16 ağustos 2010 tarihli büyük insanlar başlıklı yazısında ifşa ettiği ve minnettar olduğu insanlar. yazıda ikisinin ismi geçiyor en azından. birisi bu devletin başbakan'ı recep tayyip erdoğan, diğer bu varlığını bu devlete düşmanlığa dayamış terör örgütü lideri abdullah öcalan.
"açıklar giderilmiştir ve başka açıklar var mı diye" cümlesinden de görüleceği üzere muazzamdır hakikaten.
not: içinde zall geçen başlıklar açılmıyor, böyle şifreli konuşuyoruz bizde napalım.
yavuz bülent bakiler'in son kitabı. kitabın tam adı 1944-1945 ırkçılık turancılık davasında sorgular savunmalar. türk edebiyatı vakfı yayınlarından çıkan kitabın tanıtım metni;
Türkiye'de 1944-1945 yıllarında dünyanın hiçbir ülkesinde olmayacak ve olması hayal dahi edilemeyecek bir cinayet işlendi.
Ülkenin en seçkin aydınları, yurtseverleri, ilim, fikir ve sanat adamları tutuklanarak, tabutluklara sokuldu, mahkemelerde süründürüldü.
Nihal Atsız, Orhan Şaik Gökyay, Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan gibi vatanımızın ve milletimizin büyük sevdal ıları, "vatan hainliği" ile suçlanıp bir buçuk yıl işkence altında kaldı.
Bu kitap, yakın tarihimizdeki zulümleri, haksızlıkları ve utançları, belgeleriyle ortaya koyan, hem millî bir ağıt, hem de herkesin dönüp dönüp bakması gereken bir ibret aynasıdır.
davut orucu. hz davut as bir günü oruçlu diğer günü oruçsuz geçirirmiş. ona atfen bir gün tutulup bir gün tutulmayan nafile oruca savm-ı davud denmekte. efendimiz de "(ramazan orucundan sonra) En faziletli oruç, kardeşim Davud'un orucudur. O bir gün oruç tutar,bir gün yerdi" (Buhari, Teheccüd, 7) diyerek tavsiye etmiştir.
savm-ı davud orucunun hergün oruç tutmaktan daha zor olması ise şöyle açıklanmakta:
"Savm-ı Davud'un fazileti zorluğu ile ilgilidir. Savm-ı Davud, hergün tutulan "Dehr orucu"ndan daha zordur. Çünkü nefs, devamlı surette oruçla ülfet edip bağımlılık kazandığında oruçsuzluk ona zor gelmeye başlar. Oruçsuzluğa alışınca da oruç zor gelir. Bir gün tutulup bir gün bırakılan Davud orucunda ne oruca ne oruçsuzluğa alışmak sözkonusu olur."
hakkında ekşi'den güzel bir fıkra'da kopyalayalım da tam olsun:
sscb'nin 20. yıl kutlamaları sırasında büyük iskender, napolyon ve hitler nasıl olduysa moskova'da bir araya gelirler. ağızları açık şekilde görkemliden öte şenlikleri izlemektedirler. geçit yapan tanklara bakarak kafasını sallayan hitler kayıflanarak der ki, bu tanklar benim olsaydı, ben bu kadar güçlü olsaydım dünya önümde duramazdı, şimdi her yer benim olmuş olurdu. büyük iskender gökyüzüne takılmıştır; eğer şu çelik kuşlardan bende de olsaydı her şey çok farklı olurdu der. ikisi kendisinden hiç ses çıkmayan napolyon'a dönerler, ee sen ne düşünüyosun napolyon diye. napolyon isvestia okumaya dalmıştır. 'böyle bir gazetem olsaydı waterloo'da kaybettiğimi bile hiç kimse bilemezdi' der napolyon da..
gökhan aydın isimli muzip bir gencin ümraniye soruşturmasındaki çarpıkları tiye almak için kişisel sitesinde hakkında yazılar hayali terör örgütü. peşinen bahsedilen kurum ve kişilerin gerçekle hiçbir ilişkisi olmadığını belirtelim.*
yazılardan bir alıntı:
"Yılda birkaç kere içinde kadarıyla Atilla, Muzaffer, Veli, Levent, Arif, Şener, Hurşit'in de bulunduğu yüksek mevcutlu bir grupla ibrahim'in evinde toplanır Godfather gecesi düzenlerdik. Üç film art arda ara verilmeden izlenir, filmler bitene kadar değil memleket meseleleri tek kelime dahi konuşulmazdı. Uyuyakalmak ise kesinlikle yasaktı. Bunu önlemek içinse ben filmleri değiştirirken; Sedat, kola ve popcorn ikramı yapardı."
zigana marka spor tabancalarla eylem gerçekleştiren bu örgütün bir de kimlik kartı var. ankara'da öğrenci ile tam bilet arasındaki 75 krşluk fahiş fiyat farkı sebebiyle de ego bandrolü yapıştırma yerini bile unutmamışlar.*
odtü siyaset bilimi ve kamu yönetimi bölüm sekteri. bölümün asistan ve öğrencilerinin dilinde hacer abla. sekreter diyip geçmeyin, bölümü tek başına çekip çevirir. o bölümün işleri onsuz mümkün değil işlemez. ufak bir sorun için her gün defalarca kapısını açındırsanız bile güleryüzlülüğünden taviz vermemesi alamet-i farikası.
"Sadat" seyyid kelimesinin çoğuludur. Sözlükte; efendi, reis, büyük gibi anlamlara gelir. Şöhret bulmuş terim olarak, ehlibeytten olanlar, tarikat büyükleri ve şeyhleri anlamında kullanılır. Kiram ise, kerim kelimesinin çoğuludur, cömert, şerefli, mümtaz şahsiyet anlamına gelir. Buna göre, "sadat-ı kiram" terkibi, şerefli büyükler anlamına gelir. Bu itibarla, bu terkip, belli bir tarikatın büyükleri için değil, herhangi bir tarikatın büyükleri, şeyhleri için kullanılabilen bir tamlamadır. Her grup kendi büyükleri için bunu kullanabilir ve kullanıyorlar..
- Şüphesiz, islam'da Ehl-i beyt sevgisi çok büyük önem arz etmektedir. Nitekim, Kur'an'ı Kerim'de, Hz. Peygamber (a.s.m)2in -insanlara hitaben-: "Ben peygamberlik hizmetime mukabil sizden bir ücret istemiyorum, yalnız sizden ehl-i beytimi sevmenizi bekliyorum." (bk. Şura, 42/23) demesi istenmiştir.
- Zeyd b. Sabit, Hz. Peygamber (a.s.m)'in şöyle dediğini bildirmiştir: "Ben size iki halife (benden sonra benim görevimi devam ettiren iki şey) bırakıyorum. Bunlardan biri; gökten yere uzatılmış Allah'ın kitabı, diğeri de ehl-i beytimdir. Bu ikisi (kıyamet günü) (Kevser) havuz(u) başına gelinceye kadar birbirinden ayrılmazlar." imam Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği bu hadis hasendir. (bk. Mecmau'z-zevaid, 9/162).
Bununla beraber, ehl-i beytten olanlar sadece tarikattakiler değildir. Tarikatların dışında olanlar daha çoktur. Bu sebeple, onları yalnız belli bir kalıba oturtmak doğru değildir.
bir bülent akyürek ifadesi. filistin'de yaşananların ardından cihad ayetlerini unutup sabır ayetlerine sarılan müslümanlara giydiren yazar, onları filistin için açılan kermeslerle vicdani mastürbasyon yapıp kendilerini rahatlatmak ve aslında yapılması gerekeni yapmamakla suçluyor.
--spoiler--
Ne zaman israil, Filistin'e bomba yağdırsa biz Müslümanlar "Cihad" ayetlerini saklayıp, bol bol sabır ayetlerine sarılarak kermesler kurup içli köfte, gözleme satarak, Filistin için günah çıkartıyoruz.
Gözlemeler yenilirken duvarlarda asılı resimlerde ölen çocukların kanlı suratlarını izleyerek "Oradan iki de ayran ver hele!" demeyi ihmal etmiyoruz. Aynı bilinçsiz, donuk bakışlar, aynı Kâbe'sini kaybetmiş vücut yalpalamaları, sessiz, sıkıcı ama bir cumartesiyi orada harcamanın yürek hafifleten tavrıyla dini vecibelerimizden "Cihad" emrini yerine getirmiş oluyoruz.
--spoiler--
prof. dr. ümit özdağ'ın asam'dan ayrıldıktan sonra kurduğu stratejik düşünce enstitütüsü, gavur deyimiyle think-tank. amaçları sitesinde şöyle sıralanmış:
21. Yüz Yıl Türkiye Enstitü'nün temel amacı, 21. Yüz Yılda Türkiye ve Türk Dünyasında gerçekleşmesi gereken politik, ekonomik, kültürel, toplumsal yeniden yapılanma ve küreselleşme çağında Türkiye'nin ve Türk Dünyasının rekabetçi bir kimlik kazanabilmesi ile ilgili radikal reformların fikri alt yapısını hazırlayan bir stratejik akıl merkezini oluşturmaktır.
21. Yüz Yıl Türkiye Enstitüsü bünyesinde dinamik bir anlayış ile geliştirilen proje, fikir ve önerilerin toplumsal bir etkinlik kazanması için her türlü basın ve yayın organı kullanılarak karar alıcılar başta olmak üzere topluma erişilecektir. Enstitü, başta Türkiye ve Türk Dünyası olmak üzere bütün dünyada benzeri kurumlar ile ilişki geliştiren, yeni ve etkili bir çalışma tarzını bilgi yoğun ve disiplinli bir anlayış ile uygulayan, derinlemesine analizler yapan bir kuruluş olarak ön plana çıkacaktır.
21. Yüz Yıl Türkiye Enstitüsü, bu amaçla, devlet ve bürokrasinin yeniden yapılanması, ekonomik yeniden yapılanma, uluslararası ilişkiler, jeopolitik incelemeler, bölgesel ihtilâflar, uluslararası sorunlar, barış ve savaş, terörizm, uluslararası ekonomik ilişkiler ve finans hareketleri ve kuruluşları ile merkezin uygun göreceği konularla ilgili kapsamlı araştırmalar yapan bir düşünce kuruluşu ve stratejik araştırmalar merkezidir. Ancak, 21. Yüz Yıl Türkiye Enstitüsü ayrıca,
- Faaliyet alanlarında stratejik bilgi bankası işlevini yüklenmeyi,
- Faaliyet alanlarında uzman yetiştirmeyi,
- Uzman kişi ve kurumlarla ortak siyaset plânlama çalışmaları yapmayı,
- Taraf olduğu protokollerde öngörülen faaliyetleri yerine getirmeyi,
- Bu yönetmeliğin ruhuna uygun olan, ancak yönetmelikte açıkça öngörülmeyen benzeri
diğer alanlarda faaliyette bulunmayı hedeflemektedir.
aynı isimle aylık strateji dergi de yayınlayan enstitütü'nün web adresi ise;
yayın hayatına yakınlarda başlamış internet gazetesi.
site yöneticilerinin ifadeleriyle "Doğru, tarafsız, ilkeli habercilik anlayışıyla hareket eden ve "Haberiniz olsun" sloganını kendine ilke edinen haberiniz.com Türk internet gazeteciliğinde büyük bir boşluk dolduracaktır."
yeniçağ gazetesinden tanıdığımız ceyhun bozkurtun yanısıra 21.yyte kadrosunun bazı yazarlarını da bünyesinde barındıran haberiniz.com milliyetçi kesimin yeni haber-yorum kaynaklarından.
futbol bizimmiş meğersem.*
--spoiler--
Orta Asya Türkleri ile ilgili "La Tartarie" adlı Fransızca eserde, Tsang kentinde, kız ve erkeklerden kurulu takımların ayak topu oynadıkları; bu meraklı ve heyecanlı oyunu izleyen Hiuan adlı bir Çinlinin şunları anlattığı yazılıdır: "... Büyük mabetlerde sık sık ayak topu müsabakaları yapılır. Bu oyunda topa elle dokunulamaz. Ya ayakla, ya da başla vurulur ve böylece topu hasım kaleden içeri sokmak için uğraş verilir...".
Öte yandan, ünlü Türk düşünürü Kaşgarlı Mahmud'un 25 Ocak 1072 ila 10 Şubat 1074 tarihleri arasında yazdığı ünlü eseri "Divan-ı Lügat-it Türk"ün ilk cildinin 323'üncü sayfasında eski Türk boylarının Orta Asya'da "Tepük" adıyla andıkları bir ayak topu oyunu oynadıklarından bahis vardır. Türklerin "Tepük" oynarlarken kullandıkları toplar, ilk dönemlerde oval kalıplara dökülen iğ arşağı biçimindeki kurşun kitlesinin üzerine keçi kılı veya keçe sarılmak suretiyle yapıldığı; zamanla bunların değişime uğradığı ve daha yumuşak cisimlerden yapılmış topların tercih edildiği, bunun için de içi hava ile doldurulmuş ve yuvarlanmış kuzu tulumlarının kullanıldığı yine aynı eserden öğrenilmektedir.
Eski Türklerin "Tepük" oyununu, belirli aralıklarla karşılıklı dikilmiş mızrakların arasından topu, ayakla vurmak suretiyle geçirerek sayı kazanma esasına göre oynadıkları bilinmektedir. "Tepük"ün, Orta Asya'da yaşayan Türk boylarında yüzlerce yıl oynandığına dair, "Hıtay-ı Name" ve "Baybars Tarihi" ile Ayasofya Kütüphanesi'nde 3029 numarada kayıtlı değişik kitaplarda da bahis vardır.
--spoiler--
la politique de la chaise vide. de galulle'nin akçt zamanında parlementonun güçlendirilmesi önerisine karşı uyguladığı süreci kitleme politikası. toplantılara katılmayarak karar alınmamasını sağlamıştır. müthiş bir diplomasi örneği. kriz lüksemburg uzlaşısı - luxembourg compromise ile çözülmüştür.
nasıl bir dava yönetmektir bu, nasıl lakayt konuşmalar öyle. resmen dalga geçiyor sanıklarla. nasıl bir hakim sanığın ifadesinden sonra "rahatladınız mı" der bilemedim. bazı ifadeleri okumak için:
ülkücülerin galip abisi, galip erdem'in bir yazısı.
Derin bir uyku içindesiniz. Rahatsınız, huzurlusunuz, memnunsunuz ! Olup bitenleri görememenin, uyandırılacağınızı düşünememenin keyfini sürüyorsunuz. Saadetinizin hep böyle devam etmesini, hiç uyandırılmamanızı isterdim. Fakat maalesef bir gün gelecek, siz de uyandırılacaksınız. Yazık ki o zaman, "Artık çok geç olacak !" Bir daha uyumak şöyle dursun yatak bile bulamayacaksınız. Ve o vakit, sizin hesabınıza üzülmek yine bize düşecek.
Biliyorum: Düşünmeyi sevmiyorsunuz. Düşünürseniz rahatınızın kaçmasından korkuyorsunuz. "Yuvanızın temeline dinamit koymak istiyorlar." diyoruz, aldırmıyorsunuz. Sözümüze kulak verirseniz, tedbir almak gerekeceğini anlıyor, zahmete girmek istemiyorsunuz. Bir tek endişeniz var: Gününüzü gün etmek, dilediğiniz gibi yaşamak.
Mücadeleden ürküyorsunuz. Öylesine ürküyorsunuz ki, sizin için yapılan mücadelelerle ilginiz olmadığını göstermek ihtiyacını duyuyorsunuz.
Memleketimizin bin bir davası var. Nizâmımızı yıkmak isteyen düşman kuvvetler sayılamayacak kadar çok. Diken üzerindesiniz. Fakat dikenli bir yolda ayağınızı yaralamadan yürümenin mümkün olmayacağını unutuyorsunuz.
Tehlikeyi görünce, korkulu bir rüya görmüşcesine, sırtınızı dönüyor, yeni ve eskisinden daha derin bir uykuya dalıyorsunuz.
Canınıza kastedenler, her geçen gün yatağınıza daha fazla yaklaşıyor, korunma imkanlarınızı gittikçe azaltıyorlar.
Hiçbir feryat sizi uyandırmıyor, tehlikeyi anlamanızı temin etmiyor. Yaklaşan düşmanın ara sıra yumruğunu yiyor, hassas bir yerinize iğne batırılmış gibi şöyle bir sıçrıyor, şaşkın şaşkın bakıyor ve sonra da sayın başınızı yastığa gömüyorsunuz.
Kurtuluş ümitlerine vedâ etmeden uyunmanızı istiyoruz.
iyi niyetimize akıl erdiremiyor, gayretlerimize yabancı kalıyorsunuz. Hatta biz olmasak daha rahat uyuyacağınızı sandığınız, bu yüzden bize düşman kesildiğiniz bile oluyor. Yine de baş ucunuzda davul calmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Gözünüzün açılması için ne mümkünse yapacağız.
Gafletten sıyrılmaya, biraz da sizin çalışmanızı bekliyorsak, acaba haksızlık mı ediyoruz ?
devlet memurluğu, başbakanlıkta danışmanlık, kültür bakanlığı müşavirliği, yazarlık galip erdem'in yaptığı işler arasındadır. fakat tüm bu görevlerden öte onu tanımlamak için bir sıfat gerekirse "ülkücülerin galip abisi" sıfatı merhum için yeterli olur.
Galip Erdem, 10 Mart 1930'da Rize'nin Fındıklı ilçesinde doğar Fındıklı 1954 yılına kadar Artvin iline bağlı, eski adı "Viçe olan, onbin nüfuslu şirin bir ilçedir.
Galip Erdem, Fındıklı'da "Ofluoğlu,, adı ile bilinen bir ailedendir. Babası, nahiye müdürlüklerinde bulunmuş Rasim Bey, annesi Pehlivanoğullarından Zekiye Hanımdır. Galip Erdem, ailenin tek çocuğudur.
ilkokulu Fındıklı 11 mart ilkokulunda bitiren Galip Erdem, babasının memuriyeti dolayısıyla, ortaokulu Bitlis ve Siirt gibi illerde tamamlar. Babası Erzurum Narman nahiye müdürlüğüne tâyin edilince, Galip Erdem de Erzurum da lise tahsiline başlar ve 1949 yılında LiSEYi pekiyi derece ile bitirir.
8 Kasım 1951 de başlayan yedek subaylık görevi, 31 Ekim 1952 de teğmen rütbesiyle biter. Ve 27 Nisan 1953'te PTT Genel Müdürlüğü Ankara Yenişehir Merkezinde ilk olarak memuriyete adımını atar. 7 Temmuz 1954 tarihinde memuriyetten istifa eden Galip Erdem , Maliye Bakanlığı Milli Emlâk Genel Müdürlüğünde tekrar memuriyete başlar. 6 Ocak 1955 yılında bu görevinden ayrılır. Daha sonra iETT idaresinde takip memuru olarak işe başlar. (7.7.1956) Ertesi yıl bu görevinden de ayrılır ve GlMA TAŞ' ye girer. Burada sigortalı olarak 476 gün çalışır. (3.8.1959) Bu arada Ankara Hukuk Fakültesinden mezun olur.
23 Kasım 1959 da Bayındırlık Bakanlığında Tevfik ileri'nin müşavirliği görevine başlar. Bu göre (bkz: )vi uzun sürmez. "Tercüman" imzasıyla fıkralar yazar.(1 Ağustos 1961) Yeni istanbul Gazetesinde fıkra yazarlığına devam eder. (1.1.1962) ve izmir'de avukat ihsan Koloğlu'nun yanında avukatlık stajını tamamlar.(1963)
10 mart 1965'te Zafer Gazetesinde fıkra yazarlığını sürdürür. Aynı çalışmaya Sabah Gazetesinde devam eder. 1.7.1966 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı Devlet Kitapları Müdürlüğüne müşavir olur, 2.4.1969 da tekrar fıkra yazarlığına başlar ve "Bizim Anadolu" Gazetesindeki bu çalışması, 31 aralık 1969 a kadar devam eder.
Galip Erdem, daha sonra Başbakanlık Plân ve Prensipler Dairesinde danışman olarak görev alır. 31 aralık 1969 dan, istifaen ayrıldığı 30.06.1973 tarihine kadar, danışmanlık görevini sürdürür.
1.2.1974 te Ortadoğu Gazetesinde tekrar fıkra yazarlığına baslar. 10.9.1975 te Başbakanlık Müşaviri olur. 22.7.1981 tarihinde Turizm ve Tanıtma Bakanlığında Genel Müdürlük Müşavirliğine nakledilir ve 24.2.1982 de yirmi yıl üzerinden emekli olur. Avukatlığa başlar. Bu süre altı yıl devam eder. Mamak ta görülen ünlü MHP ve ülkücü Kuruluşlar Dâvasının avukatlığını üstlenir, insan üstü gayretlerle fedakârane bir şekilde çalışır.
1987 de Meray'da (Merzifon Yağlı Tohumlar A.Ş) yönetim kurulu üyeliği, Konya Şeker Fabrikasında denetçilik görevinde bulunur. 1987 yılında Sosyal Güvenlik Eğitim Vakfı Başkanlığı vazifesini üstlenir. Daha sonra bu görevinden ayrılmak zorunda bırakılır.
15.8.1989 da Namık Kemal Zeybek'in bakanlığı döneminde Kültür Bakanlığı APK Başkanlığında APK uzmanı olarak tâyin edilir. Daha sonra üçlü kararname ile Bakanlık Müşavirliğine getirilir. (17.9.1990) Bilâhare, Türk kültürüne antipatisi olan Fikri Sağlar tarafından müşavirlikten alınıp 7.5,1992 de aynı bakanlıkta tekrar APK uzmanlığına tâyin edilir.
Bu görevde iken 10.3,1995 tarihinde yaş haddinden emekli olur. Böylece 26 yıl beş ay hizmeti dolayısıyla birinci derecenin dördüncü kademesinden emekliliğe hak kazanır.
1966 da evlenen ve 1974 de boşanan Galip Erdem'in 1969 doğumlu Bilge Erdem adında bir kızı vardır.
12 mart 1997 de Çarşamba gecesi saat 2210 da Ankara Gazi Hastahanesinde vefat eder. Cenazesi 14 mart 1997 Cuma günü öğleyin Kocatepe Camiinde kılınan cenaze namazından sonra Cebeci Asri Mezarlığına defnedilir.
Galip Erdem, Karakedi (1950). Tercüman (1960). Ölçü (1960) Sonhavadis (1961), Yeni istanbul (1962-1963). Düşünen Adam (1962) Sabah (1965), Zafer (1966), Oevfef (1969), Töre (1971), Bozkurt (1974), Ortadoğu/(1974), Ocak (1978), Yeni Sözcü (1981), Bakış (1981), gazete ve dergilerinde köşe yazılan, fıkralar ve makaleler yazar.
1958-1960 yıllarındaki Türk Ocakları Merkez Heyetinin yayın organı Türk Yurdu Dergisinin Genel Yayın Müdürlüğü görevinde bulunur.
Tercüman gazetesinde "Tercüman" imzasıyla ilk yazısını 1 A-ğustos 1961 de yayınlar.
6 - 7 Eylül 1955te, hâdiseler dolayısıyla, Topkapı - çapa dolmuşunda iken gereksiz ve sebepsiz yere içindekilerle birlikte Emniyet Müdürlüğüne getirilir. 45 gün Selimiye Kışlasında gözaltında tutulur ve daha, sonra suçsuz olduğu anlaşılarak serbest bırakılır. 54 kilodan 39 kiloya düşer.
Galip Erdem'in ilk yazısı "Beşsanaf adlı bir dergide yayınlanır. 1948 de yayınlanan şiirinin adı "Bayrak" tır.
Galip Erdem'in yayınlanmış eserleri şunlardır:
Ülkücünün Çilesi (1975)
Sosyalizm ve Milliyetçilik Üzerine Mektuplar (1975)
Suçlamalar (iki cilt) (1975-1976) Mektuplar (1984)
Galip Erdem'in kitap haline gelmemiş yüzlerce yazısı bulunmaktadır. Ayrıca yayınlanmamış elliye yakın şiiri mevcuttur.
Galip Erdem, yazılarında pek çok takma ad da kullanmıştır. Bunlardan Bilge Erdem, Elif Bilge, Murat Bilge, ilteriş Metin, Mehmet Rasim, Aptali bazılarıdır.
dursun ali erzincanlı'nın en sevgiliye 8 albümünün ön plana çıkan parçalarından. sözleri:
Allahın Adıyla Rahman Ve Rahim Olan
Onun adıyla isimler unutulur
isimler unutulur Unutturur Yaradan Adın Geçer
Kalbe Nur Gönle Safa
Eşşrefil Vera Seyyidina Hazreti Muhammet Mustafa
Adın geçer
Ebabil çığlığı vurur dağlarına
Ve gölgesi toprağına düşer
Toprak Sensiz karanlıktır mekke sensiz karanlık
Karanlıkta duyulan kürek sesleri
Karanlıkta açılan karanlık çukurlar
Karanlıkta bir kız çocuğunun anne diyen feryadı
Kranlıkta Bir kız cocugunun toprağa gömülen adı
Çukurun Yani Başında terlik belliki digeri ayağındaydı
Ve çukura bir yıldızın ışığı düşer
bu yıldız yazar gökyüzüne adını
Gökyüzüne sürünce cebrail kanadını
Rengarenk melekler iner semadan
Bir melek seslenir maberadan
Alemlere kutlu doğum haberini yayın müjde vermedik bir varlık bırakmayın
Ve ey medayin şefi titreyerek uyan
istahrabatta yanan eteşlere sön emri verilsin
Ey Kabedeki putlar yüzünüzü toprağa gömün
Ey toprak sahabe gölünün suyunu çek
Ey yer altı suları çıkın ve semaveyi doldurun
Ve durun durun sessiz olun
Bakın yıldızlar yaklaşıyor
Salkım salkım yıldızlar yaklaşıyor
Annesinin yüzüne işte gözleri gözlerinde simsiyah nur denizi gözlerine
Doya doya bakıyor hazreti Amine
Her asra uzanacak ellerinden öpüyor
Arşa reyhan kokusu salan o minik nefesini kokluyor
Cennet kokuları sarıyor gökleri ve yeri
Nurdan ayaklarını okşuyor annesinin eli
Ve eğiliyor kulağına ismini fısıldıyor
Muhammet Muhammedim
Adın Geçer
Beni bekliyordun beş süt kardeşten birisin
Hevazin sofrasında
Halimenin evinde şeref misafirisin
Adın geçer
Anasız kalırsın şehirlerin arasında bir elinden deden tutar
Diğerinden ebu talip
Seni büyütmek fatımaya nasipmiş
Şefkat kanatlarını yerlere serip saçlarını toplamak
Bir anne gibi saçlarını taramak ona nasipmiş,
Adın geçer
Haticenin kalbinde en sevgili yar
Haticenin evinde hazırlık başlar
Önce sadık rüyalar gece ne görürsen gündüz onunla şekillenir
Ve ardından geçince yanından
Ağaç yapraklarından sana selamlar gelir
Sen herşeye aşinasın herşey aşina sana
Ruhul kudüs inecek bugece nur dağına
Ağır bir yük binecek geniş omuzlarına
Adın geçer
Vahyin arafesinde nur dağının zirvesinde
Dünyayı teşrif buyurduğun gibi yine pazartesinde
Adın geçer
Hirayı vahyin kokusu sarar nur yağar nur dağına
Mübarek ayağına sabahın serinliği vurur
Ardından nurdan bir anafor kaplar hirayı
Ve insan suretinde cebrail karşında durur
Oku sen okuma bilmezsin efendim doğru
Ancak sen oku ki okuma bilenleri hepsi susacak
Allah seninle konuşucak
Oku yaradan rabbinin adıyla oku
O insanı bir kan pıhtısından yarattı
Oku senin Rabbin kalamele yazmayı bilmeden
insana bilmediğini öğreten bol kerem ve ihsan sahibidir
işte nur dağının Zirvesinden Eteklerine doğru inen son peygamber
insanlığın kurtuluşu inen bu nurda
Semada yıldızlar mekkede dağlar el bağlamış huzurda
Sevinin ey insanlar
Bu inen baştacımız ,övüncümüz ilacımız
Bu inen iki dünya servetimiz sevincimiz , acımız
Bu inen nur denizi verlığın en şereflisi
ibrahim milletinin biricik seyyididir o
Savaşların bileği bükülmemiş yiğididir o
Şanını Anlatmaya kelimelerin yok sonu
Çünkü onsekizbin alem onu Muhammet Mustafa diye tanır
Adın geçer
Yirmiüç yıl Süren ilahi davet
Alevden bir şehirdir mekkeyi mükerreme
Girdiğin kalbi ateşe vermek ister
Sonra hicret bir serinlik
Ana kucağı gibidir medineyi münevvere
Nazarınla büyür yesribin çocukları
Nazarınla taşları elmasa çevirirsin
Gökyüzünden ayet yağar cibril yağmurlarıyla
kalbine inenleri insanlığa veririsin
Ve sonkez Açılır semanın kapıları
Sonkez vahyi getirir cibrili emin sana
Sen hüzün peygamberisin ama bu son ayette daha bir hüzünlü sesin
Demekki gidiceksin efendim
Gidiceksin sen medine yetim fatıma yetim kalacak
Cebrail kapını son kez çalacak
Yanında ölüm meleği azrail girmiyecek huzura sen izin verene dek
Ne senden önce kimseden izin istedi nede senden sonra isteyecek
Demekki gidiceksin efendim
Matem şehri olacak medine kimse inanmayacak gittiğine
Taki sabah ezanını okurken bilal mübarek ismine sıra gelince
Ve bilalin sesi titreyince işte o an sensizlik kıyameti kopacak
Yıldızlara benzettiğin ashabın birbir düşücek toprağa
Ve ehlibeytin yüreği param parça olmuş gibi
işte fatıma zelzeleye tutulmuş bir dağ gibi Fatıma
Hazreti Aliye bakıcak ama bu bakış başka
Ey hasanın babsı diyecek
Resulullahı toprağa gömüp dönmeye kalbin nasıl dayanır
Onun üzerine toprak saçmaya gönlün nasıl razı oldu
Oysa o rahmet ve merhamet peygamberi
Fatıma zelzeleye tutulmuş bir dağ gibiydi
Ve adın geçer
Her asır adını hatırlatır müjdelediğin kardeşlerin gelir sonra
Abdulkadir geylaniler Şah-ı Nakşibendiler ,imamı rabbaniler
Adını ezberlettiler
Aşkını kalplere nakş ettiler
Şah-ı haznevinin bahçesinde nurundan bir güneş doğdu
Ve aydınlattı anadoluyu o güneşten güneşler doğdu
Söndürmesin Allah
Şimdi ne güzel güneş var semamızda Elhamdülillah
Adın Geçer
Bilalin bıraktığı yerden sayısız minareden ezanların yükselir
Susturmasın Allah ondört asrın ardından cıkıpta vatanından
Yeryüzüne yayılan Peygamber çiçekleri
Musat bin umeyr gibi uhud kokan elleri
Sevgini insanlığın kalbine merhem diye sürüyor
Onlar toprağın her karışında adın geçsin diye yürüyor
Durdurmasın Allah
Ve gün biter saat biter vakit gelir görmez olur gözler kulaklar duymaz olur
Diller tutulur dünyalık felakette biter saadette
Ama Efendim inşallah son nefeste Kelime-i Şehadette Adın gecer
Allahın Adıyla Rahman ve Rahim olan Onun Adıyla isimler unutulur
Unutturur yaradan adın geçer
Kalbe Nur Gönle Sefa Eşrefil Vera hazreti Seyyidina Muhammedinil Mustafa
özellikle dikkat edilmesi gereken sözleri:
Kalbe Nur Gönle Sefa Eşrefil Vera hazreti Seyyidina Muhammedinil Mustafa
ve
Her asır adını hatırlatır müjdelediğin kardeşlerin gelir sonra
Abdulkadir geylaniler Şah-ı Nakşibendiler ,imamı rabbaniler
Adını ezberlettiler
Aşkını kalplere nakş ettiler
Şah-ı haznevinin bahçesinde nurundan bir güneş doğdu
Ve aydınlattı anadoluyu o güneşten güneşler doğdu
Söndürmesin Allah
Şimdi ne güzel güneş var semamızda Elhamdülillah
Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbandyan'ın ermenistan ile türkiye arasındaki protokol hakkında verdiği demeç. bakanın ifadesine göre protokol tamamen ermeni tarafınca hazırlanmış, türk tarafı bir kaç ufak düzeltme haricinde protokole karışmamıştır. aynı bakan, sarkisayan'ın türk tarafına çok net bir dille diyaloğun sadece ön şartsız yürütülebileceğini, ankara'nın ise bunu kabul ettiğini de söylemiş. açıklamada bir diğer dikkat çekici husus ise karabağ sorunun kesinlikle masaya getirilmediğini ve getirilmeyeceğinin belirtilmesi.