nikim yok benim
1052 (ulu)
dördüncü nesil silik 6 takipçi 246.00 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    topluca bilgi yarışması izlenen evden manzaralar

    1.
  1. bilgi yarışmalarıyla büyüdüm diyebilirim kenan abi. sen ve senin gibiler yüzünden, evimizde prime time'larda her daim bi sınav havası esti. sözlüye kalkmış tembel öğrenci gibiydim hep. emin miydim? son kararım mıydı? aslında ben hep, 2 milyara razıydım. verseniz çekip gidebilirdim.

    şişşt, sol tarafa bak. monitörün üst yanından bak. ne görüyorsun? orta halli bi evin oturma odası. anne baba çocuklar ve hatta amaca dayı torun tombalak (torun biraz kilolu. ama kendisine tombalak denmesinden hoşlanmıyor) oturmuş bilgi yarışması izliyor.

    baba: istiyor ki her soruyu şıp diye bilsin. kendisi bilemiyorsa da evlatlarından biri bilsin. her soru bilinsin istiyor bu ev sınırları içinde:

    - hıh, okaliptus tabi ki de! ben girsem bunların alayından iyi yaparım (varmak istediği ana tema bu zaten). sen ne diyon evlat?
    + ee ııı uuuu, yani..
    - bilemedin hemi? hay ben senin okuduğun üniversitenin!

    babnın varmak istediği yardımcı tema da bu. sen üniversite okuduysan ben de hayat okulu okudum, diyip şovunu tamamlayacak.

    anne: aslında içi kıpır kıpır ama, kendine güveni yok. genelde kocasını gazlama yolunda çabalıyor. benim herif bilgi küpü maşallah diye içten içe coşuyor.

    misafir: 'bizim oğlan bunların hepsini biliyor yav' cümlesi üzerine kurduğu felsefeyle ailenin orta yerine ateşi bırakıveriyor pezevek. tüm gözler, onun piçiyle hemen hemen aynı yaşlardaki evin küçük oğluna yöneliyor.

    evin küçük oğlu: çok şey bekleniyor kendisinden. bu yüzden omuzlarında ağır bi yük var. sözlüye kalkmış gibi. misafirin önünde ailesini rezil etmek istemiyor. off, çekilecek dert değil! cevap c olabilir aslında. ama a da olabilir. her şey olur.

    evin büyük oğlu: olayla pek alakası yokmuş gibi. şu anda ailesiyle bilgi yarışması izliyor ve dışarıda koca bi hayat akıyor. kahveye gitse? ha efendim baba, duymadım? ya soruyu kaçırmışım ben... zeynep'e de mesaj yazmadık, trip atacak şimdi.

    hepsinden beteri, yarışma programıyla ilgilenmiyormuş gibi yapıp, arada bi iki soruya cevap vererek 'lan ben hepsini biliyorum da, tenezzül etmiyorum' triplerindeki eleman. az bi delikanlı ol!
    10 ...
  2. kısa ve şişman adamın prova kabini çilesi

    1.
  3. lafı fazla uzatmadan sizi bir alışveriş merkezindeki bi mağazanın (isim verip reklam yapmak istemiyorum) prova kabinine götüreyim:

    - iç ses: 42'nin beli dar geldi, boyu iyi. 48'in beli anca oluyor lakin bacak boyu benim toplam boyumla neredeyse eşit. paçaları yaptırs..
    + bülent, nasıl oldu hayatım? giymedin mi daha?
    - bb bi saniye bebeğim, daha giymedim (iç ses: paçaları yaptırsak bu sefer de varil gibi bişey olucak pantolon. alabildiğine geniş, alabildiğine kısa. off, rabbim ne yaptın sen yaa? gerçi, kabahati sana yüklememek gerek. bir altmış boya 110 santim bel çevresi tamamen benim bok yemem. bu pantolonla emel'in huzuruna çıkamam. offf.. ayrılsam mı ki kızdan? çok mu stres yaptım? abartıyor muyum acaba?)
    + bülent?
    - bi saniye...
    5 ...
  4. sıkılmış emekli adamın anlaşılması güç halleri

    1.
  5. entrinin ilk cümlesini yazması için, sıkılmış emekli adamı sahneye davet ediyorum. buyur baba:

    - bu ne? ne bu şimdi? niye benden habersiz oluyor ki bunlar? şam babasıyım ben zaten! pıh! peh! the! şam babası..

    pek bişey anlamadım ben söylediklerinden. agresif! alabildiğine agresif ve alıngan. her şey önce kendisine haber verilsin istiyor. istiyor ki, kapısının önünde dilekçe kuyruğu olsun. yemeğin tuzundan tut da telefonun neden uzun çaldığına kadar her şeyi bilmek, kontrol etmek istiyor.

    adamı takip edelim hadi. şu an belediye otobüsünde:

    - dur tabii! her durakta dur! bizim hiç acelemiz olamaz hemi? ulan bunların alayını..

    agresif! nedenini bilemem. dünyanın tüm çiçekleri toplaşsa gelse bilemez bu emekli öğretmenin neden agresif olduğunu. kaşlarının neden devamlı çatık olduğunu. bilemez. bilemez yiğidiiim bilemez kuzuuuum.

    adamı takibe devam. şimdi de banka kuyruğunda:

    - niye ilerlemiyor bu sıra? araya giriyorlar hemi? düzen yok intizam yok! ulan var ya..

    yalnız, amcayı takip ederken onu tanımıyormuşuz gibi davranalım. yoksa er geç bi kavgaya karışacak bu. arada bizi de kötelemesinler.

    muhabbet etmek istiyor sürekli. bunca yıllık emekli adam gözlemlerim şunu açıklıkla gösterdi: bunların ilacı muhabbet, sohbet. emekli adamın sıkıntısına maruz kalmış genç arkadaşım, sözüm sana. bu öğüdüme uy ki, emekliyle baş başa kaldığın zorlu anlarında bi nefeslik çıkış yolu bul, bir nebze rahat et. nedir? adama pas atıcan. tüm olay budur. örneklendirerek şereflendirmek isterim tespitimi:

    - the! peh! niye çalışmıyor bu kumanda? bişey de düzgün olsu..
    + sizin zamanınızda da askerlik zordur be amca. hemi?
    - vay vay vay vay. zor da laf mı! yyyirmi ddört ay yaptım ben askerliğimi. hey yavrum hey. kütahyalı bi assubayımız vardı, hiç unutmam...

    gazı aldı. o konuşurken kendine zaman ayırabilirsin bebeğim. 30 saniyede bir 'hee, yaa, vay bee' gibi tepkiler vermek kaydıyla, uzunca bi süre rahatsın artık.

    marx dayı, yanılıyorsam beni uyar. emeklilik, yeni dünya düzeninin büyük bir oyunu. nedir? menopozlu kadının manyaklıklarına karşılık bir sistem bu. çivi çiviyi söker hesabı. ya da dinsizin hakkından imansız gelir hesabı. ya da dedli deliyi görünce sopasını saklarmış hesabı.

    amca, entrinin sonuna geldik. bişey diyo musun?
    - eyi bok yediniz! ne oldu ki şimdi bu?
    2 ...
  6. bir şeylere fena kızmış toplu taşıma aracı şoförü

    1.
  7. iyice dağıtıp hırpani bi şekle bürünmüş fatma girik oğlunu sıkıştırıyormuş gibi gitsem o şoförün yanına, 'oğluuuuum yavruuuuum derdin nedir söyle kuzuuuum, ciğerimi parçaladın kuzuuuum' desem, derdini söyler mi acaba? derdini söyler de rahat bırakır mı bunca savunmasız yolcuyu, bunca trafik mensubunu? bırakmaz! çünkü bir şeylere fena halde sinirlenmiş.

    gözlemleyelim şoförü. yaralı bir ayıyı, kuduz bir iti gözlemler gibi gözlemleyelim:

    sinirli. çok sinirli. say ki, kendinden sonra yola çıkan dolmuş önüne geçmiş de yolcu çalmış. say ki, soldaki bayan şoföre sinirlenmiş. say ki, anasına küfretmiş birileri, say ki takımı yenilmiş, say ki karısıyla tartışmış, say ki geceye küsmüş, say ki... say say bitmez mına koyiim! her şeye sinirlenmiş olabilir bu herif. ve sinirini yolculardan çıkarmaya da kararlı. sert frenler, camdan dışarı sarkıp boşluğa küfür savurmalar, kasislerden altındaki otobüs değil de motosikletmiş gibi uçmalar, müşteriyi duraktan sonra indirmeler filan...

    sinirli adam bi anlamda dokunulmaz adamdır da. 'ay bırak adam sinirli ayol' korku cümlesinin ardına sığınır bu herif ve durumunun tadını çıkarır.

    geleneksel, birtakım şeylere fena sinirlenmiş yazar (evet, umut sarıkaya'nın bi kalıbıdır bu) cümlelerine başlıyorum izninizle: be hey, taşıdığı yolcuları patates çuvalı sanan herif! sinirlendiğin şey her neyse, onun da ağzına sıçiim, senin de! ağza sıçmak hafif mi oldu? hamına koyiim o vakit! lan işini düzgün yapsana yezit! az bi değer versene taşıdığın insanlara!

    şu mübarek ramazan ayının akşam saatlerinde çok karşılaşır oldum bunlarla. it sanıyor ki tek oruç tutan kendisi! orucun kendisini agresifleştirdiğini ve it kadar kıymet vermediği müşterilerinin onu bu yüzden mazur görmesini ister. bu yüzden de basar gaza, basar frene, istediği durakta durur, istediğinde durmaz filan...
    3 ...
  8. reklamlarda geçen hızlı ve küçük altyazı

    1.
  9. şu şekilde olabilecek altyazıdır:

    ...ahahaa kerizler sizi! lan bırak reklamı da burya bak. skiyor bu adamlar sizi. vallaha bak. şu yukarda gösterilen tarife buzdağının görünen kısmı sadece. sonra dünyanın kazığı çıkıyor ortaya. yavrum, şişş burayı bi okuyabilsen! çok büyük kazık var...
    7 ...
  10. güzel fakat paspal kız karizması

    1.
  11. güzel fakat paspal kızdan önce, paspalı açıklamayı bir borç bilirim. paspal, bu başlıkta kendine pek bakmayan, süse püse bulaşmayan manasında kullanılmıştır. tutanaklara böyle yazıla! kirvem, hallarımı böyle yaz, rivayet sanılır belki; gül memeler değil, domdom kurşunu ağzımdaki...

    hazır şiire başlamışken, güzel ve fakat paspal kız için az önce yazdığım bir dörtlüğümü paylaşmak isterim, siz sevgili şiir dostlarıyla:

    saçların yağlı olabilir, ve hatta dağınık
    ama tiksinmez kimse senden, bir anlık.
    ihtimal ki, paran yoktur kuaföre, süse makyaja
    zaten gerek de yoktur boyaya badanaya...

    evet sevgili şiir dostları, ahmed arif'in ardından gelen şu yukarıdaki dörtlük gününüzü alt üst etmiş, şiir kavramından tamamen soğutmuş olabilir. ama yani, 30 saniyede yazılmış bişey sonuçta.

    adeta 'esas güzel benim lan' diye bağırır bu kız. yüzümde fondoten (ya da fondeten, fondöten) bile yok, modayla uzaktan yakından ilgim yok. ama allah vergisi işte, alayınızdan güzelim iddası taşır bu iddiasızlığında. bi kot bi tişörtle alayınızın hamına koyarım, saçımı tarama lüzumu bile hissetmem der adeta.

    sinema tarihinden örnekler de verebilirim ama şu an aklıma gelmiyor. güzeldir, bakımsızdır, karizmatiktir de bu yüzden. 'ben pek önem vermiyorum böyle şeylere' naifliğinin yanı sıra 'vay anam babam vay, bakmayın böyle paspal olduğumu. siz hele mühim bi günde-gecede gelin görün beni. piiii' tehditkarlığı da vardır. vardır yani bence.

    brüt beton ya da taş binalar gibidir. öyle cephe kaplamalarına, boyaya filan ihtiyaç duymaz. yağmur sularıyla yıkansa yeterdir, yıllar geçse de güzeldir.

    bu kızı bu kadar yaladıktan sonra şu tavsiyede bulunmaktan da kendimi alamıyıciim: bak yavrum, bak bebeğim, tamam güzelsin. bakımsızlığın karizmasını da yüklenmişsin. lakin lütfen temizliği elden bırakma. banyonu yap düzenli olarak. koltuk altlarını al. lütfen.
    5 ...
  12. bazı deyimlerle piç edilen makam ve mevkiler

    1.
  13. makam ve mevkiler diyerek iddialı bi başlık açtım evet. lakin aklımda sadece iki örnek var. başçavuş ve yalova kaymakamı.

    başçavuş mühim biri aslında aga. yani, askerde ağzımıza sıçıyordu en azından. hele bir de jandarma başçavuşuysa, köylerde filan kral gibidir. köylü önünde sıraya geçer filan. ama başçavuşun eşşeği geliyor akla ister istemez. herif ağzını açtığı an, eşşeği osuruyormuş gibi hissettim kısa askerlik dönemim boyunca.

    kim sker yalova kaymakamını! bu nedir beya? koskoca kaymakamsın sen ve tüm ülke nüfusu seni böyle tanıyor.

    - efendim, yalova kaymakamı arıyor, bağlayayım mı?
    + yaaaa bırak! kim sker yalova kaymakamını...

    - 30 ağustos zafer bayramı törenlerinde sayın kaymakamımız yalova halkını selamlıyor
    + selamlasın selamlasın. bunu selamlasın, ahahaaa...

    daha yazarım ama çok açım, kafam çalışmıyor. yoksa iki örnek üzerine başlık açacak adam değilim ben.
    4 ...
  14. önce dövülen sonra muazzam dayaklar attıran velet

    1.
  15. şimdi bu çocuğu anlatmaya kelimeler, satırlar yetm.. sus lan it! ben anlatırım kendimi. çekil kenara lan artis! mına koduumunu, ben anlatcam kendimi:

    benimle hemen hepiniz karşılaşmışsınızdır hayatınızın bi döneminde. yaşımı başımı, boyumu kilomu küçümseyip tartakladıktan sonra 3 vakte kadar sopanın kralını yemişsinizdir. ben yemedim deme lan! yedin işte, ahahaha! hatta bi örnekle pekiştireyim yediğin dayağın anısını:

    - ne geziyonuz ulen burda? (bu benim evet)
    + sana ne lan götüboklu! şuna bak, skim kadar boyuyla artislik yapıyo!
    - sktir lan! (benim alameti farikam bu laf işte)
    + gel lan burya piçin evladı! senin ağzını yüzünü
    - (vur bakalım vur. birazdan götünden kan aldırcam senin)
    ...
    % sen bizim yeğeni ne dövüyon it? (bu benim amcam. benim için çok adam dövdü bugüne kadar)
    + abi ben öyle yani, şey diyince abi.. abi dur bokunu yiyem taşşağını emem abi vurma!
    - amca dur biraz da ben vurucam (benim olayım bu evet. varoluş amacım bu)

    ağzımdan küfür eksik olmaz. az adamın başını belaya sokmamışımdır bugüne kadar. kendimi anlatmayı sevmem aslında. beni kurbanlarım anlatsın isterim. buyur anlat:

    ...ben bu piçin yüzünden sevgilimin yanında cüneyt arkın'ı kızdırmış figüran gibi dayak yedim. hem de 4 kişiden birden. anlatırken bile elim ayağım titriyor bak. olayı anlatayım kısaca. şimdi, bu yecüc sevgilimin afedersiniz poposuna baktı. çocuktur dedim, uğraşmaya değmez dedim. ama iyice azıttı bu. yavrumlu mavrumlu laflar sıralamaya başladı. kan tepeme sıçradı. kafasından ittiriverdim bi. çelimsiz it, göt üstü yere düştü, ağlayıp bağırmaya başladı. abi, yanlış olmasın, saniyenin dörtte biri kadar bi sürede kahveden 4 tane herif fırlayıp 'ahmet'i dövüyorlar lan' cümlesi ışığında tekmeli tokatlı, kafalı dizli, analı avratlı çöktü tepeme. çok temiz dövdüler. hem de sevgilimin gözleri önünde, bağırışları eşliğinde. orrospu evladı! nedir şimdi bu? bu nasıl bişey? bu kelimeleri kifayetsiz bırakan kurgu nedir aga? bu nasıl bi teşkilat...

    iki taraftan da dinledik veledin ne bok olduğunu. ben buradan meclis insan hakları komisyonuna, olmadı birleşmiş milletlere sesleniyorum. bu itoğluiti, bu terörü durdurun! nice koçyiğitler bir hiç uğruna dillere destan dayaklar yemesin. bu vahşet dursun, bu kan dinsin artık. bu saçma düzene biri dur desin!
    4 ...
  16. troll ve mobilet arasındaki benzerlik

    1.
  17. mobilet demişken, nuri bilge ceylan sinemasında mobiletin yadsınamaz yeri ve önemi diye bi tez yazsa sinema-tv öğrencileri. pııvvvvvvvvv pp pıpı pıp pıp pıpıppıııvvv...

    şurdan biri çıksa bana sorsa, dünyanın en lüzumsuz icadı nedir, diye tereddüt etmeksizin alıp küçük sanayi mahallesine götürürüm onu. bağlarım bi ağacın gövdesine. akşama kadar mobiletle tur atan kopillerin gürültüsüne maruz bırakırım. cevap kendiliğinden gelmiş olur. ağzımı hiç açmadan böyle karizmatik bi cevap vermiş olurum.

    bu kadar bağırıp da bu kadar az iş yapan başka bi alet daha var mıdır? gürültü çıkararak çalışan alet-edevata bakarsan, ki buna vibratörü de eklemekten zerrece çekinmem, gürültü&iş oranı en şey olanı mobilettir. cümleyi öyle bi dağıttım ki, şey kelimesi olmasa halimiz yamandı...

    - mobilet çok gürültü çıkarır
    - troller de çok gürültü çıkarır.

    - mobilet çok pis kafa sker
    - troller de çok pis kafa sker

    - nasıl bu kadar boktan bi taşıtın topluma bu kadar nüfuz edebildiğini 400 tane sosyolog bi araya gelse çözemez,
    - bu kadar boktan bi akımın sözlük alemlerinde nasıl bu kadar rağbet gördüğünü anlamak da çok güçtür.

    - mobilet genelde ergen kopil taşıtı olarak görülür
    - trollük de genelde ergen kopil meşgalesidir. aklı başında adam işi değildir.

    - mobilet, maddi imkansızlıklardan dolayı çok kullanılır. yani, motor almaya parası olan insan adam gibi motor alır. yoksa ne yapıcan, elde olanla idare etmek gerek.
    - trollük de bazı yetersizliklerden ortaya çıkar. iyi yazabilen insan adam gibi efendi efendi yazar; vay be eleman sağlammış dedirtir etrafa. ama kafa beyin küçücükse, yetenek sınırlıysa trollük yapmak zorunda hisseder kişi kendini.

    daha çok benzerlik yazabilirim. lakin gerek yok. özetle, ikisi de çok bağırır az iş yapar ve ne kadar götünü yırtsa da ikinci sınıftır.
    4 ...
  18. ikinci soruyu anasına küfür sayan devlet memurları

    1.
  19. şurdan biri çıkıp beni çevirse ve sorsa: gece eve dönerken ıssız sokakta karşına çıkan iri yarı agresif sokak köpeği mi daha çok korkutur seni; ikinci soruyu sorduğun ve oturduğu skiindirik kahverengi masanın ardından dik dik bakan -ya da hiç bakmaya tenezzül etmeyen- memur mu? ahaha, şimdi mantıklı düşününce bu giriş biraz fazla iddialı olmuş gibime geldi. yani, sokak köpeğinin büyüklüğü, dişleri filan gibi değişkenlere göre cevap vermek lazım. öyle. konumuza dönelim sayın burhan kuzu. lütfen, rica ediyorum...

    gel hadi seni bi iş için devlet dairesine götüreyim. evet, aylardır erteliyorum bu işi. devlet dairesine gitmek mi daha zor sokak köpeğiyle kucaklaşmak mı diye sorular sorup kayışı temelli koparmanın lüzumu yok. gel bak, sıra bize gelmiş. bıyıklı esmer herifin yanına gidelim ve gayet kibarca "pardon, ben şunu soracaktım" diye lafa girelim. herif ağzını açmadan önce muhtemel cevapları listeleyeyim hemen şuracığa:

    - burdan olmuyor o!
    - eksik belge getirmişsin!
    - üst kata çıkacan!
    - cebeci'deki ek binada oluyor.
    - şurya şurya şurya bide şurya imza at!
    - şurya şurya şurya bide şurya imza attır!
    - şurya şurya şurya bide şurya üç beş çorba parası at.

    liste uzar gider. görüldüğü üzere cevaplar hep ucu açık, muğallakta. "burdan olmuyor o" cevabına "peki nereden oluyor" sorusuyla atağa kalksan, "üst kata çıkacan" cümlesindeki üst katın tam kordinatlarını istesen filan o agresif, yılgın, bitkin, öldürücü bakışlarla karşılaşmama ihtimalin, yiğit bulut'un dağınık saçla ekrana çıkma ihtimali kadardır. yani, sıfıra yakındır.

    - burdan olmuyor o!
    + ee ıı peki nerden oluyor?
    - üreeaaaah! grroooaaaahhhh!
    + pardon?

    'devlet, bireylere emir vermek için değil, bireylerin yaşamını düzenli biçimde devam ettirebilmeleri için hizmet veren bik bik bik' diye gecesini gündüzüne katan düşünürler, yazarlar, uyanın da bakın şu devletin en küçük adamının suratındaki ifadeye! bu mudur yani? bir adet veznedardan bozma memur beni bu kadar sindirebiliyorsa ben nasıl koskoca devleti, başbakanı şunu bunu sorgulayabilecem bebeğim? var mı bunun cevabı? be sigaradan sararmış bıyıklarını eşşekler sikesice herif! dedemi fırçaladın, karşında muma çevirdin senelerce. babamı fırçaladın, karşında muma çevirdin. bana da mı aynısını yapacan? hiç mi değişmedi devlet-millet ilişkileri? hiç mi insani boyuta bi gıdım yaklaşmadı? senin görevin vatandaşa yardımcı olmak değil mi? soruya cevap vermek değil mi?

    birinci soruya verilen belirsiz cevaptan doğan ikinci soruya olan anlaşılmaz agresifliğin yüzünden 4 tane bina geziyorum lan ben! çeşt çeşit belgelerle dikiliyorum kapına. kız istemeye ikametgah belgesiyle gidecek seviyede sikik bi vatandaş olmuşum be hey saramış bıyığını eşşe.. burayı biliyorsun zaten, yukard söylemiştin.

    az insan ol, insan! az insan ol ki, yarın öbür gün 100 lira zam için sokaklara döküldüğünde arkanda birazcık insan desteği bulabil.

    az bi yardımcı olmayı dene. 'günde kaç kişiyle uğraşıyoruz bik bik bik' diye savunmaya geçme, büyük küfürler ederim.
    34 ...
  20. laf sokmayı adet edinmiş sözüm ona kanka

    1.
  21. hayır paşam, bu başlık ve de entryle birine mesaj vermeye çalışmıyorum. genel olarak şey yaptığım bi konu ve sanırım bu cümleyi toparlayamayacağım. üzgünüm.

    laf sokmayı adet edinmiş sözüm ona kankaları taaa ilkokul birinci sınıftan beri yetiştiriyorum ben. onlarcası geçti hayatımdan. hadi bin zaman makinama da 1989 yılına dönelim. coşkun sabah ortalığı kasıp kavuruyor, evinde ibrahim tatlıses çalmayanlar sıkıyönetim askerleri tarafından evlerinden alınıp günlerce işkenceden çekiliyor, bir beşiktaş var ki, vay anam vay babam; öyle böyle değil... 89'u önemsediysen, seni ilk arkadaşlarımdan orhan'la tanıştırayım. orhan, neden arkadaş olduğumuzu hiç anlayamadığım ama ailelerimizin 'akın'la orhan çok iyi anlaşıyor' diye gazlara getirdiği çocuk. bana hep sarı pipi diye hitap ediyor. daha 7 yaşında olmasına rağmen öyle bir laf sokma, kündeye getirme hırsı ve yeteneği var ki, kara kuru çelimsiz piçin teki olmasam çok büyük dayaklar atmaktan kendimi alamazdım. örnekle pekiştireyim:

    - lan dün akşam trt 2'deki süper filmi izledin mi?
    + yoo.
    - ahahaha, izleyemezsin ki! trt 2'niz yok sizin. puhahahaa! yok!

    be küçük ibne, biliyosun trt 2'mizin olmadığını. ne diye o lafı sokmak için zemin hazırlayıp kurgular yapıyorsun da dün akşam izledin mi falan filan diye bana şu cümleyi uzattırıyorsun? itin dölü!

    zaman makinasından hiç inmeden 1995'e gidelim. mustafa sandal, serdar ortaç, tarkan ortalığın hamına koyan unsurlar. beşiktaş çöküş dönemine girmiş. maçlar zaten şifreli kanalda artık... kötü bi dönem yani. bu kötü dönemin en kötü unsurlarından biri de recep. recep'in eni boyu bir. okulun güreş takımında. bi oturuşta iki ekmek yiyor. öyle bir pis adam. onunla da neden bu kadar yakın arkadaş olduğumuzu bilmiyorum. ama olmuş bi kere. recep'in en büyük zevki benim biraz açık kulaklarım. bana çanak anten diyor. ve bunu, sınıftaki kızların yanında söylemekten zerrece çekinmiyor. itin dölü ver.2.

    lisenin de her sınıfında ayrı birer sözüm ona kanka bulmayı başardım. çanak antenliğim devam ediyordu. ve biraz çalışkan olduğumdan, o ibneler içten içe bana kıl oluyordu. laf sokmalı, iğnelemeli, gazlamalı muhabbetler lise boyunca da sürdü. itin döllleri!

    üniversitede kızarkadaşın yanında göt eden adamlar türedi (bkz: sevgilinin yanında göt eden kanka). çok büyük küfürler yediler benden. orspu çocukları top 5 listemde kendilerine yer edindiler. be hey pezevenkin evladı! sevgilimin yanında niye göt ediyon beni? kızda gözün mü var? saadetimde gözün mü var? huzurumda gözün mü var? gözünü metin şentürk sksin senin!

    bu adamları tespit et sevgili dostum. madem bu uzun yazıyı buraya kadar okudun, sana bi iyiliğim dokunsun. bu adamları tespit et. ve bunları annenin-babanın, sevgilinin, arkadaşlarının filan olduğu ortamlara sokma. yanaşmasın oralara it! yoksa annenin yanında rezil eder seni, babana en büyük sırlarını verir, arkadaşlarına taşşak malzemesi yapar seni, sevgilinin tüm saygısını yitirmesine neden olabilir. hatta yarın öbür gün, çoluğunun çocuğunun yanında laf sokar sana, göt etmeye çalışır. sktir et şunu yanından.

    hele askerde. hele askerde, hiç bulaşma bu adama!
    39 ...
  22. klasik isimleri kısaltıp şirinleştirme çabası

    1.
  23. günümüz genci, teenage'i, büluğu, ergeni filan klasik isim kaldıramaz üstadım. kaldırması da beklenemez zaten. gel seni 19 yıl öncesinin ankarasına, dışkapı'daki bi hastanenin yeni doğum servisine götüreyim:

    - aman da tıpkı babaannesi! aynı aynı. tu tu tu tu maşallaaaah!
    + ismini de bulduk o zaman.
    - e o 9 ay öncesinden belliydi zaten karıcım. annemin ismini koymazsak bir asır yüzümüze bakmaz kadın. ben bilirim onu!
    + ne yani, kızın ismi mücella mı olacak?
    - yapıcak bişey yok valla. bu iş olacak...

    gördüğün gibi işte. babannenin korkusuyla, kızcağızın ismi mücella oluverdi. allah bahtını açık etsin. allah kaderini benzetmesin. çok acılar çekti büyük mücella. kıtlık zamanını gördü. karneyle ekmek alınan zamanları yaşadı... hadi şimdi de günümüz ankarasında bahçelievler'de, müziğin şiddeti ve niteliğiyle müşterilerin iflahını sikmeye yeminli bi kafenin parlak kumaşlı ciks koltuklarına misafir edeyim seni:

    - ay müc, süpersin yaa!
    + tabi kızım, ne sandın. sonra dedim ki, bak dedim sen beni karşılayabilecek bi yapıda diilsin taammı dedim. benim sigortamı attırma ded..

    mına koyiim, ne pis bişey olmuş mücella! çok fena kafa sker bu. saçlar da sarı boyalı. evlerden ırak... mücella'ya müc diyor arkadaşları. hem çok tarz, hem kısa hem de günümüze uygun. müc aşşağı müc yukarı, müc geldi müc gitti, müc boyfrendiyle kavga etti gibi.

    ***

    kezban diye bi kız vardı üniversite yıllarında. kendini gotik diye tabir eden, üzerinde piercing adı altında yarım kilo metal taşıyan, günde en az 6 kere 'aaabi çok kuul yaaa' efektini kullanan biriydi. lakin isminden zerrece hazetmezdi. kendisine kez denmesini isterdi. zerrece yargılamadım onun bu çabasını. ama olmayan bıyıklarımın altından da güldüm sık sık. arkadaşları da vardı. televizyonda görsen çok bağıran bi metal grubu üyeleri olduğunu sanacağın bu çocukların ismi de sırasıyla celalettin (çelo), mürsel (mürs) ve şakir (şak) idi...

    ***

    en son bu sabah gazetede okudum. doğa rutkay, yakın arkadaşı bergüzar korele bergü diye hitap ediyormuş.

    gençliğin büyük bi sorunu bu, evet. herkes melis olmak istiyor, müge olmak, damla olmak, irem olmak, berke olmak, mert olmak, su olmak, can olmak istiyor. ama onlar kah müzeyyen oluyor, kah bahattin, kah neriman, kah mebrure, kah haydar oluyor...
    33 ...
  24. mizahın evrilmesi gerekliliğini anlamayan mizahcı

    1.
  25. evrilmek fiiline takılma bebeğim. şu an için en uygunu oydu. kelime dağarcığım bu kadar, napalım. kelime dağarcığımla yargılama beni.

    bu mizahcı/mizah oluşumu her şeyden önce, çok büyük hayal kırıklıklarına, çöküşlere, bitişlere hazırlamalı kendini. mizahını geliştirmiyor, bari sonuçlarına hazırlasın kendini.

    mizah işi çok ciddi bi işdir aga. kimi mizahcı 'yaa ne ciddi işi arkadaşım, eğleniyoruz işte' diye bohem havalara bürünür ama kazın ayağının öyle olmadığı hepimiz tarafından defalarca görülmüştür.

    en basit örnekten başlayalım. evet, levent kırca'dan. bi dönem tabiri caizse ortalığın hamına koydu. programından sonra 3 gün konuşuluyordu abartısız. hepimiz yaşadık o üç günü. ama levent kırca tutturduğu yolu devam ettirmeye çalıştıkça silikleşti, unutulmaya yüz tuttu. unutuldukça da hırçınlaştı filan. ama sorsan, hala türkiye'nin bir numarasıyım der.

    aynı şey hamdi alkan, itilmiş-kakılmış filan için de geçerli. tv dizileri için de, mizah dergileri için de, internet siteleri için de...

    gülünen, sevilen ve belli bi izleyici kitlesi yakalayan adam, nasıl bi akla hizmetse artık, gelişimini oracıkta kesiveriyor. 'sıçsam dört saat güler lan bu herifler bokuma' yanılgısına düşüyor. yavrum, ağam paşam, işler böyle dönüyor olsa, bugün hala cemal nadir'e, ramiz gökçe'ye, aziz nesin'e hatta ve hatta ahmet rasim'e filan gülüyor olurduk. mümkün mü böyle bişey? yıllardır aynı şeyleri anlatan bi arkadaşını dinler misin? bide üstüne para vererek? anan baban olsa bıkarsın, sevgilin olsa 'yaa benden daha iyilerine layıksın' diye topukların götüne vura vura kaçarsın.

    kafam almıyor hakkaten, koca koca adamlar nasıl bu yanılgıya düşüyor? ferhan şensoy'u ittirmeye çalışıyolar yıllardır. tamam, zamanında güldürmüş-düşündürmüş olabilir ama olacak iş mi paşam bu? aynı şeyleri, aynı mimiklerle söyleyerek 30 yıl güldürebilir misin? gülünmeyince de 'yeni nesil mizahdan anlamıyor' diyebilir misin? ellerim titriyo şu an sinirden.

    mizah zor iş. çok zor, çok çok zor iş. adamın kafa kablolarını yakar, sker atar adamı.

    en son malesef uykusuz dergisinde gördük bu yanılgıyı. daha kaç sene ersin karabulut'un melankolisini okuyabilirim ki? veya yiğit özgür'ün götünü tutamayıp sıçan hunili heriflerine gülebirim? lan ekmeğinizi o işten kazanıyorsunuz. az bi saygınız olsun işinize, mizaha! ki, saygı göresiniz. yıllardır aynı tarz s.kiş çizen adama derginin arka sayfasını verirsen, ne çizeceğini 3 hafta öncesinden yüzde 3 yanılma payıyla tahmin edebileceğim memo tembelçizer'den, emrah ablak'dan, üstün kardeşlerden filan medet umarsan iki senede topu atarsın! abilerim kardeşlerim, yıllarca aynı şeylere gülecek gerizekalılara benziyorsak, size ne gerek vardı ki? öyle olsa göt çizeri bahadır baruter'le, yancısı dördüncü sınıf mizahcı fatih solmaz'la, 10 yıl öncesinin ekmeğini yiyen met-üst'le, gani müjde'yle filan idare ederdik! niye coştunuz da bel bağlattınız kendinize; yeni bi soluk getircez, gençlere şans tanıycaz filan diye. 2 yıla yakındır piyasadasınız, 3 ayda bi yeni çocuk alsanız 7-8 tane yeni mizahcı okuma şansımız olacaktı. ama yok, olmaz. o sayfalar kankalarınıza tapulu... mizaha, okura saygısı olmayan adam-müessese topu atmaya mahkumdur aga.

    birol güven hala aynı şeylerle milleti güldürmeye çalışıyor. ölüsü kokmuş adamlara dünyanın parası verilip senaryolar yazdırılıyor. 15 senedir aynı şeyleri söyleyen adamlar komedyen diye milletin önüne sürülüyor. taklit etmeye çalıştığınız adam, conan o'brien gelişmek için götünü yırtıyor, siz hala aynı cümleleri kuruyorsunuz. ha, conan o'brien götünü yırtarken yanında mısın diye sorarsan cevabım çok sert olur. taklit etme arkadaşım, örnek al! iş disiplinini örnek al adamın.

    çok doluymuşum bu konuda evet. mizahdan para kazanan adamların mizaha birazcık saygı duymasını istiyorum sadece. okuyacak, izleyecek adam bulamamaktan şikayetçiyim. ama ben kendimi yerken bi yerlerde, yıllardır çizdiği götün aynısını çizerek geçimini sağlıyor birileri. başkaları, ezik çocukluk anılarını samimiyet zırhına sarmalayıp iteliyor...
    4 ...
  26. ah güzel istanbul

    8.
  27. istanbul tarafıyla hiç ilgilenmedim ben bu filmin. haşmet ibriktaroğlu istanbul'u görmeme fırsat vermedi hiç. filmin başında 'bendeniz haşmet ibriktaroğlu' diye başlayıp

    ...efendim mesleğim seyyar fotoğrafcılık. ha, başka bi iş yapamaz mıydım? yapardım tabii, ama kendi başıma buyruk olmak istedim. yani öyle üş kuruş için hürriyetimi satmak istemedim...

    diye biten monologdan sonra ben nasıl göreyim arkada istanbul mu var, muğla mı var yozgat mı var. sonra, tam kendime gelirken de şunları söyler:

    ...yaşıyoruz. iki kişiyiz ve birbirimizi seviyoruz. korkma, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur...

    istanbul ne ki aga, sadri abi'nin yanında. yemişim boğazını şuyunu buyunu. bu adam çıksa gelse şimdi, iki kelam etse, şu kupkuru ankara'nın dört yanı denizlerle çevrilir. altgeçitlerle dolu caddeler-sokaklar bi anda arnavut kaldırımlarıyla döşenir. egzoz dumanı en mis ihlamur kokusu gibi gelir adama..

    bir de 80 yapımı ömer kavur filmi var aynı isimde. ama bana göre, güzel istanbul'un yancısı muhsin bey'dir. şener şen aynı tadı veriyor mu? ne desem yalan olur. şener şen'in şöyle güzel sigara içemeyeceği kesin ama:

    http://www.gezicifestival...arsiv/resimgostere645.jpg
    4 ...
  28. bakkalın gözünde beyefendilikten biraderliğe geçiş

    1.
  29. süreç şudur:

    2 temmuz:

    yeni bi mahalleye taşınmışsındır. nakliyecilerin köşesini kırdığı kanepenin acısı yüreğinde. daha yerleştiremediğin evinde oturacak yer ararken canın şöyle soğuk bi kola çekmiş. tamam, bira da olabilir. hatta meyve suyu da. bu küçük ayrıntıları tartışmaya gerek yok... eve en yakın bakkala gittin.

    - (hmmm, sarı apartmana yeni taşınan herif mi bu? evet evet ta kendisi. yeni müşteri, taze müşteri, potansiyel paralı müşteri. oh oh oh) buyrun beyefendi.
    + (vay vay vay, bakkala bak be ya! beyefendi diyor, güler yüzlü filan. mahalleyi doğru seçmişiz galiba. neydi o eski mahalledeki ali şen kılıklı bakkal! kaba adam nolucak) ehe ehe, merhaba. bi litrelik kola alabilir miyim?
    - tabii, soğuk vereyim değil mi. buyrun... iyi günler.
    + teşekkürler, hayırlı işler.

    diyaloğumuzda da görüldüğü üzere sevgili öğrenciler, adam gayet kibar. müşteriye saygılı. efendi. iyi ya, ben hep burdan alışveriş yapayım hissi uyandırıyor.

    17 temmuz:

    sabah ekmek almaya gitmişsin. eşofmanlısın. ilk günlerde hep o günaydın derdi, şimdi sen dediğin halde zorla karşılık verdi. hayatında başkası mı var yoksa? eskisi kadar ilgilenmiyor seninle. bi an önce al ekmeğini de git başımdan der gibi bi hali var.

    2 ağustos:

    - buyur birader!
    + (birader? noluyo ki! ne yaptım ki ben şimdi? istemeden seni kırıcak bişey mi yaptım necdet?) eee bi hürriyet bide ekmek alabilir miyim.
    - al.
    + hayırlı işler
    - ...

    noldu pezevekadam? dün gazete almaya çalışırken arkasındaki gazeteleri yere düşürdüğüm için mi tüm bunlar? bence hayır.

    çünkü artık bağladın beni kendine değil mi! nasıl olsa her gün senden alışveriş yapıyorum değil mi! tüm o sevgi sözcükleri, güler yüz beni kendine aşık edene kad.. neyse! hepiniz aynısınız işte!

    nasıl olsa her gün geliyor hemi? evine en yakın bakkal benim nasıl olsa hemi? ayağı mahkum burya, poşet vermesem de, 'bozuk yok muydu kardeşim' diye üst perdeden sitemler yollasam da, ekmek dolabının kapısını açık bırakıp tüm mahalleye suntavari ekmek yedirsem de gelecekler hemi? s.kimi gelirim bi daha bebeğim. erinmem ben, teee aşağı mahalleye yürürüm, ordan yaparım alışverişimi. o da senin gibi s.kkafalı bi esnaf mı? bi aşağı mahalleye yürürüm! olmadı mı? canım sakız bile çekse kalkar büyük market zincirine giderim. giderim ağam paşam, giderim. yaparım bunu. 5 kuruşumun sizin gibilerinin cebine girmesine gönlüm el vermez. tekelci zihniyetle (tekel derken, kartel manasında) müşteriyi itin götüne sokup çıkaran adamlara 5 kuruşumu bile yar etmem. seçimlerden önce mahallelinin götünü yalayıp seçimi kazandıktan sonra fırça atmaya kalkışan seçmen kütüğü kafalı heriflere de oy vermem.

    çok mu kızdım? bence hayır. para kazanıyorsun sen o işten ibne taşşağı!
    5 ...
  30. sevgiliye tezahüratlardan bir demet sunmak

    1.
  31. ilişkilerimde korkak bi insanım. hatta o kadar korkağım ki, ilişkilerim dediğime bakma ilişkilerim filan olmadı benim. tek bi sevgilim oldu şu koca ömürde. onda da korkağım işte. "seeegilim, bu akşam ayşelere gidelim miii" sorusuna "ne ayşesi yavrum, maç var bu akşam" cevabını veremem. benden çok mu seviyosun takımını sorusuna da "lan sen 7 yıldır varsan siyahbeyaz 27 yıldır kalbimde beee" diye coşamam. ilişkilerimde pısırığımdır.

    - yağmurlu bir günde görmüştüm seni
    üstünde beyaz ıslak tişört vardı
    bir anda vuruldum aşık oldum ben
    hayatın anlamı ıslak memişlerdi
    + ay sarkıyo musun iltifat mı ediyosun; sapığın bayrak sallayanı mısın romantik isyankar mı çözemedim bilal!
    - peki, burayı dinle o zaman:
    ölümle yaşamı ayıran çizgi
    bilal'le nihal'i ayıramaz ki
    her yolun sonunda ölüm olsa da
    sevenleri kimse ayıramaz ki
    + aşkııııııııııımmmmm!

    ***
    nihalim senin için
    yakarım bu dünyayı
    hiç kimseler bitiremez nihal
    yüreğimde sevdanı
    okulumun sırasında
    gecenin bir yarısında
    ölüm kalım arasında
    aklım sarı saçlarında...

    ***

    nihalim hayat sensin
    dünyam sensin
    her şey sensin
    gelecekse tüm acılar
    ben hazırı, senden gelsin
    bu sevdadan vazgeçersem
    allah belamı versin.
    nihal ulan bilal ulan
    nihal ulan bilal ul..
    + ay bilal kayışı kopardın yine!
    - pardon sevgilim, kaybettim kendimi.

    ***

    çıldırt beni delirt beni nihalim
    bu apartmanı başlarına yıkalım!
    + bilal başım ağrıyo, bu gece olmaz!

    ***

    dudakların hasretiyle çok çile çektim
    geceleri uyumadım sabahlar ettim
    uçurumlara düşmeden tut elimi
    bi alt dudak ver nihalim
    mutlu et beni
    + ay iyce sapıttı bu yaaa!

    ***

    gün doğdu
    hep uyandım, kapılarına dayandım
    nihalim senin uğruna çarşaflara dolandım
    semtiniz erkek semti
    kaldıramaz bunları
    el eleyiz diye vurdular belime sopayı

    ***

    iyi bi fikir olmayabilir. ya da olabilir bilemem. denemek görmek lazım.
    3 ...
  32. yalnız yürürken gelen gülme krizi ve önlemleri

    1.
  33. yükseklisans tezim evet. ulusal delilik araştırmaları enstitüsü'nde sunumunu yapıcam yarın.

    hayal et bebeğim: işlek bi caddede/sokakta yalnız yürüyorsun. kayışı koparıp gülmekle hıçkıra hıçkıra ağlamak arasında 30 yaş civarı şehirli modern, iyi giyimli ve az önce işten çıkmış evine doğru yürüyen 1.75 boyunda karizmatik boğazlı kazak-trençkot (ne olduğunu biliyorsam allah belamı versin ama cümle içinde kullanması o kadar zevkli ki...) kahverengi çizmeler içindeki kadınsın. ahahaa, hayal gücün bu kadar kuvvetli olamaz lan; mustafa'sın sen çünkü. o fransız filmlerindeki duygusal boşlukları olan karizmatik kadın olamazsın. neyse, mustafa'sın sen.

    mustafa, 20-25 yaşlarında, mizah dergisi okumayı, mizah filmleri izlemeyi, arkadaşlarıyla geyiğin boynuzunu parlatmayı, boş zamanlarında paraşütle atlamayı (hed end şoldırs evet) seven bi arkadaş. 2 gündür evden çıkmadığı için bir yudum insana hasret kalmış. alsan bunu şehirler arası otobüse oturtsan, yanındaki çocuğa 'hmm, eskişehir'de okuyorsun demek, açıköğretim mi' diye soracak derecede insana hasret. uzatmayalım, buna bi sırıtma ihtiyacı nüfuz ediyor aniden. misal, fasulye filmindeki gürkan uygun tiplemesi aklına geliveriyor. ya da sözlükte okuduğu bi entry.

    dudakları yanlara doğru açılıyor. artık şeytan dürtelemesi midir nedirse, bi bulaştı mı bırakmıyor. karşıdan gelen ciddi suratlı herifler-karılar bu durumu hemen farkediyor tabii:

    - aaa, adam kendi kendine gülüyoooo, deli midir nedir?
    - ulan pezevek bana mı gülüyor yoksa!
    - eyvah eyvah, fermuarım açık kaldı da ona mı gülüyor?
    - anam çocuk deliriverdi vallaha! alo 131 deligördüm hattını arayıp haber mi versem yetkililere?
    - ahhaaa, krizde kafayı çiğnemiş vatandaş! hadi bugünkü sokak haberini de bulduk. eee sevgili birand...

    yavrum çocuğum, nolucak bi insan sokakta kendi kendine gülüyorsa? ya da otobüste, ya da işyerinde, ya da çarşıda pazarda, banka kuyruğunda? nolacak?

    alınacak önlemlere gelecek olursak, önlemler dedim ama elimdeki tek kozum bir adet cep telefonu. telefonla konuşuyormuş da konuşulanlara gülüyormuşsun gibi yapmak. çok denedim, işe yarıyor. mesaj okuyormuş gibi de yapılabilir.

    hocam cep telefonum yok, ne yapabilirim?

    evet, deneğimiz mustafa'nın şu an yapıyor olduğu şeyi. yani, içerden yanaklarını ısırma hareketini yapabiliriz. gülmeyi bi yere kadar engelleyebiliyor. ya da aklına annenin öldüğünü getir. nesli tükenen kutup ayılarını düşün. halısahada 17 gol yediğin son kalecilik deneyimini düşün. düşün ki yüreğin sallansın, düşün ki o an güzel günlere inanan mutlu bir yusufcuk havalansın...

    ne önlem alsan boş paşam. dilediğin kadar ısır yanaklarını. umut sarıkayanın herhangi bi karikatürü gelip yerleşiverirse zihnine, ne önlem alsan boş!
    5 ...
  34. msn e girince 15 lik kıza dönüşüveren herif

    1.
  35. - hacı naber?
    + iidir, çalışıyoruss
    - ben de geziyorum işte
    + ges tbii
    ...

    şimdi şu diyalogdaki z'leri s olarak yazan kişi kim olabilir sence?

    a) okuldan bi arkadaş. adı irem.
    b) kuzen. ismi melis.
    c) hoşlanılan kız
    d) hiçbiri.

    hiçbiri çünkü bu kişi bilal. evet bilal eski ev arkadaşım. 30 yaşına girdi girecek. evli barklı, belki bir de çocuğu olacak yakında. msn dışı hayatında kel ve de bi hayli kıllı ve ağzından küfür eksik olmaz. kahvede pişti oynarız, halısahada maç yaparız filan. normal bi erkek yani.

    ama adam msn'de resmen kişilik değiştiriyor arkadaşım! garip garip gülücük efektleri, ağlayan tepinen suratlar filan gönderiyor. dört karakterden biri smiley. ediyos yapıyos gidiyos.. bir tane adam gibi z yazmıyor lan! ve bunun gibi bir yığın daha arkadaşım var. içindeki melis'i salıyor ortalığa. klavyeye basan melis'in ince parmakları artık. her an 'yaaaaa, neden öyle sölüyosuuuunnn' diye sitemlere koşacak bi insan. aman yarabbim!

    yavrum, bebeğim şizofreniyi anlarım. hatta sağlam insanlardan daha çok severim de. bastırılmış ibneliği de anlarım. ama bu msnde ilginchleshen adamları anlayamıyorum! beraber dayak yediğimiz, maç yaptığımız, okey oynadığımız adamlarsınız siz! ya da sis. noluyor?
    110 ...
  36. yazarların google da son arattıkları

    1.
  37. yazarların deyince geniş bi yelpaze oluyor tabii. şuraya yusuf atılgan'ın arattığı son kelime c yazmayı da bilirim kayışı komple koparıp. ama mevzubahis sözlük yazarları. en azından şu an için.

    evet, sen küçük şüpheci dostum, 'sen nerden biliyon olum milletin son arattığı kelimeyi' diye serserice bi çıkış yapıyorsun. ama bi dinle: misal, deatly diye biri vardı buralarda eskiden. onun en son ne arattığını bulmak için kalktım ege kıyılarına yol aldım. müşteri kılığında sızıverdim ofisine. bana yediyüz çuval mal lazım dedim. meblağın yüksekliğini duyunca eli ayağı dolaştı bunun. abi ben sana hemen bi çay getireyim diye çıktı dışarı. hemen bilgisayarından geçmişine baktım. evet yanılmamışım. bunca yolu boşa gelmişim. deatly: cute, asian, hot girl, meme, meme, meme.. nolabilirdi ki?

    sonra doğan medya center'a girmem epey zor oldu. rapper ninja'nın izini sürüyordum. bana 'medya sektöründe çalışıyorum ehe ehe' diyordu son zamanlarda. çok safmışım. doğan medyada o isimde birinin çalışmadığını öğrendikten sonra, yerel basın üzerindeki bilgi ve tecrübelerim ışığında ayaklarım beni 'kasımpaşa'nın sesi' gazetesine götürdü. hislerim beni yanıltmamış. mahallemizin sevilen kişilikleri adındaki sayfayı hazırlarken buldum onu. bu muydu lan medya sektörü soruma, abi açıklayabilirim filan gibi ekik skik cevaplar verdi. kalk bakam internette işim var deyip oturdum hala disketle çalışılan sararmış bilgisayarın başına. rapper ninja: elano, elano'nun taşşakları, doğan medya grubu insan kaynakları, kasımpaşalı ünlü mizahcılar, nikim yok benim gibi yazabilmek gibi şeyler aratmış. hem de son yarım saat içinde. google artık illallah etmiş lan adamdan. yeter arkadaşım, babanın kadrolu uşağı mıyız diye sitemkar ve de küfürkar bir de mail gelmiş google'dan. o derece.

    hazır istanbul'a gitmişken freddy daifur ve trixx'e de bi göz atmak istedim. ama öyle birileri yokmuş. vallah bak. freddy daifur meğer bikaç kişilik bi yazım ekibiymiş. trixx de lanet olasıca bir bilgisayar programıymış. program çok ilginç: msn'e girip yaratıcı kişisel iletiler yazıyor, arada 'ehe ehe naber abi' gibi şeyler yazıp bi daha ortalarda görünmüyo filan.

    marmara'dan aşağı akarken hosaf'a konuk oldum. evet, hosaf diye biri var. lakin google'da bişey aratmamış. her boku biliyor olduğundan mı yoksa google kullanmayı dahi bilmediğinden mi anlamadım.

    pulp fictionın da ne aradığını az çok tahmin ediyordum ama emin olmak istedim sadece: genç kalmanın sırları, dübürettin lisesi 1974 mezunları gibi kelimelere rastladım. çektim kenara konuştum efendi gibi. bak dedim, yaşına göre davran dedim. her yaşın ayrı güzelliği var dedim, yapma böyle kendini helak ediyosun dedim. söylediklerimi aynen deepe de iletmesini istedim.

    sözlüğün ana bilgisayarına sızmam hiç zor olmadı. oda büyüklüğünde bi bilgisayar. zallın hesabına sızdım. arattığı kelimeler: kapitalizm, başarısız yönetme sanatı, tıklanmak için yapılması gerekenler, yani işte yani...
    3 ...
  38. hayatta tek amacı birilerini evlendirmek olan kişi

    1.
  39. belediyenin kendisine verdiği yetkiyi kullanan memur der keserim entryi şuracıkta. ya da esra erol'dur deyip keserim. topunuzu da keserim. çocuğumu keserim.

    yukarıdaki girişimle neleri başardım biliyor musun bebeğim? evlendirme memurudur ehe ehe diye bakınız verecek bi küçük insanın önünü kesmeyi başardım misal. gotünüzü keserim!

    hayatta tek amacı etrafındakileri tanıştırmak, evlendirmek olan ve bu amacını ömür boyu anlayamayacağım insanları anlatmaya çalışacağım. hoşgeldiniz, gecelerin yargıcı dj muratın gemisi demir alıyor..

    ***

    - ay tatlım, geçen gün seninle buluştuk ya, hani yanımızda da burak diye bi çocuk vardı. hatırladın mı?
    + eee?
    - çok beğenmiş seni. dün aradı, senin numaranı istedi ben de verdim.
    + iyi bok yedin! ne veriyosun elin adamlarına numaramı yaa?
    - e fena çocuk mu be! sana da iyilik yaramıyo! bu kafayla zor evlenirsin sen..

    şu diyalogdaki değirmen taşı popolu ablayı şöyle bi ele alalım. lan eline alıp, delikanlılığın bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak şöyle evire çevire ağzına dizimle vura vura dillere destan bi sopa atsam! niye sinirlendin ki bu kadar diye üstüme gelmeye kalkışmadan önce diyalogun devamını oku:

    + ya benim sevgilim var bilmiyo musun!
    - aman kızım nolcak! şşansını denesin çocuk bi kere. belki seversin.

    bu karıyı kendi başına bıraksan yemin ediyorum ki, her yılın nisan ayında dillere destan bi düğünle dünya evine girer. evin camlı vitrininde koca koleksiyonu yapar. vallaha bak. o kadar meraklı düğüne, evliliğe! be hey orospuluğu meslek edinmişlerden daha orospu karı! kız sevgilim var diyo duymuyo musun? hatta sevgilisini de tanımıyo musun? yüzüne karşı 'ay çok yakıştırıyorum sizi birbirinize' demiyo musun? ee? ne diye burak'ın pazarlamacılığını üstlendin? komisyon mu alıyosun bağladığın kız başına? iyi çocukmuş! o kadar beğeniyosan al koynuna!

    ***

    kimseye sebep olmayacaksın aga. ben bunu bilir bunu söylerim. kimseyi 'klozetin kapağını açmadan işemişsinli, ben de sizinkileri sevmiyorumlu, bi kere de bulaşığı sen yıkalı boktan bi hayatın içine sokmaya çalışmayacaksın. kimsenin s.kinin ucundan tutup ona göre delik arayan kişi olmayacaksın! sen evlendin de çok mu iyi oldu? çok mu mutlusun? değilsin! eee?

    ***

    kız arkadaşlarımdan (yani, arkadaşım olan kızlardan) hiçbirini böyle bi amaçla erkek arkadaşlarımla tanıştırmadım. tanıştırmam da. neden? şunu çok iyi bilirim ki bebeğim, her güzel kızın yolunu gözleyen, geceleri onu düşünerek tavanı seyreden, zor zamanlarında onun hayaline sığının bir erkek vardır bi yerlerde. ve ben, o kızı 'ahahaa, bülent süper biri yaa, çok mutlu edebilir seni' deyip arkadaşımla tanıştırırsam diğer taraftaki muhtemel platonik aşığın hayatıyla hayalleriyle oynamış olurum. nereden mi biliyorum? ben de uzaktan uzağa aşıkken ve bi gün yakın olma hayalleri kurarken çok tanıştırdılar onu; tatlı çocuklarla, terbiyeli efendi çocuklarla, evi arabası var çocuklarıyla...

    ***

    nasıl bi kendini adamışlıksa bu çiftleştirme merakı, mesafe tanımaz, imkan tanımaz, itin götüne girse bulur güzel kızı. kâh tutar 15 yaşındaki kız çocuğunun elinden 60lık buruşuk herifin koynuna sokar, kâh tutar komşu kızını almanya'daki insan azmanı uzak akrabanın yatağına atıverir..

    - bizim müzeyyen'in oğlu mühendis çıktı bu sene. senin numaranı verdim, bi görüşün konuşun!
    + teyze ne diyon sen yaa! elin herifiyle niye tanıştırcan beni!
    - oğlum kızma hemen! murat iyi çocuktur.
    + bak kendi ağzınla söyledin, erkeğim lan ben! ibneye mi benziyorum?
    - yavrum deme öyle, evi arabası var. 30 yaş genç olaydım, dakka durmaz kaçardım ona!
    + ??!!%%?
    4 ...
  40. alternatif ayşe arman empati operasyonları

    1.
  41. ayşe arman`'ın, türban takıp nişantaşı'na akma-mini etek giyip fatih'e uzama atraksiyonlarından sonra beklentim çok arttı. yenilerini heyecanla ve de dörtgözle bekliyorum. neler olabilir?

    - kamyoncu kılığına girip elmadağ dinlenme tesislerinde yemek molası vermek.

    - futbolcu kılığına girip üç büyüklerle transfer masasına oturmak. adamlar gözü kapalı transfer yapıyor lan. büyük başkanımız tüpçü yıldırım, kim ne veriyorsa 5 fazlasını verip takımımza kazandırabilir her an.

    - yeni serpilmeye başlamış fiziği düzgün mahhalle kızı olmak. allah seni inandırsın ayşe abla, eziyetin-korkunun ne demek olduğunu yarım saat içinde anlayıverirsin. bıyık burmalar, göte bakmalar, 'seneye yenir bu' yollu fikir beyanları...

    - rockcı imajıyla yukarıdereköy mahallesinde turlamak. tayyip de fetvayı verdi ki, 70 yaşındaki teyzeden 10 yaşındaki velede kadar herkes seni şeytanın idaresine girmiş ahlaksızın teki olarak nitelendireceğine kalıbımı basarım.

    - sekreter ilanına başvurup iş görüşmesine gitmek: ahahaa, en çok orda yerler seni. yakın ilgi kavramını özümseyiverirsin görüşmenin üçüncü dakikasında.

    - çirkin bir genç kız (yada erkek) olarak, o çok başarılı olduğun söylenen medya sektörüne iş başvurusunda bulunmak. nasıl iki yüzlü bi sektörde çalıştığını -hala bilmiyorsan- acıyla anlarsın. orada nasıl yükseldiğinde gözünün önünden geçer bu sayede.
    3 ...
  42. yiyici gezici tv programları ve terli aç izleyici

    1.
  43. la fontaine masalı. gak deyince ağzından lokmayı düşürüp de tilkiye kaptıran karganın dramından daha hüzünlü. 'biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar' veciz sözüne atıfta bulunurcasına acıklı. beyaz atletli adamın hikayesi...

    yiyici-gezici tv programlarını açıklamaya gerek var mı? havuzda yüzerek kameraya yaklaşan, 'buranın meşhur taşşak kebabını bir de dübürettin ustadan yemek lazım' gibi cümleler kurup; ağzının kenarına sos bulaşmış gülümseyişiyle kameraya bakan sunucu... allahsız kitapsızlar!

    günlük rutinim oldu yaz başladığından beri: akşama doğru, sıcaktan götüne yapışmış pantolonun ve açlıktan sırtına yapışmış midenle, yerine göre hamamı yerine göre cehennemi andıran evine dön. karpuz alsaymışım keşke. şöyle soğuk soğuk kayıverseydi yemek borumdan aşağı. dolapta ne var? aha dolap dile geldi. ne diyor? eşşeğin ski var diyor. dolap çok kırıcı ve aynı oranda açık sözlü.

    televizyonu aç. birazdan üzerine büyük bi ağırlık çökecek. o yüzden şu vücuduna yapışmış ıslak kıyafetleri çıkar, bi şort mort giy. lan hadi olum bak. uyuyup kalacan burda! duş al, kendine gelirsin. çok mu yorgunsun? çorapları çıkar bari..

    makarna yapsam? dışardan yemek söylesem? bi parça ekmek yiyem aga. gözüm karardı resmen. haber kanallarını aç. ve egenin cennet köşelerinin birinden, biz televizyon başındaki zavallılara iyilik ettiğini düşünen (ahaha, ankaradasın ama bak ben sana buraları gösteriyorum, kıymetimi anla) elemanın şovuna bırak kendini.

    dur sinirlenme. zaten sinirlenmeye de takatin yok. ohaa, herif nasıl atladı denizin içine. dert tasa kalmaz adamda be. bi duş alayım ben de.

    ne çoksunuz lan yiyici-geziciler! her kanalda üçer tane. hadi mehmet yaşin'e alıştık. sinirlenmiyoum artık, bıyığına sakalına bulaştırarak yemekleri götürürken! ama çok fazlasınız, bu kadarını sinirlerim kaldıramıyor. asabileşiyorum. agresifleşiyorum. hayalperstleşiyorum. kendimi sizin yerinize koyup bi süre sonra şizolaşıyorum. duşakabine havuz muamelesi yapmaya başlıyorum. vedat milor, gerçek hayatta karşıma çıkma bak!

    açım ve terliyim ve ankaradayım. dübürettin ustanın envai çeşit mezesinden tadıyorsunuz ve yüzüyorsunuz sahil kasabasındasınız. vicdansızsınız bayım!

    sevgili kameramanım, bari sen uyma şu adamlara. çekme abi sahilde oynaşan kızların kıpraşan hoplaşan popolarını, memelerini.. gelmeyin lan üstüme!
    4 ...
  44. yeni nesil rockcılarda ince kravatın yeri ve önemi

    1.
  45. şimdi bırak ince kravatı da, eskiden ne pis kravatlar vardı beya! küçükken -ki bu, daha götümü yıkayamadığım dönemlere rastlar- amcamın kravatları rüyalarıma girerdi. yalanım varsa kravatla boğulayım ki, adamın kravatı göbeğiyle aynı genişlikteydi hemen hemen. nasıl bir tarzdı anlamadım gitti. her şeyden önce müsriflikti aga. o kumaşla afrika'da 6 çocuk giydirile.. neyse.

    kalın kravatlardan ben de taktım. ortaokulda. o kadar kalındı ki, alta gömlek giymiyordum. vücudumu kapatıyordu zaten. çiçekli miçekli, cıvıl cıvıldı...

    ince kravata da meylettim üniversitedeyken. evet, siyah. ne bileyim lan yakıştığını düşünüyordum. sonra, her genç modası gibi geniş kitlelere yayıldı. it oldu, orospu oldu. gitti, bitişik kaşlarının tekiyle norveç'te 6 çocuğa muazzam kaş yapılabilecek heriflerin boynuna dolandı. yetmedi, suratındaki boyayla 130 metrekare evi çift kat boyayabileceğin sonradan olma sarışın kızların boynunu emdi filan. efendim? yönetmen arkadaşım beni uyarıyor şimdi. evet, eskişehir yenibağlar mahallesi'ndeki bi eve bağlanıyormuşuz. evet:

    - ben ritm gitar çalarım baba. ayıp ediyosunuz yaa!
    + ben de iyi kötü bas çalarım.
    % ben de küçükken darbuka çalardım ama şu anda ıslık harici pek bişey çalamıyorum.
    - iyi işte kanka. sen de davul çalarsın. süper!
    % olur mu ki? yapabilir miyiz ki?
    - mına bile koyarız.
    + repertuar?
    - bkz: bar orospusu olmuş şarkılar.
    + bilmem ki aga. saç baş lazım bu iş için. şekil lazım, kaporta lazım.
    % saçları öne doğru tarayalım. limon bazaardan dar gömlek-ince kravat da aldık mı tamamdır işte. aldım ben gazı. olur bu iş..

    olaya canlı şahit olma imkanı bulduk bak. şimdi bu çocukların önü açık. iki seneye kalmaz üçer tane manita yapmazlarsa bagete otururum. hayatss tzaaten acımasıtzz...

    ince kravat varsa olay tamamdır sevgili gençler:

    - ohaa, kravatı çıkarınca bildiğin abdullah lan bu!
    + kravatı takınca harbiden james oluyor ama. liverpool limanında pişmiş gibi yiğidim.
    - hele saçları karıştırıp kabartınca..
    % meraba ben abdullah. yukarıda sözü edilen kişiyim ben. her şeyimi bu kravata borçluyum. öyle ki, sevişirken bile çıkarmam bunu. bi keresinde yanlışlıkla çıkardıydım da kız kaçıp gittiydi. şövdüm şövdüm şövdüm ben dünyaya...

    bir de özgaziantepliler pide-lahmacun dükkanının kapısından içeri göz atalım gel:

    - uuuww, grubunuz mu var? ne tarz çalıyorsunuz?
    + ne grubu küçük hanım! garsonum ben. bu da ince siyah garson kravatı.
    - olsun, ayrı bi hava katmış. bence olur.
    + ne artzu edersinits?
    - bak oldu işte. ihihihi.
    2 ...
  46. konserde seni siz yaparak alkış toplayan şarkıcı

    1.
  47. - hocam, başlık sadece konserdeki bi olayı mı anlatıyor yoksa bunu tv programlarına filan da yayabilir miyiz?
    + yayarız tabii yiğidim. yayarız aslanım. topluluğa karşı şarkı-türkü söyleyen her icracıyı dahil edebiliriz olaya.
    - bi örnekle açıklasak hocam?

    örnek çok. ahmet diye bi şarkıcıyı ele alalım. ahmet'in 'seni seviyorum' sözlerini de içeren fantezi-pop bi şarkısı olsun. ve ahmet şu anda seyircili bi programda konuk olsun. ve canlı söylüyor olsun:

    - hasretinle ölüyorum, götü başı dağıtıyorum, seni çok seviyorum. hasretinle ölüyorum, sizi çok seviyorum...

    görüldüğü üzre ahmet de bu takdiği kapmış bi yerlerden ve parsayı toplamaya karar vermiş. bak bak, elleriyle de sizi diye seyirciyi işaret ediyor. lan ahmet, küçük hesapların büyük çakalı olma yolunda ilk adımı atmışsın. aferin. sizi seviyorum, sizsiz yaşayamam, unutma sizi benim kadar seven olmaz ki (cümledeki düşlüklük gözlerden kaçmamıştır elbette), siz içim titriyor...

    nedir bu seyirciye yaranma endişesi?

    kayışı koparıp büyük küfürler edebilirim şu an lakin, zeki müren de yapmıştır bunu belki diyerek frenliyorum kendimi. zeki baba yapmışsa vardır iyi bi tarafı.
    4 ...
  48. acemisinden ankara notları

    4.
  49. aylak madam: lan ne sefa pezevengi adam çıktın sen de yaa, deme hemen. it ayağı yemiş gibi o kafe senin bu bar benim gezen biri değilim, hiç olmadım. fakat olmayı can-ı gönülden isterdim. mehmet yaşin potansiyeli var bende... neyse, olgunlar denen cadde-sokak karışımı yerde bi binanın en üst katındaki sessiz sakin bir kafe burası. içeride masa masa dolaşan aylak-sarhoş bir kadın görmeyi bekliyordum ama yanılmışım. madam o anda dışarıda sürtüyordur belki (madam gezintideler efendim. hayır, henüz dönmeyecekler). onun yerine kasada epeyce saçlı sakallı bi amca vardı. umarım aylak madam o değildir (aylaklığın iyice bokunu çıkarıp epilasyondan hızla uzaklaşmış bir kadın. uuuuwww, ürperdim len). ne tür yiyecek-içecek var desen, cevap veremem. bi soda içtim çıktım ben. yabancı yer nihayetinde. fazla açılmaya gerek yok... bu küçük kafe aylak adama selam çakmış olmasa bu kadar aklımda kalır mıydı? sanmam.

    sakal: yukarıda bahsettiğim kafe en üst kattaysa, bu da en alt katta. o kadar. harbiden de sakallı adamlar var içeride. her an polis baskını yiyecekmişcesine...

    ankara havası: dın dırı rırırıd dıt dıt dıı dıt, dın dırı rırırıt dıt dıt dııı rıt, breuv breuv breuv, dırırrırırıııı... yok, bu değil bahsettiğim ankara havası. şu günlerde (eylülün sonu gibi) başlayan ve ne giyersen üşüten; ne giyersen terleten ve en nihayetinde hasta eden havadan bahsediyorum. camdan bak. hava güneşli. ince giyin. çık dışarı. götün donsun. geri dön. kalın giyin. çık dışarı. götün terlesin. hapşırarak tıksırarak geri dön... böyle.

    radyo odtü: güzel müzik çalan, insanı yormayan, koca radyo olmasına rağmen samimiyeti elden bırakmayan radyo. modern sabahları da dinleyebilirseniz gülersiniz (bu cümle çok kötü oldu evet). lakin o saatte başka bi radyoda nihat sırdar olduğundan ben pek ilgilenemiyorum.

    bahçeli mango outlet: mango'da erkek olmanın çilesini anlatacak değilim burada. zaten daha önce defalarca anlatıldı sözlük aleminde.. bahçelievler yedinci caddedeki bu dükkan, kadın cinsinin ne kadar vahşileşebildiğini gösterdiği için son derece önemli bence. gözü kararmış bir sürü kadın. saldırıyor, saldırıyor, saldırıyor...

    a city outlet: aha şimdi de o outlet senin bu outlet benim gezen pis bir cimri kayserili imajı çizdim. ama hayır. esas dikkat çekmek istediğim nokta, o alışveriş merkezinin pornocu giyimli güvenlik görevlileri. allah belamı versin, gülmekten dolaşamadım. her an bi tanesi yürüyen merdivenin trabzanından kayarak inip, elindeki copu sallayarak dans etmeye başlayacak; bir diğeri masnın üstüne çıkıp striptize yeltenecek gibi bi his var içimde. burdan o merkezin müdürüne sesleniyorum: lan yazıktır. bir anadolu delikanlısı güvenlik görevlisine bu zulüm yapılmaz, yapılmamalı! nedir o ingiliz polisi şapkaları lan!

    köprü, kavşak tünel bolluğu: tek alt geçidi olmayan eskişehir'den sonra bünyeme biraz ağır geldi bunlar. her tarafta var.

    şehri iki boyutlu olarak düşünmemek gerekmiş. benim hatam tam olarak buymuş. o yüzden 'vay anasını lan, burdan gidince de esat'a çıkılıyormuş, allah'ın işine bak' filan gibi beyin tromtomlaması geçiriyormuşum sık sık.

    afsad: ankara fotoğraf sanatçıları derneği. kavaklıdere'de. esat caddesiyle tunalının kesiştiği civarda, büklüm sokak diye bi yerde.belgesel fotoğraf, dijital fotoğraf gibi atölyeler var. gidiniz, katılınız, istifade ediniz. hatta ettiriniz.

    olga kurylenko: ankara'yla hiç ilgisi yok ama aklıma geliverdi. vay anasını lan. dünyanın başbakanı (evet sığ herifin tekiyim) bi karar alsın da, insan ırkı sadece ondan türesin artık.

    dikmen: duymuşunuzdur meşhur sözü: ankara'nın dikmen'i, bi daha gelirsem gotümden s.k beni. ama bana güzel geldi. bi daha da gidemedim korkudan.

    cetin emec bulvari: türk basın tarihinin güzide iki ismini bir araya getirmesi bakımından ilginç bir bulvar. bide, her yer çetin emeç lan! te balgat'tan çankaya'ya kadar. ya da ben gözümde çok büyüttüm.

    umag: uğur mumcu araştırmacı gazetecilik vakfı. paris caddesi'nde. gayet sağlam eğitim programları var. istifade ediniz ettiriniz.
    5 ...
  50. 2008 2009 türk dizi sezonuna genel bir bakış

    1.
  51. tez yazmayı çok istedim ben. ama okuduğum bölümde malesef tez yazılmıyordu da, reklam-halkla ilişkiler kampanyaları hazırlanıyordu. aklı başında hiçbir yükseklisans programı da beni kabul etmeyince, şöyle esaslı bi tez başlığı yazma hevesim tamamen içimde patlamış oldu. bu hevesimi böyle sözlüklerde filan tatmin etmeye çalışıyorum işte.

    içimde kalan ikinci büyük heves de, sezon sonu spor sayfalarının, programlarının, dergilerinin filan hazırladığı 'sezona genel bir bakış' muhabbeti. içimde kalan kalana. evet.

    * memnu kelimesinin anlamını bilen ev hanımlarının ve de behlül hayranı küçük kızların oranını merak ediyorum, doğrudur. memnu memnun demek. memnun'un aşkı anlamında. memnun, behlül'ün göbek adı. diziyi özetleyecek olursak:

    - şimdi, götünden haberi olmayan bi adam var (sakalından vazgeçebilmiş bir selçuk yöntem). bu adam bu kafayla nasıl bu kadar zengin olabilmiş merak içindeyim. babacım, bak mahalle hayatındaki ilk kuralı bile bilmiyor. nedir? sarı çocuğa güvenmeyeceksin aga! lan çocuk senin karını emiyor, biricik kızını da çatırdatması an meselesi. senin haberin yok. yarın öbür gün sana da hallenir, alt dudaktan dalar bu...
    - bir de mutant var dizide. nebahat çehre. ben öbür matmazelle karıştırıyordum ikisini.
    - çok zenginler paşam, öyle böyle değil!
    - ay kıvanç çok tatlıtuuuu!

    * yaprak dökümü

    - o onu skiyor.
    - öteki berikine veriyor.
    - öbürü alayına gidiyor.
    - bi tanesi var, herkese veriyor.
    - her şey üstüste geliyor.
    - anne sürekli ağlıyor.
    - babayı anlamadım ben aga. skilmemiş bi kulağının arkası kalmış, hala onurlu adam triplerinde. temiz bi isim bırakacakmış falan filan.
    - acı izleniyor.
    - acı izleniyor.
    - acı seviliyor.

    * asi

    - üç tane içgüveysiliğine meyilli damat var ortada. biri de yolda (en küçüğünün sakallısı).
    - tempo süper. bi bakıyosun antakya'dalar. aynı gün hep beraber istanbul'dalar. aynı gün gene antakya.
    - acı izleniyor.
    - acı izleniyor.
    - acı seviliyor.

    * kurtlar vadisi pusu

    - yıldırım, halo, memati'nin sevgilisi, memati'nin sevgilisinin sevgilisi, hazarbeyoğlu gibi isimler hakkın rahmetine kavuştu; akarsu diye ateşli bi çocuk piyasaya çıktı.
    - polat istediği zaman istediği yerden kaçabildi. istediği yere girebildi tek tabancayla.
    - polat evlendi. evlendi de noldu dersen, onu bilemem tabii.
    - bol bol akp propagandası yapıldı.
    - gerçek hayatla, derin devletle ilişkilendiriyoruz ayağına bi sürü kişiye bok atıldı.
    - ömer babaya kıl oluyorum. hem de çok.
    - polat gene vuruldu. bakalım gelecek sezon nasıl iyileşecek.

    * kollama: her şeyden önce, bir diziye bu ismi verebilen stv yöneticilerini filan kutlamak lazım. çok cesur bi karar. kollama ne lan?

    * osman sınav: kendini yine derin devlet işlerine verdi. dizileri izlenmedikçe coştu, daha dün kendisine dünyaları kazandıran reyting sistemine cephe aldı.

    * canım ailem: uğur yücel okul müsameresinde oynasa yine izlerim.

    * kavak yelleri: ipin ucunu kaçırmışım ben. en son kim kimin sevgilisiydi, kim kimin arkadaşıydı bilemedim şimdi.

    * selena: allah için güzel kız. hemi?

    * bez bebek: fox tv yine büyük ekmek yedi bu diziden. ne zaman açsam bu vardı.

    * arka sokaklar: hiç anlamadığım bi şekilde, yine çok izlendi. garip...

    özetle: yine acı, dram çok izlendi, çok talep gördü. reyting düştükçe karakterler hastaneye düştü filan. çok iddialı yapımlar iki üç bölüm sonra yayından kaldırıldı. derin devlet yine büyük fırsat olarak görüldü. trt acayip acayip dizilere dünyanın parasını verdi. yabancı dizilerden aparmalar yapıldı. çok para döndü, çok adam çalıştı, çok az kafa çalıştı...
    18 ...
  52. hasta numarasıyla evladını eve çağıran ebeveyn

    1.
  53. önce eve çağıran ebeveyni tanımaya çalışalım:

    sene 1985:

    - oğlum çıkma balkona düşeceksin! gir içeri çabuk!

    balkonun parmaklıkları arasına kafasını sokan gerizekalı oğlunu -beni evet- çağıran anne bu. içten içe 'ulan çocuk yaptık ama malzemeden mi çaldık nedir; çocuk baya bildiğin mal' diye geçiriyordur belki.

    sene 1989:

    - hanım çağır şunu da yemeğini yesin!

    he bu da peder. artise bak! muhattap bile almıyor çocuğu. hanım şuna söyle, şu oğluna söyle, salak oğluna göz kulak ol... yemek dediğine bakmayın şimdi. bildiğin pırasa!

    sene 1992:

    - yavrum hani ders çalışacaktın bugün? hadi al kitaplarını da otur masanın başına.

    anne hala oğlunun bi parça mal olduğuna inanıyor. doğru olabilir, bilemem. ders çalışmaya sıçiim!

    sene 2001:

    - alo, oğlum saat 11 oldu nerdesin! baban kızıyor bak.

    baba hala muhattap almıyorum ayaklarında. karısına aratıyor. cep telefonunu aldığım güne lanet olsun. hakkaten lan, peder hiç kendisi bizzat çağırmadı beni. bazen ablamı gönderiyordu. tam maçın ortasında ufukta görünen abla ve pis pis sırıtan cümleleri: babam eve gelsin çabuk dedi. ağzına sıçacak galiba...

    sene 2009:

    - oğlum eve gelmiyecek misin hiç? bak kaç ay oldu. baban biraz hasta. yarın gel bi iki gün kalıver...

    hala muhattap almıyor lan adam! hasta numarası yapıp eve çağırtacağına kendin söylesene özledim diye! ne diye o hazin sonun ekmeğini yemeye çalışıyorsun? evet bi gün telefon çalacak. baban çok hasta, çabuk gel diyecek telefonun ucundaki yalancı ses. ben öldüğünü anlamamış gibi davranıp ama her şeyi bilerek gideceğim eve.. neyse, olaya geri dönecek olursak:

    gurbetteki evlada karşı söylenen küçük yalanlardan biridir bu. gidersin, hiçbir şeyi yoktur annenin/babanın.

    yalnız, şu gelişim sürecine bakar mısın aga. 'gir eve çabuk'dan 'baban hasta biraz'a...
    3 ...
  54. okur yorumlarıyla pişip sözlüğe adım atan yazarlar

    1.
  55. onlar da insan nihayetinde.

    evet tahmin ettiğin gibi, yukarıdaki cümleyi o arkadaşlardan birine yazdırdım. daha da yazacaktı da, bi cümleden sonra beyin fonksiyonları mı yavaşlıyormuş ne, apışıp kaldı zavallı.

    bu yazarlar, yazı yazmaya okur yorumlarıyla başladığı için ekol olarak da onları benimsemiştir.

    beynini birazcık daha zorlarsa infilak edeceği korkusuna sahip bu yazarlar, dertlerini tek cümleyle veya kısa kısa 4 cümleyle anlatırlar. al bu adamı, başörtüsü tak kafasına. götür birinci kattaki dairenin penceresine oturt. apartmana el ele giren genç çift için 'namus da kalmadı memlekette' demezse ibnenin bayrak taşıyanıyım.

    'bayrak bu milletin vazgeçilmezidir' dedi bunu okurken. duydunuz değil mi?

    ağzından çıkan o tek cümlenin, dünyanın en önemli fikrini ifade ettiğini sanmaktan geri durmaz. otorite misin arkadaşım? tek cümlesiyle dünyanın kana bulayacak örgüt lideri filan mısın? nedir bu taşşak?
    2 ...
  56. poşet vermemekte direnen bakkal ve küçük kafası

    1.
  57. poşet vermemekte direnen bakkalı tanıyalım önce:

    47 yaşında. 13 yıldır bu mahallede bakkallık yapıyor ve akşama kadar çekirdek yemekten götünde santimetre kare başına 2 sivilce taşıyor. 37 ekran televizyonunda her daim kral tv açık. ama pek çekmiyor. 13 yıldır tezgahın arkasında oturmaktan buda heykeli gibi olmuş. ya da susam sokağındaki kırpık gibi. tam bilemedim şimdi. ara sıra karısı ve oğlu da takılıyor dükkanda. ama ne hikmetse, şu rafları bi kere silmek gelmiyor akıllarına. bakkal ve karısı, sıkıcılıkta yarışıyor adeta.

    küçük kafasına gelince: o kadar da küçük değil aslında. yani, en azından şu akşama kadar açık duran 37 ekran televizyonla aynı hemen hemen. küçük olan, içindeki. örnek olayımızı izleyelim:

    - selamün aleyküm
    + ... (yaz dostum, selam almayana adam denir mi)
    - bir kalem bir defter bir de ekmek alacığım.
    + uuaah? (şaşırdı. efendim demek istiyor)
    - ehe ehe, vardı ya öyle bi reklam. taa eskilerden (yalnız bu karakter de pek bi yavşakmış arkadaş).. eee, 3 tane ekmek, bir bonibon, iki de etipuf alabilir miyim.
    + euuhhfss.. arkanda bak, alıver ordan.

    adam 3 ekmek iki etipuf ve bir bonibonu kucaklamış tezgahın başında dikiliyor. lakin bakkal büyük bir inat ve kararlılıkla poşet vermiyor.

    sonuç olarak: bu adam bu dükkana bir daha gelir mi? bi poşet için değer mi müşteri kaybetmeye? sonra da 'büyük marketler geldi iflahımızı skti' diye ağlamanın bi yararı olur mu? o televizyon ekranı kadar kocaman kafatasının içindeki fındık, beyin mi? binde kaçı çalışır o fındığın?

    ahahaa! ibne tarık abi. rezil ederim seni elaleme dediydim dimi? ne vardı dün akşam bi poşete koyuversek ekmeği? elindeki poşete sığar yaa diye akıl vermeye kalkıştın bide yavşak!
    5 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük