Eleştirmek doğal bir hak gibi durur öylesine ulu orta yerde gelen geçen alıp gitsin diye... bir nevi dünyanın en zahmetsiz işidir adına eleştiri dediğimiz yerden yere vurma sanatı... bir varlığın eleştiri bombardımanına maruz kalması için gözümüze ilişmesi yeter sebeptir çoğu zaman... keçi olup dereden atlayan koyunun bir kaç saniyelik boş bulunmuşluğunu eleştiririz bir ömür boş bulunmuşluğumuza inat...
bursa harmancık ilçesinde gün itibariyle bakkalların uykusunu kaçıran marketler zinciridir. biz hoş geldin demeden kendisi hoşbulduk demiş. bir hareket noktası yakalamak için sadece bu durum bile yeterlidir alabildiğine durağan yaşayan dağ yöresine...
ortak akıl biber gazı sıktığımız gösterici ve taş attığımız polisin aynı kişiler olduğunu kavrama yetisidir. yediden yetmişe herkes bütün ayrılıklara gayrılıklara rağmen ortak akıl çerçevesinde yavrularımıza bırakacağımız mirası korumanın yollarını aramalıdır.
öyle bir kampanya yapalım ki 'kampanya' sözlüğe girdiğine pişman olsun düşüncesinin ürettiği kampanyadır. acep malum zat ne düşünerek bu yola girmiş diye düşünürken taşın kuyudan çıkmaya niyetinin olmadığını fark edersiniz. isterseniz deneyip görelim:
1.günlük hayatında Müslüman olanlar ama sözlükte Müslüman olmayanlar silinsin (cam gibi, tahta gibi)silinsinler ki fabrika ayarlarına dönsünler... silinmeyi sözlükten atma olarak anladığımızda meydan kime kalır? tabi ki sözlükte Müslüman olanlara kalır ki bu durum öncekine göre daha vahim sonuçlar doğurur. (şaka bir yana geride 1 kişinin bile kalmama ihtimali var.)
2.virüs hızla yayılmış kuyuda Müslüman olmayan taşlar silinsin kampanyası sesleri yükseliyor...
en iyisi sessiz kalalım belki de kimse yok deyip gider...
durup dururken, aslında bana göre durup dururken anlaşılan 5 yaşındaki oğluma göre potansiyel enerjiyi kinetiğe dönüştürme ziline bir sebep çoktan basmış olmalı neyse akışı bozmayalım zira sözün bittiği yere doğru gidiyoruz. durup dururken oğlum elinde kumbarası ile karşıma dikildi. tam da "bu çocuk tasarruf işini abarttı" diye düşünürken o minik elleriyle kumbarasından çıkardığı 5 lirasını bana uzattı ve bütün masumluğuyla "al baba kendine birşeyler alırsın." dedi. işte o an benim için sözün bittiği andı. sadece anlamsız bir gülümseme ile mukabelede bulunabildim. o ise arkasında bir heykel bırakıp yarım bıraktığı oyununa döndü. babasını sadece resimlerden tanıyan biri için yaşananlar "tarifi imkansız duygular içindeyim" grubuna dahildi. ve artık bazı şeylerin gözle görülen elle tutulan bir hatırası vardı. orta yıpranmışlıkta bir kağıt beş lira.
alternatifsizlik düşüncesini besleyen ak parti dışındaki zümrenin başarısıdır. şairin dediği gibi memnun ki herkes yerinden dönen(değişime gelişime emek harcayan) yok seferinden...
"azrail herkesin ayağına gelir ve o ayakları yerden keser. asıl sen neyin tribindesin ayağına cebrail gelme olasılığı 1402 sene önce imkansıza demir atmışken."
halkın anlayacağı dilden konuşmak düsturunu yanlış anlamış kişi söylemidir. o zaman sana sormazlar mı babamızın çiftliğinden çıkanların fiyatıları pek mi makul seviyelerde. hem herşey herkesin babasının çiftliğinden çıkmaz öyle olsa uluslararası ticaret diye bir kavram olmaz. geçiniz bunları efendim geçiniz.
bir ayı ortalama 30 gün kabul edersek bu 720 saate tekabül eder. şehir şebekesini ayda 108 saat kesersiniz bir kişi değil herkes zorunlu tasarrruf yapmış olur. bu devlet denen mekanizmayı anlamak güç. bir gün çıkıp gaza basın der, başka bir gün frene basmayı tavsiye eder. bu millet belli süreliğine kdv ötv kalemlerini kısabildiği kadar kıssa ne yapacaklar çok merak ediyorum. ama biz rahatımıza düşkün bir milletiz borç yapar yine ayakta tutarız bu garip yapıyı. yani vazgeçmesini, olmasa da olur demeyi beceremiyoruz ve yok yere şikayetçi oluyoruz aslında destek verdiğimiz yapıdan.
yaşanan bunca acıdan sonra yüreklere su serpmek midir amaç bilemiyorum ama artık bunaldık. bir vatandaş olarak biz bilmeyelim gereken neyse yapılsın. gerekirse bir süre insanlar sussun, basın sussun. memleketin canına kastedenler susturulsun.
en güçlü ordu diye lanse edilen ordunun (abd) verdiği kayıpları düşününce aslında hiçbir ordu sanıldığı kadar güçlü değildir. çünkü insan faktörü vardır. hayat güzeldir. yargısız infaz yapmadan önce hain dediğimiz varlığa yokluğa mahkum itlerin seçtikleri yolları irdelemek gerekiyor. içinde insanın olduğu yapıda 7/24 teyakkuz sağlamak mümkün olsa bile böylesi kalleşçe saldırıları kayıpsız atlatmak mümkün olmayabilir. lütfen sıcak koltuklarımızdan ahkam kesmeyi bırakıp destek olalım. özellikle ateşin düştüğü yerdeki insanları daha fazla rencide etmeyelim. bizim ordumuzun gücü kayıp vermemesinde değil, bunca acemiliğe rağmen bir dakika bile tereddüt göstermemesinde saklıdır. sizin için her dakika şehadet şerbeti yudumlamaya hazır kıtalara saygı birazcık saygı...
toprağın 1 metre altında herkese yetecek kadar yer var. üstünü bozmayın güzel durmuyor. bu topraklar zaten üstünde güzel durmayanı erken rezervasyon kabul edip uygun şekilde altına alıyor. kimisine şehit muamelesi, kimisine leş...
patikada öküzlük yapmak öküzün kendi olmasından öte bir durum değilken, otobanda, duble yolda öküzlük yapmak yurdum insanının öküzleri itibarsızlaştırma çabasından ibarettir. ve bu uğurda yurdum insanı olimpiyat havasında bir yarış içindedir. tamam hayvanları çok seviyoruz, öküzün insanlığın gelişimindeki rolünü de yadsımıyoruz ama lütfen bırakın her canlı kendisini kendisi ifade etsin, nedir bu rol çalmalar?
ben askerdeyken deme cüretini gösteremeyecek yazardır. özellikle böylesi özel günlerde insanların gözüne sokar gibi ifade etmek de ayrıca başka bir tartışmanın konusudur.