Zeka kavraminin bireysel bir olcut oldugunu ve herhangi bir ideoloji mensubiyetiyle olculemeyecek oldugunu bilemeyen insanlarin zekasindan daha dusuk olmadigi zekadir.
Oncelikle ulkucu degilim, turkcuyum. Idrakimi hicbir kisiye ve kuruma da kaptirmadim. Hicbir ideolojik kavga icerisinde yer almadim. Ziya gokalpler, yusuf akcoralar, tekin alpler, ismail gaspiralilar, zeki velidi toganlar okuyarak olusturdum fikirlerimi. Lakin ben sosyalist cevrelerde de cok bulundum. En bilgilisi diye tabir edeceginiz adam bile yemininde "komunizme, fasizme, kapitalizme ve her turlu emperyalizme karsi mucadele edecegiz" diyen bir hereketi fasist olarak nitelendiriyor. Daha fasizmin ne oldugunu, turk milliyetciliginin ne oldugunu, irkin ve irkciligin, milletin milliyetin milliyetciligin ne oldugunu bilmeyen bu solcularin ulkuculerin zekasina yorum yaparken acaba hangi beyinlerine guvendigini cok merak ediyorum. Yine soyluyorum sentezci milliyetcilerden degilim ama inanin cinli avina cikan gerzekleri elestiren solcular da en az onlar kadar gerzekdir. Bilimden kulturden nasibini alamamis post-modern cahillerdir. Humanist soysuzlugun tezahurleridir. Beseriyetin akil tutulmasinin en buyuk ispatlaridir.
osmanlı hanedanının genetik politik zekasının bir kez daha kanıtlandığı projedir. öyle ki bu gün bile yakın zamanda hayatını kaybeden şehzade osman ertuğrul osmanoğlu'nun kendine ait olan maden şirketinin yönetim sistemi dünyada tektir. bu sistemin başarılı olması sonucu columbia üniversitesi tarafında ders olarak okutulmaya başlanmıştır. benim nazarımda buda demek oluyor ki, sadece devlet politikası değil ticaret politikasında da bu fikrim doğrulanmıştır.
en temiz yürekleri bile kinle dolduran orospu çocuklarına denir.
hala unutamadığım lise aşkımı 25 yaşında kel kafalı bir orospu çocuğu benden aldı. benim sırma saçlım safdır, temizdir bilmez ki ne pis duyguların döndüğünü. ne kadar anlatmaya çalışsamda ona anlamadı. artık ne dedi, nasıl kandırdıysa benim bitanemin hayatını kaydırmak üzere olabilir şu aralar. o orospu çocuğuna karşı öyle öyle felaket senaryoları çeviriyorum ki aklımda, uygulamadığım işkence türü kalmadı hayalimde.
işte hepinizin hayal ettiği o hayatı yaşıyorum. öyle mütevazı öyle tatlı bir sevgilim var ki bu başlığa tam uyuyor canım benim ya. acından ölse acıktım demez yanımda ama ben hiç kıyabilir miyim zorla yediriyorum. *
görevi, yardımcısı olduğu başbakanı "aslanım, kaplanım, civanım delikanlı" gibi sözlerle gazlayıp egosunu yükseltmek olan çokta gerekli olmayan adama bülent arınç derler. bugün biri bana "bülent arınç ne işe yarar" diye sorsa ne cevap veririm bilemem. sadece ben değil yoldan geçen bir adama sorun bülent arınç ne işe yarar diye cevap şu olur: " eeüüüü işte başbakan yardımcısı akpeli. sen hükümetimize hagaret mi ediyürsün pis gomünist allah başbaganımızı başımızdan egsih etmesin" olacaktır.
götünde donu bile olmayan denyonun birinin tuzağıdır kardeşim bu. o gün gelecek hiç bir bok olmayacak o zamanda insanlar "aaaa bak illuminati diyorlardı yokmuş öyle bi bok kandırıldık amk" deyip ört bas edecekler akılları sıra. hassiktir diyorum hassiktir!
gerizekalı cahillerin yaşadığı ülkelerin bulunduğu kıtadır. şöyle ki; bu avrupalılar münlümanları terörist sanıyor. teröristleri müslüman sanıyor. öyle garip gerizekalıca bi fikirleri var ki anlam veremiyorum. oysa şu son norveç olayı hiiiiçççte öyle olmadığı gözlerine ve götlerine soktu bu fikirlerini.
sonra patrick devedijan diye fransız ermeni kırması bi piç var. bu bizim banu avarla röportaj yapıyor ve şöyle bi konuşma geçiyor:
banu avar: siz bir ermeni olarak 1915 olayları konusunda ne düşünüyorsunuz?
patrick devedijan: ermeni değilim, fransız'ım.
banu avar: ama siz ermeni kökenlisiniz.
patrick devedijan: burası bir ulus devlet ve ben de fransız yurttaşıyım. yani, fransız'ım!
banu avar: ama siz değil misiniz türkiye'de kürt, laz, çerkez, süryani denmeli diyen?
patrick devedijan: o başka...
gördüğünüz gibi orospu çocukluğunun bini bi para. anlamadığım şey bu batılı zihinler acaba kendilerini ne sanıyor ki benim güzel ülkemi sürekli aşağılıyor?!!
fransa, ingizltere, almanya bu ülkeler hep sabahtan akşama kadar içki içip gece oluncada seks partilerinde götünü siktiren cahil cühela gençlerle dolu. türkiyeyi arabistan sanan neferler yetişiyor oralarda. türkleri arap sanıyorlar. develerle yolculuk yaptığımızı falan sanıyorlar. yani ülkende böyle salaklardan milyonlarca olduğu halde sen kim oluyorsunda türkiye'yi küçük görüyorsun ufacık aklınla be hey piç patrick.
Sonra, sanayi inkılabıyla birlikte afrikalı garip halkı sömürüp bi şekilde parayı buldular ve paranın konuştuğu bu çirkin dünyada hakimiyet kurdular. tamam bunca artisliğinizin para olduğunu biliyoruz. ama bi kendinize gelin salak avrupalılar.
illuminati'yle mason localarıyla dünyanın her yerine eliniz kolunuz uzanıyorsa eğer dikkat edeceksiniz. çünkü her yere elini kolunu korkmadan sokarsan geri çekemeyebilirsin o eli. koparırlar!!!
man kafalı norveçli orospu çocuğu o kadar adamı öldürdü. ne diye? müslüman istilası oluyormuşta eee? olmasın işte ben adam öldürücem yok. aferin kuzuma. aferin evladıma.
al işte en büyük terörist bak görüyorsun dimi avrupa?! demek ki müslüman olmayabiliyormuş teröristler. bazen kendi kıçınızdan çıkarttığınız zina mahsülü piçlerinizde terörist olabiliyormuş.
size her şeyin para olmadığını birilerinin öğretmesi lazım. paranın satın alamadığı şeylerin olduğunu bilmeniz lazım. o yüzden artık aklınızı başınıza alın ve ruhlarında genlerinde savaşçılık olan türk milletine gereken saygıyı gösterin.
keşke patrick devedijan denen piçte bu yazıyı okusa.
anne! baba! ve çalışmayı sevmediğimi bilip beni bu yüzden kınayan diğer insanlar şimdi size sesleniyorum. 14 yaşıma geldiğimde benden bi halt olmayacağını ve acilen çalışma hayatına atılmamı düşündünüz ve beni zorla çocuk yaşta bu hayata ittiniz. 8. sınıftaydım henüz. oks isimli sikik eğitim sisteminin gereği olan sınav sisteminin zehirli bir meyvesiydi bu sınav. son kez yapılacaktı ve bende bu sınavda yer alacaktım eyvallah...
girdim, fena sayılmaz bir başarı elde etmişim bu sınavda. beni sınayanlar öyle diyor.
hiç bir şey umrumda değildi. ben yazar olmak istiyordum. gazeteci olmak istiyordum. ve henüz 14 yaşında olduğumdan hayatın bu kadar zor geçeceğini tahmin edemiyordum. beni henüz arkadaşlarımla gezip tozma zamanlarımda, bu güzel zamanlarımdan çalıp ufak bir lokantaya garson olarak verdiniz. yetmezmiş gibi sanki 2 kişi kurbanda ineğine girmiş gibi dediniz ki: " eti senin kemiği benim"...
işte o gün bu düzene benim etimi, kemiğimi, hayatımı sattınız o lokantanın patronuna.
patron! isminde bile bir ibnelik sezmiştim çocukluğumdan beri. patron!!! kan emici yaratık olduğu çocukluğumdan beri şekillenmişti tınısından dolayı.
neyse, iyi bir puan elde ettiğim oks sonucu açıklandığında tercih yapmam gerekiyordu ve sevgili patronuma durumu izah edip izin almam gerekiyordu gidip işlerimi halletmem için.
o gün patron kelimesine neden kan emici yaratık tanımını bilinçaltında yakıştırdığımı anlamıştım: " git bir daha gelme!"
kovulmuştum. canıma minnetti ama esas evdeki kan emicilerin tepkilerini tahmin ediyordum: "beceriksiz! salak! nasıl kovulursun! hep tembeldin zaten!"
beklediğim tepkilerle de karşılaşmış ve henüz çocuk yaşta bu tür bir hayata atılmam ve fazlaca üzen tepkilerle karşılaşmam beni derinden etkilemişti.
aklımda tek bir meslek vardı. gazeteci olmak...
bu işin okulunu okumak istiyordum. bir anadolu iletişim meslek lisesi okumak istiyordum. henüz acemiyim bu gibi hayati sınavlarda nerden bileyim nasıl tercih yapmalıyım. okuluma gittim. din kültürü öğretmeni olan müdür yardımcımızdan bu konuda yardım istedim. kendisi tercih formumu anadolu imam-hatip liseleriyle doldurdu. "hocam iletişim okumak istiyordum" dediğimde yüzünü ekşiterek son sıraya koydu istediğim liseyi ve bir öncesine ticaret lisesi yazdı.
zaman geldi ve nereye yerleştiğim açıklandı. anadolu ticaret meslek lisesi.
bir altında iletişim lisesi vardı ama :( neden gidemiyormuşum diye uzun süre ağlamıştım :(
hayallerimin yok olup gitme süreci başlamıştı böylece.
az önce bahsettiğim gibi patron beni tercih yapmak için izin istediğimde kovmuştu. tercih yaptıktan sonra değerli aile üyelerim kendi aralarında karar almışlar dediler ki: " git patronunu elini öp seni geri işe alsın." bunu asla yapamazdım. yeterince ezilmiştim bunu nasıl yapayım.yine bana zorla istemediğim bir şeyi yaptırdılar ve o lokantaya geri döndüm. 14 yaşında hayatı öğrenmek için lokantada garsonluk yapmam gerektiğine anlam veremiyordum. hayatı yaşayarak öğrenirsin. birilerinden değil. lokantada garsonluk yaptırmak hayatı öğretmez ufacık çocuğa. hayat birinden öğrenilmez ki. niye benim olmayan bi hayatı öğrenip benim olmayan bi hayatı yaşayayım ki? düşe kalka öğrenecektim işte tıpkı bisiklet sürmek gibi. bisiklet sürmeyide kendin öğrenince tadı bi başka olmaz mıydı çocukken hatırlayın...
derken liseye kayıt edilme vaktim gelmişti. küsmüştüm herkese, zorla yaşadığım hayata küsmüştüm. o yüzden kayıt olmaya sadece annemi gönderdim o kayıt ettirsin beni diye. meğer anadolu iletişim meslek lisesi ve anadolu ticaret meslek lisesi aynı binada iki farklı okulmuş. soruyorlarmış iletişim mi okumak istersin yoksa ticaret mi diye. eğer gitseydim o gün iletişime kaydolabilirdim. ama gitmediğim için o fırsatıda kaçırdım. ve bir saçmalık daha var ki eğitim sisteminde o da şu:
eğer bir anadolu meslek grubuna kayıt olduysan başka bir türdeki anadolu meslek grubuna geçemiyorsun. yani ben anadolu ticarete kayıt olduysam anadolu iletişime kaydımı aldıramıyorum. okul değiştirebilirim mesela a ticaret meslek lisesi olacağına b ticaret meslek lisesi olabilir ama alan değiştiremiyorum anlayacağınız.
bu yüzden idareyle sert tartışmalara girmiştim. neden geçemiyormuşum anadolu iletişime diye. oysa puanım tutuyordu. sadece şanssızlık...
lisenin ikinci yılında bölüm seçiyorduk artık. bilgisayar bölümü ve muhasebe bölümü vardı. ben bilgisayar istiyorum o tercihim bile olmadı muhasebeye gitmek zorunda kaldım. tiksine tiksine okuyordum. benim yazar olmam gerekiyordu ne işim olurdu faturayla senetle falan.
aynı binada olduğumuz için iletişim okuyan arkadaşları da görüyordum. hiç birinin gözünde o parıltı yoktu. iletişim başka bir şey çünkü. bir sanat bir felsefe... kafana göre öğrenci seçemezsin oraya istekli olmak şarttır. gazeteci olmak, televizyoncu yada radyocu olmak herhangi bir iş değildir. o koca okulda iletişimi isteyerek okuyacak olan tek öğrenci bendim heralde o da olmamıştı işte.
zorla çalıştırılmak, tercih yapmak için izin isteyince kovulmak, aile tarafından baskı görüp gidip yalvar yakar kendini geri işe aldırmak, ezildikçe ezilmek...
amına koyayım sizin hayat anlayaşınızın! bu muydu lan hayat?! hiç bir şeyin yolunda gitmemesi miydi hayat? bir çocuğun hayatını sikmek miydi hayat?
alın öğrendim işte mutlu musunuz?! ama ben mutsuzum. o yüzden bana aşılamaya çalıştığınız çalışma aşkını bütün ruhumla reddediyorum şimdi. evet evet! ben tembelim. ben tem-be-lim!!!
sevgili ailem!.. akrabalarım!..
bakın hayatı öğrendim o lokantada. çalışmak!!! etim patronda kaldı. afiyetle yedi bitirdi bütün benliğimi. kemiğimden çorba kaynatırsınız artık. kusura bakmayın size başka verecek bişeyim kalmadı çünkü.
sevgili sözlük yazarları!
yukarıda satırlar boyunca yazdığım o yazılardan belki bişey anlamamışsınızdır. öfkeli ve üzgünüm. o yüzden ortaya bir mustafa topaloğlu anlatımı çıktıysa özür dilerim hepinizden. öfkeyle yazdığım satırlarda atladığım unuttuğum şeyler vardır belki. eğer eksik bir yer görürseniz özel mesaj atarak bildirin ki düzelteyim.
+ slm
- a.s
+ yha bhen tasrrf mevd. hsabı açtırcaktım.
- açtıralım aga
+ eee bide bizim okuldaki tolgiş varya yakışıklı çocuk ekiekieki ona para göndercem borç istedi de.
- ne kdr gönderiyoz
+ valla yolla 5 lira işte
- o da tmm. var mı başka bişey knks
+ eyvallah knks sağol bb
- bb
kutu kutu pense taşırdım yanımda, hatalarını onarmak için.
bir de elmam olurdu, acıktığında yersin diye alırdım yanıma.
ya hayat arkadaşım bir gün bana arkasını dönerse? ağlıyorum için için
yanında oldum her zaman bilirsin hayat boyu.
içimde ürkek bir titreme düşünüyorum koyu koyu.
öyle bir sevmişim ki seni bilemezsin. ama şurası eksikti diyemezsin.
tam tekmil sevdim seni eminim.
hastalıkta sağlıkta senin yanında olmaktı yeminim
yağ sattım bal sattım, yine de aldım en beğendiğin ayakkabıyı.
hevesin geçince çöpe attın, öldürdün bu talihsizlik ustasını
dilim kopaydı da seviyorum demeseydi sana
gerçi kalp sevince dil neylesin? onu da koparamazdım ya.
koca ömrüm heba oldu ya, sağlık olsun ya
portakal istedin bir gece yarısı hiç unutmam.
ama gönlünü edemeyince uyuyamam.
çulsuzum, param da yok ama bir yalan uydurup ikna etmiştim manav hayriyi
soydum, başucuna koydum. bir teşekkür etmedin ama olsun en azından rahat uyudum.
böyle geldi geçti hayat, sana hep fırından yeni çıkan ekmeği yedirirdim, bense bayat
bir gün adıyla ekmeğe bir yağ sürüp vermesen de, mutluydum yinede.
kahvaltı sofrasındaki gülücüklerini izlemek yeterdi.
mini mi mini bir kuş konmuştu bir gün penceremize.
merhametini ilk o zaman görmüştüm. kıyamadın aldın ya onu içeriye, çok şaşırtmıştın beni.
bu kadın mıydı bana bir gün olsun minnet duymayan?
bu kadın mıydı gözlerine baktığımda değersizliğimin yansımasını gördüğüm?
kuş kadar olamamıştım anlaşılan senin gözünde. yalan yok kıskanmıştım minnacık kuşu.
pırpır edip canlanmasına izin vermeden ezmiştim ya onu, hala kulaklarımda o nefretle aptal! deyişin.
anılarımda canlanır yaptığım her hata da senin sesinden yankılanan o aptal
sevmedin belki de beni hiç ama hep mutlu görürdüm seni. buydu tek tutunacak dalım.
kusura bakma başkasını seviyorum diyene dek.
hep mi talihsizliği işaret ederdi benim kahve falım?
seninle geçen her yıl için bir kurşun saydım ömrüme tek tek
geriye pek bir şey kalmadı zaten. doktor en fazla altı ay yaşarsın dedi ama sanmam.
senin için yazmayı bile beceremediğim bir şiirden sonra ölürüm herhalde.
biliyor musun akıllandım artık, hiçbir yalana kanmam
ölüyor olsam bile dayanamam koşa koşa yetişirim son nefesimde, sen yeter ki gel de
ve bir gün geldim eve, her zaman ki gibi kimse yok
dolaptaki ilaç gözüme takılır. dedim ya akıllandım artık diye,
aptal! falan değilim senin o gün dediğin gibi. şeker falan sanmadan bitirdim hepsini.
ne kurtarmaya gelecek bir annem vardı,
ne de aptal! deyip yaptığımdan utandıracak bir "sen"
sözel bölüm olmazsa tarih öğrenemezsin, ondan sonra bize karşı gizli savaş açan pezevenklerin hangi amaçla açtıklarını bilemezsin ve etrafa salak salak sırıtan bir ahmak olursun en iyi ihtimal ve sen sırıtırken de kıçında peydahlanan düşman damarlarına kadar girer seni yönetmeye başlar haberin bile olmaz. coğrafya olmazsa millet uzaya gider sende onları alkışlarsın angut gibi. yeşilin önemini doğanın önemini kavrayamadan her yeri yakar yıkar bok edersin doğayı. hayat hakkında bi düşünce olmazsan niye yaşayasın behey sümsük. bak valla kızdım ya.
bakın şimdi, kitap yazıldı amerikanlar şoke oldu, oha dediler aklımızı okumuşlar dediler. sonra amerikan köpeği gazete ve televizyonlardaki çok tutulan entelektüeller kitaba bok atmaya başladı. çok tutulan entelektüellere hak vermeyene bu ülkede kız vermiyorlar. durum böyle olunca bütün herkes "aaa bu böyle demiş beğenmemiş bende beğenmeyeyim bari" deyip orda burda bik bik bik ötmeye başladılar. eee noldu kitap hala güzel, hala başarılı.
edit: diyeceğim odur ki, birilerinin değil kendi fikirlerinizin sahibi olun.
kimi götü boklu çevrelerce metal fırtına'dan dolayı eleştirilen muhteşem bir kurgu roman yazarıdır. bu devirde metal fırtına ve yazarlarına bok atmayana kız verilmediği için olsa gerek ki çok fazla olumsuz eleştirilir. oysa en güzel kurgu romanı armağan etmiştir türk edebiyatına.
şüphesiz geri bir zekaya sahip olan insanın iddiasıdır. madem kapitalistti de karma ekonomik sistem neyin nesi allasen. devletçilik ilkesi niye var ulen hiç mi düşünmeden açarsın şu başlığı anlayabilmiş değilim.
+ 28, 29, 30, 31 hah bitti mi aşkım?
- yoo niye ki?
+ e erkekler 31 çekmez miydi niye bitmedi seninki?
- vallahi salak bu karı ya niye evlendiysem bununla!? saçma sapan konuşma lan yat tekrar bölme bidaha!
+ mınskyim çıkamadık olm ya napcaz şimdi.
- valla hacı bi kurt falan olacaktı heralde dağı delecekti falan bizde çıkıp dünyaya nam salacaktıkta ortalarda yok bizim eleman.
+ vay amk sattı bizi köpek.
- kaldık olm burda ya.
siyonizm ve sosyalizm, zihniyetleri bakımından birbirinden çok farklı ve zıt birer ideolojidir. siyonizm, sosyalizmin aksine bir ırkın başka bir ırktan daha üstün niteliklere sahip olduğunu ispatlama derdinde olan bir ideolojidir. yahudi ırkının
sosyalizm ise siyonizmin aksine hiçbir ırkın başka bir ırktan üstün olduğunu kesinlikle kabul etmemekle birlikte sınıf kavramını da ortadan kaldırıp, insanlara sınıflarına göre değil niteliklerine göre değer biçmiş bir ideolojidir. yani yahudi ırkının da hiçbir ırktan üstün olmadığını anlatmaya çalışan bir ideolojidir bir yöne.
yazıya başladığımdan beri siyonizm ve sosyalizmin birbirine olan karşıtlığına dikkat çekmeye çalışıyorum. biri ırkçıdır diğeri anti ırkçıdır
geçenlerde vikipedi de karl marxın yardımcısı friedrich engels in hayatını okuyordum. çeşitli çevrelerin engelse hayranlığı başlığında ilgimi çeken bir mektup vardı:
siyonizmin meşhur önderi theodor herzl friedrich engels e bir telgraf çekerek ideolojisine ve şahsına övgüler yağdırmıştır: felsefi görüşünüz hiç kuşkusuz tanrı ile pazarlık değildir.değerli şahsınıza ve yüce fikirlerinize ihtiyacımız var.her zaman maddi desteği vermek için hazırım.sizin gibi üstün bir insana yardımda bulunmak tanrı'nın israilini memnun edecektir.
(http://tr.wikipedia.org/wiki/friedrich_engels )
yukarıdaki kaynakta bahsettiğim mektup, bu iki farklı ideolojinin önemli temsilcilerinin arasındaki ilişkiyi gösteriyor kanımca. oysa yıllardır ırkçı ve anti ırkçı ideolojiler birbiriyle çatışmışlardır. şimdi bu mektuptaki dostluk mesajları da neyin nesi?
insanın aklına acaba insanlar bu ideolojiler uğrunda çatışırken, bir çok şeyden fedakarlık ederken hatta yüz binlerce insanın canına mal olurken birileri bu kargaşadan rant elde etmeye mi çalışıyordu gibi şeyler takılmıyor değil.
theodor herzl ve friedrich engels ideolojileri bakımından birbirlerine düşman olmaları gerekiyor
mektuba baktığımızda hiçte öyle görünmüyor ama. hatta theodor herzlin şu cümlesine dikkat çekmek istiyorum: sizin gibi üstün bir insana yardımda bulunmak tanrı'nın israilini memnun edecektir theodor herzl ırkçı bir insandır. yahudi ırkçısıdır üstün niteliklere sahip olduğunu söylediği kişinin de bir yahudi olması gerekmez mi? öyledir elbet
eğer friedrich engel, siyonist theodor herzl ile dostsa ve bir yahudiyse, ki mektupta yazılanlar bunu gösteriyor. neden friedrich engels bir sosyalistti?
şimdi yıllardır bu ideolojilerin amaçları doğrultusunda ölen insanlar kandırılıp birilerinin bu ideolojik kavgalardan rant elde etmesine istemeden yardımcı mı oldu, yoksa bu mektupta yazılanlar sadece laftan ibaret olup diplomatik bir dil kullanıp rakibi alt etmeye çalışma oyunlarından biri miydi? burası yorumlama biçimine göre kişiden kişiye değişebilecek bir konudur.
her şeyden önce dönüp geçmişe bir göz attığımızda yahudilerin dünyaya ne kadar zarar verdiklerini göreceğiz. rothschild ailesinin yahudi kökenli olduğunu ve amerikayı satın aldığını biliyoruz. afrika sömürgeciliğinin başrolünü oynayan insanlardır. afrikanın zenginliklerini sömürerek güçlerine güç katmış bir ailedir. ve bugün dünyadaki bütün borsalar onların lehine dönmektedir. kısaca parayı yönetenlerin en başında gelir rothschild ailesi
karl marx, yahudi kökenli ingiliz bir ailenin çocuğudur. rothschild aileside yahudi kökenli bir ingiliz ailesidir. durum böyle olunca karl marx ve rothschild ailesinin arasındaki ilişkiyi araştırmak geliyor insanın içinden.
rothschildler, siyosizmin güven kaynağıdır. amaca ulaşmak için her şeyi finanse eder. benim kanılarım ise dünyadaki ırkçı ve anti ırkçı ideolojileri oluşturup insanların kavgasından rant elde etmeye çalışması yönündedir. yani komünizm olsun sosyalizm olsun insanlara mutluluk vaadeden diğer ideolojilerde ve bu ideolojilerin fikir babaları da rothschildin emri altında bulunan kişiler ve oluşumlardır
her şey bir yalandan ibaret aslında
önce bir sorun yaratılıyor, sonra bu soruna çözüm bulunuyor bu çözümler genelde kanlı oluyor. ve sonucuda kanlı bitiyor. yap-boz oyunu gibi sürekli yenileniyor. bir döngü içerisinde bütün dünyanın hayatıyla oynanıyor. hala anlayamamış olduğum bir konu var ki; nasıl oluyor da kimse bunların farkına varamayıp bir dur! demiyor? http://agresif-alinazik.b...ot.com/2011/02/uyann.html
isyanların devam ettiği sürece gerçekleşmesi kaçınılmaz devrimdir.
afrikada hızla yayılan halk isyanları dur durak bilmiyor. tunusla başlayan isyan mısırda kanlı devam ediyor. birçok insanın öldüğü isyanlarda halkların tek parolası: demokrasi̇
yıl 2011 artık kralların ve diktatörlerin kan emiciliklerine tahammülün kalmadığı yıllardayız. i̇nsanlar siyasi, kültürel ve ekonomik değişim ve gelişimler sonucu gözlerini açmayı başardı. demokrasi dünya insanın refahını ve huzurunu sağlayabilecek tek unsurdur günümüzde. ama zeynel abidin bin ali gibi, hüsnü mübarek gibi muhalefeti engelleyen, yönetimi tekelinde bulunduran ve görevini kendi çıkarları doğrultusunda kullanan insanlar elli yıl bile geçse bir gün muhakkak halkın sabrını taşırabiliyor. virüs gibi yayılan isyan hastalıkları sıradaki devletleri bekliyor. paçası tutuşanlar reform sözü veriyor, bir dahaki seçimlere katılmayacağını söylüyor. bunlar demokrasi adına güzel gelişme açıkçası. yıllarca halkların kanını emen vampirlerin devrimler karşısında ne yapacaklarını bilememesi beni çok eğlendiriyor.
suriye devlet başkanı beşar esad, halka reform sözü verdi. bunun anlamı çok açık. siz oturun oturduğunuz yerde ben size bir güzellik düşüneceğim. aldanmayın o isyancılara.
yemen devlet başkanı ali abdullah salih ise 2013 yılında yapılacak seçimlere katılmayacağını açıkladı. bunun anlamı da basittir: aman durun yakıp yıkmayın ortalığı ben zaten yakında yolcuyum.
şu an afrikadan ortadoğuya sıçramaya başlayan halk isyanı ürdünü tehdit etmekte. yani devrimin en yakın adayı ürdün.
hayat pahalılığı nedeniyle halkın ufacık bir gösterisi sonuç verdi ve kral abdullah samir rifai hükümetini fesh etti. kral abdullahın bu hareketinin açıklaması da çok basittir: tamam samiri gönderiyorum ama aman benim koltuğumu ellemeyin.
lakin ürdünün de refaha kavuşması için abd yalakası abdullahın da gitmesi gerektiği aşikardır.
mısır i̇syanından sonra hüsnü mübarekin düşmesi, beşar esadın isyanlardan korkması ve tunusun düşen devlet başkanı zeynel abidine kucak açan suudi kralı abdullahın arap dünyasındaki otoritesinin sarsılmasından sonra, bu kaos ortamından faydalanıp arap dünyasında yeni otoriteyi kurma çabasına giren ürdün kralı abdullah hayatının hatasını yapıyor. çünkü ortadoğu ve kuzey afrikada ki arap ülkelerinin geleceğini amerika ve i̇srail tayin ediyor.
durum böyle iken, ürdün kralının amerika yalakalığı yapıp otoriteyi kurmak istemesi kamuoyunda hiç hoş karşılanmaz. siyasi olarak amacına ulaşabilir belki ama bu isyanın ürdüne sıçramasına en büyük sebep olur. bunun farkında olan kral abdullah bu küçük gösteriye karşı hükümetin istifasını istemesi, abd ile yakınlaşma sonucu çıkabilecek isyanı önlemek amacı taşıyabilir.
gelelim demokrasi meselesine
2011 yılına ulaştığımızda yukarıda örnek verdiğim gibi ürdün kralı ve benzeri kişilerin artık halkı kandırması söz konusu değil. maymun gözünü bu yıl açtı. arap halkı diktatörlere ve krallara taviz vermiyor. ve bu zamana kadar her istediğini yapan kan emiciler artık koltuğunu demokrasiye bırakmak zorunda.
seks yaparken siyaset konuşamayarak orta yolu bulamayan insan söylemidir.
oysa şöyle olsa çok daha güzel olur:
+ ayyyhhhh ohhhh bence bu seçimdede akp kazanacak
- ımmmffffsssss yeeaaahhhh bence çok oy kaybedecek bi koalisyon hükümeti bekliyorum ben.
+ ahhhhhh yavaş... bdp kaç milletvekili çıkarır peki?
- ooohhhhhhh yirmi civarı bekliyorum yine.
+ aaahhhhh bu çok iyiydi... bencede öyle olacak.