"Benim kızkardeşim diş hekimi. Üstelik öğretim üyesi. Uluslararası pek çok yayını var. Yani bu ülkede aydın sayılan pek çok aydından daha aydın. Bu aydın, düşünen kadın türban takıyor. Okumamış ya da cahil bırakılmış olmadığı halde, kendi isteğiyle türban takıyor. Ne diyebilirsiniz buna." diyen kişinin demeye çalıştığını demeye çalışan bir söz.
Bilim ile inancın ne alakası var ki ? inanç bilim ya da bilimsel değildir ki. Yalnızca öyle olduğuna inanılır; desteklenecek ya da reddedecek kanıtlar bulunmaz inançta. Bulunması da gerekmez, koşulsuz inanılır. Bu nedenle kişinin az ya da çok okumuş olmasıyla inancının alakası olamaz. inanan, ister okumuş, ister kör cahil olsun, aynı şekilde inanır.
Kızkardeşi Müslümanların ağırlıkta olduğu bir ülkede doğduğu, 'türban'ın zorunlu tutulduğu bir ailede yetiştiği için Müslüman ve türbanlı. Kendisinin arayıp, bulduğu bir şey değil türban. Eğer benim ailem gibi bir ailede doğsaydı, yani benim kızkardeşim olsaydı, başını türbanla kapatması gerekmeyecekti. Evet, gereklilik.
Herkes kendi yaptıklarını aklamak zorundadır hayata huzurlu devam edebilmek için. Bu kişi de baştan beri kendisine öğretilmiş olanı içselleştirmiş ve savunur hale gelmiş 'ben istediğim için takıyorum türbanı'. Takmazsa ne olur ? Sülalesi karşısına çıkar, söylemedik laf bırakmazlar. Pek çok yörede ve törede olduğu gibi canını almazlarsa eğer, en hafifinden evlatlıktan reddedeceklerdir. Kim köksüz kalmayı göze alabilir ki ? Kısa ömürde bunları çekmektense, çocukluktan beri taktığı türbanı savunmak daha kolay değil mi ?
Sorun türbanı takması değil kimsenin. Sorun, 'türbanın ve hatta tümüyle örtünmenin dinin emri olduğunu' iddia etmek. Çok tehlikeli. Tehlikeli, çünkü o zaman türban takmayan kadınların tümüne 'sen Müslüman değilsin' demiş oluyorlar. Sizce Türkiye'de kadınların yüzde kaçı 'türban' takıyor, 'karaçarşaf' giyiyor ? Demek ki sadece onlar Müslüman, gerisi dinsiz. Ninelerimizin eşarpları dinsizlik sembolü. Atatürk, kıyafet devrimi yapmakla dinsizliğin baş aktörü oluyor.
Dinci akımlar iktidarı ele geçirdikçe saldırganlaşır; önce türbansıza, eşi türbansıza iş vermez, sonrasında türban takmayanları kırbaçlatır, hapse atar. Örneğe gerek var mı ? Türban siyasi amaçlıdır.
Söz doğrudur; başörtüsü (türban) beyni örtmez. Önce beyin örtülür, karartılır, türban arkasından gelir.
Ne günlerdi. Henüz evimizde TV yoktu. "Pilli Bebek" başlayacağı zaman komşuların pencere demirine yapışır, sessizce pencereyi ve perdeleri aralamalarını beklerdik. Pilli bebek, kukla idi. ipleri bile görünürdü. ne önemi var, en sevdiğimiz çocuk programıydı 69-70 yıllarında. Demek bir müzik grubu bu ismi almış.
Erkek çocukları olarak kendi aramızda neler konuşmadık ki. Kızlar da, eminim, aralarında neler konuşmuşlardır. Grup halinde olunca birisi bir atak yaptığında, diğeri ondan daha atak olduğunu ispatlamalıydı. Daha 7 yaşındayken ilk sigaramızı tellendirmiştik; 1 saatte 1 paket birinciyi pöfürdetmiştik 4 arkadaş. Cinselliği bilmeden, okumadan ne garip fanteziler, varsayımlar yaratmıştık. Yıllar sonra bir deve tecavüz etmeye çalıştığı kadını öldürdü; varsayımlarımızdan birinin aynen böyle yaşanıyor olması nedeniyle bizi suçlayamazsınız ki.
Eğer o tarihte bir arkadaşımız bizi cep telefonuyla çekseydi, az sonra dinleyip güleceğiz diye aldırmazdık çekilmesine; konu ve konuşmalarımızı da değiştirmezdik kaydolacağız diye. Düşünmezdik ki yanımızdaki kişi bize ihanet edecek ve bu görüntüleri ailelerimize, öğretmenlerimize verecek. Özel yaşama müdahaledir bu; ha günlüğümü, hatıra defterimi karıştırmışsın, ha bu görüntüleri, konuşmaları birilerine izlettirmişsin.
Eğer bizim dışımızda birisi böyle bir kaydı izleseydi ve üstüne bir de izlediğini söyleyip bizi eleştirseydi, çok utanırdık doğrusu. Konuşmalarımızdan değil ha ! Hakkı olmadığı, bizden izin almadığı halde; bizim özel görüntülerimizi izletmeye çalışan arkadaşımıza kızmayıp, aksine seyretme kişiliksizliğini gösterdiği halde, bizim karşımıza, üstelik haklıymış gibi afrayla çıkmış olmalarından utanırdık. Özel yaşamda "ayıp" olmayacağını bilmemelerinden utanırdık.
Yazarların çoğuna göre bu kızlar zavallı: Bu yazarların hiçbir aşırı duygu, hal ve tavırları olmadı özel yaşantılarında.
"iktidarsız tecavüzcü" adı "normal", ama bu kızlar anormal mi ?
Bu kızlar kesin orospu mu olacaklar ? Nasıl durduracaksınız ?
Kendi çocuklarınızı nasıl takip etmeyi planlıyorsunuz ? Başkası çekmeden siz çekseniz her anlarını, her konuşmalarını ?
Bu kızlar sizin kızlarınız; nasıl tedavi edeceksiniz şimdi bunları ?
Daha önce "kendinizi nasıl tedavi edeceksiniz" ? Birilerinin kızlarının gizli kamera kayıtlarını izlediniz ve onlara söylemediğinizi bırakmadınız. Hemen şimdi yakınızdaki tüm kızlara söyleyin: "Sakın, sevgilinizin, eşinizin bile sizi kaydetmesine izin vermeyin; o bir sapıklık yapıp, bu görüntüleri yayınlayabilir ! Daha ötesi, başka binlerce sapık da bu özel görüntüleri yorumlayarak, hakkınızda çirkin yargılarda bulunabilir" diye...
Bu "kişiye özel" görüntüleri izleyerek ve izlenmesine aracılık ederek, "rating"lerini artırarak muhbirlerin, hainlerin ve sonrasında iktidarlı tecavüzcülerin şevklenmesine neden oluyorsunuz.
O genç kızlar belki de bu sözlükte yazar arkadaşlarımız; Onlar mı utanacak bu başlık sonucunda, yoksa sizler mi ?
Ruhlarını çıkaran bu kızlar mı : Kimi zaman ayna, kimi zaman vicdan, kimi zaman mantık insanları doğru yola itebilir. "Doğrusu" olan yazarların yazdıklarını bir kere daha düşünmelerini diliyorum. Aski halde : Ayıp, çok ayıp !
Adaletin olmadığı ülkemde insanların korkması ne kadar normal.
Bağışlamış dahi olsa bir insandan organ alabilmek o kadar düşük bir ihtimal ki. Organın alınabilmesi için bağışçının :
1-Beyin ölümüne neden olması için, büyük ihtimalle kafatası travmasına neden olacak bir durumla karşılaşmalı,
2-Bu travmaya rağmen organların alınabileceği(cerrahi branşın ve yoğunbakımın olduğu) bir hastaneye kalbi durmadan ulaşmalı,
3-Yoğunbakıma alınarak, beyin ölümü saptanmalı ve bu sırada vücudun diğer organları sağlıklı çalışmalarına devam etmeli.
-Ölümlerin büyük bölümü kafa travması dışındaki ölümlerdir.
-Ölümlerin çok büyük bölümü hastane dışı ortamlarda gerçekleşir.
-Kalbin durması nedeniyle yaşanan beyin ölümlerinde organlar işe yaramaz.
-Kalp krizi, kanser, boğulmalar, zehirlenmeler nedeniyle ölümlerde organlar alınamaz.
-Beyin dışındaki organların çalışmalarının durması nedeniyle gerçekleşen ölümlerde (kalp, akciğer, böbrek, karaciğer yetmezliklerinde) organ alınamaz.
Sonuç olarak ölümlerin ancak onbinde birinde alınabilecek olan organlar, o kişi bağışda bulunmamışsa yine alınamamaktadır; çok acı.
Ölüm riskini en aza indirmek mümkün:
-Trafiğe çıkmayın ki, araba çarpmasın,
-Evden çıkmayın ki, başınıza saksı düşmesin,
-Evde oturmayın ki, depremde yıkıntılar arasında kalmayın.
Yaşlandıkça ölüm riski artarmış; bu nedenle hayat sigorta primleri yaşlılarda daha yüksek olurmuş.
Ölüm risk değildir ki: Canlının canlı sayıldığı andan itibaren karşılaşması garanti olan tek şeydir ölüm; doğal olandır. Risk olan yaşamaktır; yarın hâlâ hayatta olmak bir risktir. Bizler yarın da, 1 yıl, 10 yıl sonra da hayatta kalma riskimiz nedeniyle çalışıp, para kazanırız; daha uzun yaşama riski nedeniyle birikim yapmaya çalışırız. Ölürsek sorun kalmaz ki, yaşamaktır sorun olan.
O zaman en baştaki cümleyi değiştirelim;
Yaşama riskini arttırmak mümkün !
Yüksek yaşama riski dilerim hepinize; ölene kadar yaşamanızı da.
Önce Mustafa Suphi'yi öğrenmek,
Sonra ithal'in "yerli" olmayan anlamına geldiğini, Suphi'nin ise Türk olduğunu hatırlamak,
Biraz da izan ve insaf sahibi olmak lazım.
Ben de bir köprü altı çocuğu tanıyorum. Çok mutluydu. Sabahları okula gidiyordu. Okulda da mutluydu ama, gerçek evi köprü altına geldiğinde yüzünde gülücükler açıyordu.
Nasıl açmasın ki ? Dünyanın en güzel boğazına karşı yaşamak, sıcacık odadan boğazın güzelliğini seyretmek. Özel okuldaki arkadaşları sorunca "köprü altında yaşıyorum" derdi. 2. köprünün altındaki yalı dairesindeki kendine özel odasını düşünürken.
Pancar yüklü traktörleri beklerdik yollarda. Mutlaka düşürürlerdi koca koca pancarları. Her biri 1 kilodan fazla gelirdi. Patates gibi haşlayıp, zevkle yerdik.
Haşlarken çıkan kötü kokuya dayanabilenlerin yiyebildiği, ama sevenlerin de tam sevdiği yumru. Haşlama kokusunu duyarsanız, şekersiz çay içmeye alışanların, çaylarının içine şeker atılınca nasıl bir tat aldıklarını anlamış olursunuz. Kötüdür, çoook kötü.
Buuzzzz gibi aşlamaaaaaaaaaa ! istanbul'daki şerbetçiler gibi kocaman güğümle, ellerindeki tasları birbirine çarpark dolaşan, bardakları ellerindeki ibrikle döktükleri suda bir kez çalkalamak suretiyle temizleyen aşlamacılar, Adana'nın vazgeçilmezleridir. Bence koladan bin kat güzeldir. idrar söktürücü, uyarıcı, böbrek taşı düşürücü etkisi olduğu söylenir. Herkesin sevemeyeceğini söylemeliyim.
Tatlı patates, gerçek patates renginde ya da biraz koyusudur. Yaklaşık 40 yıldır ben bildiğime, bana da babamlar öğrettiğine göre, Simav'da 2005'de ekilen bir başka üründür. Simav'daki pişirmeden de yenebildiğine göre, patates olma ihtimali yok. nişasta ancak pişirilince yenebilen formu yakalar. Çukurova'da bolca bulunur.
1- Ekşi limonun kabuğu ve suyu cheesecake yapımında kullanılırsa limonlu cheesecake olur ki, yanında yatılamaz!
2- Tatlı limonu kesip, yüzün ekşimeden yerken, çevrenizdekilerin ağzının suyu akar, dudakları buruşur. Tatlı limonu ilk kez tadan insanlar istemeden ekşi limon yer gibi yüzlerini ekşitirler ve sonra büyük şok !
3- Lime, gerçek yeşil limon, ekşi limonun bir türü; limonata için enfes tat ve renk.
Salata ve lahmacuna turunç çok daha iyi gider; hele Nazilli'deysen !
Hayır efendim; ayrılmaz ! Birileri bir şeyler söylüyor ve birileri de "aaa, ne kadar doğru" diyor. Peki sorguladık mı ? Olasılıkları kontrol ettik mi ? Biz hangi tür seviyoruz; rağmen türü mü ? Niye ? Biz mazoşist miyiz ? "Biz"im normal, sağlıklı bir sevgimiz olamaz mı ?
Eğer ve çünkü sevgi, çıkar ifade eder :
"Eğer" bana o yüzüğü almazsan seni sevmem, Hamdi !
"Çünkü" kadının 10 tane evi var abi, hayatım kurtulacak, nasıl sevmem !
Rağmen sevgi ise narsizmin doruklarına taşır "biz"i; o nedenle itirazsız kabul ederiz :
Hatalarına "rağmen" seviyorum kız, ne iyi biriyim, ne kadar merhametliyim, değil mi ?
Peki ya mükemmel olan ve merhamet eden karşınızdakiyse ? O zaman "biz"im sevgimiz "çünkü" sevgisine mi dönüyor ? "çünkü bana acıdı, benim gibi birini bile sevdi !"
Gerçek sevgi, içine acıma katılmadığı sürece, beklentimizin olmadığı, tehdit edemediğimiz durumlarda hissettiğimiz sevgidir; doğurduktan sonraki bir kaç gün için çocuğa duyulan sevgi gibi; birkaç gün, çünkü, çocuk sevgisi kadar güzel bir sevgiyi bile "biz" bu kafayla kısa sürede "eğer" sevgisine çeviriveririz.
Eşit ve çıkarsız sevgi dilerim "biz"e, "hep"imize!
Western dizisi gibi görünüp, ailecek izlenen "gizli" pembe dizi örneği. Bir tek "iyi emekçi ailesi" ile "kötü ve kapitalist market sahibi" anlatımı gerçekçiydi ve toplumsal mesaj taşımaktaydı!
-Bilim, inanç değildir.
-Bilim, yalnızca ölçülebilir verilerle sonuçlara varır.
-Bilimsel teorilerin bilimselliğini sürdürebilmesi için her yeni bulgu ve verinin ilgili teoriyi desteklemesi gerekir. Denemelerden birinin bile teoriye aykırı sonuç vermesi, sözkonusu teorinin ortadan kalkması için yeterlidir.
-inanç, bilim değildir; dogmadır; olduğu gibi kabul edilir.
-inancın ölçülebilir verileri yoktur; ispatı gerekmez.
-Bu anlamda aksi de iddia edilemez.
-Bilimsel verinin inancı desteklemesi ya da inanca karşı olması gibi bir durum sözkonusu olamaz.
-inancın kaynağı olan kutsal kitaplarda anlatılanları herkesin kendi düşüncesince canlandırması doğaldır; ancak, örneğin Adem ve Havva'nın tam da bizim gibi görünüyor olması gerekmez; tıpkı cennet ve cehennemde insan formunda bulunmamız gerekmediği gibi. insan formunda olmama olasılığı inanca karşı olmak anlamına gelmez. Tevratta evrenin 6 günde yaratıldığı söyleniyorken, söz konusu günleri 24 saat olarak algılamak çok insansı bir tavır olmaz mı ?
-Evrim, halihazırda aksi ispatlanmamış, bu nedenle bilimselliğini sürdüren tek bilimsel teori.
-Geçmişte saza, bisiklete, radyoya, televizyona "şeytan icadı" yakıştırmasında bulunanları bugün nasıl komik buluyorsak, evrim teorisi konusunda hiçbir şey okumamış insanlara, büyük ihtimalle kendi de okumadığı halde, evrimin yanlış olduğunu iddia edenlere de gelecekte öyle güleceğiz.
-Ne yazık ki internette ya da yazılı Türkçe belgelerde evrimin ne olduğundan çok, evrimin yanlışlığından sözeden, bilgi kirliliği yaratmak dışında bir amacı olmayan sayfalar var; ne acı !
-Bilinmeli ki, gelecekte tüm insanlık evrimin varlığını kabul etmiş oluğunda dahi inanç ve kutsal kitaplar varlığından ve insanlarca inanırlığından hiçbir şey kaybetmeyecektir.
-Bilinmeli ki, bilime karşı inancı savunmak, savunan kim olursa olsun, Tanrı'ya şirk koşmak demektir !
Sigortacılıkta pert, per total'in kısaltılmış halidir ve tam hasar anlamına gelir. Perttotal yazanlara da rastlanmakla birlikte, azınlıkta olmaları sevindiricidir.
-Hala kızlık zarına sahip olmak,
-Denize-havuza girerken tampon kullanamamak,
-Zar çok acır mı korkusu çekmek...
Zorunlu edit : "hala(hâlâ)" sözcüğü, kızlık zarı dışında, kuyruk sokumu kemiği ve yirmi yaş dişi için de kullanılabilir ki, ilkel dönemden kalan kalıntı anlamındadır !
MUAViYE ile Hazreti Ali birbirlerine can düşman... Bir gün Ali'nin memleketi Küfe'den bir Arap devesiyle Şam'a gelmiş, dolaşırken biri yanaşmış:
"Ver o dişi deveyi bana!"
Tartışma büyümüş, Küfeli Arap, "Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir", demişse de anlaşamamışlar, iş Muaviye'ye yansımış, halk meydanda toplanmış, Muaviye, Küfe'den gelen ile Şam'da deveye sahip çıkanı dinledikten sonra, kararını açıklamış:
"Bu dişi deve Şamlınındır!"
Sonra toplananlara dönmüş:
"Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?"
Hep birlikte bağırmışlar:
"Şamlınındır!"
Küfeli şaşkın şaşkın, giden devesinin ardından bakakalırken, Muaviye, adamı yanına çağırmış:
"Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki:
- Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!"
ihtimalen güneşin altında üç kuruş paraya çalışan ve biraz da olsa güneşten korunmak için gazete kağıdından şapka yapmış zavallı ameledir. Yok, kesin baretti deniyorsa, sorumlusu baret almayan işveren olmalıdır. Bir daha düşün !
Az önce bu başlığı açan ve işçiye hayvan diyen entry ve entry yazarı nereye gitti de başlık benim oldu ???