iki kelimeyi* bir araya getirmekten aciz* cühela* takımına dert* olmuş kişilerdir.
hayır arkadaş, sen tut zihniyet kelimesini arapça olduğu halde kullan, gel öztürkçecilik tasla. bir araba adam da gelsin yüzeysel yüzeysel yorumlar yapsın. ondan sonra internet çağı, bilgi çağı. sikerim böyle yüzeysel bilgiyi. sen ömründe üç tane kitap okuma. ortalıkta canan tan çok iyi yazar, olasılıksız on numara kitap diye dolaş. kıt türkçenle ve yüzeysel milliyetçiliğinle kültür hayatımızın büyük bir bölümünü oluşturan kelimeleri arapça ve farsça diye kullanmayalım de, yoksay.
aşk farsça, gül farsça. hadi aşık da olmayalım bundan sonra, şiir de okumayalım. aşk diye kelime mi olurmuş?
kitap, mektup, katip, mektep arapça. öyleyse bundan sonra okumayalım da.
ne diyeyim, zihniyetinizi si... öhöm. zihniyet arapça bu arada.
-1-
ömeri etkileyen şeyler arasında kitaplar, müzik aletleri ve güzel kadınlar vardı. kadınlarda aradığı şeyler sadelik, genel kültür ve zarafetti. bir kadını sıradanlıktan çıkaran şey konuşması, gülüşü ve giyimi olmalı; kadın güzelleşmek uğruna zarafetinden ödün vermemeliydi. zaten yeryüzündeki güzelliğin en büyük temsilcisi kadın ömere göre istanbuldan bile güzeldi.
-2-
o gün elif ile selamlaşmaları her zamanki gibi vücut dili vasıtasıyla gerçekleşmedi, merhabalaştılar. aralarında kısa bir sohbet geçti. -ne haber?-iyidir. i aşmayan bu kısa konuşma ömeri çok heyecanlandırsa da elif için önemsiz, hatta gereksiz bir andı. elifin herhangi bir temenniye dayanmayan sahte görüşürüz. lafıyla biten bu konuşma günler boyunca ömerin zihnini meşgul etmiş; onu var olmayan diyalogları tasavvura kadar götürmüştü. o günden sonra elif ile ilgili bir şeyler öğrenmeye çalışmış, elinde gördüğü bir cemal süreya kitabı dışında bir bilgi alamamıştı.
-3-
elifi etkileyen şeyler arasında şiirler, kitaplar ve yakışıklı erkekler vardı.
-4-
bir sonraki karşılaşmaları tramvayda oldu. sohbetleri bir öncekinden iyi gitmiş, tanışık olmanın bir görev olarak sırtımıza yüklediği mecburiyet konuşması yerini iki tarafın da keyif aldığı bir mükâlemeye bırakmıştı. birbirlerini tanımayan insanların karşılıklı sustukları bir lahza olur. geçen her saniyenin ehemmiyetini kat kat arttıran bu aralık her ikisini de rahatsız etmeye başladığında zihinleri kurulacak mantıklı bir cümle, açılacak güzel bir konu aramaya başladı. bu durumda genellikle kurulabilecek en mantıksız cümle kurulur ancak ömerin sözleri farklı oldu. belki de hayatında söylediği en mantıklı sözleri cemal süreyadan cesaret alarak söyledi:
"laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
sevişmek bir daha yürürlüğe giriyor
bütün kara parçalarında
afrika dahil"
-5-
elifi etkileyen şeyler arasında şiirler, kitaplar ve yakışıklı erkekler vardı. ömer yakışıksızdı.
efendim, zat-ı âlinizin bu davranışından ne derece memnun olduğumu belirtmem için lügatteki kelimeler yetersiz kalacaktır. ziyadesiyle müteşekkirim efendim.
reklam gibi algılama sözlük ama bu bir reklamdır.*
şimdi biz birkaç hevesli edebiyat öğrencisi bir blog açtık. edebi yazılar, öyküler, şiirler paylaşıyoruz. henüz üretim kısmında bir katkım olmasa da ilerleyen zamanlarda ben de bir şeyler paylaşma isteği içerisindeyim. katkı sağlayanlardan biri de edip ahmet. bizi okusanız güzel olur.
+ ya bu din falan çok kötü aslında melis.
- ne için burç?
+ haçlı seferleri falan.
- entelektüel birikimine hayranım. bir kadını nasıl etkileyeceğini çok iyi biliyorsun burç. hadi bize gidip sevişelim.
zayıflamak için dandik bir spor salonundan üç aylık üyelik aldım. 180 lira para verdim. bu hafta pek gidemedim kişisel işlerim yüzünden. dün gittim kapalıydı, bugün de kapalıydı. esnaftan öğrendim ki adam kapamış dükkanı gitmiş. zaten koca salonda tek başıma çalışmam kıllandırmıştı beni, böyle olacağı da aklıma gelmişti. 180 lira gitti lan. toplamda sadece 10 gün gidebildim. boş yere 180 lira.
subjektif oldu amk.
tanım: pişmanlıklardan sonra cümleye başlarken kullanılan, hayıflanma anlamı taşıyan söz öbeğidir.
laleli'de arkadaşla yürürken bir belediyenin ağaçları kesip ağaç biçiminde metal ışıklandırmalar diktiği anlatılmak istenir. cümleye başlanıldığı sırada afet-i devran diye adlandırabileceğimiz iki turist kız yanımızdan geçer.
tanpınar sadece bir edebiyatçı olmanın ötesindedir, aynı zamanda bir fikir adamıdır. huzur adlı romanından alıntılayacağım bir paragrafla günümüzü önceden nasıl görmüş, geleceği nasıl okumuş hep birlikte bakalım.
"birtakım mekteplerimiz var, bir çok şeyler öğretiyoruz. fakat hep eksik olan bir memur kadrosunu doldurmak için çalışıyoruz. bu kadro dolduğu gün ne yapacağız? çocuklarımızı muayyen yaşlara kadar okutmayı adet edindik. bu çok güzel bir şey! fakat günün birinde bu mektepler sadece işsiz adam çıkaracak. bir yığın yarı münevver hayatı kapsayacak... o zaman ne olcak? kriz!"
huzur - sayfa 248, dergah yayınları