bir ineklik hikayesidir. bir dizi çıkar milyon tane eşek tiksindirici bir ilgi alakayla takip eder sabah akşam üzerine konuşur. sanırsın ki o dizi olmazsa bunların yaşam amacı kalmayacak. sonra o dizi biter yeni bir diziye geçerler, aynı kısır döngü falan filan... arada bir eski dizilerini yad ederler.
bazen sırf belli bir örgüt bu tip herifleri parayla tutuyor da önünüze gelen her yerde diziyi övün bahsedin sevginizi belirtin diyor diye düşünmemek elde değil. çirkin görüntüler. dizi izleyene ya da diziye bir tepkim yok bu dizi övücülerine kılım. sana ne mına koyim? daha önemli bir işin yok mu? sabah akşam adamın düşünce baloncuğunda dizi ve dizi oyuncuları alıntıları otu boku yanıp sönüyor. tanrısallaştırmış resmen. zaten nerede bir şey uğruna toplanmış insanlar varsa sığır sürüsünden farkı yoktur.
bu kadarı kafi. bu hayatta görülmeye değer hiçbir şey yok, varsa da benim mecalim yok. haydi dünyanızı sikeyim! diyerekten göçüp gitme isteği, eylemsizliğin dibine vurma halidir.
nietzsche'nin pek doğru anlaşılmayan bir filozof olduğu hemen hemen her kesimce kabullenilmiş bir görüştür. o yüzden aşağıda yazılanlar belki benim algı yetersizliğimin ispatı, görüş yetersizliğimin sonucudur. yine de yanlış veya doğru nihilizmin babası diye tanımlanan filozof'un (gerçekten zekasını tartışmaya hiçbirimizin hakkı yoktur) aslında nihilizmin yanından bile geçmediğini düşünüyorum. şayet, onun tüm derdi bir umut kırıntısına tutunmaktan ibaret gibi. hatta o ne aradığının kendi bile farkında değil. insanın aşılması gereken bir varlık olduğunu savunuyor, ama öylesine çelişiyor ki bu kitabında. hala etrafta bin yılın kitabı diye dolaşıyor millet. bazen gerçekten insanlığın anlamak yerine sadece anlayamadığı şeyi yücelttiğini düşünmekten alamam kendimi.
zerdüşt efendi* her şeyi çamura bular, ne denli aptallık olduğunu söyler. (hoş, yalan değildir. katılıyorum bu düşüncelere sonuna kadar) fakat işin enteresan yanı, sürekli olarak duyulması gereken sevgiden bahseder. neye dair olduğunu belirtmeden, ima dahi etmeden. kendi yaşayışıyla uyarlandığında yalnızca kafasında oluşturduğu bir uydurmasyon ütopik hayaldir bu "sevgi" talebi demekten alamaz kendini insan. üstinsandan bahsedip durur, ardından "ölüm konuşmacıları" üzerine giydirir usanmadan. kendi yaptığı şey "ölüm konuşmacılığına" yöneltmekten başka şey değildir. pasif nihilizmin aşılmasını söyler inceden inceye... her neyse ne! dünya çapında kabul görmüş en büyük filozof, bilim adamı ya da bir başka şey... hiç fark etmez. her şeyin uydurma ve yapay oluşunu görmüşken hala sevgi aldanmacasını yaşatıyorsa fikrinde ya başarılı bir ironisyendir ya da aklını çoktan yitirmiş bir deli. umuda aç kalmış bir zayıftır o bahsettiği üstinsan. cesaretsizliğindeni enerjisizliğinden veya tembelliğinden dolayı ölüm konuşmacısı olmamışsa bir insan hangi akıl karşı çıkabilir bu hayata ürkekçe "sevgi" masalıyla tutunmak yerine bir an önce hayata gelme hatasının telafi edilmesi gerekliliğini? nihilist diye kabul edilmiş filozofun nihilizmden uzak oluğunu kanıtlayan kitaptır.
turgenyev'in o aklı basmaz cahiller tarafından abartılan "babalar ve oğullar" romanındaki bazarov'un nihilizm temsilcisi bir karakter olduğu kabul edilerek abartılması gibi. bunların nihilizmle yakından uzaktan ilgisi yoktur. hoş, gençliğimizi içerisinde en basit avuntulara kucak dolusu sevgi açabilecek kadar sahte, kişilik bulma telaşında, bulduğu kişilikle varlığını ortaya koyma hesabında olan insan varken neyin göklere çıkarılıp neyin yerin dibine batırılacağını beklemek apayrı bir aptallıktan ibaret.
diğer yandan her şeye yanlış deyip düşüncesini tanımlamadan, örneklemeden geçen tırtolar gibi yapmamak namına; gerçek nihilizmin örneğini de söyleyeceğim: cormac mccarthy'nin tiyatro oyunu olarak planlayıp yazdığı, daha sonrasında tommy lee jones'un hem yönettiği hem de oynadığı the sunset limited filmi asıl nihilist karaktere uygun eserdir.
hayaller üzerine oluşturulmuş yüce bir anlam, duygudur. kimse aşkta mutluluğa ermek istemez. yalnızca bin bir tane çözümü imkansız görünen zorluklar, sorunlar ister. bunlarla besler umudunu. zorluk ne kadar çoksa çözüm o kadar imkansıza yanaşır. ve imkansız olan hep göze hoş görünür. mutluluk denen uydurma kavram gibi herkes bu dünyada olmayan, üstün addedilmiş bir şeyin peşinden koşunca avunabilir ancak. çünkü herkes bilir, aslında bu hayatın baştan sona bir sıradanlık, bir bunaltı olduğunu. umut denen insan aklının uydurduğu hayale kapılıp yalan yere yaşar, bitirir. yine yaşar yine bitirir. vazgeçecek cesareti yoktur.
etrafındaki her şeye uydurmasyon bir sevgiyle yaklaşıp "ay inşallah canım yaa çok sevinirim yaa" diye söylenerek gezen bokun içinde boy vermişken hala umudun o sikimsonik ışıltısından bahsedebilen, hayatında gerçek bir dert sıkıntı görmemiş tırtoların kafasını ezme isteğidir. ey kör!
hayatın zevkli bir yanı olmadığını fark edebilme sonucudur. bir şeylerden keyif alıp, eğlenen insanlar gördükçe hepsinin ne denli gerizekalı göründüğüne kanaat getirmeye kadar gider. zira saftirikler mutluluklarının sonsuz ve ardışık olduğunu zanneder.
kızların "ay erkek dediğinin saçı 3 numara olacak ayol hihoahah" diye veryansın ettiği yavşaklıktır. yeni bir moda, yeni bir idoldür bu keloğlanlık. ortalıkta gabak kafasıyla gezip de şekil yapıyorum diyen insanlar alınmasın lütfen. aksine kabullensin. diğer yandan kızlar "uzun saç kıza özgüdür" mantığında ilerlerken saçını 3'e vurdurarak farklılık yaratmak isteyen çelişik dişi cinsler de mevcuttur.
peki neden yavşaklıktır? bu yeni dünyanın sikindirik modalarına kapılmış insanın aklından şüphe etmemek elde değildir çünkü. kumandalı oyuncak arabadan farkı olmayan bu beğeni düzeyi muamma insanlar otu ve boku bile moda olduğu sürece sevebilir. günün modası, keloğlan ve pipet kız... eski zamanlarda da şişman kadın ve yarma erkekti... şimdi kaslı erkek ve sıfır beden kız. neyse işte izlediğiniz reklamlar filmler birer sunumdur sizlere. sadece koyun gibi seyir haline geçmiş izleyici kitlesine, bir boka yaramayan malak gibi bakan bu tüketici ibnelere kapitalist formların oluşturduğu bu anlayış amaan neyse işte. çok da konuşmaya değecek bir konu değil. sadece hıyarca oluşturulan ve savunulan beğeni anlayışlarına bir tepkidir söylediğim. yalnızca kızlara ithafen değil erkekleri de kapsayarak söylenendir. geneldir. o öyle olacak bu böyle olacak diye bir şey yok. yoksa konu 3 numara değil. sikmişim 3 numarayı da. modanıza şekilci gençliğinize sokayım.
bu hissin ne aşkla meşkle ne arkadaşla dostla aileyle ilgisi vardır. umudunu çoğu zaman bir başka insana bağlarsın. ne zayıflıktır! bir başka sen gibi olanın seni yalnızlıktan çıkaracağını zannedersin. hepsi yalandır. kendine döner, kendimi bulmalıyım dersin. yalandır. bir şeylere yönelip bir şeyler yapayım kendimi avutayım dersin. o da yalandır. mutlu addedilmiş herkes bir avunmanın ve kandırmacanın pençesinde yaşamın ne olduğunu bilmeden geberip gidecek sefillerdir.
herkesten, her duygudan kavramdan, her şeyden üstün bir anlam bekleyip aramaktır yalnızın işi. kendini aşmaktır. bu sikik dünyanın üzerinde bir şey arar durursun. zaten bu yalnızlıktan, bu ümitsizlikten inanmadı mı herkes gökte oturan bir tanrıya? yalandır. bir sen varsın. senden ötesi yalan. yalnızlık var olduğun sürece taşıyacağın külfet, dünya dediğin ise tek kişilik bir hücre, zindan.
bu durumdan şikayet eden insanın sevgili yerine bir animatör bulması gerekiyor demektir. iki insan bir araya geldi diye laubaliliğin yavşaklığın alemi yok.