yillarca baska bildigimiz lakin uc gun sonra mesut bahtiyar'dan sarkilar dinleyecegimiz sozluk. aktif hale gelmesi, islerlik kazanmasi icin cok caba sarfeden, cok emek harcayan birkac dostun hatrina basligi da ben acayim. seviniz.
Köşesinden verdiği hükümlerle, dünyalar kurup, hayatlar bitirdiği kuruntusuyla olur-olmaz her konuya burnunu sokmak nasıl bir ruh halinin tezahürüdür bilemeyeceğim ancak aklı başında her insanın sabrını zorladığı aşikar.
hazret, bugün yine köşesinde müthiş bir sorunu ele alıp, toplum ahlakına mugayir böyle bir densizliği! cezasız bırakmamış.
malum, tv dünyasına mensup, hangi vasfından ötürü gençlere örnek teşkil etmesi gerektiğini anlayamadığım -ki bu az veya çok her meşhurun, topluma örnek olma misyonu! da ayrı bir yazının konusudur- defne joy foster'ın ölümü üzerine hemen herkes fikir beyan etti, yazdı, konuştu.
olayın trajik olduğu ortada. hal i hazırda evli ve çcuklu bir kadının, başka bir erkekle, hususiyetle erkeğin evinde bir gece yarısı ölümü toplumsal normlar göz önüne alındığında garipsenecek bir durum. lakin toplumsal değerler her zaman doğruyu işaret edecek değildir diyerek, bu konuyu şahısların vicdanında çözmesi gerektiğini düşünüyor ve es geçiyorum.
benim özellikle değinmek istediğim nokta, toplumun ahlaki normları üzerinden, gencecik bir kadının acı ölümünün populist söylemlere malzeme edilmesi. işin garibi bu toplumun değerleri arasında, öleni hayırla yad etme, arkasından konuşmama ve zahiren, hatasına dahi tesadüf etse başını çevirme olduğunu bile bile, dalga geçer gibi mevtanın ardından yok evli kadının o saatte bekar adamla ne işi var, yok evde çocuğu bekleyen kadın bunu yapar mı?
yahu sapıttın mı be adam? sana ne? bana ne? insanlar, dilediği gibi bir hayatı yaşama hakkını ne zamandan beri sana sormadan değerlendirememeye başladılar? memleketin en çok satan gazetesi dediğiniz o mecmuada, kahve ağzıyla, ergen mantığıyla yaptığın ölünün arkasından prim kovalamak değildir de nedir?
"Kerem'in adını duyunca, Gökmen Özdemir'i aradım, Vatan'dan.. Arkadaşı..
"Sor bakalım kerataya, evli barklı ve çocuklu kadını niye götürmüş evine" dedim. "Sordum bile ağbi" dedi, Gökmen.. "Vallahi daha o gece tanıştık. ikimizin de kafası iyiydi. Gittik işte" demiş, Kerem.."
bakın bu alıntı, hıncal uluç'un yazısından. 'sor bakalım kerataya', 'evli, barklı ve çocuklu kadın' gibi ifadelerdeki kadını öteleyen, aşağılayan, çapkınlığı erkeğin en doğal hakkı, evli bir kadının başkası ile flört etmesini ise -ki doğruluğu bile kesin değil- zinhar yasak gören sakil mantığı sezebiliyor musunuz?
ahlak namına atıp, tutarken birisi de çıkıp demez mi bu had bilmeze; "bre adam sen evladın yaşındaki kadınlar ile düşüp kalkarken neredeydi bu basiret?"
ortada fol yok fos yokken tutup bunu birisi derse uluç'a, döner ona da "sana ne? istediği ile, istediğini yapar" derim ama bunları yapma hakkını kendisinde gören bir adamın ahlak bekçisi kesilmesi hiç de komik değil.
ben tüm bu kargaşadan nemalanma çabasını başlkta da belirttiğim gibi, ilgi muhtacı bir adamın kendi tatmini esnasında, etrafın ne diyeeğine aldırmadan attığı çığlıklar olarak algılıyorum. ve maalesef beni dahasına ikna edecek bir geçmişi yok hıncal uluç'un.
idare-i maslahatçı güruhun durup dinlenmeksizin, kendi iktidarlarının bekası adına kalkan yaptıkları bir iddia bu; "Bu coğrafyanın dinamikleri farklı"
hüsnü mübarek de abc televizyonuna verdiği demecin bir bölümünde;
"obama, mısır'ı tanımıyor. ben çekilirsem neler olacağını tahmin bile edemiyorum." buyurmuş. devlet namına iş görenlerin zamanla kendisini devlet yerine koyması görülmemiş şey olmadığı gibi mübarek vesilesi ile mısır'da karşımıza çıkması da ilk değil.
uğur mumcu suikastının ardından taziyeye gittiği eşine, "o tuğlayı çekerseniz, altında devlet kalır." tehdidinde bulunan mehmet ağar'da da aynı kibir göze batıyor. hoş, o kibrin görünmeyen yüzünde sırtını devlete dayamış, gücünü ancak böyle muhafaza edebilen korkakların telaşı da yer alıyor.
şimdi aynı yave, zulmün tecessüm etmiş hali, vicdan kavramından nasipsiz hüsnü mübarek tarafından, halkını tehdit etmek maksadıyla savruluyor ortalığa. buna aba altından sopa göstermek bile diyemeyeceğim. kendi güç ve iktidarını, o tiksinerek seyrettiği halkına devretmektense, onların canlarından, kendisinin dahi boğulup gideceği bir kan gölü oluşturmayı göze alabileceğinin sinyalini veriyor.
bize düşen de ancak mısırlı kardeşlerimize destek olmak;
Hüsnü Mübarek, tam 30 sene evvel Mısır Devleti'nin başına geçmiş, o gün bugündür de musallat olduğu halkının başından ezayı, cefayı eksik etmeyen bir lider. Bu otuz yıl süresince kendi zengin sınıfını, kendi bürokrasisini, kendi medyasını ve kendi kolluk kuvvetini oluşturdu.
Zengin sınıfını, ayaklanma başladıktan birkaç gün sonra uçaklarla yurtdışına kaçarken gördük. Kendi medyası ve bürokrasisi ise isyanın başından beri ülke sınırları içinde kararttığı, yabancı takipçilere de manipüle ederek ilettiği bilgileri servis etmekte. Zira sürekli geveledikleri bu birkaç bin muhalifin hareketidir yalanını, iki gündür Tahrir Meydanı'nda dünya alem seyretti milyonlar sayesinde. Kendi kolluk kuvvetine gelince, o Mübarek'in son kozuydu ve bugün o kartı oynadı. Mübarek lehine slogan attığı iddia edilen kalabalık, muhaliflere saldırdı ve muhalifler tarafından yakalananlarının, birkaçının üzerinden polis kimlikleri çıktı.
Şimdi bu adam despotizmin, tek adamlığın her türlü emaresini sergilerken ve bunu dünyanın gözü önünde yaparken, Mübarek'in diktatör olmadığını kabul etmeyen yok gibi.
Yaptıklarına bakıyorum;
Devletin koşulları ve parası ile, kamu ihaleleri aracılığıyla zengin sınıfını oluşturmuş.
Öyle veya böyle kendisine alternatif olabilecek, en ufak muhalefetin dahi sesini kesmek için cezaevine atmış.
ABD ile safları sıklaştırırken, Orta Doğu'da israil'in birkaç müttefikinden biriyken müslümaların hassasiyetleri üzerine oynamış.
Sayacak olsak, Başbakanımızın izlediği politika ile bire bir örtüşecek onlarca hamlesi daha var Mısır üzerine. Sadece şu zikrettiklerimi bile muhafazakar-zengin sınıfın yükselişi, atv özelinde kendi medyasını oluşturma, kck bahanesi ile halkın seçtiği kimi belediye başkanı, hepsi sivil siyasetçileri hapislere atma, ABD-Nato işbirliğinde politikalar geliştirme gibi örneklerle incelersek bariz benzerlik ortaya seriliyor.
Mübarek kendi yönetimini protesto edenlerin meşru hakkını gaspetmek için tren seferlerini iptal ederken despot ilan ediliyor ki öyle. Recep Tayyip Erdoğan ve kabinesi -hadi güncel olsun- torba yasaya muhalefet için gösteri düzenlemek isteyen kesk temsilcilerinin, ikamet ettikleri şehirden ayrılmasına bile izin vermezken ileri demokrasinin yılmaz savunucusu olarak lanse ediliyor.
şimdi başlığa bakarak tecavüz ve taciz olayı sürerken sesini çıkarmadan buna şahitlik edenleri kastettiğimi düşünenler olacaktır, peşinen söyleyeyim onlar şahit değil bizzat faildir gözümde.
benim burada değinecek olduklarım olayı okuruna duyurmakla mükellef bazı basın kuruluşları, özellikle de gazeteler. soruşturmanın sürdüğü, savcılık talebi ile gizlilik kararı alındığı hepinizin malumu ancak hiç değilse girizgahı itibarı ile bazı ajanslar bu haberi geçti ve hürriyet, radikal gibi gazeteler bu olayı duyurdu. fikren tamamen ayrı mecralarda bulunsak da bu haberdir ve beni bundan haberdar ettikleri için bu gazetelere minnet duyuyorum. ancak yine beni ergenekon, kafes eylem planı, balyoz darbe girişimi... gibi cidden sivil siyaseti sekteye uğratacak, ülkeyi kaosa sürükleyecek olayları duyurarak haberdar eden sabah, zaman, yeni şafak gibi gazetelerde iki gündür tek satır ne haber ne yorum görüyorum. tamam soruşturma aşamasında, tamam gizlilik kararı var, tamam kişilik hakları ama hiç değilse olayı ana hatları ile duyurun. bu kadar sessiz kalınması insanı şüpheye sevketmese de düşündürüyor.
manşetten, sürmanşetten doğan grubuna sallarken, haber kaçırmakla, manipülasyon yapmakla itham ederken sizi alkışlıyoruz ama aynısını siz yapınca bu size de öfke duymayacağımız anlamına gelmiyor.
yılmaz özdil'in sığ ideolojik tespitlerinden birisi daha. dün kaleme aldığı yazıda manipülasyonun şahını yaparak farklılıklardan, özgürlükten, sivil siyasetten ne anladığını ayan beyan ortaya dökmüştür bir kez daha.
muş'ta açılan davayı samsun'a alarak provokasyona gel gel çeken yargıtayın resmi sözcüsünün ağzına da başka ifadeler yakışmazdı zira.
kapatılan dtp nin eşbaşkanı, yasaklı siyasetci ahmet türk'ün taburcu olurken gazetecilere verdiği beyanatın özüdür.
suratına yumruk yediği anda bile ''provokasyona gelmeyin, sakin olun'' çağrısı yapabilen olgunluğa yakışır bir cevap daha vermiştir kendisi. 'adalet tokmağı' diye o yere batası yumruğa övgüler düzen ırkcı, bağnaz, yoz köşe yazarlarına da gerekli büyüklük dersini vermiştir.
geçtiğimiz hafta şampiyonlar ligi maçları esnasında papatyam ı yayınlayan star tv nin yayın direktöründen esinlenirlerse vah başımıza gelenler nidası eşliğinde karşılaşabiliriz bu durumla. boşa konuşmuyorum arkadaşlar; doğuş yayın grubu cennet mahallesi nin yayın haklarını satın almış diye duydum. bu akşam maç saatinde deneyeceklermiş, eğer tutarsa da the big bang theory nin yerine cennet mahallesi yayınlanacakmış.
burger king den acilen beklediğim atılım. içine girdiği her şeyi güzelleştiren bu müthiş sebzeyi bulun buluşturun bir yolunu da sokun bir burgerin içine. yapın lan bu güzelliği bize. işte o zaman sadece steakhouse ve sarımsaklı mayonezden başka sebeplerim de olur gelmek için.
başlığı açarken adam dedik ama tabi ki kadın da olabilir bu hemen feminst feminist çemkirmeyin. haftada en az bir kere, farklı ana haber bültenlerinde çıkar karşımıza bu adam. tv kanalının, özellikle de haber dairesinin çalışanıdır. çaycı, otur yerine çalışan dediysek o kadar da demedik. hem bir kere artık bütün ofislerde çay-kahve otomatları var, e o halde sen neden varsın? çık dışarı gözüm görmesin. hem çaycı maaşıyla ana haber bülteninde yayınlanacak düğünü nasıl yapacaksın oğlum söyletme beni akşam vakti.
neyse efendim nerde kalmıştık; çalışan dedik de aldanmayın hakiki adamdır bunlar. ya muhabirdir ki 1 mayısta sağlam biber gazı yer, daha da kısmetsizse göstericilerle polis arasında yumruk tekme içinde kalır. ya da ne bileyim töre cinayeti haberinin peşindeyken katilin amcaoğlundan ağzına ağzına yer cennetten çıkmayı. kameramansa hiç saymıyorum; o gavur ölüsü aletle omuzda koşturmak bile olimpiyat olmasa da şöyle gençlik ve spor genel müdürlüğünden esaslı bir madalyayı haketmesi için yeterli sebeptir erenler.
he diyeceksin; ulan olup olacağı 5 saatlik düğünden 35 saniyelik haber yapıyorlar, onu da 'evet şimdi bizden bir haber, ankara muhabirimiz falanca dünya evine adım attı' tadında bülteninin sonuna sıkıştırıyolar, ne destan yazdın adama diye. haklısın belki ama benim isyanım düğüne, evlenen adama ya da habere değil. yahu bir saat star tv ana haber bülteni izliyorum bundan daha ciddi haber bulamıyorum. önemli bişey demek ki arkadaş.
emekli hava pilot tuğgeneral ramiz ilker tarafından an itibariyle duvar gibi dikilmiştir. ulan soruyorum kendi kendime; 27 mayıs darbesini kim yaptı? baasçılar mı geldi yaptı? milli birlik komitesi emir-komuta zinciri dışında bir kalkışma yapan çete değildir de nedir? ama benimki de garabet ki ''şartlar tamam olunca ihtilaller milletlerin hakkıdır'' temalı inönü vecizesini savununan adam söylüyor bunları.
emekli amiralimiiz atlla kıyat tarafından ortaya bırakılan asrın tespiti. çeteleşmeleri ihbar eden mektubun sahibini kastediyor kendisi bu tanımlamayla. şahit olunan hukuk dışı olayın resmi makamlara iletilmesini fikir izharı zanneden insanların komuta kademesinden emekli olduğu bir ordumuz var. ne mutlu bize.
tamam sevelim, alıp bağrımıza basalım. agucuk gugucuk yapalım, gerekirse altını alalım ki daha şimdiden sıçmaya başladılar o kısmı çok vaktimizi alır ama azıcık da mantık bekleyelim. aptal başlıklarını da alıp geldiği yere gitsin haykırışıyla sonuçlanabilir neticede.
gece vakti, canlı yayında baklava yaptırıp yetmezmiş gibi bir de o çıtır çıtır, fıstıklı, hasyağlı baklavayı yerken insandan yükselen nida. yaktın yandırdın bizi saba tümer, bu nasıl insanlık, bu nasıl izleyiciye saygılı yayıncılık? allahında bul, o baklavayı yedin ya daha da rejim yapamazsın umarım. kurudum kaldım burda yemin ederim.
edit: özür diliyor, yetmezmiş gibi yağdırıyor çeşitleri. canımıza kastın mı var saba tümer?
yakarca edit: arkadaş kadının kahkahaları 'hansel ile gretel' deki cadının kahkahaları gibi gelmeye başladı.
bunu ilk olarak öne süren abinin/ablanın ben ruh sağlığından şüphe ediyorum. cinsel hayatında ne gibi eksiklikler olduğundan dem vurarak basit bel altı şakalarla sulandırma yoluna hiç girmeyeceğim ama kulak memesi kıvamı ne arkadaş? ayrıca kimin kulak memesi? şimdi efendim; ana ivanovic'in kulak memesi var, bir de sivasspor karşısında buz tutmuş kulakları ve yelken misali yaldır yaldır dalgalanan kulak memeleri ile umut bulut var. arkadaş hak aşkı için, şuna evrensel bir standart getirin de kurtarın beni bu sıkıntıdan.
efendim? o benim deliliğim mi?
vay canına, sen kulak memesi kıvamında hamur deyince efsane oluyosun, ben buna adam gibi bişey bulun diye haykırınca deli öyle mi?
asosyal; toplumsal hayata adapte olamayan, insan ilişkileri zayıf, çekingen karakterden kaynaklanan yalnızlık olarak tanımlanabilir de antisosyal ne lan? sosyal hayattan nefret eden falan demektir herhalde, kim uydurduysa bir yardımcı olsun.
jrr tolkien in yüzüklerin efendisi üçlemesinin temellerini oluşturduğu eseri. bilbo baggins in on üç cüce ve büyücü gandalf ile 'hırsız' olarak çıktığı yolculuğu anlatır ki yüzüklerin efendisi serisinde bol bol atıf yapılan olaylarla örgülenmiştir. biraz masal tadında olsa da kesinlikle okunması gereken şahane bi yapıttır. edinin efendim ilk fırsatta ve okuyun. ardından da güdük kalmış fantastik edebiyatımızın daha kaç fırın ekmeğe ihtiyacı var siz karar verin.
iyisin hoşsun da söylediğin şeyleri ölmeden de duyurmanın yolları var. girdiğin bunalımdan kurtulamayıp üstüne bir de toplumsal hassasiyet üzerinden ekmek yemeye çalışıyosun diyeceğim ama ölüyorsun ulan, yesen yesen ne kadar yiyeceksin. çok çok arkandan duyarlı adammış rahmetli derler. ne ilginç adammışsın bre.
edit:yaklaşık olarak 4 saat 35 dakika sonra idrak edeceğimiz gün osmanlıca sınavına girecek sözlük yazarlarıdır. moderasyon; istediğin gibi olduysa göz kırp, t shirt ünü salla, fituuu diye ıslık çal. ne bileyim yap işte bişey.
elde poşetler, omuzda çanta, zaten yorulmuşsun koca gün yetmezmiş gibi tam kapıya vardığın anda söner apartmanın ışığı. hay senin gibi ışığa bir, düğmeye iki derken önce omzunla denersin, yok olmaz. arkasından burnunla uğraşırısın. düştüğün duruma mı üzülürsün, ''ulan bi gören olsa amma da komik olurmuş. normal bişey aslında da mr bean gibi oldum yahu'' hezeyanlarına mı? yaktın yandırdın beni cimri yönetici, ya taktır şu fotoselli ışıklardan ya da al şu tatlı canımı ne bu zulüm.
zeki müren'den dinlereken pek bir hüzünlendiğim ''Veda Busesi'' nin son mısrasıdır. Aynı zamanda şu saat itibariyle ilk kez Pamela yorumuyla dinleyip daha da gama, kedere boğulduğumu hissettirdi bayram günü. ''yaşlandık erenler, yaşlandık'' dedirtme etkisi de varmış, şimdi farkettim.
edit:orhan seyfi orhon evladı için yazmış bu sözleri. çeşit çeşit aşk var arkadaş.
Almanya'nın Magdeburg Üniversitesi'nde öğrencilerin takvim çekimi için soyunmaları üzerine; yüce şahsiyet, ali değer morganize işler in sözlüğe son armağanı olan aforizmadır efendim. neymiş, anaları-babaları bu öğrencileri memleketlerine hayırlı birer evlat olarak yetişmeleri için üniversiteye göndermiş, onlarsa böyle garip işlerle uğraşıyorlamış. Allah Allah sana ne arkadaş, seni mi soydu adamlar, kendileri soyundu. He adamların ar duygusu yoktur, kendilerince sınırları kaldırmıştır o da bizi ilgilendirmez. Hem kuzum bu memlekette Osman Pamukoğlu'nun mitingelerini elli kişi ile tamamlamasını önlemek gibi önemli meseleler varken bıraksak bu Alaman rahatlığını.
şu anda 70. dakikası oynanan ve ikinci yarıda dani alves ile toquere nin karşılıklı golleri ile 1-1 devam eden maç. hafif sakatlığı ve 1 hafta içinde oynayacakları inter ve real madrid maçları düşünülerek kadroya alınmayan ibra yı arıyorlar sanki ama göreceğiz. bu kadar götü yere yakın adamın olduğu takımdan korkulur son dakikaya kadar.
edit:an itibaryile yapılan xavi(out) henry(in) değişikliğinin ardından ev arkadaşımın beni koparacağı maçmış aynı zamanda haberim yokmuş.
-hadi bakayım al yine stade de france daki gibi elinle de, görelim o manyak basklılar deveci armudu gibi oyuyolar mı oymuyolar mı seni.
olsadabirolmasadabiredit: berabere bitti 1-1. liderliği de kuvvetle muhtemel önümüzdeki pazar nou camp da geri almak üzere real madrid e devretti barca.
buna cevaben söylemiş. yahu siz ne utanmaz, ne sıkılmaz adamlarmışsınız. birinizin dilinin kemiği yok ağzına geleni olur olmaz yerde söylüyor. öbürünüz yapışmışsınız milletin yakasına ''urun, söyletmen'' diyosunuz 30 yıldır. anladık bize saygınız yok, kendinize saygınız hiç yok da o vıcık vıcık iğrenç çıkarlarınız için alet etmeye çalıştığınız kutsallarımızdan, büyüklerimizden, simgelerimizden çekin ellerinizi. yettiniz be kardeşim.
nevşehir de gerçekleşen olaydır efendim. her uçanı, her kaçanı mustafa kemal ile mihenge vurma alışkanlığının son kurbanı emekli paşamızdır. verilen gazın haddi hesabı olmayınca, paşamız kendisinden beklenenin vatanı kurtarmak olduğunu zannetmiş ve yollara düşmüştür. ha tabi, üniformasıyla değil de takım elbisesi ile siyaset yapması takdire şayandır amma velakin sonuçsuzdur. niyetinden şüphemiz yok ama birinin de çıkıp söylemesi lazım; geç dinlen paşam, sen üzerine düşeni muvazzafken ifa ettin, bırak herkes bildiği işi yapsın diye.
cahiller ve şürekasını gördükçe olur olmaz ağzımdan çıkan söz. adamın imla hatası yapmadan cümle kurmaya mecali yok, aforizma üstüne aforizma, beyan üstüne beyan. ne sosyoloji bırakıyor at koşturmadık alan, ne tarih ne psikoloji.
''sus canım kardeşim, sus şeker kardeşim. sıdkımız sıyrıldı sizden.''
geçen hafta yaptığı hat-trick yetmezmiş gibi an itibariyle osasuna karşısında fc barca nın tek golünü kaydetmiş olması hasebiyle akıllarıa gelen durumdur. guardiola ne yediriyo ne içiriyosa bu adama artık.
sözlüğün çeşit çeşit insan barındırması durumudur. hayır arkadaş sosyalisti, kemalisti, jakobeni, ülkücüsü, marksisiti, liberali anladık da ensest düşkünü, teşhircisi, tecavüz meyillisi de gelmiş yahu. 72 millete beşik oldun sözlük, daha da bişey demem.
yeni 'eğitim-öğretim' yılını beraber yürüdük biz bu yollarda şarkısı ile açan akademi. yalnız arkadaş hepsi kameraya bakarak okuyor da kime bu mesaj anlayamadım.
-abdulkadir şu sarı içten okuyo sanki.
-doğrudur sayın başbakanım.öğreniyorum hemen adını.
-şeyi sormayı unutma haaa,
-neyi efendim???
-bi sor soruştur bakalım, çakısı var mıymış, üç cocuk istiyo muymuş. gayretli adam lazım bize abdülkadir
-!!!!!!
