flying 'te geçen bir cavanagh yakarışı... öyle içten öyle samimi olarak haykırıyor ki, uçakta dinlesen kapıyı açar atlarsın aşağıya.
neredeyse tüm sağlam şarkılarında bu yakarışa rastlayabiliriz anathema'nın. mesela angelica 'da "and i wonder if you ever wonder the same, i still wonder" diyerek kaybolur. one last goodbye da "i still feel the pain, i still feel your love." yakarışını görürüz. forgotten hopes 'ta "dont you ever dream of escaping" der. kaçmaktan bahseder. barriers 'da "did you hear me?" ve are you there parçasının sonunda "are you there" diye soruşu yer bitirir insanı...
ama hiçbirisi back down to earth kadar koymaz insana. hiç uçan birisine geri dön denir mi?
"çiçeklere su vermeyi unutma demiştin,
bugün ilk kez papatyalara su vermedim..."
diyerek başlayan bir onur akın parçasıdır... belki bir seviyorum seni , pınar gözlüm , asi ve mavi kadar populer değil ama en az onlar kadar tesirli...
ve son olarak insanın ağrına giden bir dizeye de sahip, belki de bir ayrılık sonrası, dolu dolu yaşanmış bir sevda sonrası insana en çok koyan nokta burası;
Bugünkü pas-fotomaç gazetesinin manşetinin mealidir. manşetin orjinali;
(bkz: scolari bana galatasaray a git dedi)
bu sözler deco'nun ağzından dökülmüştür. * Selçuk manav kendisi ile konuşmuş da deco böyle demiş falan...
şimdi tabi bu noktada ilginç olan scolari nin türk basınına göre bitmek bilmeyen galatasaray sevgisi. hemen alttaki bakınızı incelersek
anlaşılan kolpa haber merkezi (bkz: pas fotomaç) bugün de boş durmamış... yalnız bugün fenerbahçe'nin ronaldinho girişimlerine yer vermemeleri çok garip.
resmi ayrı bir pencerede açıp irdelemeye başlarsanız şifo'nun arka planda, turgay şeren'in canlı yayında "yok ebesinin amı artık" demesinin ardından ekranın köşesinde kikirdeyen ahmet çakar profili ile birebir benzer bir görüntü çizdiğini fark edersiniz.
o halde gelelim tespite: *
bu iki olayı yanyana getirdiğimizde kitle iletişim araçlarında hareket çeken ya da küfreden bir arkadaşınız varsa olaya müdahil olmayın, arka planda kikir kikir gülün, onun edepsizliği üzerinden prim yapın. hem adınız kirlenmesin, hem de kısa yoldan zihinlerde ve tarihte yer edinin...
kuyunun tipine göre değişir. eğer ki kuyuda çıkrık varsa, çıkrığın koluna asılırsın, çevire çevire çıkarırsın dışarı.
eğer kuyuda çıkrık yoksa ve kuyudan suyu kovaya bağlı bir iple çekiyorsan boku yedin o iş bitmez arkadaş...
bir arkadaş masalının baş rol oyuncusu olan şahıstır.
bir atmaya başladı mı seriye bağlar, g3 gibi dakikada 500 kolpa sıkması muhtemeldir.
(bkz: kolpa grosso)
herkesin malumu, 90lı yıllarda futbol izlemiş her taraftarın sevgilisi, kıvırcık saçlı arjantinli osvaldo nartallo hakkında gizli kalmış, şimdiye kadar gün ışığına çıkarılamamış gerçektir.
o orta sahadan attığı muhteşem röveşata gözümün önüne geliyor da bir an için garip duygular peyda oluyor bünyemde. o röveşata ancak bir sanatçı tarafından icra edilebilir ya rabbim diyerek iç geçirmiştim o günlerde. meğerse gerçekmiş, nartallo bir sanatçı, bir tangocuymuş.
evet ben bugun bunu gördüm bunu öğrendim arkadaş.
artık hayata ve futbola çok farklı bakıyorum.
türk takımlarının sıklıkla kamp yaptıkları almanya ve hollanda gibi memleketlerde görülen insanlardır. maçların oynandığı 3-4 bin kişilik statların kenarında adeta pusuya yatan bu insan kitlesi maçın bitiş düdüğüyle birlikte bir kızılderili kabilesi gibi sahayı istila eder. oradan oraya çılgınca koşar, topçuların etrafını sarar forma, şort, konç, don ne varsa yağmalarlar.
yıllardır bu senaryo devam eder. kimse buna önlem almaz. takımlar almanya'ya kampa gider, hazırlık maçı alınır, gurbetçiler maça gider ve bu yağma böyle sürüp gider...
korkuyorum bir gün birisi roberto carlos 'u kucaklayıp eve götürecek...
hayat dair atlanmaması gereken bir gerçekliktir. bugün 30-40 yaş civarı balık etli bir vatandaşa;
-sporla ilgileniyor musun?
diye sorsanız,
-evet ilgileniyorum, halı sahada arkadaşlarla maç yapıyoruz...
cevabını almanız muhtemeldir.
buradan nereye geliyoruz, demek ki halı saha maçı aslında bir spor dalı. yani artık futboldan kopmuş bir nevi ata sporu olmuş.
amca, cuma gecesi arkadaşlarla altışarlıktan oynamayı planladığınız, bir kişinin sizi satmasıyla 6'ya 5 oynadığınız 11-12 maçına bir spor dalı diyemezsin.
tarih seni affetmez. ntvspor a belgesel olursun şerefsizim.
futbolda olmayan bir mevkiidir. yok kardeşim böyle bir mevkii. libero italyanca bir kelimedir ve dünyanın hiçbir yerinde ön libero diye bir kavramın karşılığı yoktur. götünüzden mevkii uydurmayın.
bu vatandaşlar aslında dmf * yani defansif ortasaha oyuncusudur.
bu kavram türkiye'ye fenerbahçe'nin murat yakın transferi ile girmiştir. yani yaklaşık 10 sene önce. tabi murat yakın tam anlamı ile bir defansif ortasaha sayılmazdı ama ne yapalım. çıkış noktası kendisi...
bu ön liberoluk mesleği birçok oyuncu için ekmek kapısı olmuştur. şut çekemeyen, çalım atamayan, temposu düşük, kısa boylu birçok futbol fukarası "ön libero" kisvesi altında sahada mücadele etme şansı yakalamıştır... yana pas, geri pas... ne güzel lan.
sorarım size maldonado * denen topçu bozması ön libero kavramı uydurulmasa bugun fener'de oynayabilir miydi. o josico bilmem ne verdu da aynı...
peki ya mehmet güven ? bugün bu mevki olmasa mehmet güven şimdi bir marangoz atölyesinde meslek öğreniyordu...
örnekleri çoğaltmak mümkündür. böyle yana, geriye pasa yapıp yalandan iki adam kovalayanı ön libero diyerek orta sahaya koyarsan işin var senin...
http://www.haberler.com/h...eri/65/683865_44911_o.jpg
linkte de görüldüğü gibi, yurdun nadide bir köşesinde, "kampanya öyle olmaz böyle olur amına koyim" dercesine yapılmış kampanyadır.
tabi hediye olarak verilen halıların nasıl olduğu konusunda fikrimiz yok, göt kadar paspas da çıkabilir.
fakat sonuç itibarı ile ilgi çekici bir kampanya, bence amaca ulaşılmış...
coşkun karabatak 'a ait ilginç bir şiir. kafiye yok, ahenk yok, sanatsal bir yanı da pek yok... bunu yanında öyle lafa ebelemeli, öyle ağır bir anlama sahip ki, bu kadar basit bir yazı ancak bu kadar etkileyici olabilir...
telef ettikçe sen beni
yok satıyor
canımın acısıyla yazdığım
şiir kitaplarım
yedik onu biz in ardından hüseyin ve arkadaşları tarafından çekilmesi muhtemel olan ikinci flash animasyonun kilit cümlesidir.
-hüseyin nerde?
+yaktık onu biz.
-nasi yani?
+yaktık...
-nee-nasi?
+boylea..yaktık işte.
-ya nası yakrasınız huseyin'i anlamıyorum ki yani hüseyin
hüsseyin sizin kırk yıllık arkadaşınız diil mii ya!
+evde yakacak bişi yoktu hüseyin'i gorduk baktık ya-kı-la-bi-lir.
-tüh mnzskym! `yakmasaydınız lan keşke ne yicez lan şimdi, aç kaldık!
toplumdaki iq dengesizliğini ortadan kaldırmak bakımından ziyadesi ile yüksektir. lakin burada bir sıkıntı var o da beyin bağışlayacak donör bulmak.
şahsen ben beynimin tamamını ya da bir kısmını gudik birisi ile paylaşmak istemem.
6. nesil öncesi yazara ait bir söylem. hangi nesil olduğu önemli değil, mühim olan 6. nesil olmaması. başlıklar arasında rüzgarda oradan oraya savrulan poşet gibi gezinirken gördüğü ne idüğü belirsiz bir entry nin altındaki yazar adına tıklamadan önce "entryden nesil tahmini" yapan yazarın söylemidir.
tutturma ihtimali entrynin vehammetine bağlı olarak değişir.
toplumdaki yaygın kanı, yeni nesil yazarların formattan bhaber olduklarıdır.
doğru mudur? bunu bir 6. nesil olarak ben cevaplamak istemiyor ve sıradaki soruya geçmek istiyorum...
hazırlık sınıfı öğrencisi hezeyanıdır.
tüm gün 3 metrekarelik dil sınıfında herkesin gayet samimi bir ortamda buluştuğu, aşkların bile yabancı dilde yaşandığı bir günün gecesinde yaşanan hadisedir.
kahramanımız çat pat anladığı bir dile ait "n" adet kelimeyi işitmesi sebebi ile bilinçaltında birtakım birikimlere sahip olur. şuuru bulanır, zihinsel hezeyanlar yaşar. tüm bu sebepler göz önüne alındığında, eleman gece kafa yağından dolayı atomik yapısı değişmiş yastığına kafasını koyarak uykuya dalar ve yabancı dilde rüyalar görür...
gördüğü rüyayı anlamaz tabi, bu aslında görme engelli bir vatandaşın rüya görmesi gibi bir şeydir.
yani herhalde öyledir.
"bak şimdi sana bir olay anlatayım, benim değil de bizim bir arkadaşın..."
diyerek yapılan bir girizgahın ardından gelen gerçeküstü olayların anlatıldığı edebi eserdir.
masalın sonu hep mutlu sonla biter, arkadaş başına gelen onca şeye rağmen hayatta kalmayı başarır ve mutlu mesut bir şekilde yaşamını sürdürür...
göt yanaklarından 1-2 parmak aşağı sarkan, kenardan yırtmaçlı, muşambadan imal edilmiş şorttur. dönemin tüm futbolcuları tarafından giyilmiştir. pele'den başlayarak 80ler'in sonuna kadar tüm sporcularda gözlemlenmiştir.
eski günler denince ilk akla gelen isim pele olduğu için hemen şortu ona mal etme gereği duyduk lakin böyle de bir durum yok elbette. pekala maradona da bu şortu giymiş;
bahsi gecen olay hakkında bilgi almak için olay mahallindeki bir arkadaş aranır...
o.c.d.: alo, olum lan merkez kahvenin orada olay olmuş, ne oldu?
x: önemli bir şey değil ya, ufak bir mevzuu oldu!
o.c.d.: nasıl ufak lan, deminden beri ambulans geçiyor, ölü falan var diyorlar?
x: he yaa 4-5 kişiyi öldürdüler!
o.c.d.: ###***!!&& *ı hmm ufak olay ve 5 ölü, tamam ben seni sonra ararım...
Kıyamette üflenecek olan 2. surdur. Bu surun üflenmesi ile racife 'de ruhunu teslim edenler ile daha önceden ahirete intikal etmiş olanlar birlikte dirileceklerdir.
Arapça kökenli bir sözcük olup, "doğru, doğruluktan şaşmayan " anlamına gelir. Kuran-ı Kerim'de, Fatiha suresi'nde, "sırat-ı müstakim" olarak geçer ki bu da, "dosdoğru yol" manasına gelir.
bir yılmaz erdoğan şiirdir. uzun süre dinleyeni hasta edecek kadar ağır, hasta ettiği adama iyi dileklerini sunacak kadar nazik bir şiirdir.
bahçe kapısından sızdılar...
aralık kalmış neresi varsa hayatımın...
bünyede bastırılmamış ne kadar isyan varsa ordan.
daha asitli bir yalnızlık için
dilek tutuyorum şarkılara,
sıradaki benim şansıma diyorum;
haberler başlıyor birden,
benden,
hazin biçimde bahseden.
kumsalların istenmeyen kaç kum tanesi varsa
önde gideniyim her tazyikli alkışta..
zayii makamında bestelenmiş yazılar kaldı avluda.
gitme diye
yalan bile söylerim,
yerini söylerim
ne saklamışsan
kal diye!
bu yaz'ı serin tutalım diye
çıplak tenlerde,
geceyarısı tatlı bir soğukluk olsun diye
her sevişme,
aramızdaki her üryan gelişme!
hem gidenedir bu şiir
hem gelecek olana....
o da biraz oyalanıp
gider nasılsa?
hep haberler başlayacak biliyorum,
hangi şarkıyı seçsem şansıma.
şimdi şifa niyetine giriyorum sulara.
mavisine değil denizin.
sade tuzuna.
