Aslında aniden gelmez o sıkıntı. Zaten vardır bir yerlerde boşluk bulunca da çıkıverir ortaya. Öyle kolay da geçmez. Ancak o sıkıntıyı bastırıp aklı ya da yüreği (sıkılan yan neresiyse) meşgul edebilecek bir uğraş bulundu mu geçer gibi olur. Ama geçmez aslında, siner bir kuytuya tekrar sıkacağı zamanı bekler.
Sevgili olamamışlar için mümkündür. Sevgili olduysan gerçekten arkadaş olamazsın, arkadaş olabiliyorsan da gerçekten için akıp, yüreğin karıncalanmamış, sesini duyduğunda ayakların yerden kesilmemiş, gece gözüne uyku girmemiş, kokusu burnundan gitmemiş yani sevgili olamamışsındır.
Sorunsal sıkıntılı. Canlılar ölünce ölmüş olur. Kastedilen şey öldükten sonra ne olacak ise, doğaya karışacaklardır tüm diğer canlılar gibi.
Eşkıya: Korkma sadece toprağa gideceksin, sonra toprak olacaksın, sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin oradan özüne ulaşacaksın çiçeği özüne bir arı konacak, belki belki o arı ben olacağım."
Tek nedeni şark kurnazlığının birden bire artmasıdır. Evet araba sayısı artmıştır lakin aman önce ben geçeyim, hooop sağdan en sola kırayım, aman durduk yere bok yeyip şerit değiştireyimcilerin sayısı araba sayısından daha da artmıştır. Geçmişte efendi efendi araba kullanan kimi zerzevat da bu şark kurnazlarına uymuş trafiğin içine hep birlikte *.
Ama asıl daimi belediye başkanı i.Melih Gökçek'in şehir içindeki ana yolları kafasına göre tek yön olarak düzenlemesi de bu trafiğin ana sebeplerindendir.
Doğaldır elbet müziğin aslında evrensel olduğunu bilmeyene türküyü anlamamak. Üstelik bir saray müziği olan (sanırsın babası Versay'da kraliçenin damızlığı) klasik müziği ayıla bayıla dinleyen ama türküdeki manayı anlamayanı da kınamamak lazım. Mesela bu klasik müziği sevenin bir de amcaoğlu var o da "Türkçe sözlü müzik de neymişşş yeaaaaa" diye bağrınan ama babasının neşet ertaş kasetlerini (bak mp3 falan demiyorum bildiğin kaset) hala gözü gibi sakladığı velet.
ha koy adını anasını satayım. daha dün bir bu gün iki. daha edilen iki kelamı dörtlemeden, flörtün zirvelerine çıkıp tepinmeden, el ayak çekilmeden direkt koy anasını satayım. sonra da otur adam neden kaçtı diye düşün.
Hırsızlıkla itham edilmektedir. Üstelik bu sefer gerçekten çok sıkışmıştır. Tunay Bozyiğit'in söz ve bestelerinden oluşan Şahrud ile Seyduna serisinin 2008 yılında çıkmış olan Seyduna & Şahrud 4 (Xar) albümünde Gülay'ın seslendirdiği Türkülerle Söyle Sılaya Dönsün şarkısının bestesinden aparıldığı neredeyse kesindir. Mahkeme süreci başlamış olup, çok yakın zamanda sağlam bir tazminat ödemek zorunda kalacaktır.
diline sahip olamayanların
beline sahip olamayanların
eline hiç sahip olamayanların boyna haklarında konuştukları aydınlık yürekli insan evlatlarıdırlar.
Had bilmeden, görgü görüp yol sürmeden iki kelam eden cahil cühelanın, cehaletlerini sınadıkları bir mevzudur aynı zamanda.
Sigara içilmeyen çok uzun saatlerden sonra bir sigara yakmaya benzer. Baş döndürücüdür. Ayakları yerden keser. Etkisi uzun gibi gelse de kısacık sürer. Yakılan ikinci sigaranın aynı etkiyi yaratmaması gibi zaman geçtikçe etki daha da azalır ve giderek sıradanlaşır.
Hz. Muhammet’in torununun evladıdır, Hz. Ali'nin torunudur, Hz. Hüseyin’in kızıdır... islam tarihinin ilk feministidir. 5 kez evlenmiştir ve her evlilğinde de sözleşme yapmıştır. iki maddelik bu sözleşmenin şartları gayet basittir. Eşi kendinden başkasıyla evlenmeyecek, mali ve sosyal konularda hayatına karışmayacaktır. Sükeyne şairdi, müzikle de ilgilenirdi. Ve en önemlisi…
Kadınların yüzlerini göstermeyecek şekilde örtünmelerine, peçe takmalarına karşı çıktı.
ırkçı ve insanlıktan nasibini almamış yazarların hakaret ettiği ve polis tarafından bile isteye öldürülmüş çocuktur. Berkin'e küfreden yazarımsılar, cizre'de polis babasının kucağında ölen miray bebeğe ise timsah gözyaşı döküp, sahte ağıtlar yakarlar. oysa bilmezler ki bizim yüreğimiz miray'a da, berkin'e de aynı yanar. *
şu an ve genelde sözlükte yaşanan durumdur.
Sığ, basit, sıradan, düzeysiz, ırkçı, cinsiyetçi, ergen başlıkları saymazsak saatlerdir bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar başlık açılan sözlük iç acıtır.
bir şiir daha yarım kaldı yazıldığı o küçük kağıt parçasında.
oysa tamamlanır sanıyordum.
yine yanıldım...
kurulan onca cümle, alt alta özenle dizilen onca mısra öksüz kaldı.
bir şiirden daha esirgedim adını, sonunu, noktasını...
saman sarısı bir kağıtta kaldı aklım.
adı olmyan, sonunu bilmediğim, bitmiş gibi duran ama noktası olmayan bir şiirde kaldı.
zaten bu güne kadar beceremedim tam da yerinde nokta koymayı. sanıyordum ki, her nokta bir sondur.
unuttum her sonun yeni bir başlangıç olduğunu.
her nokta bir şeyler götürür, eksik bırakır beni diyordum. korkuyordum.
işte bu yüzden, hep başkalarına bırakıyordum noktanın kullanım hakkını.
oysa şimdi anlıyorum ki, onlar sadece nokta koydular.
yerini ve zamanının ben işaret ettim onlara...
ve anlıyorum ki, noktalardan sıkıldım artık.
ve hala korkutuyorlar beni...
dün geceden beri nedense "yazmak" diyorum. hiç kımıldamadan, elimde kalem; saatlerce önümdeki kağıda boş boş baktıktan sonra, düşünmeksizin "yazmak" diyorum.
kağıdın üzerinde beliren her cümle, her kelime, içimdeki nedeni yok sızıyı alıyor benden.
her harf beni çoğaltırken, içimdekini eksiltiyor.
dün geceden beri "yazmak" diyorum. sıfatlarımdan arınıp, benim olmayan fiilleri yüklenmek bir yerleren ödünç alıp.
ve şimdi yazıyorum artık...
şimdilerde üzerine kırılacak eşya yazılabilecek tek şey umutlarım. oysa bir zamanlar sevgimin bile kırılmasından korkardım.
bundan ötürü, bu güne kadar çok kalp kırdım belki.
ama kırdığım bütün kalplerin ortak bir yanı vardı, hepsi kırılgandılar. seni kırmaktansa hiç korkmadım.
çünkü zaten kırıktın, kırılacak bir yer kalmamıştı kalbinde...
her bir kadından gidişimde (ki onlar gönderdiklerini sandılar) bir şehri de terkettim aynı zamanda.
bütün kadınlarım sadece kelimelerle "kal" dediler.
ağzını kullanmadan kal diyenine rastlamadım açıkçası...
bir kadından her gidişimde, bir şehirden de gittim sanki.
hiç kalamadım büyük şehirlerde.
uzak ve küçük kasabalar çekti beni hep.
ve her kadın bir şehirdi zaten bende.
bir kadından (şehirden) gitmek, yaşadığım çağın mirası bana.
bazan ağlamanın bir işe yaramadığını düşünüp, ağlayınca işlerin düzeleceği şehirler (kadınlar) aradım.
oysa bulamazdım, biliyordum. çünkü hiç bir şehir (kadın) gözyaşlarımı taşıyacak kadar yürekli değildi.
oysa gülmek bir çok şehirde işe yarıyordu. ama o kadınlarda da ben kalamazdım.
yanından geçtiğim mezarlıklardan öğrendim bitmeyi. isimsiz mezar taşlarına, benden giden kadınların isimlerini kazıdım dua etmeden. ve sonra yaşadığı yerde bıraktım aşkı.
derinlerdeydi şimdi. aşk yokmuş gibi devam ettim hayata.
bir aşk nasıl bitmişse, öyle bitmişti bütün aşklarım.
sonra bir gün bahar geldi sandım, oysa yağmur mesimiydi yaşanan. yağmur uyandırdı içimde uyuyanı en savunmasız olduğum anda.
korktum...
korktum, çünkü kırılacak yerlerim var sanıyordum.
yine yanıldım.yine böyle ansızın bastıran bir yağmur mevsiminde terkedip gitmiştim ilk aşkımı, baharların daha uzun süreceğini sandığım, yağmur yağmaz bildiğim bir başka şehre.
ona hiç bahsetmedim gidişimin gerçek nedeninden.
çünkü o zamanlar ben de bilmiyordum. onu özledim sonra.
ama artık özlemek için bile çok geçti. onun da içinde yaşattığı korkuları olduğunu nasıl da atlamıştım.
korkmuştu, en az benim korktuğum kadar.
oysa korkmak için bile çok geçti.
yağmur uyandırdı derinlerde kalan aşkı.
korktum...
korkularımı unuttum sonra.
unutmanın faturasının benim için ne olduğunu bilmeden, yollara düştüm.
bir kaç zamanda geçer sanıyordum ama ben doğruyu bulana kadar, kaç ağlak şarkı beni yaralayacaktı daha.
oysa doğruyu buldum sanıyordum.
ve sanamalarım devam ediyor hala.
ve hala yağmur yağıyor şehre.
çocukluğuma göre çok şey öğrenmiş bir adam olduğumu düşünüyordum o zamanlar.
oysa hayat hiç bir şey öğreneme izin vermedi.
derin bir uykudan uyanmıştımm o zamanlar.
sevmek uyumak gibiydi. derin uyunabiliyor, derin sevilebiliyordu. erken ya da geç uyunup, erken ya da geç sevilebiliyordu.
sevmek uyumak gibiydi. ama dedim ya sadece "gibiydi"...
derin uyunabiliyor ama derin sevilemiyordu.
konu hakkında öğrendiğim tek şey aslında buydu.
ve buna rağmen ben şimdi uyumak istiyorum.
tanıştığım her yeni insana kendimi anlatmaktan yoruldum. anlaşılmak istedim ben anlatmadan. sıkıldım...
ama sıkılacak kadar kalmadım hiç bir şehirde (kadında).
sadece yoruldum...
pişmanlık duymadığını söyleyenlere hep şaşırmışımdır.
nasıl pişman olmayabilir insan? nasıl her yaptığını doğru kabul eder ya da "yaptıysam ben yaptım" der kendine?
"ilk sevdiğim kadın hariç, bütün kadınları aldattım" diyememek, benim en büyük pişmanlığım. "sadece en çok sevdiğim kadını aldattım." benim cümlem.
her an gidebileceğimi saklamadım hiç kimseden.
ama gitmekten de ölesiye korktum.
yalan söylemedim ama çok yalan dinledim.
hiç oynamadım ama çok oynandım.
ve belki çok kalp kırdım ama onlarda az kırılgan değillerdi hani...
seni kırmaktansa hiç korkmadım.
zaten kırıktın ve kırılacak bir yer kalmamıştı kalbinde...
yağmursa, bir bahar mevsimine terketti şehri...
değilim sözlük. hiç mutlu değilim hemde... endişelerim diz boyu. öyle ki hepsini sıralamaya başlık yetmez. her geçen gün daha da artıyor. gün geçmesin ki beni endişelendirmeyen bir nane olmasın bu ülkede. ama bir yandan da ben bu ülkeyi seviyorum be sözlük. taşını toprağını değil elbette ama bir kısım insanını çok seviyorum endişelerimin çoğu da o bir kısım insana dair sözlük. ama insan sevdiği halde mutsuz da olabiliyormuş bak bir tokat gibi çarptı bu gerçek yüzüme sözlük. ben mutsuzum sözlük.
kafasını hafifçe sağa ya da sola doğru çevirip çenesi degajesini işaret edecek şekilde konumlayıp tek kaşı az, ama çok az yukarı kalkık şekilde karşısındakine baktığı andır işte o an... ama tabi her kadında şık durmaz bir sürü detay vardır seksi olabilmesi için.
resmi bir polisin bile isteye kafasına nişan alarak burup öldürdüğü çocuktur. ismi daha çok zikredilse de başıboş bir bombayla parçalanan ve annesinin parçalarını eteğine topladığı ceylan'dan farkı yoktur, babasının yanında 13 kurşunla öldürülen Uğur'dan farkı yoktur, babasının kucağında babasıyla birlikte ölen polis kızı miray'dan farkı yoktur, madımak'ta 13 yaşında yakılan koray'dan da yoktur farkı... Hepsi de devlet eliyle öldürülmüş çocuklardır ve biz kalanlar sürekli analım ki adlarını unutmayalım. çünkü biz unuttukça yeni çocukları öldürerek hatırlatıyorlar bir bir unuttuklarımızı. cümlesinin devri daim olsun.