- senden aletrik alamadım murat
+ piii! aletrik hemi? ben ne giyiyorum şu an?
- aşofman. ni ye ki?
+ aletrik, aşofman... allah çok şükür yarabbim! hiç başlamadan bitirdik hayırlısıyla..
bilgi yarışmalarıyla büyüdüm diyebilirim kenan abi. sen ve senin gibiler yüzünden, evimizde prime time'larda her daim bi sınav havası esti. sözlüye kalkmış tembel öğrenci gibiydim hep. emin miydim? son kararım mıydı? aslında ben hep, 2 milyara razıydım. verseniz çekip gidebilirdim.
şişşt, sol tarafa bak. monitörün üst yanından bak. ne görüyorsun? orta halli bi evin oturma odası. anne baba çocuklar ve hatta amaca dayı torun tombalak (torun biraz kilolu. ama kendisine tombalak denmesinden hoşlanmıyor) oturmuş bilgi yarışması izliyor.
baba: istiyor ki her soruyu şıp diye bilsin. kendisi bilemiyorsa da evlatlarından biri bilsin. her soru bilinsin istiyor bu ev sınırları içinde:
- hıh, okaliptus tabi ki de! ben girsem bunların alayından iyi yaparım (varmak istediği ana tema bu zaten). sen ne diyon evlat?
+ ee ııı uuuu, yani..
- bilemedin hemi? hay ben senin okuduğun üniversitenin!
babnın varmak istediği yardımcı tema da bu. sen üniversite okuduysan ben de hayat okulu okudum, diyip şovunu tamamlayacak.
anne: aslında içi kıpır kıpır ama, kendine güveni yok. genelde kocasını gazlama yolunda çabalıyor. benim herif bilgi küpü maşallah diye içten içe coşuyor.
misafir: 'bizim oğlan bunların hepsini biliyor yav' cümlesi üzerine kurduğu felsefeyle ailenin orta yerine ateşi bırakıveriyor pezevek. tüm gözler, onun piçiyle hemen hemen aynı yaşlardaki evin küçük oğluna yöneliyor.
evin küçük oğlu: çok şey bekleniyor kendisinden. bu yüzden omuzlarında ağır bi yük var. sözlüye kalkmış gibi. misafirin önünde ailesini rezil etmek istemiyor. off, çekilecek dert değil! cevap c olabilir aslında. ama a da olabilir. her şey olur.
evin büyük oğlu: olayla pek alakası yokmuş gibi. şu anda ailesiyle bilgi yarışması izliyor ve dışarıda koca bi hayat akıyor. kahveye gitse? ha efendim baba, duymadım? ya soruyu kaçırmışım ben... zeynep'e de mesaj yazmadık, trip atacak şimdi.
hepsinden beteri, yarışma programıyla ilgilenmiyormuş gibi yapıp, arada bi iki soruya cevap vererek 'lan ben hepsini biliyorum da, tenezzül etmiyorum' triplerindeki eleman. az bi delikanlı ol!
yorgun görünüyorsun,
biraz uzan istersen
yazar gibi yapma artık,
daha henüz vakit varken
birkaç boş bakınız,
birkaç nickaltı
elimizde bunlar var,
mutlu olmaya yetmez ki.
bazı yazılar güzel
bazı yazılar boktanmış
bazı yazılar uzun
bütün mesajlar kısaymış...
- sen çaldır ben ararım, dedin. telefonu çaldırdık hiç çıkıp aramadın adi adam!
+ senin idrak yollarını sksinler! bunu mu anladın?
- polisi arayayım bari.
+ sen çaldır, onlar arar. ahaha...
işte biz o yüzden diyoruz arkadaş, 'bir kadın memesine ülkemi satarım' demiş bi adamın gazetesini, sırf sizin götünüzü yalıyor diye kutsal metin gibi algılamayın diye.
lafı fazla uzatmadan sizi bir alışveriş merkezindeki bi mağazanın (isim verip reklam yapmak istemiyorum) prova kabinine götüreyim:
- iç ses: 42'nin beli dar geldi, boyu iyi. 48'in beli anca oluyor lakin bacak boyu benim toplam boyumla neredeyse eşit. paçaları yaptırs..
+ bülent, nasıl oldu hayatım? giymedin mi daha?
- bb bi saniye bebeğim, daha giymedim (iç ses: paçaları yaptırsak bu sefer de varil gibi bişey olucak pantolon. alabildiğine geniş, alabildiğine kısa. off, rabbim ne yaptın sen yaa? gerçi, kabahati sana yüklememek gerek. bir altmış boya 110 santim bel çevresi tamamen benim bok yemem. bu pantolonla emel'in huzuruna çıkamam. offf.. ayrılsam mı ki kızdan? çok mu stres yaptım? abartıyor muyum acaba?)
+ bülent?
- bi saniye...
entrinin ilk cümlesini yazması için, sıkılmış emekli adamı sahneye davet ediyorum. buyur baba:
- bu ne? ne bu şimdi? niye benden habersiz oluyor ki bunlar? şam babasıyım ben zaten! pıh! peh! the! şam babası..
pek bişey anlamadım ben söylediklerinden. agresif! alabildiğine agresif ve alıngan. her şey önce kendisine haber verilsin istiyor. istiyor ki, kapısının önünde dilekçe kuyruğu olsun. yemeğin tuzundan tut da telefonun neden uzun çaldığına kadar her şeyi bilmek, kontrol etmek istiyor.
adamı takip edelim hadi. şu an belediye otobüsünde:
- dur tabii! her durakta dur! bizim hiç acelemiz olamaz hemi? ulan bunların alayını..
agresif! nedenini bilemem. dünyanın tüm çiçekleri toplaşsa gelse bilemez bu emekli öğretmenin neden agresif olduğunu. kaşlarının neden devamlı çatık olduğunu. bilemez. bilemez yiğidiiim bilemez kuzuuuum.
adamı takibe devam. şimdi de banka kuyruğunda:
- niye ilerlemiyor bu sıra? araya giriyorlar hemi? düzen yok intizam yok! ulan var ya..
yalnız, amcayı takip ederken onu tanımıyormuşuz gibi davranalım. yoksa er geç bi kavgaya karışacak bu. arada bizi de kötelemesinler.
muhabbet etmek istiyor sürekli. bunca yıllık emekli adam gözlemlerim şunu açıklıkla gösterdi: bunların ilacı muhabbet, sohbet. emekli adamın sıkıntısına maruz kalmış genç arkadaşım, sözüm sana. bu öğüdüme uy ki, emekliyle baş başa kaldığın zorlu anlarında bi nefeslik çıkış yolu bul, bir nebze rahat et. nedir? adama pas atıcan. tüm olay budur. örneklendirerek şereflendirmek isterim tespitimi:
- the! peh! niye çalışmıyor bu kumanda? bişey de düzgün olsu..
+ sizin zamanınızda da askerlik zordur be amca. hemi?
- vay vay vay vay. zor da laf mı! yyyirmi ddört ay yaptım ben askerliğimi. hey yavrum hey. kütahyalı bi assubayımız vardı, hiç unutmam...
gazı aldı. o konuşurken kendine zaman ayırabilirsin bebeğim. 30 saniyede bir 'hee, yaa, vay bee' gibi tepkiler vermek kaydıyla, uzunca bi süre rahatsın artık.
marx dayı, yanılıyorsam beni uyar. emeklilik, yeni dünya düzeninin büyük bir oyunu. nedir? menopozlu kadının manyaklıklarına karşılık bir sistem bu. çivi çiviyi söker hesabı. ya da dinsizin hakkından imansız gelir hesabı. ya da dedli deliyi görünce sopasını saklarmış hesabı.
amca, entrinin sonuna geldik. bişey diyo musun?
- eyi bok yediniz! ne oldu ki şimdi bu?
bu başlığa adam gibi 2 kelime yazmanın zamanı geldi.
çok gezmiyor ve iyi geziyor. bu çok önemli benim için. çok gezen papuç bok getirir zaten. gezmek için gezmeyen gezerlerden kendisi; bu da beşiktaş'da 19 numaralı formayı (kim olduğunu zaten biliyorsunuz) almasına yeter de artar.
sevim gibiler az ve seviyorum bu az olan gibleri. sevim taş gibi.
- dumura uğruyor musunuz?
+ yok be abi, orya ahmet abiler bakıyo.
- uğrasaydınız be ya. çalardınız bi iki de orda. iyi bahşiş verirler.
+ bu espriyi daha fazla uzatamıycam abi
- ben de
+ nalet ossun böyle espriye!
sözlükten çok adam gönderdim ben. dost gibi görünüp seri seri eksiledim. yıldırdım onları, bıktırdım ve de gönderdim işte. rakibim olabilecek herkesi bi şekilde soğuttum sözlükten.karma listesinin tepesinde (çok ulu bi yazarım ben) tek başıma kalıcam. ahahahaaa!
yukarıdaki paragrafın sahte oluşunu son gülme efekti ele veriyor galiba. çok adam gönderdim hakkaten. çok kereler de bizzat kendim gittim. gidiliyor yani, oluyor böyle şeyler. artık ağlamıyorum biliyo musun? artık üzülmiycem (bahçeli'de bi kafede oturmuş, arkadaşının beynini beynini sken, hayata karşı kabuğunun kalınlaştığını iddia eden sarı boyalı bi kızım ben şu an. artık ağlamak yok melis, artık yok!)
gitmese, okusak iyi olurdu tabii. lakin olaya şöyle bakıyorum ben artık: gitti kurtuldu lan, iyi yaptı. baş ağrıtmaya değmez burası. sahibinin umrunda değil ki ağam paşam, sen neyi düşünecen?
ayıptır söylemesi, dördüncü nesil hakkaten de iyi yazan (kime göre neye göre dedin evet. doğru, göreceli bişey bu. zaten bu entryi de ben yazıyorum. yani bana göre, taşşağıma göre) kafa dengi adamlar çıkardı. ama bi çoğu da bırakıp gitti. bu doğanın kuralı galiba.
uludağ sözlük genel anlamda boktan bi yer olarak bilinir, evet. ama çok eğlenceli, çok sağlam yazan en az 10 kişi sayabilir(d)im. önemli olan da bu zaten.
giden birinin arkasından bişeyler yazmaktan bıktım ben. ama adam bıkmadı:
- zall, nirolis de gitti
+ ahaha, gitsin lan nolucak!
- budur yani?
+ bi yazar eksildi, nolacak? bi feyk hesap alırım derhal, sayı aynı kalır. yani.
edit: imla.
şaka len, imla değil. bu kadar adam gitti, bi fatal gitmedi arkadaş! kazık çaktı adam. her zaman söylediğim gibi, fatal seni sevmiyorum ve bunun sebebini bilmiyorum.
iyice dağıtıp hırpani bi şekle bürünmüş fatma girik oğlunu sıkıştırıyormuş gibi gitsem o şoförün yanına, 'oğluuuuum yavruuuuum derdin nedir söyle kuzuuuum, ciğerimi parçaladın kuzuuuum' desem, derdini söyler mi acaba? derdini söyler de rahat bırakır mı bunca savunmasız yolcuyu, bunca trafik mensubunu? bırakmaz! çünkü bir şeylere fena halde sinirlenmiş.
gözlemleyelim şoförü. yaralı bir ayıyı, kuduz bir iti gözlemler gibi gözlemleyelim:
sinirli. çok sinirli. say ki, kendinden sonra yola çıkan dolmuş önüne geçmiş de yolcu çalmış. say ki, soldaki bayan şoföre sinirlenmiş. say ki, anasına küfretmiş birileri, say ki takımı yenilmiş, say ki karısıyla tartışmış, say ki geceye küsmüş, say ki... say say bitmez mına koyiim! her şeye sinirlenmiş olabilir bu herif. ve sinirini yolculardan çıkarmaya da kararlı. sert frenler, camdan dışarı sarkıp boşluğa küfür savurmalar, kasislerden altındaki otobüs değil de motosikletmiş gibi uçmalar, müşteriyi duraktan sonra indirmeler filan...
sinirli adam bi anlamda dokunulmaz adamdır da. 'ay bırak adam sinirli ayol' korku cümlesinin ardına sığınır bu herif ve durumunun tadını çıkarır.
geleneksel, birtakım şeylere fena sinirlenmiş yazar (evet, umut sarıkaya'nın bi kalıbıdır bu) cümlelerine başlıyorum izninizle: be hey, taşıdığı yolcuları patates çuvalı sanan herif! sinirlendiğin şey her neyse, onun da ağzına sıçiim, senin de! ağza sıçmak hafif mi oldu? hamına koyiim o vakit! lan işini düzgün yapsana yezit! az bi değer versene taşıdığın insanlara!
şu mübarek ramazan ayının akşam saatlerinde çok karşılaşır oldum bunlarla. it sanıyor ki tek oruç tutan kendisi! orucun kendisini agresifleştirdiğini ve it kadar kıymet vermediği müşterilerinin onu bu yüzden mazur görmesini ister. bu yüzden de basar gaza, basar frene, istediği durakta durur, istediğinde durmaz filan...
- meraba, ben pulp fiction. kanyon'dan bi iskender alın. çekinmeyin, alın. siz bi iskender alırsanız, garson kazanır, kasap kazanır, aşcı kazanır, iskender abi kazanır, dükkan sahibi paranın mına koyar... ekonomi canlanır! alın verin, ekonomiye can verin. bir de bi porsiyon tabata alın.
...ahahaa kerizler sizi! lan bırak reklamı da burya bak. skiyor bu adamlar sizi. vallaha bak. şu yukarda gösterilen tarife buzdağının görünen kısmı sadece. sonra dünyanın kazığı çıkıyor ortaya. yavrum, şişş burayı bi okuyabilsen! çok büyük kazık var...
güzel fakat paspal kızdan önce, paspalı açıklamayı bir borç bilirim. paspal, bu başlıkta kendine pek bakmayan, süse püse bulaşmayan manasında kullanılmıştır. tutanaklara böyle yazıla! kirvem, hallarımı böyle yaz, rivayet sanılır belki; gül memeler değil, domdom kurşunu ağzımdaki...
hazır şiire başlamışken, güzel ve fakat paspal kız için az önce yazdığım bir dörtlüğümü paylaşmak isterim, siz sevgili şiir dostlarıyla:
saçların yağlı olabilir, ve hatta dağınık
ama tiksinmez kimse senden, bir anlık.
ihtimal ki, paran yoktur kuaföre, süse makyaja
zaten gerek de yoktur boyaya badanaya...
evet sevgili şiir dostları, ahmed arif'in ardından gelen şu yukarıdaki dörtlük gününüzü alt üst etmiş, şiir kavramından tamamen soğutmuş olabilir. ama yani, 30 saniyede yazılmış bişey sonuçta.
adeta 'esas güzel benim lan' diye bağırır bu kız. yüzümde fondoten (ya da fondeten, fondöten) bile yok, modayla uzaktan yakından ilgim yok. ama allah vergisi işte, alayınızdan güzelim iddası taşır bu iddiasızlığında. bi kot bi tişörtle alayınızın hamına koyarım, saçımı tarama lüzumu bile hissetmem der adeta.
sinema tarihinden örnekler de verebilirim ama şu an aklıma gelmiyor. güzeldir, bakımsızdır, karizmatiktir de bu yüzden. 'ben pek önem vermiyorum böyle şeylere' naifliğinin yanı sıra 'vay anam babam vay, bakmayın böyle paspal olduğumu. siz hele mühim bi günde-gecede gelin görün beni. piiii' tehditkarlığı da vardır. vardır yani bence.
brüt beton ya da taş binalar gibidir. öyle cephe kaplamalarına, boyaya filan ihtiyaç duymaz. yağmur sularıyla yıkansa yeterdir, yıllar geçse de güzeldir.
bu kızı bu kadar yaladıktan sonra şu tavsiyede bulunmaktan da kendimi alamıyıciim: bak yavrum, bak bebeğim, tamam güzelsin. bakımsızlığın karizmasını da yüklenmişsin. lakin lütfen temizliği elden bırakma. banyonu yap düzenli olarak. koltuk altlarını al. lütfen.
- bu tatyana. alın bunu. saati 50 dolar. bunu alırsanız, 50 doların 20 doları tatyana'ya, 30'u bana kalır. ne olur? tatyana gider manavdan meyve-sebze alır. manav kazanır, toptancı kazanır, çiftçi kazanır. pazardan sütyen-jartiyer alır (ki bu şart), pazarcı kazanır, tekstilci kazanır. ekonomi canlanır. çıtır çıtır, kütür kütür para döner ortada. alın verin, ekonomiye can verin. tatyana, arkadaşa ver yavrum.
edit: lan bide, oyuncakçılı reklamda çok dikkat ettim, herif fiş kesmedi. nasıl işdir? önce alışveriş sonra fiş değil miydi biz küçükken?
kendimi forvete yazdım evet. kadroyu ben yapıyosam buna hakkım var bence. bence var. tandemde bluevelve ve grand ekinoks'un uyumundan faydalanmayı düşündüm. çok iyi anlaşacaklarına eminim. ileride deatly kaleciyi yalarken ben gol atmayı deniycem. bu benim basit planım.
bide top toplayıcı var: fatal. evet, fatal'ı hiç sevmiyorum ve bunun sebebini hiç bilmiyorum.
edit: paleface hazır olsun, her an oyuna girebilir.
2009-2010 sezonu başında elimizde neler var bakalım: (elimizde bunlar var mutlu olmaya yetmez ki)
bir adet mustafa denizli. çok teknik direktör gördüm beşiktaş'ın başında. çoğunu da sevdim. lakin, şampiyon yapmasına rağmen bu adamı hiç sevemedim. ne bileyim lan, sevemedim işte. günü kurtarmaya yönelik bi çabayla alındı zaten ve kafasındaki tek şey günü kurtarmak.
bir adet yıldırım demirören. dün gece yarım gibi, tam uykuya dalacakken televizyondaki alt yazıya takıldı gözüm. takılmaz olaydı anam, takılmaz olaydı babam! yemin ederim, gözüme uyku girmedi. uyuduğum az bi vakitte de rüyalarımda hep tabatalar, 8 milyon eurolar döndü durdu. bi gün bu adamı golf oynarken basacam. golf sopasıyla kalın ense köküne hafif bi darbe indirip etkisiz hale getirdikten sonra şu soruyu soracam: abi sen manyak mısın? senin kafan nasıl bi çalışma sistemine sahip? tabata ne lan? senin takımının yıldızı olan bobo'yu 5 milyon euro'ya satamamışsın 3 aydır. 2 ay sonra iyileşecek delgado'yu dondurmuşsun. ne idüğü belirsiz, gelecek vadetmediği gibi geçmişi de zerrece ışık saçmamış birine 8 milyon eu.. yok, dayanamıycam ve golf sopasını bi kez daha kullanma yoluna gidecem.
bir elimizde denizli, bir elimizde demirören var. hakkaten de mutlu olmaya yetmez ki. bir elimde skim bir elimde taşşağım olsa daha çok mutluluk verir. bu benim kendi görüşüm tabii. elin adamı o paralara brezilya milli takımından oyuncu çekip alıyor anam!
- zall
+ hı
- tamam aga, bundan sonra tek kelime yazmıycam sana ve seninle ilgili iddialara dair.
+ aferin
- ne halin varsa gör. senden pek bişey olmaz gbi bi kanaate vardım.
+ ama
- şişşşş, sus. şu güne kadar sustun madem, artık ağzını açmaya hakkın yok.
- zall
+ gene mi sen?
- günaydın. rüyamda seni gördüm. sözlükteki hesapların yarısı seninmiş. kah atatürk'e saldırıyomuşsun, kah dine filan. tıklayın, ooohh tıklayın daha fazla daha fazla diye iyice coşup çirkinleşiyordun. çok etkilendim lan. artık sol frame'de ne zaman kışkırtıcı bi başlık görsem acaba zall mı demekten alamıyorum kendimi.
- trt bu diziyi 10 bölümde bitirmiş. biz nası yayıcaz koca sezona?
+ yaprak dökümünü düşün, aşkı memnuyu düşün. onları nasıl uzattıysak öyle
- yani?
+ dizide sigişmedik karakter kalmayacak. ağa hanıma, hanım dayıya, dayı geline, gelin arabaya, damat eşeğe, eşek yönetmene hallenecek.
- zall, bi cevap ver hacı! doğru mu bunlar?
+ meşgulüm
- napıyosun?
+ sözlüğe aparat hazırlıyorum.
- anam kaldır başını da bişeyler söyle! kendimle konuşuyormuşum gibi oluyor böyle!
+ ...
- yaptın mı bunları zall? yalansa itin kurdun eline oyuncak olma, söyle!
+ ...
- kendi kendimle konuşuyormuşum gibi yaa
+ ...
- lan yoksa? sen, ben, ben, sen? hananıskiii!
+ ahahaa...
- zall, yetiş abi! götümlebaşlıklaraçıyorum diye bi troll sol frame'in hamına koyuyor!
+ meşgulüm şu an.
- ne yapıyorsun?
+ başlıklar açıyorum.
- lan?
+ ahahaa...