çok ufak bir değişiklikle leblebi gibi gol atacağına inandığım futbolcu.
arkadaş bu adam isimden kaybediyor en başta daha doğrusu soyisimden. kız gibi soyismi var adamın, gül der gibi gülizar der gibi. bak büyük golcülerin ismine batistuta, ronaldo, raul vs... hepsinde bir karizma var, vurursa gol dersin bu adamların ismini duyduktan sonra. ama koca stad güiza diye bağırsa ne olur bağırmasa ne olur, o isimle ancak gol pozisyonuna girilir başka bir şey olmaz.
işta tam bu noktada bu adamın avantajı ortaya çıkıyor, güiza dışında en delikanlısından iki isme sahip. çıksın bir spiker maç öncesi sorsun bu adama " bugün taraftar gol bekliyor senden, ne düşünüyorsun gonzalez diye?", tüm stad üçlü çektirsin gonzalez diye bağırarak, bu adamda ne ağlayan surat kalır ne de kazmalık. ilk maçtan atar 3 tane. ertesi gün birde gazeteler -gol-nzalez diye manşet attığı zaman, küçük emrah gider yerine tecavüzcü coşkun gelir.
taktıktan sonra yere bakarak yüründüğünde evin zemini sörf yapacak kadar dalgalı hale getiren araçtır. düz yerde yürüdüğünü bile bile çukura basıyormuş gibi temkinli davrandırır adamı, o kadar şizofrenik davranışlara sürükler ninenin torununu.
başlamak bitirmenin yarısıdır derler ya, işte başlamaktır adım atmak. ama bitirmek için koşmak gerektiğini bilerek atılan adımdır önemli olan, öbür türlü ya düşersin birkaç adımdan sonra ya da durur kalırsın ilerleyemezsin bir adım daha öteye. sen olmazsan bunun bilincinde karşındaki kişi istediği kadar desin sana tay tay, yaklaşamazsın bir adım bile o kişiye.
hani bazı filmlerde ya da sanatçılar konuşurken mesaj verme kaygısı taşırlar ya, bu da onun gibi bir şeydir. hatta aynısıdır ama burada önemli olan verilecek mesajın kısa olmasıdır. konuşma yapacak kişi, kafasından geçirdikleriyle "ulan öyle bir konuşayım ki hem mesaj veriyim hem de kısa olsun sonra yarın orada burada abi çok uzundu anlamadık demesinler" şeklinde bir kaygı yaşar.
+bıdı bıdı bıdı... ve son olarak dünya'da barış ve huzur.
- yüklem yok mu abi? anlayamadık konuyla alakasız bir yerde böyle girince.
ampulun yanıp sönmesi sonrası bir kez tavana hemen ardından kasadan gelen cızırtı nedeniyle yere bakma tedavisinin iyi geldiği fıtık çeşitidir. sonra birde hoparlör kontrolü için sağ sol yapıp kıtlatdığın zaman boynunu, hiçbir şeyi kalmaz.
ingiltere'dir mesela ya da almanya hatta fransa. bir olay olduğu zaman türkiye'nin karşısına dikilipte, yunanistan'ın sırtını sıvazlayan ülkeler işte.
yunan tarftarı gibi düşün ya da yunan yanlısının birleştirilmiş hali. he bu zamana kadar bu anlamda kullanılmamıştır onu bilemem ama kullanılsın bundan sonra işte, onca senelik kelime boşa gitmesin.
aslında kolay kolay kimsenin yapamadığı bir şeydir her ne kadar içinde kolay sözcüğü geçse de.
kişi kolay unutmaz da kendini başka şeylere vermeyi bu şekilde adlandırır. çünkü hemen unuttum, hiç etkilemedi denilen şeyler bile aslında bilinçaltında taptaze dururlar ve en olmadık zamanda çıkıverirler su üstüne.
ilk 5 dakikasını ve son 5 dakikasını bile izlesen etkileyebilecek bir filmdir.
edward norton oyunculuk konusunda döktürmüştür bu filmde hatta primal fear sonrası asıl patlama yaptığı film olmuştur ve hemen ardından fight club ile birlikte çift kaşarlı tost lezzeti vermiştir izleyicilere.
deneyip deneyip yapılamayan, yapılamadığı her dakika pişmanlık yaratan ve yapılmaması durumunda sınavlarda facia yaşanmasına neden olan eylem.
(bkz: ders çalışmaya çalışmak)
(bkz: bütünleme)
bekar hatun kişilerde "evde kaldım" hissi yaşatması muhtemel yaş. aslında daha önce başlar bu his belki ama 30 yaşına bir kaldığının farkedilmesiyle tavan yapar. hepsi için mi geçerli bu durum peki? tabi ki hayır. ama istisnalar kaideyi bozmaz. gerçi herkesin kendini istisna görmesi de kaçınılmaz ya neyse.
inilmesi gereken durağın son durak olması durumunda rahatlıkla yapılası eylemdir. lakin ara duraklardan birinde inilecekse durağın kaçırılmasına sebep vermesi olasıdır.
msn de konuşma sırasında işi çıkan yazarın"bir dakika bekle ben geliyorum" diyip gittikten sonra, dönüşte hem geldiğini belli etmek hem de konuyu devam ettirmek amacıyla söylediği cümledir..
özellikle geceleri uğraşılması güç bir konuda sıkıldım demek yerine söylenen cümledir. meali "bugünlük bu kadar yeter artık geri kalanına sabah bakarız"dır. ayrıca yeni sabahtan yeni şeyler beklemenin umudu vardır bu cümle içerisinde.
başlamadan yetişmek için ilkokuldayken hergün okuldan eve koşmama neden olan çizgi film. şut çekerken az mı tsubasa kimliğine bürünmüştüm. bir de kaleci vardı o çizgi filmde wakabayashi diye onun yüzünden de kaleye geçtiğimde şapka takardım.
(bkz: anı defteri tadında entry girmek)
(bkz: eski günleri yad etmek)
hiç kimse olmamasına, hareket eden birilerinin olmadığını bilmene, hatta hiç ses duyulmamasına rağmen bunları hissettiriyor. ya da genellememek lazım belki ben böyle hissediyorum. bir mezarlıkta bulunduğum zaman boyunca bir tane insan görmeme rağmen sanki bir seramoni ile girip, yine gel coşkusuyla uğurlanmış gibi hissediyorum. yukarılara doğru mezardan mezara atlayarak çıkarken sanki arkanda bir gruba önderlik eder gibi. düşsen sanki biri seni kolundan tutup kaldıracakmış rahatlığında.
belki küçüklükten kaynaklanan bir şey benim için. ama sanki benim için değil de herkes için aynıymış gibi geliyor. hani mezarlık bana sonradan mezarlıkmış gibi görünmeye başladı. sonradan anladım kaybedilenlerin orada olduğunu. öncesinde yokuşundan bisikletle indiğim bir cadde ya da ağaçlarından çitlembik topladıktan sonra en yüksek yerine oturup istanbulu izlediğim bir bahçeydi.
ama şimdi anladım ne hızla geçilip gidilecek bir cadde ne de keyfi çıkarılacak bir bahçeymiş.
orjinal ismi ghost rider olan, bence sinema seyircisinin salondan memnun bir şekilde ayrılmasını sağlayan, nicolas cage hayranı olmama rağmen acaba başrolde başka bir isim olsa daha iyi mi olurdu diye düşünmeme sebebiyet vermiş ama izlenilenilmesi gerektiğine inandığım film.
belki başrolünde nicolas cage yerine bir vin diesel olsa daha iyi olurdu. nic duygusal adamdır, gelmez böyle filmlere. face off da filan iyiydi ama nerde bir city of angels nerde bu ghost rider. ama xxx teki vin diesel i düşünürsek bu filmde olması durumunda süper olurdu dedirtiyor insana.
animasyonsa güzeldir diye genel olarak bir fikir oluşmuş olsa da diğer animasyonlara göre ayrı bir güzel olan, komedinin ağırlıkta olmasına rağmen yer yer duygusallık da bulunan, asla çocuk filmi diye nitelendirilemeyecek, oturup tekrar tekrar izlenesi, harika animasyon film.. alternatifler için;
(bkz: shrek)
(bkz: finding nemo)
(bkz: the incredibles)
kullanmak için bir neden sunulamayacak, kullananlara aptal diye hakarette bulundurabilecek, madde filan değil basbayağı zehir ulan işte diye insanı isyana sürükleyen, pis bir şey..
bir kaygı çeşidir.
özellikle bazı filmler böyle bir kaygı taşımaya başlayarak çekildiği takdirde ileride hasulat kaygısı yaşamaları olasıdır. toplumsal mesaj vericem derken aksiyon, hareket, akıcılık geri planda bırakılır.
sevginin en acısı, en üzücüsü, en dertlisidir ama aynı zamanda en güzeli, en büyüğü, en tutkulusudur. karşılıksızdır, platoniktir ama uzun solukludur, umutludur. bir süre sonra kişiyi sevmekten çıkıp, seviyor olmayı sevmeye dönüşür. farklıdır, tadılasıdır.
belki bir küçük tuzlu su damlası belki bedende birikmiş dağlar kadar acının içine sığdığı bir tanecik belki de kendini insan vücuduna sığdıramayan mutluluk patlamasının en anlamlı temsilcisi.
nerden bakılırsa bakılsın değerlidir gözyaşı. hiçbir neden yokken akıtılmış da olsa, acıdan kederden hüngür hüngür bir şekilde süzülmüşse de ya da sevinçten oluşup karşındaki kişiye sarıldığın sırada o kişinin omuzuna bir ıslaklık olarak bırakılmış olsada. hatta timsah gözyaşları diye sıfatlandırılmış bile olsa vardır bir anlamı onların. yanaktan süzülüp dudağın kenarından diline verdiği tuzlu su tadı önemlidir insan için. hele ki bu tadı biri için tadmışsan ne mutludur işte hem ağlayana hem ağlanana.
bazen gözde birikir birikir de bir türlü bırakamaz kendini aşağıya. korkar süzülüp yok olmaktan... o biriktikçe gözlerin içi parlar, bakışlar anlamlaşır ama görünenler bulanır. yanaktan süzülürken verdiği iz bile ayrı güzel gelir karşıdakine. hatta uzanıp onu silmek mutlu eder aynı anda iki insanı.
sözüm ona tutmamak gerekir içinde. içinden salıvermeli göz bebeğinin yanına yoldaş olarak. ama orda da tutulmalı süzülmesine izin verilmeli yanaklardan dudaklara doğru. ondan sonra bir el beklenmeli onu silecek ya da bir omuz. baktın hiçbiri gelmiyor yastığın da mı yok be insan evladı? boşver aksın yattığın yere. zaten öyle yapmıyor muyuz çoğu zaman?
evet evet kesinlikle böyledir.. çünkü çevremde ne kadar insan varsa, bunları toplayıp biraraya getirseniz ve bunların yüzde doksanlık bir kısmı üzerinden genelleme yaparsanız, etrafta bir sabah gazetesi görüldüğü vakit "günaydın nerde?", " bana da günaydını verir misin*" gibisinden sorular sormaları kaçınılmazdır.. 3-5 sayfalık ek, koca gazeteden daha fazla rağbet görmektedir...
daha iyi bir dünya olabileceğine inanan, bu inançları doğrultusunda bir şeyler yapmaktan çekinmeyen, hatta abartıp ölümü bile göze alan ve abartının sonucunda bu inançları uğruna ölen büyük devrimci...
ayrıca karizmatik, yakışıklı, doktor ve üstünde resmi olan t-shirtleri var...
(bkz: daha ne olsun)