzenlenen festivalin başlığını açmak bu yazar arkadaşınızın anca aklına gelmiş olup zaten kendisi de böyle şeyleri hep son gününde hatırlamaktadır. Neyse seneye kısmetmiş.
bu gün şahit olduğum, ağzımı açık bırakan olaydır. An itibariyle ılık bir şu isteyince soğuk suları mikrodalga fırına atmıştır. Ama cidden ısınmış, ılık bir şu oldu.
çok küçükken annelerimizin bize anlattığı, içinde mutlaka bir psikopatlık geçen hikayelerdir.
kurtun kırmızı başlıklı kızın büyükannesini yemesi, hansel ve gretel i yemek isteyen cadı vs...
osmanlıda şu olsa, bu olsa diye açılan başlıklardan sonra benim aklıma da bu geldi.
tanım: uludağ sözlük osmanlı yıllarında açılmış olsa olabilecek şeylerin listesi.
örneğin ben sol frameden örnekler vermek iştiyorum.
·tez kellesi vurula diyilesi kişiler
·istanbul un fethi için ne dediler
·çokuluslu devlet
·sanayi devrimi vs osmanlı el dokumacılığı
·sultan selim in yavuz lakabı alması
·fatih sultan mehmet sözlüğe üye olsa alabileceği nickler
·*
biliyorum, farklı dönemlere ait oldu hepsi ama aklıma gelenler bunlardı.