Onlar ki toprakta karınca, suda balık,
havada kuş kadar çokturlar;
Korkak, cesur, hakim ve çocukturlar
kahreden ve yaratan ki onlardır,
Destanımızda yalnız onların maceraları vardır.
Onlar ki uyup, hainin iğvasına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine
ve bir nice mürtede hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan,
ve ana avrat küfreden ki onlardır
destanımızda yalnız onların maceraları vardır
Demir, kömür ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini
toprağa basıp doğruldukları zaman.
En bilgin aynalara en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair ve onlar için:
zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur denildi.
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, istanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, istanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
1953 yılında Manisa'nın Turgutlu ilçesinde doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Çeşitli yayınevi ve reklam ajanslarında çalıştı.
Adam Sanat, Birikim, Sanat Olayı, Soyut, Yansıma, Yazko Edebiyat, Yeni Dergi gibi dergilerde şiir, deneme ve eleştirilerini yayımladı.
1963 yılının karlı bir Şubat günü Ankara'da doğdu. Ama memleketini soranlara Sıvaslıyım diyor. Lise 1. sınıfa kadar öğrenimini Ankara'da Altındağ'da sürdürdü. Mersin Teyfik Sırrı Gür Lisesi'nden mezun oldu. Üniversite öğrenimini !980 Askeri Darbesi nedeniyle tamamlayamadı. ilk şiiri Altındağ'daki Çalışkanlar Ortaokulu'nda sınıf arkadaşlarıyla birlikte hazırladığı bir duvar gazetesinde yayımladı. 20 yıllık bir şiir serüveninin ardından ilk şiir kitabı "Canıma Değmez Hayat" adıyla Ütopya Yayınları tarafından 1999 Aralık ayında yayımlandı. 1986 yılında Ankara'da bir gurup şair ile birlikte Yeni Şiir adlı dergiyi yayımladı. 10 yılı aşkın bir süre çeşitli gazetelerde muhabirlik ve editörlük de yapan Balcı, halen bir gurup arkadaşı ile birlikte kurduğu Virtüel Yayınlarının, yayın koordinatörlüğünü sürdürüyor.
Şiir ve yazılarının yayımlandığı bazı dergiler şunlar; Defter, Edebiyat ve Eleştiri, Ütopiya, Varlık, Karşı Edebiyat, Temmuz, Cumhuriyet Dergi, Yeni Şiir.
1951 yılında istanbul'da doğdu. Ankara Fen Lisesi'ni bitirdi. iki yıl Ankara Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde öğrenim gördü. Daha sonra tıp öğrenimini yarıda bıraktı. istanbul'da Boğaziçi Üniversitesi ingiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Yurtdışında sinema ve televizyon yönetmenliği üzerine eğitim yaptı.
ilk şiiri 1973'te Yeni Dergi'de yayımlandı. Militan ve Devrimci Savaşımda Sanat Emeği dergilerinin yazı kurullarında görev aldı. 1960 sonrası toplumcu şiirin ikinci kuşak şairleri arasında yer alır.
ayı çalan ellerim.
yeltenirken.
aya çalan göğüslerine.
masa üstünde.
mumu eskitiyordu zaman.
haylaz bir çocuğun.
ezberinden okuduğu şiir gibi.
virgülsüzdü.
yakalayamadığımız.
o AN
21 Nisan 1927 tarihinde Diyarbakır'da doğdu, 2 Haziran 1991 tarihinde Ankara'da öldü. Asıl adı Ahmed Önal' dır. Ortaöğrenimini Afyon Lisesi'nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencisi iken Türk Ceza Yasası'nın (T.C.K.) 141. ve 142. maddelerine aykırı davranmak savıyla (1950, 1952-1953) iki kez tutuklandı, yargılandı ve 2 yıl hüküm giydi. Cezaevi günleri sona erince Ankara'daki Medeniyet, Öncü ve Halkçı gibi gazeteler ve dergilerde teknik işlerle uğraşarak yaşamını kazandı.
Şiirleri Beraber, inkılâpçı Gençlik, Meydan, Militan, Kaynak, Seçilmiş Hikâyeler, Soyut, Yeni a, Yeni Ufuklar, Yeryüzü dergilerinde yayımlandı. Toplumcu gerçekçi şiirimizin ustalarındandır. Yaşadığı coğrafyanın duyarlılığı ve halk kaynağındaki sesini hiç yitirmeden, lirik, epik ve koçaklama tarzını kusursuz bir kurguyla kullanarak, özgün, tutkulu, müthiş ezgili çağdaş şiirler yazdı.
19 Ocak 1946 tarihinde Maçka (Trabzon)'da doğdu. Trabzon Lisesi'ni (1964), Fatih Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nü (1967), Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Çeşitli öğretim kurumlarında 29 yıl Türk Dili Öğretmenliği yaptı. Halen Bilkent Üniversitesi insani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Yıllardır, Kıyı ve Bilkent 4 Mevsim dergilerinin sanat yönetmenliğini sürdürüyor.
ilk şiiri 1966 yılında yayımlandı. Şiirleri ve yazıları Doğrultu, Dönemeç, Düşün, Edebiyat 81, Evrensel Kültür, Güney, Hakimiyet Sanat, Karşı, Kıyı, Milliyet Sanat, Sesimiz, Somut, Temmuz, Türkiye Yazıları, Varlık, Yansıma, Yazko Edebiyat gibi çeşitli yayın organlarında yer aldı.
Hiçbir sanat yoktur ki sanatçı için özel bir duyarlılık, özel bir seziş, özel bir bakış biçimi gerektirmesin. Bunun bir başka anlamı şiir yazabilmek için şair olmanın, resim yapabilmek için ressam olmanın, tiyatro yapabilmek için tiyatrocu olmanın bir zorunluluk olduğudur, insanlar genelde sanatçıyı sanat yapmakta üst yetenekleri gelişmiş olan insan diye düşünmezler, doğuştan ya da başka bir yerden özel yetenekleri olan (özel yetenekleri zaten varolan) insan diye düşünürler. Sanatçı dünyaya hazır gelmiş bir kişi değildir, sanatçı olarak dünyaya düşmüş ya da gönderilmiş biri değildir. Bilincimiz eğilimlerimize göre gelişir, dünyayla ilişkilerimizin niteliğine göre gelişir. Şair olmak da böylesi bir gelişimin sonucudur. insanın önce kendini şair kılması gerekir. Şiir yazabilmek için şair olmak bir zorunluluktur. Şiir yazmak da şair olmak için zorunluluktur. Öyleyse şiir yaza yaza şair oluruz ve şair olduğumuz zaman ya da şair olduğumuz için şiir yazarız.
Bu bize ustalığın özel bir duyarlılığa ulaşma olduğunu gösterir. Şair elinde şiir yazmak için olanaklar bulunduran insan değildir, tüm bilincini şiir yönünde oluşturmuş insandır. Bilincimiz bir şair bilinci olduğu zaman şiirimiz gerçek şiir olacaktır. Bunun bir başka anlamı şairliğin bir yaşam biçimi olduğudur. Şairliğin bir yaşam biçimi olması kişinin şairliğini ona buna kanıtlamak için çeşitli acaiplikler yapması, boynuna kırmızı fularlar takıp kendini kasa kasa yürümesi gibi işlemleri gerektirmez. Tersine, tüm gerçek sanatçılar gibi gerçek şairler de sıra insanlarıdırlar. Şair olmak herşeyden önce şairce algılayan olmak demektir, daha sonra şairce bileşimler yapan olmak demektir. Genelde sanılır ki şair bir anlam yakaladığı zaman onu ustalığıyla şiire dönüştürür. Hayır, hiç de öyle olmaz, şair bir anlamı şairce yakalar. Evet, önce fikir vardır, sonra bu fikirden çeşitli yaratma süreçleri boyunca gösterilen çabayla yapıt oluşur. Ancak bu şiir dışı bir fikrin şiire çevrilmesi, şiire dönüştürülmesi anlamına gelmez. Şimdi fikri bulduk, tamam, eh bunu biz ağır ağır şiire dönüştürelim, şairce söylemeye başlayım, ona şiir giydirelim, onu şiire uyarlı kılalım. Şairin, gerçek şairin yaşamında böyle bir deneyle karşılaşamazsınız.
Şairin tüm sezgileri, tüm algılayışları, tüm bakışı şaircedir. Esin gelip şiir bir taslak olarak kendini ortaya koyduğunda şiirsellik zaten belli bir ölçüde gerçekleşmiştir. Şair esinini şairce yaşamıştır, bu esin ona sözü şairce söyletmiştir. Ancak şair bundan sonra şiirini daha da şiir kılabilmek için çaba gösterecektir. Çünkü şair her ne kadar bir takım yetkinliklere, ustalık diyebileceğimiz kazanımlara ulaşmış kişi de olsa her şiirinde yeni bir yaratma çabasının içinde duyacaktır kendini. Şair olamamış bir kişinin uğraşa didine bir fikri biraz ya da biraz daha şiirsel kılabilmesi elbette olasıdır. Ancak şair nitelikleri kazanamamış bir kişinin ha deyince canını dişine takıp üst düzeyde bir şiirsel yaratıyı gerçekleştirebilmesi olası değildir. Ancak, böyle böyle şair olunduğu da doğrudur. Bunun için de en azından kişinin neyin şiir olup neyin şiir olmadığını bilecek kadar görgülü olması gerekir. Şiir olmayandan şiir olana doğru geçiş bir tür khaos'dan bir tür kosmos'a geçiş olduğuna göre kişinin en azından khaos'un nerede bitip tosmos'un nerede başladığını bilecek kadar bir duyarlılığı olması gerekir. Bu duyarlılık olmadığı zaman kişinin kendini çok yetkin şiirler yazan gerçek bir şiir ustası saymaması için hiçbir neden yoktur. Böyle bir kişi neyin şiir olduğunu neyin şiir olmadığını bilemediği için alt alta sıraladığı sözcüklerin bir şiir gücü ortaya koyduğunu sanabilir. Bu düşünmeyi bilmeyen kişinin bir iki kavramı yalapşap bir araya getirdiğinde büyük bir düşünce üretimini gerçekleştirdiği duygusuna kapılmasına benzer. Pek çok kişi üç kuruşluk bilgiyle bilgelikler üretmeye kalktığında ürününün niteliğini kavrayamamanın verdiği dağınıklıkla kendine hayran düşünür tipi çizebilmektedir. Şair olmadığını bilemeyen şair belki de dünyanın en zavallı insanıdır. Şiir piyasasında şair olmadan av yapmaya çıkmış insan bir ahlaksızdır, bir işbilirden başka bir şey değildir. Pekçok kişi para gücüne şair olur. Şair olmadığını bilmeyen şair ne kadar acınasıysa şair olmadığını bile bile şiir piyasasında av yapmaya çıkmış şair o ölçüde dayaklıktır. Ancak bu dayaklık adam şiirsiz şiirini para kuvvetine ya da başka bir şey kuvvetine pazarlamakta direndiği zaman tekkeyi bekleyen çorbayı içer yasasına göre hatta birinci sınıf şairler arasında yerini alacaktır. Bu yüzden adı şaire çıkmış, antolojilere geçmiş pekçok şair'in şair olmadığı ortadadır.
insanlar zor bir işi gerçekleştirmektense onun sahtesini aceleyle yapıp ortaya koymayı yeğliyorlar. Gerçekten şair olmak zor iştir. Bir şair duyarlılığı kazanmak için canınızı dişinize takacaksınız, bu duyarlılığı kazanmaya başladığınızda da şair olmayan şairlerin öldürücü oklarından korunmaya çalışacaksınız. Gerçek sanatçı (ki çok az sayıdadır) gerçek olmayan sanatçılar yığınının öfkesini çekecektir. Sorun bir yetenek ya da deha sorunu olmaktan önce bir çaba sorunudur. Gelgelelim, hiç de tembellik kaldırmayacak bir alan olan sanat alanında daha çok tembeller iş tutarlar. Örneğin tiyatro hem kuramsal bilgiyi hem uygulama etkinliğini gerektiren bir sanat alanı olmakla tiyatrocuyu geniş çapta yükümlü kılar, öyle ki tiyatrocunun tiyatro düşünmekten başka bir işi olmaması gerekir. Zaten gerçek sanatçı tam anlamında adanmış kişidir. Tiyatro alanına baktığınızda orada tiyatronun ne olduğunu bilmeyen insanlarla karşılaşırsınız. Bu insanlar tiyatroyu rol kesmek olarak aldıklarından her çabalan acılı bir gülünçlüğü ortaya koyar. Bereket tiyatronun alıcıları da aynı düzeydedir de tiyatro yaratıcısıyla tiyatro izleyicisi arasındaki ilişkilerde pek sorun çıkmaz. Hatta düzey düşüklüğü bir avantaj olarak iş görebilir. Bu bütün sanatlar için geçerli bir durumdur. Şiir için de geçerlidir. Şairi tiyatrocuyla kafa kafaya vermiş olarak bir meyhane köşesinde hoşafa dönmüş bir biçimde bulabilirsiniz.
Şair de öbür sanatçılar da güçlerini yalnızca ve yalnızca sanatlarına uyarlı kıldıkları, sanatın koşullan çerçevesinde geliştirdikleri bilinçlerinden alabilirler. Alkolün ya da entrikanın sağlayacağı güç kişiyi sanatçı yapmaya yetmeyecektir. Sanat alanında her zaman kötü satıcılar ve kötü alıcılar vardır. Bunlar yaratıcı düzeyinde de izleyici düzeyinde de bilincini estetik hazza ulaşma yönünde geliştirememiş kişilerdir. Sözde sanatçıların ürünlerini sözde izleyiciler tüketirler. Gerçek sanatçı da gerçek izleyici de az sayıdadır. Gerçek sanatçı kötü izleyiciye ters gelir. Gerçek izleyici de kötü sanatçıya ters gelir. Sanat alanında her yaratıcı kendi izleyicisini bulacaktır, kendine uygun izleyiciye kavuşacaktır. Sanatçıya göster izleyicini söyleyeyim ne olduğunu diyebiliriz. iyi sanat gerçek bir yetkin bilinçle gerçekleştirilmiş sanattır. Onu üretmek de tüketmek de zordur. Demek ki şairin ilk işi şair olmaya çalışmak olacaktır. Şiir yazmakla şair olmayı birbirine karıştırmayalım.
1955 istanbul doğumlu. Moda ilk Okulu, Kadıköy Kız Lisesi ve Mimar Sinan
Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunu. Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi.
ilk şiiri lise çağlarında 1972'de Kadıköy'ün Sesi'nde yayınlandı. Şiirleri Kıyı,
Kuzey Su, Şiir Defteri, Detay, Şiir Ülkesi, Vurgu, Varlık, Türk Dili, Güzel
Yazılar, Ay Sallanıyor, Şiirce, Şiir Atı, imgenet, Antoloji.com, vb. de yayınlandı.
ESERLERi
UMUT PAS TUTMAZ, şiir kitabı, Dayanışma Yayınları: 36, Türkçe, 64sayfa,13x19.5, Ankara, Eylül-1984,1.Baskı.
ŞiiR AYAKTADIR, şiir kitabı,Mayıs Yayınları,şiir dizisi: 5, Türkçe, 80 sayfa,13x19.5, Ankara, Nisan -1985, Birinci basım
BiR UZUN YOLDA, şiir kitabı, Saypa Yayınları, Şiir dizisi no:6,Türkçe,120 sayfa,12.5x19, Ankara,Ekim-1996, ISBN:975-7279-56-0,Birinci baskı.
AŞK FESLEĞEN KOKAR, şiir kitabı, KiS Yayıncılık,Türkçe,88sayfa,13x19.5,Ankara, Mart-1999,Birinci basım.
SOSYALiST MÜCADELE ETiĞi, Kollektif yay,Türkiye Ortadoğu Forumu Vakfı, Sosyal Bilimler, Politika,Siyasi Bil.,Türkçe,336 sayfa,13.5x21, istanbul,Kasım-2001,1. baskı
Ağustos,1953 tarihinde Erzincan Çayırlı ilçesinde doğdu. ilk ve orta öğrenimini Erzincan ve Erzurum da sürdürdü.1970-71 döneminde Ankara Gazi Lisesinden mezun oldu.1971-72 öğrenim döneminde Bursa iktisat Fakültesi'ne devam etti.1973-74 öğrenim döneminde Ankara Devlet Mim. Müh. Ak. Mimarlık Fak. Öğrenime başladı. (Gece bölümü) Eğitim sürecinde kamu ve özel kurumlarda işçi ve memur olarak çalıştı. Mimarlık Fakültesinden 1982 yılında mezun oldu.1982 yılından beri çeşitli kamu ve özel kuruluşlarda mimar olarak görev yaptı.1990-91 Dönemi Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulunda görev aldı. Şu anda Ankara da ikamet etmekte ve mimar olarak, Ankara SMMM Odasında "Teknik Danışman" görevini sürdürmektedir.
1974-75 yıllarında Özel Tiyatrolarda profesyonel oyuncu olarak sahneye çıktı. 1975-76 yıllarında 'SANAT ve iNSAN' adlı Kültür ve Sanat dergisini yayınladı. Derginin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlendi.Şiir ve edebiyat yazıları bu dergide yer aldı.
1976 yılında Devrimci Sanatçılar Derneği (DEVSANDER) Kurucu üyeleri arasında yer aldı.ilk Dönem Derneğin Genel Sekreteri olarak görev yaptı. 2. Dönemde Dernek Genel Başkanı oldu.1978-79 yılları içinde 'TÜRKiYE YAZILARI Kültür Ed. Dergisinde şiirleri yayınlandı. Dergi'de aktif görev aldı. 1984 yılında kurulan DAYANIŞMA Kitap yayın.Koop.ne üye oldu. 1984-Eylül tarihinde 'Umut Pas Tutmaz' şiir kitabı yayınlandı.(Day.Yay.) 1987 Döneminde Dayanışma Yayın Koop Genel Sekreteri seçildi. Nisan-1985 tarinde 'Şiir Ayaktadır' şiir kitabı yayınlandı. 1988 yılında Ankara Sanat Kurumunda Açılan Ortak resim sergisinde resim çalışmaları sergilendi. Birçok kitap içi ve kapağında ve dergide resim çalışmaları yeraldı
Eylül 1994 tarihinde siyasi nedenlerle tutuklandı.10 ay Ankara Ulucanlar Cezaevinde tutuklu kaldı.Temmuz 1995 tarihinde Yargıtayın beraat kararıyla cezaevinden çıktı.
Ekim-1996 yılında 'Bir Uzun Yolda' şiir Kitabı yayınlandı (SAYPA yay.) Temmuz -1997 tarihinde siyasi nedenlerle tutuklandı. 15 gün Elmadağ- cezaevinde tutuklu kaldı. Tutukluluğuna itirazı haklı bulundu ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest kaldı.'ÖTEKi 'yayıncılık' ta aktif görev aldı. Mart-1999 tarihinde 'Aşk Fesleğen Kokar' şiir kitabı yayınlandı.(KiS yay.) 2000 yılında Bu kitap hakkında dava açıldı ve kitap DGM tarafından toplatıldı. Bu dava, yeni çıkarılan yasa nedeniyle düştü. Siyasi nedenlerle DGM tarafından şair hakkında açılan 4 dava beraatla sonuçlandı.
2001 yılında Ortadoğu Forumu Vakfı üyesi oldu. 2002-2003 yıllarında Vakıf Yönetim Kurulu Üyesi ve 1 dönem Vakıf Başkanı olarak görev yaptı. 2001-2003 yılları arasında Vakfa bağlı 'Özgür Üniversite' dersliğinde ETiK dersi verdi.
Sosyalist Mücadele Etiği Ortak düşün kitabı Özgür Üni. y. tarafından yayınlandı. 1983 yılından bugüne kadar PETEK Kül. San. der.NiTELIK San.Ed.der.YABA san.ed.der, MAYIS kültür San.Ed.Der. YAKIN Kül.San.Ed.Der., DAMAR Kül.Ed. Der. DiALOG Kül.San.Der. iNSANCIL San.Ed.Der. YENi iNSAN Kül.Ed.San. Der. Dergisinde Şiir ve Düşün yazıları, Türkiye Yazarlar Sen. yayın organı GÜZEL YAZILAR Ed. San. Der.ve EDEBiYAT ELEŞTiRi Kül. Ed. Der. şiirleri; PiR SULTAN ABDAL Kül.D. BAKIŞ ve ÖZGÜR ÜNiVERSiTE FORMU dergilerinde düşün yazıları; ÖZGÜR GÜNDEM, DEMOKRASi ve ÖZGÜR POLiTiKA Gazetelerinde siyasi makaleleri yayınlandı.
Şiir, Düşün, felsefe Ed. politika yazıları yazmağa devam ediyor ve resim çalışmalarını sürdürüyor
1968 istanbul-Üsküdar doğumlu...Deniz iş ilkokulu'nda okuma yazmayı öğrendi. Sonra bir yıllığına karma yapılan Üsküdar Kız Lisesi'nde Ortaokulun birinci yılını okudu.. 80 darbesinde çok sevdiği okulundan tüm hemcinsleri gibi Cumhuriyet Lisesi'ne sürüldü ve Ortaokulu Cumhuriyet çocuğu olarak burada bitirdi. Liseyi Kabataş Ticaret Lisesi'nde tamamladıktan sonra 86-91 yılları arasında Marmara Üniversitesi'nde işletme okudu. Selimiye Kültür Dostları Derneği kurucu üyeliğinde bulundu. TBKP-SBP ve ÖDP üyelikleri ile 'Neler oluyor bu ülkede?' sorusuna cevaplar aradı. Hala bulabilmiş değil..
1977 konya dogumlu süleyman demirel universitesi sosyoloji bölümünde lisans ve selçuk universitesinde yüksek lisansını tamamladı. Felsefe ögretmenligi ve yöneticilik yaptı ... bu aralar piskoloji danışmanlıgı yapmasınaramen "bir mısra daha soylesek dunya duzeliçek" mısrasına takilarak şiir çalışanı olarak kendini tanıtmaktadir......
yazarın yayınlanan eserlerı
1950 yılında Siverek (Şanlıurfa)’te doğdu. Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler Bölümü’nü bitirdi. Çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. Şiirleri Ayrım, Dönemeç, Düşlem, Edebiyat 81, Evrensel Kültür, imece, Oluşum, Poetik’us, Sanat Rehberi, Su, Temmuz, Varlık gibi dergilerde yer aldı.
1980 sonrası şiirimizde, arayışlarını tamamlamış olarak giren, yaralanmış ve kanlı bir coğrafyadan, şiddet içeriği yoğun sözcüklerle, insanlık sevgisi ve onuru yanlısı, olgun, imgeleri ve söyleyişi özgün, izlekleri sürükleyici, akıcı şiirler yazdı.
27 Mart 1953 tarihinde Elazığ'da doğdu. 24 Temmuz 2002 tarihinde yaşama veda etti. Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü'nü bitirdi. Bir süre çeşitli orta öğrenim kurumlarında öğretmenlik yaptı, daha sonra Çukurova Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
Edebiyat 81, Evrensel Kültür, Petek, Sanat Emeği, Somut, Söylem, Yapıt, Yeni Olgu gibi dergilerde şiirleri yayımlandı.
Soyadı Ran'dır. 20 Kasım 1901 tarihinde Selanik'te doğdu; ancak ailesi 15 Ocak 1902 olarak kaydetmiş ve kendisi de bu durumu benimsemiştir. 3 Haziran 1963 tarihinde Moskova'da öldü. istanbul'da Heybeliada Bahriye Mektebi'ni bitirdi, ancak sağlık sorunları nedeniyle subaylık serüveni sona erdi. Kurtuluş Savaşı'na katılmak amacıyla Anadolu'ya geçti (1921). Anadolu'da Kurtuluş Savaşı için verilen her görevi yerine getirdi. Oradan Rusya'ya gitti. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'nde (KUTV) yüksek öğrenimini tamamladı. 1924 yılında gizlice Türkiye'ye döndü. Gazetelerde, dergilerde, film stüdyolarında çalıştı. Şiirleri nedeniyle birkaç kez kovuşturmaya uğradı. 1938 yılında orduyu ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştığı gerekçesiyle kanıtsız, yasaya ve hukuka aykırı olarak 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. istanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa Cezaevlerinde 12 yılı aşkın kaldı. 1950 yılında bir af yasasıyla salıverildi. Ancak sürekli izlendiği ve çürüğe ayrıldığı halde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrılması ile öldürüleceği yolundaki duyumlar üzerine yurtdışına kaçtı. 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. Yurtdışında sürekli olarak Bulgaristan, Rusya, Polonya'da yaşadı; birçok uluslararası kongreye katılarak çeşitli ülkelere yolculuklar yaptı.1963 yılında geçirdiği bir kalp krizi sonunda öldü, Moskova'da Novo-Deviçeye Mezarlığına gömüldü.
Gerçek şair kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acılarıyla uğraşmaz. Onun şiirlerinde halkının nabzı atmalıdır... Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır.
Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.
Ben bir insan,
ben bir Türk şairi Nazım Hikmet
ben tepeden tırnağa insan
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...
Ben hem kendimden bahseden şiirler yazmak istiyorum,
hem bir tek insana, hem milyonlara seslenen şiirler. Hem bir tek elmadan, hem süpürülen topraktan, hem
zindandan dönen insan ruhundan, hem kitlelerin
daha güzel günler için savaşından, hem bir tek
insanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak
istiyorum, hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan
bahseden şiirler yazmak istiyorum.
Köyümüz Sivas ilinin Divriği ilçesine bağlı, Divriği’nin 14 km batısında Sivas-Divriği karayolunun Mursal yol ayrımındadır. Divriği’yi yeşil Divriği yapan yeşil ovanın başında, sırtını dağlara dayamış eski adı ODUR yeni adı KAYABURUN olan güzel bir Anadolu köyüdür.
Oldukça geniş mera ve tarım alanı bulunan köyümüzün doğusunda Güresin ve Kavaklısu (Armutak), batısında Karaağaç, Dumluca, kuzeyinde Güneyevler (erşin) , güneyinde Karasar ve uzunkaya (Pağram) köyleri vardır.
Köyümüzün şu an ki yerleşim yeri Ermenilerin yaşadığı yerleşim yeridir. Ermenilerden ve Rumların köyün bahçeleri civarında yerleştikleri kilise ve eski kalıntılardan anlaşılıyor. Şu an ki köy halkımızın büyük bölümü, 1. dünya savaşı sonunda Tunceli, Erzurum, Hasankale, Varto yöresinden 1919 yılında Sivas’ın Kaldı köyüne oradan birkaç aile Ulaş’a diğerleri Divriği Odur köyüne yerleşmişlerdir. Odur köyüne gelindiğinde 8 ila 10 ermeni ailesi yaşıyormuş. Köyde günümüze kadar oturan aileler bulunmaktadır. Diğer bir bölüm köy halkı Zara’ya bağlı KARABEL yöresinden gelmiş ahali köyü ve insanları ise dönemin Gımılı Paşa diye anılan kişisi tarafından eski sahibinden satın alınmış ve köy halkı (Divriği’de Leventgillerden Kirveler yardımı ile) Divriği’ye, oradan da Odur’a 1927 yılında yerleşmişlerdir. zobu köyünden gelen birkaç ailede Odur’un mezrası olan yanlışkeş (karayakup) yerleşmiş sonra bir takım imkansızlıklar yüzünden Odur’a yerleşmişlerdir. Ermenilerin Odur ve civarında yaşadıkları köylerden şehirlere göçmesi ile Divriği’liler bu köylerin ekilebilir sulu tarım alanlarını kendi aralarında bölüşmüşlerdir. Hala da ekilir alanların büyük bölümleri köylülerimiz tarafından kullanılmaktadır.
1980 li yıllara kadar 90 hane olan köyümüz yaklaşık 500 kişilik bir nüfusa sahipti. 1953 yılında köyümüze okul yaptırılmış, okur yazar olan şukru efendi tarafından eğitim verilmiştir. Okulumuz tarım ve hayvancılığın çöküşü ile artan işsizlikle beraber 1989 dan sonra hızlı göçle beraber öğrenci bulamaz duruma düşmüş, 1994 yılında kapanmıştır. Son yıllarda üniversitelerde okuyan gençlerimizin sayısının artması köyümüzün onuru haline gelmiştir. Köyümüzün kara yolu bağlantısı asfalt olup istanbul ve Ankara derneklerimizin köy halkıyla bütünleşen yardımlarıyla (devletin katkıları dahil) kanalizasyona kavuştu.Divriği’de oturan köylülerimiz tarafından kapanan okul binası hizmet evine dönüştürülüp düğün ve cenaze yemeklerinde masa sandalye ve tabldot tabakları alınarak köyün hizmetine açılmıştır. Kaymakamlık tarafından etrafı tel örgülü bir futbol sahası yaptırılmıştır. Elektriği kapalı su şebekesi ve otomatik telefon santralıyla her evin telefonu vardır.
Divriği demir madenleri ve demir yolu tünellerinde 1980 li yıllarda köyümüzden yaklaşık 40 ila 50 işçi çalışıyordu. Özallı iktidarla Divriği’nin siyasal potansiyelini kırmak için artık bu yörelerden işe kimseler alınmaz oldu. 1986 dan sonra Divriği’lilerin ekmek kapısı olan demir madenlerine Sivas dışından çalışanlar dolduruldu. Divriği madenleri artık Divriğililerin yüzüne kapatılmış, bir bakıma ekmekleri elinden alınmıştır. Köyümüzde 25 adet traktör 15 adet demir cevheri taşıyan kamyon vardı. Divriği’de ki bu kötü gidişat bunları teker teker yuttu ve hızlı bir göç başladı.
Köyümüzün ilk yerleşim tarihi bilinmemekle beraber yüz yıllar evveline ait bir yerleşim yeri olduğu bu gün tarihi kalıntılardan anlaşılmaktadır. Köyümüzün kalesi ve kiliseleri bunların en belirgin örnekleridir. Kale bir yanı dikkaya üzerine kurulmuştur. Kaya üzerinde açılan sığınak ya da odalar, kale üstünden inilen merdivenler, kale üstünde ki taş yapı ve surlar kilometrelerce uzaktan gelen su pörnekleri ve su sarnıçları görülmeye değerdir. Yeni mezralarda ki yer altı kiliseleri kalıntıları, doğa ve insanla savaş verircesine ayaktadır. Yanlızkeş (Kara Yakup) mezrasınaadını veren karayakup zınıskıde seyit babaahı köyünde ahı baba aynı soydan geldikleri söylenir. Odur Köylüleri, birkaç yıl öncesine kadar ot biçimi zamanı geldiğinde, bütün köy insanları olarak Kara Yakuba adaklarla giderlerdi.işlerinin rast gitmesi, ürünün bereketli olması, bir kötülükle karşılamamak için adaklar kesilirdi.
Bugün Odur köyünün yaylaları köyde kalanların büyük baş hayvancılık yaptıkları alanlar haline gelmişlerdir..En önemli uğraşlardan önde gelenler besicilik ve hayvan ticaretidir. Köy halkının en büyük gelir kaynağı ise köyümüzün sulu tarım alanlarıdır.Buralarda üretilen ürünlerle Divriği’nin yazın yeşil sebze ihtiyacının bir bölümü karşılanmaktadır.Küçük taneli kuru fasulye, Divriği’de odur fasulyesi olarak adlandırılmakta, ve ilçenin en meşhur fasulyesi olarak bilinmektedir.
Tarihin derinliklerine fazla inmeye gerek yok. 65 yaşın üstünde ki büyüklerimizin bile bize birer tarihi abide gibi geliyor. Onlardan duyduklarımız, gördüklerimiz ve öğrendiklerimiz bu gün ki yozlaşan kültürel değerlere, yok olan dayanışma ve dostluğa benzemiyordu. Odur köyünde kültürel değerlere, dostluklara bağlı kalınmasının aslında büyüklerimizden kaynaklanan bir temeli vardır. Hiç bitmeyecek olan dostluk örneklerine en büyük örnek ; Ahmet Doğan (Hamo Dayı) ile Hacı Ali’nin dostluğu ve arkadaşlığıdır.Bu dostluk bir ömür sürmüştür. Köyde kız istemelere bu iki kişiyle gidilir, genellikle saygı duyulan bu kişiler sevenleri kavuşturmasıyla bilinirlerdi.
Kayaburun köyünün istanbul ve Ankara’da olmak üzere iki derneği bulunmaktadır. Ankara ve istanbul’daki kayaburun koyu sosyal yardımlaşma ve dayanişma dernekleri kültürel etkinlikler bayramlaşmalar, yeni neslin bir biri ile tanıştırıldığı geceler, eğlenceler düzenlemektedirler. Kayaburunda düğünler bir başka güzel olur. Sosyal dayanışmanın halayların ve halay türkülerinin güzelliği görenleri imrendirirdi. Damadın sağdıç evine götürülüşü, şapka kaçırma ve sağdıç evinde akşam oynanan orta oyunları hala köy içi düğünlerde devam eden güzelliklerdendir.
hz.Ali efendimizin sözleri........
*Layık olmayan kimselere yüz suyu dökme; kendini beyhude yere rezil edersin.
*Öldükten sonra da yaşamak isterseniz ölmez bir eser bırakınız.
*Bir kere mazlum olmak, bin kere zalim olmaktan üstündür.
*Öğretmenlik Tanrı sanatıdır.
*Dünyada hiçbir şeye minnet etme; hürriyetini ancak bu suretle koruyabilirsin.
*Namus, güzelliğin sadakasıdır.
*Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum..
*Birinin aleyhinde söylenen sözü dinleyen o sözü söyleyen gibidir...
*Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkalarına yapmamak düsturun ( ilken ) olsun...
*Cahilin cahilliğini kanıtlamak kolaydır, fakat ona itiraf ettirmek güçtür..
*Ey benim düşmanımla dost olan kimse, benden uzak ol. Çünkü gönüller arasındaki sırlar birbirinden uzaktır...
*Gerçek anlamda insan isen kendi meziyet ve özelliklerinle övün...
*Dedikodu ve gıybet çamuruna kendini bulaştırma. Çünkü günün birinde bu çirkin durum seni de bir tokat ile terbiye edebilir.
*Eğer akrebi yıllarca besleyip terbiye etsen bile bir gün fırsatını bulduğu zaman, hiç tereddüt etmeden zehirli iğnesini sana sokabilir...
*Kötülük, çok hızlı akıp giden bir suyun akıntısından daha sür’atlidir. Etrafa hemen yayılır...
*Borcunu azalt ki özgür olarak yaşayabilesin...
*Seni istemeyeni ve seninle görüşmek arzusunda olmayanı sen de isteyip arzu etme. Onun seni bırakıp gitmesinden mahzun olma. Çünkü gözleri ne ise kalbindeki hisleri de odur.........
*Başkalarının sırrını sana getirerek ifşâ ettiğini görürsün. Aynı şekilde senin sırrını da başkalarına ifşâ edecektir...
*Dostunla kurmuş olduğun yakınlığı sözleşmene aykırı davranarak bozma. Çünkü böyle bir davranış, sevgi ve yakınlığın ortadan kalkmasına neden olur.......
*ilim hiç bir servet ile satın alınamaz; onun içindir ki, bir cahil ne derece zengin olursa olsun, en fakir bir alim ile mukayese olunamaz...
*Ey Hüseyinim, eğer gurbete ve yabancı bir memlekete yolculuğa çıkarsan, o ülkenin adet ve geleneklerine göre hareket et...
*Bir mülke sahip olsan bile, hiç bir zaman ölümü inkar etme; çünkü ölüm ve korku sana diz çöktürür..............................................V.S.