not: bu kadar içten ve cesaret dolu sözlerle kendini ifade ettiği için hayranlığımı dile getirmek isterim. bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmamak gerektiğinin acı bir dersiydi bu, onur kokan ve vicdanı olan sözcükler.
ayrıca, dün hakkında söylediklerimin hepsini yalayıp şahsım adına özür diliyorum.
"Makarios eşcinsel miydi" başlığı ile; bir devletin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı sıfatı ile anılan kişiye atfedilen iddiaya tepkisiz kalabilen ya da normal karşılayan zihniyetin, aynı iddianın sadece isimlerin tersyüz edildiği türkiye versiyonu ile karşılaşınca büyük bir tepki duymasıdır. aynı zamanda eşcinselliği küfür olarak algılayan zihniyetin, başkasının afaki iddiasına sımsıkı sarılıp karşısındakini aşağıladığını farz ederken, hedef kendine yöneldiğinde içine düştüğü zavallı aciziyetdir.
iki resim arasındaki 82 üslup farkını ve benzerliğini bulunuz :
cahil ve araştırmayan insan modelinin istanbul'a, tarihi ismi olan, constantinoplois diye hitap edenlere tepki babında ve çoğu zaman da sağda solda sarfetmekten çekinmediği cümlecik. ancak tepki bir de 1453'e dayanınca daha da trajik bir denyoluk vaziyetine dönüşüyor. o dA şöyle oluyor.
bir kere constantinopolis, 1453'den sonra diğer adları ile birlikte osmanlı'da Konstantiniye diye anılan; batı roma yıkıldıktan sonra roma imparatorluğunun da başkenti olan şehrin ismidir.
günümüzde türkiye insanına bazen şehrin roma döneminden kalma ismiyle hitap edilmesi durumuna karşın bir alerji oluşturmsı tembihlenmiştir resmi kaynaklarımızın pomapasıyla. o nedenle etrafta tonla "constantinapolis değil istanbul, sizin emellerinizi biliyoruz" paronoyası ve bir nevi denyoluğu ile cümleler kuran insancıklara rastlamaktayız. nedir emelleri bir sormak lazım ama ondan öte bu denyoluğun bir hastalık durumu oluşturduğunu görünce, kelimenin etimolojik ve daha sonra antropolojik anlamlarına göz atmanın belki biraz bu paranoyı giderebileceğini düşündüm. şimdi dostlar biliyoruz artık, constantinopolis'in konstantin'in şehri anlamına geldiğini. yeterince açıklanmış zaten etimolojik kökenine fazla inmeme hiç gerek yok bu konuda kuşku da yok sanırım. tamam.
peki kim bu konstantin?
konstantin sırbistan'ın niş şehrinde doğmuş aslen sırp asıllı ve ismi de Latince 'constantia'dan gelen yunanlılıkla da uzaktan yakından alakası olmayan bir şahsiyet. biliyoruz ki daha sonra imparatorluğun kralı olup yeni kurulan devletin başşehri kendi ismiyle anılır olmuş. buarada constantinapolis'in konstantin'den önceki ismi hassosundan yunancadır. bunu da bir kenera hemen not edin.
herneyse, bizim mehmet sultan, istanbul'u fethettiğinde bırakın inkar etmeyi sanılanın aksine gurula bu ismi ile şehre hitap etmiş ve ta ki cumhuriyet kurulana dek constantinoplois'in ismi konstantiniye diye de osmanlı'da anılmıştır. ayrıca osmanlı'nın başşehri de burası olmuştur. yani değerli bir yazarımızın da deyimiyle; "Osmanlılar da herhangi bir kompleks duymadan, öteki adlarının yanı sıra 'Konstantiniye' diyorlardı bu kente. 'Kompleks' bir yana, özellikle kıvanç duyarak söylüyorlardı bunu, çünkü şanı dillere destan Konstantin kentini onlar fethetmişlerdi ve adını her söyleyişlerinde bunu bir daha dünyaya ilan etmiş oluyorlardı." şimdi biraz daha anladığını umuyorum paranoyanın denyoluk seviyesinde bulunan alerjik vakaya yakalanmışları.
bunu da geçtik. peki, bugun kullandığımız ve kimimizin gururlanarak ismini sağda solda karıştırılmamasını dilediği, fakat malesef 1453'ten beri değil ama türkiye cumhuriyeti kurulalı beridir resmen tek ismiyle hitap ettiğimiz istanbul'un etimolojik kökenine. bir hayal kırıklığı oluşturabilir bahsettiğim sınıf için ama malesef tamamen yunancadır. o da şöyle oluyor: istanbul = sten poli > eis ten poli yani yunanaca; şehir içi, ya da iç şehir demek oluyor. eee nerede kaldı bizim gurur gurur gururlanmamız. constantinopolis'in kökeni latince ama istanbul yunanca ve biz çok sinirliyiz. çünkü batılılar bazen dünyanın gelmiş geçmiş en uzun ömürlü ve en güçlü imparatorluğunun başkentininin ismiyle hitap ediyor, bizim 1453'te osmanlı sultanı fatih tarafından fethedilmiş ve gurula konstantiye'yi fethettiğini söylediği istanbul'umuza.
hadi şimdi gidin aklınızı başınıza toplayın, ya da sakinleşin biraz.
bir internet haber sitesinde yer alan haber. haberden özetle şöyle bahsedilmiş:
Belçika,Eğitim Bakanlığı'nın hazırladığı Homofobie (eşcinsellik karşıtlığı) ile mücadele' adlı 144 sayfalık kitabın 105. sayfasında 'tarihteki meşhur eşcinseller veya biseksüeller' listesinde mustafa kemal Atatürk tarihin mühim eşcinsel ve biseksüel şahsiyetleri arasında sayılmış. eşcinselliğin aslında 'kötü' bir şey olmadığı ve tarihte de başarılı olmuş birçok ünlünün eşcinsel olduğunun da altı çizilmiş. Tarihteki meşhur eşcinsel ünlüler listesinde Büyük iskender'den Sezar'a, Leonardo da Vinci'den 11. ve 15. yy'da yaşayan Katolik Kilisesi'nin ruhani liderleri Papa IX. Benoit ile Papa III. Jules gibi isimler de mustafa kemal ile birlikte sıralanmış. http://www.internethaber....22&uniq_id=1198848339
haberin saf hali ile bir saldırı kurgusundan falan bahsedilemez. en ufak bir aşağılıyıcı dil kullanılmamış. hatta kitabın ismi "homofobie ile mücadele". dolayısıyla eşcinselliğin kötü birşey olmadığının altı çizilmeye gayret gösteriliyor ve tarihteki diğer başarılı eşcinsellerden de örnekler verilmiş. aralarında bir papa dahi var. velakin bir tartışma ortamı çıkması çok normal, çünkü sözü geçe kişilerin eşcinsel olup olmadıkları konusu tartışmaya açık. hatta büyük iskender konusu bir ara fazlasıyla tartışılmıştı. ancak genel kanaat eşcinsel olduğu yönünde. herneyse kimin ne olduğunun önemli olmadığını düşünürüm hep. fakat bu internet sitesi atatürk'ün eşcinsel olmadığı yönünde herhangi somut bir belge bulunmayışını söylemek isterken. homofobik bir başlıkla (Belçika'dan rezil yakıştırma) önce eşcinselliği bir suçmuş gibi gözümüze sokmuş. daha sonra bu iddianın bir saldırı olduğunu öne sürmüş verip veriştirmiş.
kısa keselim, hitler de bir homofobik idi ve eşcinseller de yahudiler gibi aynı kaderle yüzleşmişlerdi. bugün de homofobi, aşağı yukarı her toplumda var. peki bir liderin (olmasa dahi) eşcinsel olduğunu artniyetsiz iddia etmek neden suç? mustafa kemal atatürk de pekala eşcinsel olabilir. misal, latife hanım'ın bugün hala bir kasada saklanan kaleme aldığı anıları, yarın yanlışlıkla açılsa ve aslında atatürk'ün eşcinsel olduğunu ve bu yüzden geçinemeyip ayrıldıklarını onun kaleminden öğrensek. atatürk artık bizim atatürk'ümüz olmayacak mı? onu da mı inkar edeceğiz? biraz daha normalleşmeli.
çok doğru söylemiştir yök başkanı. zira mahkeme kararı kamusal alan diye bir şey uydurmuştur. üniverstelerin kamusal alan olup olmadığı ise tamamen bir yorum meselesidir. kamusal alan üniversite ise, peki öyleyse baskın hoca'nın deyişi ile, vergi dairelerine de mahkeme kararı ile türbanlılar sokulmasın. vergisini yatımak isteyen vatandaş vergisini ödemesin. var mı uygulayan? yok. onu geçtik bugun yürüdüğümüz tüm sokakar da kamusal alan. şimdi öyleyse bakkala gitmek için sokağa çıkmış türbanlıya ne diyeceksin? mantıklı olmakta yarar var. yök başkanı neyi ifade ettiyse iyi etmiş. sorunun sadece kendine müslüman olmakla çözülemeyeceğini görmüş. bravo hoca!
anaysanın 10. maddesine aykırı olan ceza yasasıdır.
fakat bağımsız mahkemeler ve anayasa mahkemesi dahil tınlayacak anlayış, veya aykırılığı idda edecek makam yoktur veya söyleme cesaretinin yemediği de düşünülmektedir.
Madde 10:
Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
velhasıl, seviyeyi yerlere sere serpe sürttürürken düşünülmelidir. şimdi meseleyi çözmek kolay. aromasını başka yerlerde aramaya gerek var mı bilmiyorum. gevişten gelen kokuya bakmalısın bence. tadının hiç de yabancı olmadığını göreceksindir zira. hemen beyininde bu hangi markanın dallama versiyonu diyip: "vivident varken, baycan'ı kim çiğnesin be danzigot "diye düşüncelere dalıp vakit de kaybetmemeli aslında. aklıma şimdi bişey geldi. misal, hatırlar herkes, eskiden, elit gencin levi's'ı vardı. 501'i kıçından çıkarmazdı. yazardı üzerinde be original diye. sonra taklitleri üredi yok "amerika'da 20 dolara satılıyo lan bunlar" denir oldu. sonra varoşa kadar düştü o canım levi'slar. nerden aklıma geldi bunlar? nerden, nereye. işte böyle.
itü profosörü timuçin binder'in sabah gazetesine manşet olmuş ve resmi tarih'le oldukça çelişen tespiti.
özetle şunu söylüyor:
"Orta Asya'dan bu topraklarda yaşayanların yüzde 10-15'i gelmiş ve nüfus yapısını da değiştirememişler. Hiç de Orta Asya'dan Anadolu'ya 'bir kısrak başı gibi uzanan'bir durum söz konusu değil. Orta Asya göçü bir efsane. Zaten gelen az sayıdaki insanın geni de çok daha kalabalık yerli toplulukların içinde kaybolmuş. Ayrıca gelenlerin Türk mü, iranlı mı veya Afgan mı olduğunu da bilmek çok zor."
işin en ilginç tarafı , türkiye'de yaşayan pekçok insanın kökeninin türk'ten çok, pers'e ve rum'a dayandığı sözkonusu olmasıdır sanırım. dolayısıyla, yükselen ırkçılığa bakınca, kendisini red eden bir ironi çıkıyor olması bu topraklara has bir durumu ifade ediyor olabilir. bir düşünelim bunu. çok ilginç hakkaten!
türkçe, büyük oranda, arapça, farsça, rumca ve fransızca'dan oluşmaktadır. buna mukabil,italyanca, venedikçe gibi batı orijinli kelimelerin genel kökeni ise latincedir. ayrıca, venedikçe, ingilizce, ermenice ve sırpça'yı da tıpkı söylediğim diğer diller gibi eski ve yeni zamanlardan beri bugün konuştuğumuz türkçe'nin içerisinde ve günlük yaşamımızda bol bol kullanırız.
gayet gereksiz olacak bir seçim yöntemdir. zira cumhurbaşkanlığı gibi siyasi yönden kısıtlı bir makam için, parlementer demokrasiler, cumhurbaşkanlığını sadece bir sembol olarak kabul ettiğinden, sadece yetkilerinin kısıtlanması "önemli bir makam" olması vaziyetini de ortadan kaldıracaktır. ancak türkiye gibi gubik bir anayasası olan ülkeler için "367 şartı" gibi hukuk katliamları vatandaşı "cumhurbaşkanını halka seçtirme" nahoşluğunda mecburiyetlere sürüklemekteler.
"türkiye geçmişinden ötürü alnı açıktır" diyenlere manşet olması ve azlınlığa mensup vatandaşlarına sırf etnik kimliğine bakarak, yaşattıklarından ötürü utanç duyması gereken zorba, faşist yasa !
hep mutsuz bir ifadeye ve soguk bir surata sahip olanlardır
bu nedenle genelde etraflarında insan olmaz, yalnız ve mazlumdurlar
regl donemi bitene dek beklenip tekrar iletişim kurulmalıdır