ana akım medya kanalları demirel'i nasıl överiz diye birbiriyle yarışıyor. hepsi ağız birliği etmiş, barajlar, demokrasi, demirel babamız... uzuuun uzun övüyorlar da nedense bazı şeyleri hiç konuşmuyorlar.
4.8 milyon liraya sözleşme yenilemiş vasat futbolcu. sabri. yıllık dört nokta sekiz milyon lira. lan? nasıl?
bu sezonun sonunda arkadaşla beşiktaş maçına gidelim dedik, 4. yıldız dedik, hem derbi, 33. hafta, evimizdeki son maç, kazansak şampiyonuz ulan dedik. 3 hafta öncesinden plan yapmaya başladık. benim daha önce samiyene gitmişliğim var ama ilk kez tt arenaya gideceğim. çok heyecanlıyım. televizyonda dibimiz düşerek izlediğimiz derbi öncesi koreografisini biz gidip stadda bizzat yapacağız, sneijder'i tribüne çağıracağız, muslera'nın arkasından maç izleyeceğiz falan... kıytırık maç da değil, maç gibi maç, şampiyonluğu kutlayacağımız derbi maçı. neyse benim passoligim yoktu 30 liraya kıydım sipariş verdim, 30 lira bugün iyi para öyle demeyin, 1 hafta sonra kart geldi. artık formaları giydik, başladık biletleri beklemeye. sezon boyunca 40-50 liradan satılan kale arkası biletleri derbi için en fazla 60-70 lira olur diyoruz. hesabımızı ona göre yapmışız.
neyse biz böyle beklerken bilet fiyatları açıklandı: kale arkası en düşük 110'dan başlıyor. onlar da sınırlı sayıda, galatasaray kart sahiplerine öncelik mi tanınmış ne. çıkar çıkmaz bize sıra gelmeden tükenecek yani hepsi. sonraki kategoriler 200 - 300 - 500 - 800 tl diye gidiyor böyle kodamanlıkla doğru orantılı. adamlar biz istediğimiz fiyatı koyarız stad nasıl olsa dolar demişler belli ki, pis fakirler gelmesin demişler. böyle uygun görmüşler. neeeey 200 tele mi? biz gidemeyiz ki. bizim durumumuz yok. öğrenciyiz ağa bey. ehe.
arkadaş o hışımla kulübü arayıp "fiyatlarınız neden bu kadar yüksek acaba öğrenebilir miyim? hı hı evet anlıyorum. ama normalde böyle olmuyordu? peki, evet tabi siz de haklısınız, iyi akşamlar" diyerek çıkıştı. olum biraz sert olmadı mı bu dedim, hakkımızı da mı aramayalım hacım!! diye bana da çıkıştı. haklı. hakkımızı aradık. kendimizi ezdirmedik!! hemen sonra, imkanları sınırlı hayatımızın gerçekliğine geri dönüp, ev konforunun bize sunduğu imkanlar dahilinde, biralı, mısırlı, arkadaş ortamlı derbi planımızı yaptık.
- olm aslında ev daha iyi lan, stada git-gel falan bir yığın hengame olcaktı.
- ...
neyse konumuza dönelim. sabri diyordum. sabri, 4.8 milyon. demek bizim o alamadığımz biletlere yapılan 50 tl'lik farkla, sabrinin sözleşmesine zam yapmışlar. sabri sağ kanattan bindirip orta yapamasın deyü. sağlık olsun.
rerere rarara gassray gassray. buralar hep gaaassaray taraftarı yani.
şu an hdp'nin söylemleri bana diğer bütün partilerden daha çekici geliyor. hdp doğru yolda orası kesin. evet çok güzel şeyler oluyor. cesur, inandırıcı ve gerçek anlamda özgürlükçü bir siyaset izliyor selo. yalnız bu çizgisi henüz çok yeni, doğal olarak kendini kanıtlaması gereken bir noktada şu an. kürtçü siyasetten sıyrılmaya çalışıyorlar, hdp bdp gibi değil falan diyoruz artık tamam ama ne kadar eminiz bundan, hdp'nin yarın neye dönüşeceği ne malum? bu noktada bazı sıkıntılar var. işte bunlar oy vermeme engel oluyor. sadece son seçim dönemine bakarak değerlendirecek olsam oy vereceğim parti hdp olurdu. ancak kendini kanıtladığında (bu da zamanla, ilkeli siyasetle olur) oyumu kazanabilecek partidir.
halkların demokratik partisi %26
komünist parti %24
cumhuriyet halk partisi %21
liberal demokrasi partisi %15
vatan partisi %13
demiş, iyice kararsızlığa itmiş anket. yarın seçim olsa gider chp'ye veririm. biraz daha beklersem galiba hdp'ye vereceğim. işte öyle bir şey. bilmiyorum.
not: hdp çıkacağını tahmin ediyordum. buna rağmen ankette bir hdp parmağı sezmedim değil. kp tamam. chp evet. liberalleri sevmem ama onlar da gerekli bu ülkede, eyvallah. yalnız o sonuncusu, vatan partisi, o hiç olmadı.
ayıptır be. yazık günahtır. bu ahlaksızlığa daha fazla dayanamayıp haykırarak ağladım az önce. evet. hem de fatma girik misali yumruklarımı ağzıma soka soka ağladım...
sonunda geberebilmiş. şu adamı 35 senede yargılayamadık ya helal olsun bizim gibi ülkeye. bu adamın daha fazla acı çekmesini dilerdim. adalet yerini bulamadı ne yazık ki. diyarbakır zindanlarında işkence görenlerin, işkencelerle öldürülenlerin vebali onun üzerinde. sonra asılan yiğitler, asmak için yaşı büyütülen erdal, fişlenen, hayatı mahvolan milyonlarca insan... hiçbirinin hesabını soramadık. ve bu adam astığı gençlerin ardından şöyle dedi:
"idam kararlarını imzalarken elim hiç titremedi."
" asmayacaktık da besleyecek miydik?" de kenan evrenin sözüydü.
soğukkanlı katilin tekiydi. %92 oy aldı...
hiçbirinin hesabını vermeden rahat bi hayat yaşayıp çekti gitti. yaptığı her şey yanına kar kaldı. ölümü kurtuluşu olmuştur. ona üzülüyorum.
bir sabah korkulu rüyalarından uyandığında kendini devcileyin bir akp'liye dönüşmüş olarak buldu.
ve ak parti genel başkan yardımcılığına kadar da yükseldi. bu süreçte hiç elini başının arasına alıp kendi kendine "dün erdoğan'a sövüyordum, bugün övüyorum. ben napıyorum lan?" dedi mi bilinmez. aslında bunu tartışmaya da değmez. zira rant kaygısının birtakım insanları nasıl değiştirdiğine öyle çok şahitlik ettik ki artık bu tür insanları kanıksadık. o tür insanlar:
helal olsun yürekli insanlara. bugün taksim barikatını aşıp alana girdiler. demek ki 20 bin polis taksimi kapalı tutmaya yetmiyormuş. yığın yığın. gelecek sefere daha da büyütün sürüyü.
neden taksim?
taksim çünkü, öyle istiyoruz. taksim çünkü, 1 Mayıs 1977'de katledilen 34 kişiyi yerinde anmak için. faşist zihniyetle aynı yerde hesaplaşmak için. o 34 kişinin failleri hala bulun(a)madı. aydınlatmak istediği her olayın failini paşa paşa bulup cezalandıran devlet bu katliama sebep olanları cezalandıramıyor. üstüne yasak koyuyor. taksime 20 bin polis yığıyor. o polis olmasa zaten hiçbir sorun da çıkmayacak belki. ama devlet en iyi bildiği şeyi yapıp yasaklıyor. sen de hayatında bir kez olsun köle gibi her şeye itaat etmekten vazgeçip otoriteyi sorgulamak ve şu basit soruyu, "taksim'i neden yasaklıyorlar?" sorusunu sormak yerine, ille de neden taksim diyorlar diye boş boş konuşuyorsun. o soruya da cevap bile aramıyorsun. bütün amacın nasıl çamur atarım. neden oldukları kargaşadan ötürü hoş karşılanmayan zihniyetmiş. karışıklık yaratıyorlarmış. halka huzur vermiyorlarmış. polisle çatışıyorlarmış. bi siktir git. ille de taksim. sen anlayamazsın. çünkü hayatın boyunca hiçbir ideal uğruna yüreklice mücadele etmedin. ona buna şakşakçılık yaparak asalak gibi yaşadın bugüne geldin. senden onurlu bir duruş falan beklemiyoruz. sen yeter ki sus.
mhp bu ülkede 30 yıldır süregelen 40 bin kişinin ölümüne neden olan savaştan beslenen partidir.
mhp bu savaş bitmesin istemektedir. çünkü bu savaş biterse mhp'nin varlığının bir anlamı kalmayacaktır. yıllardır bunun dışında ortaya koyduğu tek bir politikası, tek bir icraatı görülmemiştir. dayanak aldıkları başlıca kavramlar militarizm ve şiddettir. pkkyı bitirmenin yolunun tankla tüfekle pkk kamplarına girip hepsinin kökünü kazımaktan geçtiğini sanan bunun da mhpyle mümkün olacağını düşünenler 90lı yıllarda pkkya yapılan operasyonlara bir baksın. neredeyse bitti denilen pkknın 3 yıl içinde nasıl toparlandığını öğrensin. bir örgütün arkasında halk desteği varsa o örgüt mhpnin yoluyla bitirilemez. mhp bunu 30 yıldır öğrenemedi. ya da böylesi işine gelmiyor demek daha doğru. çünkü mhp her zaman milli duygulara oynadı hep milletin bu yönünü sömürmek istedi.
mhpliler vatanseverlikten dem vururlar ama alayı statükocunun, ırkçının, faşistin allahıdır. bunu inkar edenleri iki yüzlüdür.
mhp yıllarca mafyayla el ele vermiş mafyacılık oynamış, adam öldürmüştür. işkence yapmıştır. ve bunları parti kanalıyla gerçekleştirmiştir. yüzlerce öğrencinin, devrimcinin kanı bunların elindedir.
bu yazdıklarımın çoğu ülkücüler için bir şey ifade etmeyecek belki. hatta onlar için bunların hepsi mhpye oy verme sebebi.
ilk kez mhpye oy verecek olanlar iyi düşünsün, mhp bu ülke için ne yapabilir, bahçeli'nin ne vasfı var? özellikle oy vermeyi düşünen kadınlar, mhp nin ne denli cinsiyetçi bir parti olduğunu iyi düşünsün.
bir amaç ve açıklama peşinde koşmaktan yoruldum.
inatla, her dakika, bütün olanları düşünüp hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya çalışmaktan çok sıkıldım.
iç güdülerime güvenmekten vaz geçtim.
iyi olmaya çalışmanın çok da bir işe yaramadığını fark ettim.
çok büyük anlamlar yüklenilen bütün kavramların gün geldiğinde anlamını yitirdiğini anladım. insanların erdem saydığı yere göğe sığdıramadığı bütün o boş şeyler... hadi bana onları anlatın şimdi. onlardan bahsedip kendinizi güvende hissedin.
bazı sorulara bulduğumu sandığım cevaplar, kısa bir süre sonra aksini ispat edecek hiçbir şey gerçekleşmemiş olmasına rağmen bir bakmışım kendiliğinden yanlış cevap oluvermiş. bana bunu açıklayın.
ben daha büyük bir şeyin parçası olduğuma inanmak isterdim. büyük, üstün bir gücün inancını içimde hissedebilmek isterdim. belki o zaman yaşamın boş olmadığına inanmam kolaylaşırdı. ya da çabaya değecek gerçek, elle tutulur bir amacım olsaydı o da işimi görürdü.
geçen zaman ya da değiştirilen mekan neyi değiştirir bilmiyorum ama şunu anladım hayata verdiklerinle hayattan aldıkların arasında doğru orantı aramayacaksın. çünkü hayat böyle bir şey değil. bir şeyi ne kadar iyi ya da kötü yaptığının çok da bir önemi yok gibi. ne yaparsan yap, kendini çok takdir etmeyeceksin. ya da kendine çok büyük haksızlık da etmeyeceksin.
kendini çok fazla önemsemeyeceksin. öyle yaşayacaksın. sonuçta hiçbirimiz vazgeçilmez insanlar değiliz.
iyimser olayım diyorum ama her zaman işlemiyor iyimserlik. bir arkadaşımın da dediği gibi, yer yüzünde öleceğini bile bile yaşayan tek canlılar bizleriz. ne kadar iyimser olabiliriz ki?
bu kadar entry girilmiş. artık gerçekleri açıklamanın zamanı geldi. toplaşın. son gittiğimde bu olayı bizzat berberime sordum. ya dedim bu fiyat neye göre belirleniyor? ayrıntılı bir şekilde anlattı.
şöyle ki, berberler odasına göre 3 sınıf berber varmış. berberler odası yeni bir kararla, güya berberler arasında haksız rekabeti engellemek için, berber salonunun sınıfına göre bir alt, bir de üst sınır saç kesim fiyatı koymuş. hiç bu kadar berber dememiştim. neyse, mesela izmitte 3. sınıf bir berbere gittin, abi bir alabros da desen okul traşı da yaptırsan cebinden çıkacak para en az 13 lira şu anda. bundan daha ucuza kesene ceza uygulanıyormuş. ekipler gezip denetim falan yapıyormuş. bildiğin gibi değil bayağı ciddi işler bunlar. en yüksek de, yani 1.sınıf berber için de bu fiyat maksimum 25 lira. (fiyatlar şehirden şehire değişiyor tabi)
ee dedim, çarşıda 50 liraya kesen yer de var? o nasıl? onlar meğer ticaret odasına kayıtlıymış. fark ne? berberler odasına yılda 500 lira ödüyorsan, ticaret odasına yılda 10 000 lira ödüyormuşsun. bunlardan birine üye olmak zorundaymışsın bir de. aydınladım.
şimdi gidin. berberinize koşun. artık siz de bu bilinçle değdirtebilirsiniz.
dün seni gördüğümde hissettiğim şey sandığın gibi nefret değil, geldiğimiz şu noktaya duyduğum üzüntüydü. senden nefret edemeyeceğimi daha önce de söylemiştim. bir de sanırım bütün bunları hala kabullenememenin verdiği öfke de olabilir gözlerimde gördüğün. öyle oluyor biliyorsun. nasıl böyle oldu diye düşünüp inanamıyor insan. dünkü işte o anlardan biriydi. öylesine tanışan insanlar gibi kuru bir merhabayla birbirimizin yanından geçip gittik. çok garip. gariplikten öte çok acı... ben merdivenlerden yukarı çıkarken tekrar göz göze geldik ya, o an her şeyin yerle bir olduğunu bir kez daha en derinden hissettiğim çok acı bi andı. her şey gözümün önünden geçti. nasıl rahatlayacağımı bilemedim. bazen hala oluyor bu.
dershaneye başlayacak olmana sevindim. senin gibi öğretmenlik yapabilen çok az insan var. öğrencilerin çok şanslı bu yüzden. görkem'e benzemesinler de. hep nisanur gibi öğrencilerin olsun.
bunların dışında umarım son bıraktığımdan daha iyisindir. iyi olduğunu düşünmek beni rahatlatıyor. öyle düşünmek istiyorum.
sadece onu öldürenler değil, aynı zamanda devlettir. iktidarın ve adaletin de bunda sorumluluğu vardır. ancak bu sorumluluk eylemcilerin taleplerinin yerine getirilmemesinden kaynaklanmıyor. bunu beklemek fazla iyimserlik olurdu herhalde.
şimdi anlamak için biraz devlet gibi düşünüp kendimizi egemen güçlerin yerine koyalım. (lanet olsun faşist zihniyeti bile anlamaya çalışmaya) özellikle totaliter rejimlerin en büyük amaçlarından biri eylemlere ve muhaliflerine asla boyun eğmemektir değil mi? bu tarz bir terör eyleminde, eylemcinin isteklerini karşılar ve ona istediğini verirsen, bu onlara boyun eğdiğin anlamına gelir. böyle bir boyun eğiş başka eylemleri de beraberinde getirecektir. devletin hiçbir zaman göze alamayacağı bir risk. yani, eğer devletsen, sana meydan okuyan bir grubun şartlarını kabul edemezsin. şartları sen belirlersin. devlet dediğimiz şey, varlığını sürdürebilmek ve iktidarın kaybedilmesiyle sonuçlanabilecek olan halkın gözündeki güçlü devlet kimliğinin bozulmasını engellemek adına, kendi varlığına tehdit olarak gördüğü bir grubu sindirebilmek için elinden gelen her şeyi yapar. ne pahasına olursa olsun. işte bugün devlet güçlerinin, savcının eylemciler tarafından kurban edilmesine göz yumması gibi. bugün bu nedenlerden ötürü eylemcilerin talepleri karşılanmadı. bu zaten çoğu insan gibi benim de eylemin detaylarıyla eylemcilerin taleplerini ilk gördüğüm anda kolayca kestirebildiğim bir şeydi.
demek istediğim, devlet yapması gerekeni bu eylemden çok önce yapmalıydı. berkin elvanı vuran polisler bunca zaman içinde yargı önüne çıkarılıp yargılanmış olsalardı bu olay yaşanmayacaktı. bu adaletsizlik, savcının katlini meşrulaştırmaz elbet. ancak bazı gerçekleri de gözardı edemeyiz. devlet adaleti sağlamakla yükümlüyse sağlayacak. hele ki berkin'in öldürülmesi gibi toplumun vicdanında yara açmış olaylarda, suçluları gerektiği gibi cezalandıracak ki bazı gruplar adaleti biz sağlayacağız deyip böyle eylemlere girmesin. bu tarz olaylara hiç mahal verilmesin. yani devletin sağlayamadığı adaletin sonucu buralara kadar varıyorsa o zaman bundan devlet de sorumludur. sorumlu, berkin'i öldüreni adalet karşısına çıkarmayandır. sorumlu, "emri ben verdim" diyendir aynı zamanda.
ulan ne çok biliyorsunuz be. herkes mitçi olmuş anasını satayım. yok mit'in planı. yok akp'nin oyunu. herkes çözmüş derin devleti.
dhkc'yi yeni duymuş adam bıdı bıdı konuşuyor.
bu olayla birlikte akp oy kazanacak doğru. akp bu olayı nasıl kullanacağını çok iyi bilir o da doğru. kullanır da zaten. geziye katılanlar teröristti. geziyi destekleyenler de terörist. bakın berkin elvan da bunlar gibi teröristti diyecekler. halka bu mesajı verecekler.
yalnız ne olursa olsun, sevmesem de desteklemesem de (en basitinden örnek, kendilerine sol örgüt deyip kendi mahallelerinde halkın gözü önünde hayat kadınlarını teşhir edip bunları öldüresiye dövüyorlar. bununla da yozlaşmaya karşı durduk deyip övünüyorlar) desteklemesem de, dhkc devletle iş birliği yapmayacak kadar radikal, devletle hesaplaşması hep büyük ve kanlı olmuş bir örgüt.
(bkz: hayata dönüş operasyonu) bu opersayonda ölüm orucundaki 28 dhkp c militanı öldürüldü 2000 yılında.
(bkz: hasan ferit gedik in öldürülmesi) dhkc'yle uyuşturucu çeteleri arasında çıkan çatışmada hasan ferit öldürüldü. telefon görüşmesi tapelerinden birinde onu katleden çete yöneticisinin şöyle dediği ortaya çıkmıştır:"allah herkese hayırlı cinayetler nasip etsin. polis-molis öldürmeyelim de, polis devletin bir adamı. devrimci öldürsek önemli değil". bunun üzerine devlet cenazesinin defnine 3 gün izin vermeyip bekletti.
aslında bunların yaşadıkları yerler devlet tarafından da polis tarafından da gayet iyi biliniyor. kim oldukları da öyle. arada bir buraları yoklayıp içeri atıyorlar bazılarını. halk cephesinin çayan ve küçükarmutlu olmak üzere istanbulda 2 bölgesi var. orada kendi insiyatiflerini yaratmışlar öyle yaşıyorlar. gettoculuk mantığında bir oluşum. mahallelinin çoğu örgüt militanı, aynı yerde kalıyorlar, o mahalledeki evlerde yaşıyorlar. hatta geçen yıl cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu mahallede hdp demirtaş'a oy istemek için stand açmıştı. sonra cephe bizim bölgemizde stand açamazsınız deyip standı dağıtmış bunun üzerine bir süre sonra iki grup silahlı çatışmaya girmiş sonucunda oradan geçen bir çocuk ölmüştü.
ben buradaki oluşumu ta o zaman bu çocuğun ölümünden sonra, internette biraz araştırıp, yürürüş dergisinde çıkan dhkc nin ileri gelenlerinden biriyle yapılan röportajı okuduktan sonra öğrenmiştim.
ben bunu bu kadar kolay öğrenebiliyorken, devlet bunları nasıl takip edemiyor? adamlar elini kolunu sallayarak adliyeye girip savcı rehin alabiliyorlar. üstelik bugünkü eylemi gerçekleştiren militan geçen sene ocak ayında mahalleye yapılan baskınlardan birinde tutuklanmış da zaten. bunun takibi yapılamıyor. güvenlik zafiyetine bakın.
öyle ya da böyle akp ayarlamış olsun olmasın, hepimiz biliyoruz. akp bu olayı kullanacak. oylarını da yükseltir belki. hatta chp'nin üstüne falan atarsa şaşırmayın.
yalnız bunların hiçbiri dhk c nin umrunda bile değil. şu an bütün militanları bu eylemle adımızı duyurduk propagandamızı yaptık diye sevinçten dört köşe olmuştur eminim. bunların derdi adalet falan değil. bunların derdi kendi propagandalarını yapıp adlarını duyurmak. (erdoğan gibi konuştum lan)
en son chpli vekil süleyman çelebi kürsüde durmaksızın "kahrolsun faşizm" diye bağırıyordu. meclis başkanı, önce plak takıldı galiba dedi. sonra da pişmiş kelle gibi sırıtarak "tebrik ediyorum 237 kez üst üste kahrolsun faşizm dediniz. rekor sizde" diye ekledi.
ben hiç böyle meclis görmedim.
hdp milletvekilleri bir köşede oturmuş sürekli slogan atıyor.
direne direne kazanacağız!
kahrolsun faşizm! sloganları.
chp susmuyor. mhpliler keza öyle. onlar da direniyor.
muhalefet yumruk olmuş direnişte. halka direnin çağrıları yapılıyor. bu hiçbir şeyi değiştirmese de mecliste onurlu bir duruş sergileniyor. zaten bu mecliste gece 12'den sonra geçen hiçbir yasa halkın yararına olmamış. bu da onlardan biri olacak.
bu gecelik bitti. yarın devam edilecek. ve bütün bunlar bittiğinde yepyeni bir polis devletine uyanacağız.
bir genç, yine bir ölüm. ideolojik görüşü nedeniyle. her kafadan bir ses.
sol çizgide gazetecilik yapan bazı organlar 200 kişilik faşist grubun saldırısında bir ülkücü öldü diye haber yapıyor.
diğer gazeteler, pkklılar can aldı.
akla karanın karıştığı bir dönem.
facebook'ta x için ağlayan hümanistler şimdi neredesinizciler.
twitter'da bu kan yerde kalmaz diye intikam yemini edenler.
sözlükte nefret dolu entryler. her yer faşizm kokuyor.
ölüler yarıştırılıyor.
haberleri izlemek bile zor.
sokakta şiddet.
evde şiddet.
mecliste şiddet.
üniversitede şiddet.
ölüm. cinayet. yolsuzluk. tahammülsüzlük.
her yere yayılmış huzursuzluk ortamı. herkes çok gergin. herkes nefret dolu. herkes birine patladı patlayacak.
mutlu insan yok gibi. bırakın mutlu insanı, mutlu insana tahammül bile yok.
böyle bir ortamda, bu ülkede ben de mutlu olamayan milyonlarca insandan biriyim. ve oturduğum yerden kendi kendime sorup duruyorum. noluyor lan! bize ne oldu? ne olacak?
bu ülkede akp'ye öyle ya da böyle bir şekilde karşı çıkan muhalif insanlar yıllardır zaten üvey evlat muamelesi görüyor. bu kez de aslen baskıcı kalıcı sıkıyönetim yasası sözde iç güvenlik paketinin yürürlüğe girmesiyle, evin üvey evlatları can isteyince sopalanmak, can isteyince kimsenin uğramadığı soğuk misafir odasına gönderilip cezalandırılmak isteniyor ki ibreti alem olsun, herkes kırsın dizini uslu uslu otursun. kimse gıkını çıkaramasın. aile reisi de evde geniş geniş at koştursun. bu paketin asıl amacı budur. geniş özet için hukuk 101 niteliğinde şu entry okunmalı:
şu başlığı attıktan sonra altına istersen destekleyici 100 tane mantıklı sandığını cümle kur. mantıklı olmuyor. buna rağmen okudum. ciddiye aldım. hiç utanmadan, hiç yüzün kızarmadan büyük tespitler yaptığını sandığın basiretsiz cümleler kurup kendi çapında salak salak küfürler ederek cinsel istismar iğrençliğini mantığa bürümeye çalışmışsın. ulan bunun lamı cimi yok işte. taciz etmeyeceksin arkadaş. isterse çıplak dolaşsın. tecavüz etmeyeceksin. kimseyi rahatsız etmeye hakkın yok. insan olacaksın. herkes kendini terbiye etmeyi öğrenecek. o kadar.
kişi bildikleriyle inandıkları arasında bir değerlendirme yapıp bir yol seçer. bu yolun sonu inanmak ya da inanmamaktır. iki yola da saygı duyulmalı. ancak bir koşulda.
şöyle ki: bir insan, aklıyla ulaştıkları inancıyla çelişiyor diye akıldan uzaklaşıyor ve imanını köreltmemek adına sorgulamamayı ve inancına körü körüne bağlanmayı seçiyorsa ben o insanın zekasından da samimiyetinden de şüphe duyarım.
inanç akıldan bağımsızdır düşüncesine katılmıyorum. bilinenle inanılan arasında bir paralellik mutlaka olmalı. yoksa, aklının kabul etmediğine inanan birinin yaptığı, aydınlık bir odada kendi gözlerini bağlayıp kapıyı bulmaya çalışan birinin yaptığından farksızdır. yaz bunu güzel laf.