panbeing
482 (mtv icon)
yedinci nesil yazar 29 takipçi 304.62 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    kz zs10

    2.
  1. Audiophile denen yüksek müzik kalitesi seven insanların önerilerinde bulunan "eğer hiçbirine paranız yetmiyorsa bunu alın" ürünüdür. Yine de ortalama 400 tl civarı bir fiyatı var güncel olarak.

    Ben de pro modelini kz'nin türkiye satış sitesinden 369 tl civarı bir fiyata satın aldım. Dün sabah verdiğim sipariş bir saat önce elime ulaştı. Yurtiçi kargo kullanıyorlar.

    Bu bir saat içinde deneyimlerimden fakir ve bu işe yeni sarmış bir audiophile olarak bahsetmek istiyorum. Deneyim derecem sıfıra çok yakın, bunu hesaba katarak okuyun.

    Önce kutu içerikleri. Beyaz küçük bir kutuda sıkıca paketlenmiş şekilde iki kulak içi monitörü, ayrı paketlenmiş bir kablo ve kulak uç silikonlarıyla geliyor. Onun dışında kılavuz ve birkaç küçük belge var paketin içinde. Kulaklık kutuya iyi yerleştirilmiş, içinde oynayıp bir yere çarparsa göreceği hasarı minimuma indirmeye çalışmışlar. Güzel detaylar bunlar hep.

    Paketten çıkan kablonun ucu normal modele göre daha dayanıklı yanlış anlamıyorsam. Jack* kısmı 90 derece açılı, bükülme yapmasın diye de plastiğini uzun ve biraz kalın tutmuşlar. Kulaklığa takılacak uçları da çok hafif daha kalın, yine dayanıklılık amaçlı.

    KZ ZS10 Pro modelinin görsellerinden boyutlarını anlamak biraz zor. Seçerken bir sürü video izleyerek araştırdım. Bu videolarda da boyut ve ses dengesi olarak normal versiyonundan çok daha iyi olduğundan bahsetmişlerdi. Pro versiyonunun kalınlığı çok daha az, takıp yatınca * hiçbir rahatsızlık vermedi bana, kulak hizanızla bir yani. Kabloların kulağın üstünden dolanması ve bu sayede kayma düşme işini azaltmış olmaları da tatlı bir detay.

    Bohemian Rhapsody ile deniyorum ben kulaklıkları, hem stereo hem de birden fazla müzik tarzını aynı anda sunduğu için. Şimdiye kadar hiç dinlemediğim bir şey dinliyor gibiyim.

    Baslar tizler midler falan çok bilimsel olarak giremem bu konulara ama tizleri beni rahatsız etmiyor, basslar kuvvetli. Referans bir kulaklık gibi değil, eğlence için referansı çok değiştirmeyecek bir şey olarak düşünülmüş sanırım.

    Açıkçası ben verdiğim paraya değdiğine inanıyorum. Kablonun değiştirilebilir olması çok kaliteli bir olaymış gerçekten. Bozarsam genelde kablodan bozarım çünkü. Ayrıca bluetooth uyumlu kablo alıp o şekilde kullananlar da olduğunu duydum.

    Kabloları ilk taktıktan sonra zorunlu kalmadıkça çıkarmayın diye bir öneri var, tak çıkar yaptıkça gevşeyebiliyormuş. ilk taktığımda hiç gevşek değildi, normal versiyonda böyle bir sıkıntı da varmış ayrıca ama takıp çıkarırken ya da ani bir hareket yaparken çıkacağını düşünmüyorum. Her şey yeterince sağlam. Tek sıkıntı çok dolaşması kabloların. Alt zincir örgüsü güzel ama üst örgüde sadece bir spiral yapısı var, o kısım çok dolanıyor özellikle.

    ilk defa bir kulaklık kullanırken vay be, bunun üzerine mühendislik kasılmış diye düşündüm. Öyle ses versin diye yapılmış bir şey değil belli ki.

    Ben bir de lanetliyimdir kulaklık konusunda, bozmam ya da kaybetmem maksimum 1 ayımı alır normalde. O yüzden ilk defa kaliteli bir şey alayım belki daha uzun kullanırım demeye cesaret edebildim. Nazar değdirmeyeyim ama öyle de olacak gibi. Biraz daha kullandıkça belki güncellerim bu yazıyı.
    1 ...
  2. imei kayıt işlemi

    9.
  3. Yurt dışından gelen telefonlardan vergi alamadığı için devletin caydırma politikası haline gelmiş işlemdir.

    Bir iki sorum var bu konuda.

    Kıbrıs'ta okuduğum için birkaç yıl önce oradan telefon aldım. 4 ay uzun bir süre olduğu için yaz tatillerinde kayıt yaptırmam hiç gerekmedi ancak bu virüs muhabbeti sebebiyle 3 aydır türkiye'deyim ve yaz sonuna kadar dönüş yapamayacağım. Ama kayıt için para veresim de yok açıkçası.

    Birinci sorum şu: Cihazım çift sim kart girişli. Sim kartlarımın yerini değiştirsem, tr sim kartımın olduğu sim bölümü mü kapanmış olur yoksa iki sim girişi de türkiyede kullanıma kapanmış olur mu?

    ikinci sorum da şu: Eğer cihazım kullanıma kapanırsa, seneye gidip ortalama bir sene sonra geri dönünce yeniden 120 gün sürem olur mu yoksa komple karalisteye mi alınmış olurum?

    Bilen eden varsa cevaplarsa sevinirim.
    2 ...
  4. sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

    18490.
  5. az önce yine aylar sonra ilk kez sözlüğe girdim. zaten laptopu açıp yukarıda yer işaretlerinde görmedikçe aklıma bile gelmiyor böyle bir platformun varlığı, onu da çok nadir yapıyorum. hatta ne yalan söyleyeyim, 2015'ten beri doğru düzgün girdiğim söylenemez buraya. bir tane arkadaş edindim, ortalama aynı vakitlerde ikimiz de terk ettik bu ortamı sonra. konu tam bu değil ama. çok ilginç bir döngü yaşadım, onu anlatmak istiyorum.

    sol frame dikkatimi bile çekmedi çünkü çerçöp arasından düzgün bir şey çekmeye çalışmakla uğraşamazdım. gelişmeler yanıyordu, girdim baktım, 2019'un enleri listesi yayınlanmış bir süre önce. bakayım neler olmuş dedim, enler listesinde ağustos aylarından kalma moonlight sonata'nın bir entrysi vardı. neler neler olmuş da ruhum duymamış. birçok yetkili görevini bırakmış, bir sürü isyanlar falan yaşanmış. bir şey değişmemiş gördüğüm kadarıyla, bir beklenti sahibi olmayı da 2014 civarı bırakmıştım.

    ekşi sözlük bahsi geçmiş birkaç kez, ssg'nin görevi kanzuk'a devretmesi falan gibi bir şeyler söylenmiş. merak ettim, orada neler yaşandığına bakmak istedim. bir kez yazar olayım demiştim orada yıllardan 2012 falandı, çok çabuk vazgeçmiştim. burası kadar samimi gelmemişti. neyse işte, girdim baktım pek bir bilgi bulamadım konu hakkında ama sol frame'de onlar da "sözlüğün bu hale gelmesi"nden şikayetçilerdi. içim sıkıldı, buraya geri döndüm.

    buranın instela'ya dönmesinden bahsedilmişti, merak ettim oranın ne halde olduğunu. yıllardır ismini duyarım ama taş çatlasa iki üç kere girmişimdir. oraya girdiğimde de sol frame'de itü sözlüğün bu hale düşme sebebi diye bir başlık gördüm. geri kalan başlıklar ilgimi çekmediği için "aaa itü sözlük vardı, değil mi?" diyerek oraya da bir gireyim dedim. google'a itü sözlük yazdım, instela ve başka sözlüklerden sonuçlar çıktı. kapandı sandım ilk önce ama bu başlığın varlığı aksini iddia ediyordu. çok geç fark ettim instela ve itü sözlüğün aynı şey olduğunu. isim değişikliğinin ne zaman yapıldığını bile bilmiyorum. üzüldüm biraz, bir zamanlar orada da bir hesabım vardı ama çok kısa süreli kalmıştım.

    sonra kafamda can çekişen bir nöron ölmeden hemen önce "bardak sözlük" diye fısıldayıp son nefesini verdi. bir de oraya bakayım dedim, hiçbir zaman çok popüler olmamıştı zaten, geyik muhabbeti olarak kurulmuş olma ihtimali çok yüksekti. bir zamanlar "ohoo ulu çok bozdu hadi bardak sözlüğe geçelim" diye bir geyik muhabbeti dönmüştü, bazılarımız ismi komik ve rastgele bulduğumuz için gerçekten girip bir hesap açmıştık. ölmüş orası da. kapanmış tamamen.

    bununla ne anlatmaya çalıştığımı tam olarak ben de bilmiyorum. ben yedinci nesil bir yazarım ama ben girdiğimde de sözlük formatının anası hakkında hoş olmayan laflar edilirdi, ben genel anlamda ayrıldıktan sonra da pek bir şey değişmedi. tarih her platformda ve her koşulda kendini tekrar etmiş ve etmeye devam edecek sanırım. şikayet falan da etmiyorum. açık ve net şekilde sözlüğün kalitesi düştü ben 2010 yılında yazar olduğumdan beri ve düşmeye de devam edecek. sözlüğe giren ortalama insan sayısı düşmeye devam edecek. solda açılan başlık sayısı ve kalitesi düşmeye devam edecek. birkaç yıl sonra burası da unutulmuş bir platform olacak.

    zaten benzer formatta birden fazla platform varsa bunlardan çoğu unutulacak demektir.
    -facebook alanında en iyi, en güncel ve en popüler olduğu için hayatta kaldı. sonrasında gençler terk etti ancak bu olana kadar facebook hayatımızın pek çok noktasına sızmayı başarmıştı. myspace facebook'un yaygınlaşmasıyla öldü.
    -google da aynı şekilde, diğer arama motorları sadece google'a ulaşmak için kullanılıyor çoğunlukla.
    -twitter açıldığı zaman yeni ve ilginç bir formattı ve bu yüzden hayatta kaldı. klonları o kadar şanslı olamadı. google plus, facebook'un ezici öndeliğine dayanamadı, yeterince kök salamadı, başka google platformlarına entegre olup öldü.
    -instagram da twitter'ın en büyük eksiklerinden biri olan görselliği kullandığı için twitter yanında yükselmeye devam etti. buna benzer çok az sosyal medya uygulamasının ismini hatırlıyoruz ama.
    -reddit hem forum hem sözlük hem sosyal medya platformlarının genel özelliklerini güzel bir ortalamayla yapıp başlıklar halinde sunabildiği için hala en başta ama benzer bir platform varsa ismi bile duyulmamış demektir.
    -youtube'un bir sürü rakibi arasından öne çıkabilmesinin tek sebebi art arda yapılan geliştirmeler ve insanlara içerik yükleyerek para kazanma imkanı sunmaya başlamasıydı.

    demeye çalıştığım, ekşi sözlük bu kadar bilindik bir platformken uludağ, instela, inci, bardak ve benzeri nice klon platformun şu zamana kadar hatırlanması bile bir mucize. bunları yöneten adamlar farklı ülkelerde doğmuş olsalardı facebook ya da google zaten bunları çoktan satın almıştı. ama kendileri idare etmeye çalıştılar, kendi özel yaşamları ve diğer istekleri bunun önüne geçti, zaman içinde sıkıldılar ve farklı alanlara yöneldiler. sözlükler de çoğunlukla başı boş kalmış oldu. zamana ayak uyduramadılar, yenilikler yapamadılar, gerilemeye başladılar ve hızla artan yazar sayısının yanında yetersiz kaldılar.

    bu tip platformların hayatta kalabilmesi için birkaç şart var ve bunlar birbirleriyle bağlantılı ilerliyor.

    1- farklı bir format: yaptığını yapan daha popüler oluşumlar varsa rekabet yükselmeni engelleyecektir.
    2- teknolojide güncel kalmak: yaptığın şeyin daha iyisini ve daha fazlasını yapan benzer bir platform varsa ve sen onları çabucak yakalayıp önlerine geçemezsen ölmeye mahkumsundur.
    3- kullanıcıya para kazanma imkanı sunmak: sponsorluklar, reklam anlaşmaları, platformun kendisinden alınan bir ücret; hem yeni kullanıcıları daha fazla kaliteli içerik yaratmak için cezbedecek, hem de geri dönüt olarak teknolojiye yatırım yapmak için platforma da gelir sağlayacaktır.
    4- kaliteli kullanıcı kitlesi: trollün bile kalitelisi var. zamanında bunlar çoğunluktaydı ama sonradan her türlü saçmalığı yapmak trolllük sayılmaya başlandı ve trollüğün bile adı kirletildi. troll parodiydi eskiden. bir personaydı. şimdi formatı delip geçen herkes troll ve herkes formatı delip geçiyor.
    5- moderasyon: tüm bu mekanizmaları birbiriyle uyumlu tutmak için kurulan bir polis teşkilatı. ama diğer mekanizmalar yürümeyince onlar da insan oldukları için sıkılıp işten kaytarmaya başlıyorlar.

    bunları bir ülke gibi düşünürsek; format anayasadır. insanları bir çatı altında toplayan düşünce sistemidir. teknoloji reformlardır, yaşanılan çağdır. para kazanma ihtimali ekonomidir. kullanıcı kitlesi halktır, moderasyon da polis asker ve jandarmadır. halkın bir parçasının halkı hizada tutmasıdır. herhangi birinin çökmesi geri kalanının da çökmesine sebebiyet verecektir. ki gördüğünüz gibi veriyor da. sadece şanslıyız, yavaş çöküyoruz.

    güzel günler geçirdik seninle, sayın sözlük. çok insan tanıdım, çok arkadaş edindim, sayısız trollün yükselip düşmesine şahit oldum. ortam sekmesindeki tayfanın inanılmaz kalitesini, sonra tek tek gitmelerini izledim. gammazlığın moderasyon tarafından bahşedilen bir yetki olduğu dönemlerde gammaz oldum, bir süre çok çalıştım, çok kısa sürdü. 12 yaşımda yazar oldum, kendini çok zeki zanneden bir çocuktum ve şimdi bakınca utanıyorum ama silmiyorum o yazdıklarımı çünkü o dönem bile öyle bir dönemdi ki ben ortalama üstü bir yazardım. şimdi 22 yaşımdayım, pek bir şey değişmedi aslında. şikayet etmiyorum çünkü hep gidişattan şikayet ettik ve hep etmeye devam edeceğiz. değişen tek şey baz aldığımız "eskiden"in de giderek daha kötü olması olacak.

    yine ayda yılda bir ziyaretinize gelirim aklıma düştükçe. geçmiş sevgililer günün kutlu olsun sözlük.
    2 ...
  6. kıbtek

    1.
  7. Kıbrıs türk elektrik kurumu. Alternatif olarak pahalı ve ağır çalışan insan sömürme kurumu.
    0 ...
  8. yakın doğu üniversitesi

    65.
  9. E devlette her nedense (!) Beni tam burslu gösteren okuldur. Üstümden kara para aklanıyor ya da birileri *kim acaba* cepliyor ödediğim parayı. Peki ben bu durumda mezun olunca okula verdiğim paraların dekontlarını çıkarsam, versem mahkemeye, ben madem bursluyum, verin lan paramı geri diyemez miyim? Bilen biri varsa ulaşsın.
    0 ...
  10. kktcell

    14.
  11. Kıytırık paketlere inanılmaz yüksek fiyatlar isteyen firmadır. Şu an sitesine girip bakarsanız 65 liradan aşağı internet+dk+sms paketi bulamazsınız.

    internetleri 3g hızındadır, çoğu yerden zor çeker. Bulutlu günlerde kullanılmaz hale gelebilir.

    Birkaç yıl önce gençturkcell tarifelerinde kktcell arası sınırsız ücretsiz konuşma vardı, şimdi çoğu pakette 200dk'ya düşürülmüş durumda.

    Ailemizle görüşmek istersek yine maksimum 200 dakikalık paket alabiliyoruz türkiye yönünde de geçerli olan.

    Lifecell paketlerinde tv+ sembolü de gözükür, sanki ona da ekstra gb verecekler gibi ama aslında vermezler.

    Tamamen aynı içerikli iki paketi iki farklı fiyata satma şerefsizliğini de yapmışlardı geçen senelerde. (https://twitter.com/panb3...s/972806646874492930?s=19 )

    Whatsapp, youtube ve instagram gibi mecralara ayrı gb kotaları verme işlemini daha yeni öğrendiler.

    Geçen sene 64 tl'lik kullandığım paket, platinum paketler dışında en pahalılardandı. interneti diğerlerine nazaran bol, dönüştürülebilir bir paket olduğu için tercih etmiştim. Sonra o dönüştürme olayını kaldırdılar.

    Kısa bir süre(geçen sene ocak ayı civarları) salla kazan uygulaması başlattılar, sonra onu da kaldırdılar yaklaşık 6 ay içinde. Zaten doğru düzgün bir şey vermiyorlardı, varsa yoksa bip paketleri çıkıyordu.

    Turkcell dijital operatör gibi bir uygulamaları var, cep hesabım. Uzunca bir süredir girilmiyor uygulamaya. Bir ara da uygulamadaki fiyatlar internet sitesindekinden daha pahalıydı.

    Kısacası, karşılarında başka bir büyük şirket olmadığı için istedikleri kadar sapıtan bir operatör şirkettir. Altyapınız batsın. Bir de 4g'ye geçmeye çalışsanız demek ki annelerimizi üzeceksiniz fiyatınızla. 120 tl altını görmeyiz öyle bir durumda.

    Bu ülkeden de, kalitesiz hizmet ve kaliteli sömürü üzerine çalışan tüm firmalarından da nefret ediyorum. Yerel halkı da rahatsız ama ancak sağda solda dedikodusunu yapacak kadar. Kimse bir el atalım, bu niye böyleymiş demiyor.
    0 ...
  12. hızlı ve gürültülü düşünceler

    4.
  13. her ne kadar manik atak önerisine teşekkür etsem de muhtemelen başlangıç kısmından dolayı karıştırılmıştır. eğer benim kastettiğim spesifik olaydan bahsedilmiyorsa, hızlı ve gürültülü düşünceler mani bulgusu olabilir tabii. ancak anlattığım şey manik atak gibi günler haftalar aylar sürmez. ortalama 15-20 dakikalık bir olaydır.

    mani episodu gibi kendini dünyanın tepesinde hissetmek, fevri davranışlar da değil kastım. sessel öğelerin(içsel ya da dışsal) tehditkar gelmesi, paranoyaya benzer bir durum; ve bu durum karşısında savunmacı hissetmek. yine de çok teşekkürler ve manik depresyonun elenmesi böyle bir durumda, çok önemli.
    0 ...
  14. hızlı ve gürültülü düşünceler

    1.
  15. anlatmaya çalıştığım şeyin tanımı biraz zor. edebiyat kasmaya çalışmayacağım. sanırım medikal bir sorunum var ve türkçe hiçbir kaynak bulamadığım için konu hakkında, kendim bir el atmak istedim. başına gelenler yalnız hissetmesin tek derdim.

    tanım şu: iç ses veya sesler dediğimiz düşünceler bütününün sanki kafanızın içi kalabalık ve nezih bir restoranmış ve siz herkesin yemeğine işemişsinizcesine, aynı anda bağırmalarıdır. ancak iç sesinizin bir ses seviyesi olmamasından dolayı, bağıran insanları taklit etmek için tek yöntemi kelimeleri çok az uzatması ve bağırılmanın verdiği savunmacı hissiyatı size yaşatmasıdır.

    benim deneyimim şöyle. genel olarak sessiz bir ortamda tekimdir ve ortada tek gürültü kaynağı, düzenli ses çıkaran vantilatör, klima, damlayan su sesi ya da eski bir saatin tik taklarıdır. böyle durumlarda düşüncelerime odaklanmaya başlarım istemsizce. normalde kendi kontrolüm altında olan iç sesim, ki bildiğim kadarıyla tek bir iç sesim var, sayıca çoğalmaya başlar. kafamdan geçen düşünce ya da cümle birkaç parçaya bölünür ve iç seslerin her biri cümleye farklı noktadan başlamış gibi, ne kadar dinlemeye çalışsam da anlam veremediğim bir kuru gürültüye dönüşür. bazı sesler yankılanıyor, bazıları diğerlerinden daha yavaş konuşuyor ve bazıları ise çok hızlı konuşuyordur o an.

    zaman yavaşlamış gibi gelmeye başlar. önce kendi hareketleriniz de yavaşlamış gibi gelir, sonradan aslında dışarıya göre daha hızlı olduğunuzu düşünürsünüz.

    dışarıdan bir araba motorunu çalıştırır ve siz bunu bir tehdit olarak alırsınız. sanki o araba size kızgındır.

    pencerenin önünden bir kuş geçer ve sanki o kuş size sinirliymiş gibi hissedersiniz. demem o ki, ani oluşan her ses kaynağı size bir tehdit oluşturuyormuş gibi hissedersiniz.

    kaçma veya savaşma refleksiniz devreye girer. gürültülerden tamamen soyutlamak istersiniz kendinizi. olduğunuz yerde pozisyon değiştirir, belki kalkıp farklı bir odaya geçersiniz ama iç sesiniz hala oradadır ve ondan kaçamayacağınızı anlarsınız ilk birkaç yaşayışta. eğer çok sık yaşıyorsanız bu durumu, kafanıza sıkasınız gelir çünkü ne zaman geçeceğini tahmin edemiyorsunuzdur. işin en kötü yanı, 5 dakika mı geçti yoksa 2 saattir mi bu haldesiniz, hiçbir fikriniz yoktur. zaman sizden bağımsız şekilde hem çok hızlı hem de çok yavaş ilerlemektedir artık. hiç bitmemesi fikri sizi korkutur.

    dışarıdan her ses kaynağının size karşı bir agresiflik barındırmasının ve savunma hissiyatınızın mantıksız olduğunun farkındasınızdır bu arada. aslında hissettiğiniz şeyin gerçek olmadığını bilirsiniz. ancak içinde kısılmış gibi hissettikçe daha da kötüye gider her şey.

    bunu yaşayan arkadaşlarıma bir not: dikkatinizi başka şeylere vermek daha hızlı geçmesini sağlıyor. özellikle ortama yeni bir ses kaynağı ekleyin. müzik ya da tv açın. gerekirse kendi kendinize konuşun. ve her ne kadar kötü olursa olsun, toplamda 15 dakika ve yarım saat arasından fazla sürmeyecek, emin olun. birileriyle konuşmak da kafanızı dağıtır, mesaj bile olsa. ya da google'da bir şeyler arayın, fotoğraflara girip en derinlerinden garip şeyler bulmaya çalışın. mutlaka iç sesinize odaklanmayı bırakmalısınız çünkü.

    bu olayı çocukluğumdan beri yaşarım. yılda 3-4 kere olurdu bazen. sonra ilk okulun son dönemlerinde gece uyumadan önce çok sık yaşamaya başladım. sonra yine yavaşladı. bir süre böyle bir şey yaşadığımı bile unuttum. lisenin üçüncü yılı geri geldi. maksimum iki ayda bir kez yaşıyordum ama. şimdi ise üniversitenin ortalarındayım, yaz tatilindeyim ve stres düzeyim ortalamanın çok altında. nedense şu son iki haftadır ikinci kez aynı şeyi yaşıyorum.

    hiç varlığını hatırlatacak kadar sık olmamıştı ama sonunda araştırmaya karar verdim. ingilizce ve türkçe tıbbi ve psikolojik kaynaklarda çok fazla bir şey bulamadım ama forum, blog tarzı yerlerde bunu anlatan çok kişi var. bazıları nörolojiye gitmiş ve migren aurası tanısı konmuş. ancak onlar da ben de biliyoruz ki bu olay geçtikten sonrasına bir migren ağrısı eşlik etmiyor. bazıları psikiyatriye gitmiş, psikiyatristler bipolar afektif bozukluk semptomu olabilir demiş. ancak bipolar bozukluk türlerinin geri kalan semptomları onlara uymamış. bazı doktorlar iç ses olduğunu anlayamayıp, sessel halüsinasyon zannetmiş ve akut şizofreni tanısı koymuş.

    ben bir tıp öğrencisiyim ve ileride psikiyatrist olmak amacım. ve bunu yaşayan biri olarak şahsi düşüncem bunun bir anksiyete semptomu olması. anksiyete atakları ve panik ataklar alakasız zamanlarda da yaşanabiliyor. yaşanan auraya bir gerginlik havası hakim. derealizasyon(hiçbir şeyin gerçek gibi hissettirmemesi) ve depersonalizasyon(kendinizi kendiniz gibi hissetmemeniz) da bu auraya benzeyen ve anksiyete ataklarında görülen bulgular. dolayısıyla ben bunun panik atağın bir türü olduğunu düşünüyorum.

    amacım kimseye tanı koymak değil. ve hali hazırda ne böyle bir lisansım, ne de yetkim var. ancak eğer bunu yaşıyorsanız, nedenini bulamıyorsanız ve nasıl anlatacağınızı bile kestiremiyorsanız, üstüne anlatmaya kalkınca kimse ne dediğinizi anlamıyorsa belki bu yazım size yardımcı olabilir. bir psikiyatriste ya da psikoloğa giderseniz ve size yukarıda bahsettiğim tanıları koyacak olursa "peki bu başka bir şey olamaz mı?" diye sorgulayabilmeniz.

    belki bu konuda daha bilgili olan birileri çıkar ve bana "hayır kardeşim, bu bilinen bir tıbbi bulgu, şu anlama geliyor ve şu hastalığa işaret ediyor" der. eğer derlerse mutlu da olurum, elime araştıracak bir ipucu daha geçmiş olur. ama en kötü ihtimalle, belki daha önce araştırılmamış bir olaydır ve araştırılmaya başlanır.

    bu uzun yazıyı okuduğunuz için teşekkürler ve eğer bu aurayı yaşarken araştırmaya kalktıysanız, umarım kafanızı dağıtabilmişimdir. ve tabii ki, dayanın, az sonra geçer.
    1 ...
  16. sözlük yazarlarının itirafları

    156447.
  17. bir kez daha bu başlığa uzunca bir entry gireceğim. bir kez daha daha önce yazdıklarımı okudum ve her şeyin ne kadar kötüye gittiğini gördüm. bir kez daha "daha kötü ne olabilir ki" dedim ve kendimi daha kötü bir köşeye sıkıştırdım.

    şimdi anlatacağım şeyler benden başka kimsenin suçu değildir sözlük. tamamen benim aptallığım, korkaklığım ve mal beynimin depresyonu kaldıramaması yüzünden yaşanmış şeyler. bu senemin özeti.

    üniversiteye başladığım sene, 4 sene önce oluyor, iki kızla aynı yurda düştüm. çok iyi anlaştık, birlikte eve çıkmaya karar verdik. çeşitli saçmalıklar nedeniyle olmadı, kavgalar edildi, iki sene ayrı gayrı yaşadık.

    bu senenin başında yine birlikte çıkmaya karar verdik. kızlardan biri(C) diğeriyle(F) "yazın seni gördüm bana selam vermedin" gibi sebeplerle kavga etti, F çıktı gitti evden. Ben de F'yi haklı bulmama rağmen C ile kaldım çünkü başka çok seçeneğim yoktu. öte yandan C ile de hala arkadaştım ve onu yüzüstü bırakmak istemedim. kontrat ekimde başlıyordu ve ben eylülde okulda olacaktım. bir ay evsiz kaldım, diğer arkadaşlarım sağ olsun ortada bırakmadı beni. ailemin haberi olmadı bundan.

    ünide 3. senemi tekrar ediyordum bu sene, derslerimde düzelme yoktu. tıp okumak gerçekten zor zanaat, isteksiz yapılacak bir şey değil. ben ise ailem zorlamasa aklımdan bile geçirmezdim. onların zorlamasıyla da buraya kadar gelebildim zaten. ilerleyemiyorum. ilk sene çalışmadım, bu sene çalışsam da yapamadım. tek yaptığım tüm sene kendimi aptal gibi hissetmek oldu. babam da bu sene kalırsam okuldan alacağını söyledi. biriyle evlendirirmiş, apartmanda temizlikçi olurmuşum. zaten babamı zerre kadar sevmem, bu olaylar da üstüne gelince bazı günler ya ölmek istedim ya da onu öldürmek. ilk birkaç sınavda ufak tefek yalanlar söyledim notlarım hakkında. düzeltirim sandım. düzeltemedim. şimdi yalanlarımın ortaya çıkmasına bir hafta kaldı ve hiç bu kadar korkmamıştım hayatımda. buraya tekrar döneceğim.

    C ile sene başında bir kişi daha bulduk, evimize üçüncü kişi olarak. A diyelim ona da. en başlarda iyi anlaştık ama ben içine kapanık bir insan olduğum için bir yerden sonra bana katlanamadılar. hakları vardı. sürekli kulaklığa bağımlı yaşıyor, odamdan pek çıkmıyordum. temizlik yapıldığında bile duymuyordum evde. oturup konuştuk, yaklaşık 3 ay kadar düzelttim davranışlarımı. sonrasında çok farklı olaylar yaşandı, bu sefer onlar ufak tefek şeyleri büyütüp alakasız konularda trip atmaya başladılar. bu noktada sorunun sadece davranışlarım olmadığını, değiştirmemi istedikleri şeyin komple kişiliğim olduğunu fark ettim. bunu yapabilecek bir noktada değildim zihinsel olarak. daha da içime kapandım, her şey daha da kötüye gitti.

    bir ortama girince ortam gerilirse ne yaparsınız? birkaç espri yapıp gerginliği dağıtır, sonra da ne olup bittiğini anlamaya, çözmeye çalışırsınız. yani ben öyle yaparım. ilk birkaç sefer en azından. sıkıntı şu ki, yaptığım espriler, alttan almalar, olan biteni anlamayışım herkesi daha da gerdi. benimle aylarca konuşmadılar. sadece ufak hatalarımda pasif agresif davrandılar. ben de sonunda sinirlenip madem ben olunca ortam geriliyor, ben olmazsam gerilmez dedim ve tamamen odama kapandım. bu belki onları daha mutlu eder diye düşündüm, etmedi. her şey olabileceği en kötü noktayı gördü.

    bir gün, yaklaşık 2 hafta önce temizliği kaçırdım yine. A'nın eli yandığı için geçen hafta yerleri ben süpürmüştüm, C bir şey yapmamıştı. elektrikli süpürge de kendi odalarını süpürdükten sonra bozulduğu için kulaklıktan dolayı el süpürgesinin sesini duymadım. vileda zaten çok gürültülü bir olay değil. çok sinirlenmişler o gün. ders çalışıyordum ben, finalim var 14'ünde, onunla uğraşıyordum. çünkü hayatımın sınavı gibi bu sınav. ygs gibi bir sınav düşünün final olarak, tüm seneyi kapsıyor. tüm seneyi de 9 komiteye bölün, her komitede 9-13 ders var. bu da en az birbirinden farklı 45-50 ders ediyor. notu da ortalamanın yüzde 40'ı. böyle işte. aşırı gergindim. A'nın eli soyulmuş tuvaletleri çamaşır suyuyla ovarken. cidden üzüldüm bunu duyduğuma. ama bir kez olsun madem duymuyor, gidelim kapısını çalalım demediler. odam koridorun ortasında. ulaşması zor değil kesinlikle. radyoaktif bir şey de saklamadığım için sorun olmaması gerekirdi. ama çok sinirlenmişler buna. ben de kafam rahat davranıyordum, C türkiye'ye döndüğünde tüm temizliği ben yapmıştım ve geçen hafta da süpürme işini ben yapmıştım. herhalde bir temizlik kaçırmam bu kadar olay olmamıştır demiştim.

    ama yemek işlerimi onlardan ayırmam da sorunun bir parçası. ortamın gerilmesi paragrafında anlattığım sebeplerden dolayı yemeklere de gitmez oldum bir süre sonra. yapmaya yardım etmedim, yemedim, bulaşığını yıkamadım. arada çıkıp kendim yemekler yaptım, kendim yedim, onlara da ikram ettim, istemediler. arada sırf can sıkıntısından çıkıp onların bıraktığı bulaşığı yıkadım, onlara söylemedim yüzlerine vurmak gibi olmasın diye. kendi malzemelerimi kendim aldım ama ortak alışverişte de payımı ödedim. ödediğim malzemeyi kullanmadım. yine de sinirlenmişler. aslında iki hafta boyunca odamda da bir şey yemedim, iki günde bir birer lokma ekmek yemişimdir belki. major depresyon yaşayanlar bilir, bazen hayvan gibi yiyorsunuz, bazen hiç yemiyorsunuz. o iki hafta ne acıktığımı fark ettim, ne susadığımı. çişim kahverengiye dönünce su içmeye zorluyordum kendimi. günde maksimum yarım litre.

    C geçen sene ev arkadaşlarıyla kavga ettikten sonra hastayken bir kere bile gelip nasılsın demediklerini söylemişti. ne olursa olsun insanlık namına yapılır değil mi? daha ikinci konuşmamızdan birkaç gün sonrasında hayvan gibi hasta oldum, bir taraflarımdan öksürdüm en az iki hafta. kimse kapımı çalmadı, kimse koridorda denk geldiğinde iyi misin demedi. 4 senedir kimse bir kere bile benimle hastaneye gelmedi. ben hepsi için en az birer kere gitmişimdir. yine lafını yapmadım. ölürsem belki tüm stres sıkıntıdan kurtulurum dedim, grip bronşite çevirir, oradan da zatürreye giderim diye dualar ettim. bronşitte kaldım. birkaç nurofen aldım ailem üzülmesin diye ve lanet olsun bağışıklık sistemime, temizledi her şeyi.

    Neyse işte, o hastalığın ilk haftasında fark ettim son konuşmada c'nin beni düşündüğü için yaptığını söylediği her şeyi aslında duygu sömürüsü olarak söylediğini. ailesi üzülmesin diye aramızın bozuk olduğundan bahsedemiyordu. apartmana rezil olmamak için a'nın bağırıp çağırmasına izin vermiyordu. hepsini daha önceden defalarca görmüştüm. 4 sene sonra, mezun olurken yanında tek arkadaşı kalmamıştı. okuldaki, evindeki, bölüm dışındaki tüm arkadaşlarını teker teker "silkelemişti". ben ise hep onun için bahaneler bulan aptal olmuştum. diğer tarafın ne sıkıntısı olduğunu görmek için tek şansım F ile kavgaları olmuştu, onda da ikisi için de bahaneler uydurmuştum. yine kendi aptallığım yani. ben de basitçe vazgeçtim. a ailesinin evine döndü yaz tatili için son kez. biz de c ile son bir kez konuştuk. bu sefer fark ediyordum neler olup bittiğini. objektif olarak bakınca ben ne kadar haksızsam o da o kadar haksızdı. sadece hafızası benden daha kuvvetliydi, yaşadığı kötü şeyleri benim gibi alttan alıp unutmuyordu. pat pat sayabiliyordu. ben ise unuturdum, kimsenin yüzüne vurmazdım, altında eğilirdim böyle şeylerin. bu son konuşmada çok da umursayamadım açıkçası. odamdan çıktığımda çok tatsız şeyler yaşadığını öğrendim ama ben de kendi payıma düşen tatsızlıkları yaşıyordum ama konumuzla alakası olmadığı için gündeme getirmiyordum. yeri ve zamanı o değildi çünkü. evden çıkacağımı söyledim. o da mezun oluyordu, seneye burada olur mu olmaz mı belli değildi.

    yeni ev aramaya başladım. kısa bir umutsuzluktan sonra birkaç olasılık buldum ama bu sefer de farklı şeylerden suçluluk duymaya başladım. eğer sınıfta kalırsam babam okuldan alırdı beni ve boşuna para ödemiş olurdu bu eve. öte yandan eğer evden kaçıp işe girmek istersem kalacak yerim olurdu ve bir altı ay hiç olmazsa, çalışıp para kazanma imkanı bulurdum kira ödemek zorunda kalmadan. ama o zaman da ailemi dolandırmış olurdum. babam kirayı ödememeye karar verseydi birlikte eve gireceğim yabancılara karşı mahçup olacaktım. o kadar konuşulup anlaşıldı sonuçta her şey.

    13-14'ünde ev sözleşmesi yapalım diye konuşuldu, babama o şekilde haber verdim. parayı ona göre yatıracaklardı ve ben ona göre çekecektim. ev sahibi sorun çıkardı bu sefer. daha erken yapılsın istedi sözleşme. babamı ikna etmek zorunda kaldım. çok zor olmadı ama bu demek ki eğer kalırsam, ki yüzde doksan kalacağım, her şey benim için daha kötü olacak.

    şimdi gelelim buraya daha sonra geleceğim dediğim yere. bir hafta içinde final sınavına gireceğim. çok yüksek ihtimalle kalacağım çünkü yapamıyorum. millet zorla tıp okutulmak için kolunu bacağını verir, ben şımarık bir çocuk gibi aptal aptal vakit öldürüyorum. çalıştığım yerler, ilgi duyduğum nadir kısımlar geçmeme yetmiyor. her geçen gün daha çok aptal gibi hissediyorum kendimi.

    para kazanayım bari boş duracağıma dedim. en büyük yeteneğim resim yapmak, cidden iyiyim bu konuda. portre çizip satayım dedim. o da çok ilgi görmedi. toplamda 100 lira civarı bir şey kazandım dört haftada. bir logo tasarım yarışması vardı, katılayım dedim. para ödülü vardı. logo tasarım ve portrenin ne kadar farklı alanlar olduğunu fark edip elim boş çıktım. tıp kitaplarımı satayım, tüm notlarım online olarak elimde zaten dedim. okulu bırakırsam ağırlık etmezler hiç olmazsa. ama elim gitmedi, satamadım.

    babamla aram iyi değil derken espri yapmıyorum. altı yaşımdan beri kaç kere evden kovuldum. ne zaman 3 dakikadan fazla konuşsak hakaretler yağdırmaya başlar. üniversite tercihlerimin 18 tanesini o yaptı, toplamda 21 tercih yapmama izin verdi. hepsi tıptı. iki tanesi hariç, istediğim bölümün yüzde yüz burslusu ve yüzde elli burslusu. yüzde yüzü 1.5 puanla kaçırdım ve ortalarında en istemediğim yer olan okula yerleştim. kaderin hareket çekişini o günden görmeye başlamıştım zaten. kalmama izin yoktu. zorla yazdırdığı özel üniversitede her sene ödeme yaparken küfürler aşağılamalarda bulundu. bırakırsam ortada kalırdım, evlendirirdi, apartmana temizlikçi yapardı ve karın tokluğuna çalıştırırdı. yapar da. hatta muhtemelen yapacak.

    major depresyon etkilerini hissetmeye başladığımda liseye yeni başlamıştım. şimdi üniversitede dördüncü yılım ve hayatım hiç bu kadar kötü olmadı. nefret ettiğim bir ülkecikte(kktc), ücretli olduğu için nefret ettiğim bir okulun zorla okuduğum bir bölümünde dördüncü yılımdayım. çok değer verdiğim birçok arkadaşım mezun oluyor bu sene. kalan birkaç tane cidden yakın olduğum insan var ama onlar da sona yaklaşıyor. eve dönmektense, babamın emriyle hayatıma devam etmektense ölmenin hayallerini kuruyorum.

    hem aile hem ev arkadaşı streslerim üst üste gelince o kadar uzun süredir stresliyim ki bu sene hiçbir pozitif şey hissedemiyorum. kız arkadaşım uzakta ve yine de destek olmaya çalışıyor ama artık onu da sevemiyorum. minnettarım hala benimle uğraştığı için ama sevgiye yer kalmadı içimde. çok suçlu hissediyorum kendimi. bunu hak edecek pek bir şey yapmadı ve kendi sorunlarının arasında bana onca vakit ayırıyor. ama sadece ona karşı değil, kendime, aileme, arkadaşlarımın çoğuna karşı da sevgi hissedemiyorum. yer yok. kafamın içinde sadece stres, pişmanlık, suçluluk ve öfke var. neye elimi atsam tüketiyorum.

    dedim ya, ölmenin hayallerini kuruyorum diye. sabahlara kadar uyuyamıyorum. uyusam da kabuslarla uyanıyorum. bazen uyuyunca günlerce uyuyorum. ama hep kabuslar var. eskiden de vardı ama şu sıralar başka bir şey yok. bazen bir binadan aşağı atıyorum kendimi, boynumun kırılışını, kemiklerin çatırtısını ve kasların kopuşunu hissediyorum. bazen boğuluyorum, boğazım sıkılıyor. bazen ciğerlerim tuzlu suyla yanıyor. bazen türkiye'ye dönmüş, evde köşe bucak babamın astsubaylık zamanından kalma silahını arıyorum. bazen hangi açıyla kendimi vursam en az acıyı çekerim diyorum elimde kalan tıp bilgimle. bazen de banyoda suyun kırmızıya bulanışını görüyorum. ya boynum kırılmazsa? ya hemen ölmezsem? ya uzun süre acı çekersem? ya hayatta kalır da fonksiyonel olmaz, çevremdeki herkese daha fazla dert yaşatırsam?

    uyandığımda genelde korkmuş ve ağlıyor oluyorum sessizce. ölmek istemiyorum ama yaşayacak azim de bulamıyorum kendimde. tek sıkıntım bunlar değil, bu anlattıklarım sadece bu sene yaşadığım şeylerin çok genişten alınmış bir özeti. detaya girsem destanlar yazarım belki.

    psikiyatristlere gittim gizlice. ilaçlar kullandım, terapiler denedim. ilaçlar sadece ölecek hal bırakmıyor. terapist bildiğim şeyleri bana geri sayıyor.

    kim bilir kaç tane vasiyet yazdım şimdiye kadar. hepsi değer verdiğim birkaç kişiye kısa bir mektupla başlıyor. tüm varlıklarımı kız kardeşime bırakmakla bitiyor. çok bir şeyim yok zaten, bir laptop bir telefon, biraz eski giysi ve çizim yaptığım defterler var. e-nabız'dan organ bağışına gönüllü kutucuğunu dolduruyorum, ne kullanabiliyorlarsa alsınlar. benim işime yaramadı, belki başkaları kurtulur. kullanılamayanları da bir tıp fakültesine verebilirler, gömebilirler, yakabilirler. umrumda olacağını sanmıyorum.

    bir haftam kaldı. bu cuma sınava gireceğim, sonrasında eve döneceğim. anında açıklayacaklar notları biliyorum. sonrasında bütünlemeye girmeye vaktim olmayacak. yalanlarım ortaya çıkacak. kavga kıyamet. boşuna ev kirası verdik diyecek babam. dört senedir boşuna onca para dökmüşüm diyecek. ben yaşarsam da her şey kardeşim için daha kötü olacak. seneye yazın o da üniversiteye geçmiş olacak. benim başarısızlıklarımı, yarattığım tüm hayal kırıklıklarının acısını ondan çıkarmaya çalışacaklar.

    bunca sene beni tek hayatta tutan belki mezun olabilirsem kardeşime ekonomik destek sağlarım, o da istediği şeyi okur, istediği hayatı yaşar oldu. ama onu bile beceremedim. belki ölürken bir şekilde babamı da benimle götürsem annem tek başına ona yardımcı olabilirdi. babamdan kalan miras ve maaşı da kardeşim alırdı, bana hiç bölünmezse çok rahat ederlerdi. ama o yürek de yok işte bende. olsa şimdiye kadar kaç kere olmuş bitmişti belki.

    dediğim gibi, bir haftam kaldı. sonrasında dönüyorum. babam geçen gün dedi ki "kızım, babam öldüğünde ben senin yaşındaydım. artık kendi kararlarını verebilirsin. kendi hayatının yönünü çizebilirsin." bahsettiği gerçekten kendi hayatımı yönlendirmekte özgür olmak değildi. içinde yaşayabileceğim en ucuz evi seçmemi istiyordu benden. sınava kadar gönlümü hoş tutmaya çalışıyordu. belki kavga etmezsek geçerim diye. söyleyemedim keşke ben de babamın öldüğü yaşta olsam diye dua ettiğimi. şu yaşıma kadar bana ve aileme çektirmediği o kadar az şey kaldı ki. keşke babamın öldüğü yaşta olsam, sonunda bir kereliğine özgür hissetsem. bir sene çalışıp kardeşimle birlikte sınava girebilsem keşke. devlet üniversitesi kazansam, biyomedikal mühendisliği ya da grafik tasarım falan okusam. ya protez tasarımıyla uğraşsam ya da grafik tasarımla uğraşsam, bir yandan da bir yerlerde kasiyer olarak çalışıp paramı kazansam. annemin tek sorumluluğu kardeşime göz kulak olmak olsa. elimden avucumdan artanı onlara göndersem. işkence gibi de olsa istediğim hayatı yaşayabilsem keşke.

    sözlük, ben o kadar yoruldum ki anlatmaya gücüm yetmiyor. altı yaşımdan beri evden kovulmaktan, bisiklet sürmeyi yağmur altında iki deliğin ortasından geçerek öğrenmekten (ayağımı yere koyarsam deliklerden birine iterdi), balıklama atlamayı boyum daha 80 santimken 1 metrelik iskeleden itile itile öğrenmekten (4 yaşımda, beton iskele, düşerken sırtımda çizikler oluşurdu iskeleye sürtününce, tuzlu suya düşerdim), dört dakika içinde valizimi toplayıp evi terketmeyi öğrenmekten, istendiği anda başka bir işle uğraştığımda bir şeyi anında yapamadığım için hakaretler yemekten, zorla bir şeyler okutulmaktan ve yapamadığım zaman aptal hissettirilmekten, elimizde her imkan olabilecekken bu imkanların sadece bizi mutsuz etmek için kullanılmasından, babamın kışladaki askerleri rahat etsin diye evden vantilatörler götürürken bize evde asker disipliniyle yetiştirmeye çalışmasından, kardeşimle kavga etmesinler de o rahat olsun diye her olayda rüzgarları üstüme çekmekten, bunlardan yorulduğumu belli edememekten, bırakmaya iznim olmamasından, her şeyden. çok yoruldum. bana o senin baban, öyle konuşma denmesinden çok yoruldum. 5-6 yaşlarımdan beri babamın anneme tecavüz ettiğini, dövdüğünü duymaktan, her gece kavga sesleriyle uyanıp korkudan ses çıkaramamaktan çok yoruldum. acaba kardeşim de duyuyor mudur, korkuyor mudur diye kahrolmaktan çok yoruldum. annemle babam boşandıktan sonra bile yeterince tehditten sonra yeniden evlenmeleri çok yordu. kendi evimde belli bir saatten sonra uyanık olduğum belli olmasın da kovulmayayım diye parmak uçlarında yürümekten çok yoruldum. çocukluğumdan beri kilolu olduğum için her türlü hakareti yemekten çok yoruldum. ortaokulda bir sınavdan 100 yerine 95 aldığım için dayak yemekten yoruldum. annemin her şey için suçluluk çekmesinden ve bu yüzden bunları ona anlatamamaktan çok yoruldum. her gün uyandığımda keşke ölümcül bir hastalığım olsa da kısa süreliğine de olsa kendi hayatımı yaşamam hoş görülse demekten yoruldum. hayatımın her anında, etrafımda ne kadar insan olursa olsun kendimi bir dert, yük gibi hissetmekten çok yoruldum.

    intihar planları yaparken bile ev arkadaşlarım ya da kardeşim beni bulamasın, onlara öyle bir travma yaşatmayayım; kolayca kaldırılabileceğim bir yer olsun ki kimseye sırt ağrısı vermeyeyim; iç mekanda olmasın da kimse kan pislik temizlemek zorunda kalmasın, ilaç almayayım da karaciğerim bağışlanabilsin gibi şeyler hesaplıyorum. insanlara ölümümde bile en az ne kadar yük olurum diye hesaplar yapıyorum. 21 yaşında kefen parası biriktiren kaç insan tanıyorsunuz? ben gerçekten çok fazla yoruldum. beynim artık olması gerektiği gibi işleyemiyor. sağlıklı düşünce neydi, nasıl bir şeydi hayal meyal hatırlayabiliyorum. millete iş çıkarmayacağımı, annemi meraklandırıp kardeşimi depresif yapmayacağımı bilsem 15 yaşımda ölmüştüm. beklentiler beklentiler beklentiler beklentiler. yapamıyorum işte hiçbirini. en az bir sene uyumak istiyorum, belki o zaman kabus görmem geçer de rahat bir uyku çekerim. belki uyuyabilsem daha iyi hissederim.

    iyi değilim.

    yazıya ne amaçla başladım, nerede bitirdim. neyse. içimi dökecek çok yerim yok malesef. ağzım bir kere açılınca her şey çorap söküğüne dönüyor. işin kötüsü, bu kısa bir süre rahatlatsa da maksimum üç saat içinde yine boğulurken buluyorum kendimi. sadece ellerimi yormuş oluyorum.

    neyse ya. neyse. valla. bitti sanırım. hayırlısı. önümüzdeki hafta göreceğiz ne olup bitecek.

    edit: çok fazla bir şey değişmedi ancak eve dönmeden bir gün önce sınav sonucum açıklandı. geçtim. tüm derslerim ff olmasına rağmen neden ve nasıl geçtim bilmiyorum. sınavdan iki gün önce eski bir arkadaşım çıkmış sorular gönderdi, sınavda çoğunlukla onları yaptım. tamamen mucize eseri sınıf geçmiş oldum ancak bu neye yol açtı emin değilim. bu sene hastanede ders görmeye başlayacağım. madem kendi yolumu çizmedim, bari bu yolda düzgün iş yapayım da karşıma hasta olarak gelen insanları mağdur etmeyeyim diyorum. bu benim için motivasyon kaynağı olamadı ama malesef. hala bölümü sevemiyorum, hala başka bir fırsatım olsa (olan fırsatları kendim tepmeme rağmen) başka bir şey yapmayı düşlüyorum. bakalım nereye götürecek bu yol beni. aile ve arkadaşlarımla olan sorunlarım ise çözülmedi, tatlıya bağlanmadı. bağlanacak gibi şeyler de değil zaten, genelde benim ve onların kişilik yapılarının çatışmasından ortaya çıkan şeyler. gidebildiği yere kadar gidelim, ne diyeyim.
    6 ...
  18. cumhurbaşkanı olunsa yapılacaklar

    13.
  19. ilk maaşla bir ev alıp kiraya vermek.

    memur çocuğu fantezisidir, küçümsememek gerekir.
    1 ...
  20. zengin sözlük yazarları

    44.
  21. en önemlisi gönül zenginliğidir. çünkü gönlü zengin olmadığı sürece cebi ne kadar zengin olursa olsun bana çok acil 3500 tl yatırmayacaktır. evet sevgili yazarlar. pis, fakir ve yüzsüz bir öğrenci olarak sözlükte dilencilik olayını başlatmış bulunmaktayım. irili ufaklı bağış atarsanız resim yapar ya da şarkı söyler e-mail olarak gönderirim, sadece dilenci de değilim yani.
    0 ...
  22. ekrem imamoğlu na bir iftira da sen at

    27.
  23. ev arkadaşı

    302.
  24. Çok karmaşık bir yapıdır. 12 yaşımdan beri okul yurtlarında, 18 yaşımda üniversite 2. sınıfa geçtiğimden beri de ayrı evde kalıyorum. Yaşamadığım sıkıntı, çekmediğim dert kalmadı.

    Üninin ilk senesinde okul yurduna girdim, aynı yurda düştüğüm 3 arkadaşla aramız çok iyiydi. Birlikte eve çıkmaya karar verdik. Nisan haziran arası onlarca ev gezdik, birkaç sözleşmeye neredeyse imzalar atıyorduk ancak içlerinden biri (buna C diyeceğim bu noktadan sonra. Diğeri F.) Yok bunun duvarı, yok bunun en üst katta olması diye diye bizi ortada bırakmak üzereydi. En sonunda o dönem için pahalı sayılan evlerden birini buldu, biz de çıkamayız dedik düşük gelirli aile çocukları olarak. Başka bir arkadaş(D diyelim buna da) ve onun bir tanıdığıyla(bu önemsiz) 4 kişi son anda zar zor bir eve girdik.

    Yanımdaki üçlü C ile kavga etti, araları bozuldu. Bir sene içinde D ve F diğer kızla da kavga etti. Bunlar hep D'den kaynaklıydı ama önemsiz olanı hiç sevmiyorduk, o evden çıktı. O yıl içinde evin içinde duymadıım ses, görmediğim görüntü kalmadı.

    Ertesi sene F ve D kavga etti, D tanıdığı bir ailenin yanına geçti. Biz sene sonunda iki kişi kalmıştık ve hayatımın belki en huzurlu dönemiydi. Bu sene C ve F'nin arası düzelmişti, ertesi sene ilk sene planlandığı gibi birlikte eve çıkalım dedik. C'nin kaldığı ev o anın standartlarına göre uygub kalmıştı diğer her yer yükselirken. Ama yaz tatilinde C ve F çok saçma konuları gurur meselesi haline getirmiş, haberim yokmuş.

    Döndüm, ilk bir ay C'nin ev arkadaşlarının kontratları bitmemişti diye ortada kaldım. C'yi suçlamıyorum bu konuda, önceden haberim vardı. Bir ay başka arkadaşlarla kaldıktan sonra döndüm. Bu sırada F eve döndü. Geldiği gibi de kavga ettiler, F kapıyı çekip gitti. Ama benim meselem olmadığı için ikisini de hala severdim. ikisine de anlayışlı yaklaştım. C ile kalmaya devam ettim çünkü F sevgilisiyle kalmaya başladı. Yanımıza A diye yeni birini aldık kira için.

    Buradan sonrası artık bu senenin hikayesi. A ile C yakın arkadaş oldular. Ben biraz introvert biri olduğum için o kadar çabuk ısınamadım. Kavga etmeyi sevmem, karşımdaki kişi soğuk davranırsa önce anlamaya çalışırım, yoksa içime kapanırım. Bir süre trip yedim, konuştuk, anlaştık, aramızı düzelttik. Sonra her şeyi doğru yapmaya çalışma stresi başladı bende. Tekrar trip yememek için. Evde olan biten bir konuda hatam olursa ekstra çaba gösterip üstünü kapatmaya çalıştım. O da çabuk yordu. Bu sırada sınav stresi falan derken yine içime kapanmaya başladım. Bazen dalgınlıkla yere bir şey dökerdim, tüm mutfağı temizleyip öyle çıkardım mesela. Ama normalde de odamdan çok çıkmayan biri olarak yine odama döndüm. Sonrasında yemeklere de yardım etmeyi kestim çünkü hem kendim yemiyordum, hem de neye elimi atacak olsam bırak ben hallederim diyorlardı asık bir suratla.

    Geriye sadece temizlik ve fatura ortaklığımız kaldı. Faturaları C'nin hesabından ödüyorduk online ama asla borç bırakmadım. En geç faturanın geldiği hafta vermeye çalıştım tüm para işlerini. O da lafını yapmadı zaten.

    Bu hafta onların finalleri bitti, bizim bölümün son komitesi bitti, finalim var iki haftaya. Tüm seneden sorumlu olacağız diye ders çalışıyordum bugün, müzik dinliyordum bir yandan. Temizlik yapıldığını duymamışım. Elektrikli süpürgenin açıldığını duymadım demeyeceğim, kendi odalarını süpürdüklerini duydum ama sonra makinenin sesi kesildi. Dedim demek ki büyük temizlik yapılmıyor, çalışmaya devam ettim. Meğer süpürge bozulmuş, manuel devam etmişler. Ama geçen hafta da bozuktu o süpürge ve bozuk diye kimse elini bir şeye dokundurmazken ben kendim süpürmüştüm her yeri manuel olarak.

    Bir ay kadar önce C evine dönmüşken, A da okuldayken süpürme silme, tuvalet banyo mutfak falan her türlü temizliği de kendim yapmıştım. Sınav vakitleri yaklaşıyor, bir de bununla uğraşmasınlar demiştim.

    iki üç hafta önce yemek alışverişi yapılacak oldu, tamam dedim ona da laf etmedim ama o zamanlar da mutfaktan yemek yemiyordum.

    Bugün, temizlik yapmış bitirmişler. Ben de müziği değiştirecekken seslerini duydum. Benden şikayet ediyorlardı. C "ben de onu kapının önüne koymazsam" dedi, A "benim sinirlerimi zorlamasın" tarzı cümleler kurdu. Adımı bir kere direkt söylediler, onun dışında hep o içerideki diye bahsettiler. Sınavlar bitti yine böyle falan dediler sanki finalimin yaklaştığını bilmiyorlar gibi. C'nin ailesi gelecekmiş mezuniyetine. Sanırım o yüzden böyle acele acele temizliğe giriştiler.

    Öte yandan basit bir öğrenci evinde toplu işler temizlik, fatura, kira ve yemektir. Kira sene başı topluca ödenmiş, temizlik çoğu hafta birlikte hallediliyor (sene başından beri 3 kere ben tek yaptım herkesin şehirde olduğu zamanlar içinde, 3 kere de onlar tek yaptı). Yemeği çoğu öğrenci evi ayrı öder, ben yemediğimin bile parasını ödedim, eve taşıdım, dizdim. Tuvalet kağıdı, yağ, yoğurt gibi şeyler bittiğini görünce hiç ses çıkarmadan yenisini alıyordum, onlardan da bir şey istemedim. Faturaları ya gelmeden önce ya da geldikten hemen sonra ödedim. Bunlara rağmen, bu tarz laflar yemek çok koydu.

    Uzun uzun yazdım buraya, yine de her şeyin detayına girmedim ama kendi hatalarımı konuşulduğunda kabul ettim. Düzeltmeye çalıştım. En az 3 ay hiç hata yapmadım. Yıl boyunca kendi yaptıkları hiçbir hataya kızmadım, yüzlerine vurmadım. insanlık hali dedim durdum. Bugün beni kapının önüne koyacağını söylediğini duyduğumda bir şeyler yok oldu içimde. F hakkında da "ben kovdum" tarzı laflar söylemişti, alttan almıştım F hala arkadaşım olmasına rağmen. Cidden bugün ne saygı kaldı, ne sevgi kaldı, ne düşünme isteği kaldı. Fark ettim ki sadece ağızlarına laf vermemek istiyorum, ona da ne kadar çabalarsam çabalayayım bir kulp uyduruyorlar.

    işin komik yanı da, arkamdan bu kadar laf söyleyebilen insanlar sene boyu bir kez kapımı çalmadı bunları bana söylemek için. Eski ev arkadaşları hakkında atıp tutan, hastayken yardıma gelmediler diyen C benim ateşim öksürüğüm varken bir kez sormadı nasılsın diye. Ben onlar hasta olduğunda aramız soğukken bile kendi ilaçlarımı paylaştım, tıp okuduğum için az çok yardımcı olmaya çalıştım, A'nın eli yandığını öğrendiğimde koşa koşa çıkıp buz ve silverdin falan aradım.

    Bana hep şunu yapmadın bunu yapmadın, yapsan bile sormadan yapmadın dediler(isteksizlik belirtisiymiş meğer), ailemde sormadan bir şey yaparsam başıma hoş şeyler gelmediğini, alışkanlık olduğunu iki kez açıkladım. Bir şeyi eksik yaptığımı, unuttuğumu ya da hiç yapmadığımı görürlerse söylesinler diye defalarca söyledim. Temizlik yapılırken duymayacak olursam gelin söyleyin, odamdayım nasıl olsa çalın kapımı da dedim. Radyasyon falan yok sonuçta, sadece dağınık diye kapalı tutuyorum. Bugün de dahil hiç kapıyı çalıp temizlik yapıyoruz gel hadi demediler. Ama arkamdan laf söylemeyi hep bildiler.

    Sorsanız, laf söylerler ama içlerinden geçmez, içleri temiz çünkü onların. içinden geçmeyen bir şeyi nasıl söylersin ben hala öğrenemedim. Sorsanız soğuk davranmalarının başka nedenleri vardır, ben üstüme alınıyorumdur her seferinde. Sorsanız kendileri düşünmüştür, bir hatalarını görememişlerdir. Şizofren gibi hissettim burada aylarca, ben mi çok büyütüyorum acaba diye. En sonunda polyannacılık oynamanın bana yararı olmadığını fark ettim.

    Cidden çok sinirliyim, çok mutsuzum, çok yorgunum. Onlar içlerinden kötü bir şey geçirmezler, onların yerine ben söyleyeyim. Allah benim belamı versin, ne kadar hayırsız ne kadar bencil biriyim ben. Hangi tanrılar varsa insanların inandığı, hepsinin laneti üstümde olsun. Öyle yani keşke defolup gitsem de kurtulsalar.
    0 ...
  25. subnautica

    2.
  26. yaklaşık iki hafta önce below zero adlı dlc'si erken erişime girmiş oyun. sularla kaplı bir gezegende hayatta kalmayla karışık bir korku oyunudur ve görselleriyle, sesleriyle son derece etkileyicidir. oyunu yapan takım son derece tatlı ve oyuncu fikrini dikkate alan insanlardan oluşmakta. bir ara ücretsizdi ama ben erken erişimdeyken para verip almıştım, asla verdiğim paradan pişman olmadım. en yakın zamanda dlc'sini de almak nasip olur umarım.
    1 ...
  27. sözlükte çok iyi insanlar tanıdım goygoyu

    41.
  28. tam da goygoy değildir. çok insanlar tanıdım bu sözlükte geçirdiğim yaklaşık on senede. çoğuyla muhabbetimiz koptu ama içlerinden biri var ki 9 yıldır arkadaşım demekten gurur duyduğum birisi. onca ilginç insan tanıdım,

    sözlüğe üye olduğumda ya 12 ya 13 yaşındaydım. 9 sene falan ediyor. o zamanlar da sözlüğün ne kadar kalitesizleştiğini konuşurduk, hala yapıyoruz bu arada merak etmeyin. çok az şey değişti o zamandan beri. neyse, konu bu değil.

    sekizinci sınıf şubat civarları, sözlükte yaşıtım bir insan olduğunu duydum. gittim yazdım ben de, meğer birçok kişi varmış. o zaman 18+ insanlardan çok daha kaliteli olan birçok insan yaşıtımmış hatta. ben hiçbir zaman o kadar kaliteli olmadım tabii ki, kendi adıma konuşmuyorum asla. mesaja attım ben bu kişiye, lise tercihlerinden falan konuştuk. kısmen boş muhabbet, kısmen dertleşmek. hatta bir süre ben ince ince yürümüştüm ona. şimdi hatırlar gülerim, biraz yüzüm kızarır.

    neyse, çok kısa bir muhabbetten sonra yaza kadar konuşmamak üzere muhabbeti bitirdik. yazın haziran civarları tekrar mesaj attım. sınavı ne yaptın, tercihlerde karar kıldın mı falan derken bu sefer mesajlar uzamaya başladı. gitgide daha fazla konudan konuşmaya başladık. en son kısa romanlar yazıyorduk birbirimize, msn'e geçtik. msn kapannınca skype'a geçtik ama skype beni pek sarmadı. whatsapp'ı keşfettikten sonra oradan devam ettik.

    lise ortalarına doğru sözlükten yavaş yavaş koptuk ama arkadaşlığımız kopmadı. o en son 2014'te entry girmiş, ben de yılda iki kere falan gelip bir sürü şey yazıp terk eder oldum. whatsapp'ta da kısa kısa mesajlar atmayı başaramadık bu arada. belli bir uzunluğun üstüne çıkınca daha fazla oku çıkıyor whatsapp'ta. çoğu insan görmez onu zaten. bizim mesajlarımızda o yazıya minimum altı kere tıklamak gerekiyor.

    eskiden bu kadar depresif değildim, attığı cevaplara anında cevap verirdim ya da en geç iki üç güne geri dönmeye çalışırdım. depresyonum ilerledikçe kimseyle çok konuşamaz oldum ama yine de anlayışlı oldu. ben ayda bir cevaplamaya başladım, o aynı haftada geri dönmeye çalıştı.

    ikimiz de üniversitedeyiz şimdi. onun son senesi, benim 3 senem daha var. * hayatımın neredeyse yarısını onun arkadaşlığıyla geçirdim. birbirimizin büyüyüşüne, sorunlarına. çözümlerine şahit olduk. ilgi alanlarımız çok değişti ama ortak noktalarımız daha da arttı. birçok şeyi onun sayesinde öğrendim. şu an en rahat konuşabildiğim, sevgilimden daha çok içimi döktüğüm tek insan.

    belki o bir istisnadır ama bu olayın goygoy olmadığına dair elimdeki neredeyse tek kanıt.

    uzun süredir cevap yazmıyorum, şimdi yazmaya başlasam sabah 7 gibi biter sanırım. ne işim gücüm var* * ne de uykum. gidip güzel bir şeyler yazayım, belki uyanınca görür de bir keyfi yerine gelir.

    edit: 7.30 gibi bitti, beklediğimden biraz daha fazla yazdım ama özlemişim.
    4 ...
  29. pegasus

    342.
  30. sayfa her yenilendiğinde reklamının çıkmasıyla daha da bir soğutan firma. bari otomatik olarak sessiz başlasın da ilgilenirsek sesi biz açalım. sözlük artık eskisi kadar okuyucu çekmiyor herhalde ki yazarlara bile reklam koymaya başladılar.

    öte yandan; 3 senedir sürekli kıbrıs-türkiye arası gidiş geliş yapan biriyim. pegasus'u ne zaman tercih etsem başıma gelmeyen kalmadı. rötardır, bagaj kaybolmasıdır, kapının değişmesidir derken sürekli oyalayıp dururlar insanı. atlas jet, borajet, onur air, anadolu jet ve benzeri birçok firma buraya çoğunlukla daha ucuza uçuruyor. atatürk'ten bilet alırsam atlas'ı tercih ederim çünkü 25kg bagaj hakkı dahil pegasustan ucuza denk geliyor. sabiha'dan alacak olursam nadiren pegasus tercih ederim, diğerlerinin saatleri uymaz ya da çok fahiş bir fiyat farkı olursa. çünkü tüm uçuş firmalarını sıralayan sitelerde pegasus hep ucuz gözükür. sonra sitesine yönlendirilirsiniz. bagaj sınırı seçmek, koltuk seçmek, yemek seçmek gibi şeylerden istedikleri ekstra ücretlerle en son fiyatları diğerlerinden pahalıya denk gelir. hadi yemek koltuk seçimi yapmadın, sadece bagaj ücretiyle de daha pahalı olur zaten.

    kız arkadaşım yurtdışından gelecek, biletini pegasustan almış. umarım rezil etmezsin bizi, hadi bakalım.
    0 ...
  31. sözlük yazarlarının itirafları

    151622.
  32. tam bu gün benim doğum günüm. ne hissettiğimi bilmiyorum. bir yandan türkiyedeki arkadaşlarım şimdiden kutlamaya başladı, mutluyum, bir yandan da kaç gündür kötü hissediyordum. hala da kötüyüm. bir karmaşa var ama şaka maka 20 oldum. her sene yazıyorum buraya, bugün de adeti bozmayayım.
    5 ...
  33. chp iktidarında afrika standartlarını yakalarız

    4.
  34. chpye de çok bayılmam ama demek ki akp bizi ne hale sokmuşsa ancak afrika düzeyine çıkabiliyoruz demek ki.
    0 ...
  35. pekin new york uçağının kuzey kutbunda ne yapması

    1.
  36. dünyanın geoid şeklinin iki boyuta aktarımı sonucu oluşan harita bozukluklarından kaynaklı olabilir.
    2 ...
  37. sevilen kişinin sevdiği kişinin sevdiği kişi

    1.
  38. sizi seviyorsa çok ilginç bir ilişkinin içinde bulabilirsiniz kendinizi.
    0 ...
  39. uludağ sözlük oyun hamuru oynuyor zirvesi

    14.
  40. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1595808/+
    deri kaplı kalem olma ihtimali yüksek. eşini öldüren karadulu görünce dedim herhalde burada garipleşmeye başlayacak, en sonunda travmatik şeyler ortaya çıkacak ama malesef klasik devam ederek hayl kırıklığına uğrattı.
    1 ...
  41. gerizekalı cahil müslüman dünyası

    2.
  42. yazıyı dikkatli okuyan insanların sözkonusu yazarın konuyu "müslümanlar ve diğerleri" olarak değil de "gerizekalı ve cahil müslümanlar ve diğer müslümanlar" olarak ayırdığını anlayabileceğine inanıyorum. yazar tüm müslümanlara gerizekalı cahiller dememiş, gerizekalı ve cahil olanlara gerizekalı cahil demiş. daha fazla hecelememe gerek var mı bilmiyorum ama hoşgörüsüzlükle ilgili bir şey göremiyorum. her kesimin içinde tutarlı ve zeki insanlar olduğu kadar gerizekalı ve cahil insanlar da var malesef.

    bazı fanatikler anlmadan dinlemeden "bak bu kendini bir şey sanan ateist hepimize gerizekalı cahiller demiş" diye atlayınca da adamın lafı doğrulanmış oluyor işte.

    benim içnde bulunduğum ateist/agnostik kısımın içinde de gerizekalı ve cahil bir fanatik grup var, dindar kısımın içinde de var. önemli olan anlayarak ve dinleyerek, birbirimizi birbirimize doldurmadan yaşamak. işte o zaman hoşgörülü insanlar oluruz. birinin lafına dan diye atlayıp hiç altını araştırmadan birilerine laf ederek değil.

    edit: düşüncemin temeli, ekşi sözlük yazarının "gerçek islamdan uzaklaşmaktan bahsetmiş olması.
    0 ...
  43. uzun zaman sonra sözlüğe girmek

    5.
  44. genelde aklınıza yazacak bir şey geldiği için girersiniz ya da aşırı canınız sıkılınca bir anda aklınıza gelir. ben misal, şikayet edecek bir konum olduğunda girip milletin canını sıkmak için giriyorum arada sırada.
    3 ...
  45. kıbrısta öğrenci olmak

    2.
  46. (#38369348)

    görüldüğü gibi ortalama ailelerin çocukları için zor bir olaydır. hayır bir de kendileri zorla gönderdiler, ben paşa paşa istediğim bölümü burslu okuyacaktım türkiye'de. boşu boşuna para sıkıntısı çekiyorum istanbul'da akrabalarımda kalabilecekken. çok dertliyim sözlük.
    4 ...
  47. kyk kredisi

    31.
  48. Kıbrıs öğrencilerine verdikleri burs 514 lira. Şimdi size lefkoşa'da en basit harcamaları anlatacağım ki kafanızda şekillensin.

    3 kişi eve çıktık çünkü okul yurtlarına 1 sene vereceğimiz parayla 3 senelik apartman dairesi kirası çıkıyor. Kiramızı ailelerimiz sağ olsun sene başından peşin verdiler, burada başka türlüsünü bulmak da çok güç zaten. Okul ücretlerini de dönem başında ödediler, o konuda bir derdim yok çok şükür.

    Kaldığımız ev içinde yaşanacak halde değil, herhangi bir ısıtma sistemi(kalorifer, soba, klima vs) yok, normalde evlerde klima vardır ısınmak ve yazın serinlemek için. tüm detaylara girmeyeceğim ama.

    1- internet flynet kullanıyoruz, bu bölgeden en rahat kullanılan o ve adil kullanım kotası da yok. 105 ya da 120 tllik paketleri kullanıyoruz, 80 tl'lik paketi alırsak evde maksimum bir kişi bağlanabiliyor. zaten yağmur yağınca, bulut fazlaysa filan kesiliyor buranın lanet interneti ama çok girmeyeyim. kişi başı 35 tl de oradan ekledim.

    2- elektriğe gelince, evde telefon şarj etmek ve eski laptoplar kullanmaktan başka buzdolabı ve birkaç oda lambası çalışıyor. evdeki bazı lambalar zaten çalışmıyor, hep kapalı anahtarları. fırın çalışmıyor. ocak elektrik kullanmıyor çünkü elektrik kesilince de yemek yaptığımızı bilirim. yine de aylık 100 tl civarı geliyor. hep asgarisini ödüyoruz kaç zamandır, paramız yetişmiyor. bu sefer 60 tl vereceğiz galiba kişi başı.

    3- su kontörlü, iki ayda bir 20 tl, kalan aylarda da 30 tl vergisi var. en son 2 ay önce yüklettik, 100 tl kontör atsak 80 tl vergi binecek. lişi başı 60tl de o.

    4- ailelerle görüşebilmek için Kktcell kullanmak zorundayız, vodafone doğru düzgün çalışmıyor. faturalı da faturasız da kullanabileceğiniz en ucuz tarife 55 tl'den başlıyor, internet sms ve türkiyeye de geçerli dakika olarak. günün 8 saatini okulda geçirdiğim için internete biraz daha ihtiyacım var, kullandığım paket 60 tl.

    5- kyk kredi kartına geçen aydan 320 tl borcum var. asgarisi 90 tl. hadi onun da 100'ünü yatırdım diyelim ki kart tüm parayı çekmesin otomatik ödeme olarak.

    şimdiye kadar harcananların toplamı 35+60+60+60+100=315 tl.

    kyk'dan aldığım para 514. hadi 1 tl bir yerden kardayım diyelim, kaldı bana 200, bir de kredi kartından kullanabileceğim ufak bir miktar(daha fazla borca girmek istemiyorum, acil lazım olursa kullanamam diye) artı 200 küsür tl de kredi borcu. kredi borcunu komple kapatsam kyk bitiyor zaten, o yüzden asgari asgari bitecek o.

    6- şimdi kaldı geriye yiyecek içecek ve ders notları. notları kendim tutuyorum, o yüzden en az aylık 100 tl kardayım.

    7- haftada bir 10tl suya veriyoruz, 2 damacana. etti 40tl. kaldı bana 160.

    8- sürekli ders çalışmam gerektiği için günde 5 saat uyuyorum, sabah 7'de kalkıp 7.20'de okulun ücretsiz servisine biniyorum. 8.30'da dersim başlıyor. siktiğimin ülkemsisinde kaşarlı tost bile 8 lira. 20 gün okul olsa günlük 20 lira kahvaltı+öğle yemeği tutuyor. her gün 8 saat ders var çünkü. hadi kahvaltı yapmadım, öğle yemeğinde de bir açma bir içecek bir şey içtim diyelim, 10 lira tutmuş olsun. 200 tl zaten buna harcandı. evde malzeme olsa okula kendim yemek yapar götürürüm. yani eve yemeklik malzeme almadan sadece öğlen yemeği yiyerek kyk'nın kalanını bitirdim, bir de üstüne 40 lira borca girdim.

    9- haftada bir 1 paket sigaram tek lüksüm. dışarıya çıkmıyorum, alkol kullanmıyorum, ev arkadaşlarım dışında yakın sayacağım çok arkadaşım bile yok zaten. hadi 1 paket sigara da 45 lira tutsun, 85 tl içerideyim. kredi kartı borcumu ve elektriğe olan borcumuzu saymadan tabii ki.

    10- ev arkadaşlarımdan birinin ailesinin son zamanlarda arkadaşa ekstra para göndermeye gücü yetmiyor. sesimizi çıkarmıyoruz, zor durumdan anlarız sonuçta.
    işin tek kötü yanı, benim de şehir dışında fen lisesi okuyan kardeşim var. babam fıtıktan dolayı emekliliği geldiği gibi emekli olmak zorunda kaldı, memurdu. annem de memur, emekliliği hak edeli çok oldu ama biz okuyoruz diye emekli olamıyor. annemler kendilerine ayrı, kardeşime ayrı, bana ayrı para yetiştirmek zorundalar. o yüzden ben de onlardan çok istemeye yüz bulamıyorum ama ev arkadaşım da zor durumda olunca bizim üzerimize daha büyük yük düşmüş oluyor. şu an ikimize toplam 500tl civarı borcu var. ödediği gün kredi borcumu kapatacağım.

    11- kaldı geriye ev alışverişi. yiyecek içecek, sebze meyve, deterjan, onun için de ailemden istemem gerekiyor. çok da isteyemiyorum.

    bunca şeyi anlatmamın bir nedeni var tabi. nasıl hayatta kalınır? aga bir de şimdi üniversitedeyim sadece, gerçek hayata geçince ne olacak lan? bu simülasyon gibi bir şey sonuçta, daha ufak paralarla uğraşıyoruz, daha az stres var. çok başımız sıkışınca ailemiz arkamızda filan. tamam kendi dertlerimiz var, evden yüzlerce kilometre uzaktayız filan ama üniversiye bitip de çalışmaya başlayınca ne olacak? tek başıma tüm kiramı ödemem lazım, ihtiyaca göre araba almam lazım ki benzin parası ayrı dert. daha bunun ev eşyası bilmem nesi var cidden hayat çok zor ya. nasıl hayatta kalıyorsunuz arkadaşlar? her şeyin en ucuzuyla, ihtiyaçları minimuma indirip yaşamaya çalışıyoruz burada ve hayatta kalamıyoruz. bir büyüğümüz öğretsin bize lütfen.
    11 ...
  49. zall oynama sözlükle

    17.
  50. oy butonları, üst sekmedeki butonların yerleri falan filan hep değişmiş. kişi sayfamızda karmamız gözükmüyor ama birinin ismine tıklayıp kutucuk şeklinde açılan kişi sayfasından kendi nickinizi aradığınızda karma o sayfada yazıyor. bir bok yiyorsun, ya hiç yeme ya tam ye. burayla oynayacağına ortam'ı düzelt arkadaşlıklar koptu gitti senin yüzünden.
    1 ...
  51. direksiyon sınavı

    586.
  52. araba sürmeyi cidden sürücü kursunda 10 saatlik çalışmayla öğrendim. öncesinde basit şeyler yapabiliyordum tabii ki ama el alışkanlığıdır, ikinci vitesin üstüne çıkmaktır asla yoktu. dolayısıyla sınav günü geldiğinde öğretmenim ne kadar rahatsa gözetmenlerim bir o kadar gergindi. 10 günün sonunda özgüvenim yerindeydi. neyi ne kadar yapabileceğimin farkındaydım. ani bir sorun olsa, önüme biri atlasa filan durabileceğimi de biliyordum. insanları gerebilecek tek noktam durabileceğim en ileri noktada durmamdı. arabanın burnunu yola çıkarmadan tabi.

    ışıklar filan olmayan dev bir daire kavşak var bizim orada. ben ehliyet sınavına girdiğimde otobüsler filan rahat dönsün diye daireyi çift şeride çıkarmak için kavşağın merkezini küçültüyorlardı. bir gidişte, bir dönüşte iki kez geçiyorduk aynı kavşaktan. yol çalışmasına dikkat ediyorum, zaten aşırı hızlı değilim ama o anda biri cidden yola atladı. adama yaklaşık 1 metre kala durdum. adamın kendisi panik yapmadı, ben panik yapmadım ama görevlilerin "Dur dur" diye bağırmalarına hala gülerim. Haklılar tabi, niye acemi şoföre güvensinler ki? Hele de benden önce sınav yaptıkları kişi paralel parktan kalkışta yola olabilecek en uzak ağaca çarpmayı başarmışken.

    yol da hafif yokuşlu, kalkarken yokuş yukarı kalkamayacağımı düşündüler. yokuş yukarı kalkış için farklı bir noktamız var çünkü, daha oraya gelmemişiz. motoru biraz bağırtmış oldum ama tertemiz de kalkışımı yaptım.

    sonra bir piknik alanı var, çoğu insanın girmediği bir yolda, güzergahımızın üstü. yokuş sert, kalkışı orada yapacağız. ben kalkışı yaparken sarhoşun teki ters şeritten geliyor. bir de taksi var, onun önüne geçmeye çalışıyor. yokuştan ben 1 ile kalktıktan sonra bir süre 1 ile gidip az ileriki kavşaktan 1 ile u dönüşü yaptıktan sonra vites yükseltmem lazım, ben zaten kalkış yapmışım. daracık yolda 3 araba yan yana geçmeyi başardık. en sağda ben olduğum için yanımdan geçmeleri bana sıkıktı olmadı hiç olmazsa. u dönüşüne giremeden durmam gerekti. üçüncü yokuş yukarı kalkışımı da o noktada yaptım. direksiyon öğretmenim ciddi ciddi camı açıp sövdü, üstüne plakalarını aldı. onlar beni geçip yola devam ettikten sonra kazasız belasız varış noktama doğru gittim. ama eminim hem öğretmenime hem de gözetmenlere heyecanlı anlar yaşattım.

    ehliyet sınavım da darbe olayları yüzünden ertelendi zaten, ona da hala sinirliyim. neyse, tek seferde aldım o ehliyeti. gerçi ikinci seneme giriyorum, arabam yok. tatillerde eve gittikçe anca kullanıyorum o yüzden biraz boşuna aldım ehliyeti. neyse artık.
    1 ...
  53. eşcinselliğin hastalık olduğu gerçeği

    7.
  54. (#35713314) eşcinsellik doğuştan gelen bir olaydır lafı genel olarak heteroseksüellerin olaya biraz daha anlayışlı bakabilmesi için oluşturulmuş bir kavram. cinsel yönelimlerin akışkanlığı diye bir kavram var. zaman içinde değişim gösterebiliyor bu yönelimler. kendimi en yakın örnek olarak sunayım. bir kız olarak eskiden heteroseksüeldim, hatta ben de homofobiktim. ergenliğimin sonlarına kadar çok bir şey değişmedi hayatımda. zamanla homofobiyi yendim. sonra insanlardan cinsiyetlerine değil karakterlerine göre hoşlanmaya başladım. şimdi ise hem yanlarında kendimi daha rahat hissettiğim için hem de kadınlar daha estetik geldiği için genel olarak kadınlardan hoşlanıyorum. bu durumun tam tersini yaşayan tanıdıklarım var. zaman içinde kadınlara ve erkeklere olan ilgilerini yüzdelerle anlatacak olsalar o yüzdelerin değiştiğini bildiğim arkadaşlarım da var.

    ha özellikle yapılan bir seçim değil belki de ama doğduğun andan itibaren sabit kalan bir şey de değil.

    (#32505245) anatomik olarak makat sadece sıçmak için varsa neden prostat salgı bezinin üzerinde bulunan sinir yumağı stimüle edilerek orgazma ulaşılıyor? ayrıca neden eşcinsellik denince aklınıza sadece makat ve erkekler geliyor? peki bazı erkekler neden kadınlarla anal seks yapmaktan hoşlanıyor? kadınlarda prostat bezi bulunmadığından üzerindeki sinir yumağı da o noktada bulunmazken hem de.
    2 ...
  55. eşcinselliğin hastalık olduğu gerçeği

    7.
  56. değildir. doğaya da uygundur. hormonal dengesizlikle de hoşlanılan cinsiyetin alakası yoktur.

    doğada eşcinsellik nasıl mı var? popülasyonu kontrol altında tutma amaçlı olarak var. hatta misal, bir hayvanın aynı cinsiyetten yavru sayısıyla en küçük yavrunun eşcinsel eğilimleri olma olasılığı doğru orantılıdır. genelde yavrularına uzun süre bakan ve sosyal zekaları yüksek hayvanlarda daha çok görülür. bu yüzden primatlarda daha yaygın görülen bir davranıştır. aslanlarda, kuğularda, penguenlerde, maymun cinslerinde ünlü örnekleri ve belgeselleri de mevcut efendim, açın izleyin araştırın bir zahmet. gelip cahil cühela yorum yapmayın.
    5 ...
  57. depresyonda olan insana tavsiyeler

    736.
  58. başlıkta neredeyse herkes depresyonla depresif ruh halini birbirine karıştırıyor. depresif ruh hali depresyonun bir semptomudur evet ancak bunun aşırı olduğu durumlarda hastalık adını alır.

    depresyon stres, travma ve benzeri nedenlerle beyindeki seratonin ve dopamin deposunun dolmaması ya da hormonun yapısının bozulması sebebiyle işlevini yerine getirememesiyle ortaya çıkar. dopamin motivasyon sağlar, o yüzden olmayınca yataktan çıkmaya halin olmaz. en sevdiğin şeyleri yapamaz hale gelirsin. seratonin yaşadığın andan memnun olmanı sağlar. eksikliğinde hayattan zevk alamazsın. ne kadar uğraşırsan uğraş, hayatını istediğin kadar değiştir. tedavisini görmen gerek. antidepresanı acıları unutmak için almıyor bu insanlar, beyinleri bir süre dinlenip hormon dengesini sağlayana kadar günlük fonksiyonlarını yerine getirebilmek için alıyorlar.

    bilmeden konuşup da insanlara yanlış bilgi yayıp durmayın. insanları kendinden nefret ettiriyorsunuz böyle yaparak sadece. hep suçu kendilerinde aramaya başlayıp neden başkaları gibi düzgün bir hayat süremiyorum diyorlar.

    ha, yanınızda insanlar olsun tavsiyesi şöyle doğru; depresyondaki insan çevresini kendinden bilinçli ya da bilinçsiz uzaklaştırmaya çalışır. o da bu başlıkta toplananlar gibi cahil toplum yüzünden. millete yük oluyormuşsun, herkesten farklıymışsın, yanlış ve düzelmek istemeyen biri muamelesi görmekten o hale gelirler. yaşadığınız şeyleri anlayan ve size olayları beyninizin çarpıttığı anlamsız halden uzak şekilde gösterebilecek, konuşurken yük oluyor gibi hissetmeyeceğiniz, anlayışlı bir arkadaş çevresi gerekiyor. çok imkansız değil ayrıca. kendi hayatlarını komple geri bırakıp sizle ilgilenmelerini istemediğiniz sürece, onları da eşit bir saygıyla dinlediğiniz sürece, gerçek bir arkadaş bunları kendiliğinden yapar zaten. yapmıyorsa zaman kaybıdır sizin için de.

    bol su tüketmenin de enerjiyi artıran bir etkisi vardır. susuzluk da mutluluk hormonlarının etkisini/üretimini azalttığından susuz kalmanın depresyonla bağı vardır. bokunu çıkarmayın tabi ama günde 3-4 bardak en az su için.

    depresyonda, eğer intihar düşünceleriyle de boğuşan biriyseniz büyük olasılıkla sağlığınıza dikkat etmiyorsunuz demektir. kendim de uzun yıllardır major depresyonla mücadele ediyorum, oradan biliyorum; kendinizi ya çok aç bırakırsınız ya çok yersiniz. sırf sizi yavaş yavaş öldürdüğünü hissetmek için sigara içersiniz, alkolün bokunu çıkarasınız gelir. çevreniz zorlamadan hastalıklarınız için doktora gitmezsiniz. hem önemli değildir sizin için, hem motivasyonunuz yoktur. ufak şeylerle başlayın. düzgün besin almak ve vücut sağlığınızı korumak da iyileşmenizi hızlandırır. demesi kolay, kendim yapmıyorum evet. ama deniyorum. ufak tefek adımlar atarak. bakkala filan gidiyorum, derslerime devam etmeye çalışıyorum, motivasyonum sıfırken kendi kendime yalan söyleyerek bir şeyler başarmaya zorluyorum kendimi. bazen, yeterince inandırırsanız kendinizi, motivasyon geri gelmiş de normal bir hayat yaşıyormuşsunuz gibi hissedersiniz. bazen geri teper, oturup ağlarsınız. önünde sonunda içiniz açılır biraz.

    evet, depresyondaki herkesin çabucak iyi olmasını, depresyonda olan kişilerden de kendi kendine triplere giriyor muamelesi yapanlara da biraz anlayışlı olmalarını diliyorum. azıcık eğitin kendinizi düzgün kaynaklarla. demesi kolay durumları fark etmeye çalışın. hemen yargılamayın. tembel, sen küçükken yeterince dayak yememişsin, kendine acındırmaya çalışıyor gibi salak yaftalarla gelmeyin. zihinsel hastalıkların uyduruk hastalıklar değil, zihni yani beyni ilgilendiren hastalıklar olduğunu öğrenin.
    6 ...
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2024 uludağ sözlük