Mumlar ölüyor karanlıkta,
Yutuyor karanlıklar alevi.
Doğan güneş karanlığa mahkum oluyor en sonunda.
Güneşten vazgeçiyor insan, karanlığa sarılıyor.
Bundan üşüyor insan işte.
Erkeği, erkeklik ezer mottosuyla getirilmeli dediğim hede.
"Madem eşitiz hadi buyrun eheheh" gerizekalılığı ile katılmıyorum bu önermeye. Sadece "anlamak" ve "anlaşılabilir" olmak için katılıyorum.
Tabii kadınların yaptığı erkeklerın yapmadığı şeyler için de geçerli bu durum.
varoluşun kendini tüketmesidir aşk. gariptir ki tükenirken var olabilmektir.
bundan mütevellit kendini tanımaktır aşk, yaşadığını hissetmektir.. Yokluğunda yine yaşadığını anlamaktır, savaş vermektir.
sırat köprüsüdür aşk. Kıldan ince kılıçtan keskindir. Yürüdükçe keser ayakları, kestikçe yürüdüğünü hatırlatır.
ikileme sokmaktır aşk. bu ikilemler arasında yaşamayı öğretir.
(bkz: medya okuryazarlığı)
Az biraz içeriğe odaklanın ne demek istediğini anlayın. Ulan bende muhalif adamım da muhalifin cahili hiç ama hiç çekılmiyor.
Çok hata yaptım şimdiye kadar, ders aldıklarımda oldu, almaya vakit bulamadıklarım da. Duyduklarım doğruysa zaferlerim de olmuş.. iyi ki yapmışım dediğim şeyler var, aynı zamanda keşkelerim de.
Şimdi yeni bir hayatım var, yeni insanlarla, yeni yerlerde, yeni zamanda. Eskilerde var ama çoğu eski yerlerde eski zamanlarda. Geri döndürmek istediğim zamanlar var, engellemek istediğim başlangıçlarda.
Ama ne yazık ki ''ama'' yazdığım zamana bile geri dönemiyorum. Hayatımdan aylar çalan insanlar.. iyi ki çalmışlar, iyi ki olmuşlar hayatımda, büyütmüşler beni.
Hafızamdan silmek istediğim görüntüler var, silemediğim. Sözler var duymamış olmayı dilediğim ama duyduğum. Kimilerin gözüne sokmak istediğim gerçekler var, bende saklı hala. Şimdiyse buradayım.
Nerede olduğumu bildiğim yerde.
sevgi kavramının tahlilini en iyi yapanlardan birisi olan erich fromm:
''Bir insan başka birine ne verir? Kendisinden verir; sahip olduğu en değerli şeyden, “yaşamından” verir. Bu, o kişinin yaşamını diğer insan için feda ettiği anlamına gelmez aksine kendi içinde yaşattıklarından veriyordur. Sevinçlerinden, ilgi duyduğu şeylerden, anlayışından, bilgisinden, mizahından, üzüntüsünden, içinde canlı olan her şeyden.'' demiş.
sevgi tükenmektir özünde.
Önemli olan kendini tüketmen karşındaki insan için değecek midir? Belki de en önemli soru budur.
Bu sorunun cevabı benim nezdimde kimse için değmezdir. Riyakarlık fıtratında olan insanoğluna hiç değmez hemde. Bundandır kendime sarılmam, kendimi herkesten çok sevmem.
Tanrının gözünden düşen adem ve havva gibi düştü benimde gözümden insanoğlu. Sevgim şeytanım, mutluluklarım melek oldu. Çok fazla umudum yok ama insanoğlu nasıl tanrıya umut besliyor belki değecek insanların umudu olmam mutlu eder beni.
en iyisi tükenmemek, tüketmek sanırım. Geç oldu ama tam oldu mutluluğun özü sanırım burada.
Maddi ve mental anlamda sürekli sizi sömüren kişiler.
Sadece anlatan, sizi dinlemekten yoksun insanlar.
Hayat kalitenizi olumsuz yönde etkileyenler.
Ki bu insanlar aynı zamanda olgun olmayan insan refleksleri gösterir ki o ayrı bir konu.
bir violinistin dördüncü teldeki yorgunluğu var üzerimde.
saf sevgimin içerisine hırs karıştığının farkına vardım. Ne zamandır sevilmeyi beklemek yerime sevmeye çalışmak, sevmek ama terazinin hep ağır tarafı olmanın öz saygımdan bir şeyler koparmaya başladığını hissediyorum.
isterdim ki yükümün birazını verip karşılığında sevgi alayım. Aptal olma mutlu! bu devirde fedakarlığı bile kendi çıkarları için yapar olmuş insanlar.
dilerdim ki benim yaptığımın fedakarlıkların birazını önemsese. Ah be mutlu habilin kafasına taşı indiren kabilde insan değil miydi?
umardım ki anılarımıza sarılsın.. Ama mutlu seninle geçirdiği günler seninmiş onun değil..
senle ilgili olan pişmanlıklarıma, hatalarıma sarılıyorum. içinde sen olduğun için değil sevgim olduğu için.
Ömür boyu yalnız kalacaksın. Ömür boyu sevilecek ama sevmeyeceksin senin lanetinde bu işte.
öncelikle aktroll olmadığımı belirtmek isterim. dileyen entry geçmişime bakıp bunu kolaylıkla anlayabilir.
muhafazakar olan ailem mhp'den akp ye bir oy verme süreci yaşadı taa ki son seçime kadar. Bu belediye seçimlerinde annem ve babam şaşırdığım üzere chp den yana oyunu kullandı.
şahsımın siyasi görüşü ülke genelinde tam tanımı ve örneği yanlış kullanılan ''sol'' yönünde.
Böyle bir girizgah yapmak istedim ki siyasi profilim anlaşılsın.
gelelim istanbul hakkında ki seçim sonuçlarına. Sayın imamoğlu'nun kazanması elbet sevinmeme vesile olmuştur. Yeni bir ses, yeni bir soluk, en azından ılımlı siyasetten beslenen bir istanbul başkanımız oldu umarım görevini en mükemmel ve bizlere en faydalı şekilde yerine getirir. Şimdiden başarılar diliyorum kendilerine.
Kalbim bu yönde de olsa mantığım yıldırım'dan yanaydı. Siyasi kariyer geçmişinde önemli noktalarda bulunmuş, özellikle istanbul gibi bir şehrin (iyi ya da kötü) ulaşım sorunlarına bir nebzede olsa can suyu vermiş, en azından büyük bir metropolun ağırlığını (partisi) ile beraber kaldırabilecek bir lider olduğunu düşünmekteyim. Hal böyle olunca özellike -fanatizm- duygularımı bir kenara bırakıp sayın yıldırım bey gönlümden geçmiyor değildi.
Sonuç olarak istanbul için güzel bir seçim oldu umarım tüm bu düşündüklerimi sayın imamoğlu boşa çıkartır ve daha da yaşanılası bir şehir sunar bizlere. Her iki tarafa da tebriklerimi sunarım.
unutmayalım ki şehirler partiler için değil, partiler şehirler ve ülke için vardırlar.
kafka'nın yabancılaşması üzerimde.
benim olan benim değilmiş hissiyatı üzerime lanet gibi çoktu. Aidiyet duygusunu alamıyorum artık. Hani dönüşüm kitabında samsa böcek olup dış dünya ile verdiği amansız varoluş sancısı var ya ama böcek olduğunu kabullenişi bende o hissiyat bile yok.
Galiba kafka'nın yabancılaşmasını aşmış durumdayım. iyi değilim bu aralar ama bu kötü gidişimde bana ait değil gibi.
neyse sosyal hayatıma dönüp rol kesmeye devam edeyim.
Anneyi sevmek.
Tabii ki şuanda annemi seviyorum değinmek istediğim konu daha sevginin ne olduğunu bile anlamlandıramadan, idrak edemeden o duyguya sahip olma hissi.
Bembeyaz bir dunyanın ortasında pembe kiraz çiceği algısi gibi bir algıydı benimkisi.
Allah sevdiklerimizi korusun.
anladığı anda uzatmalara oynuyor insan. bugün, yarın bitti bitecek söyleyecek şimdi korkularıyla günler zehir olmaya başlar. Beşeriz ya işte bunlar yaşandığı zaman bu sefer karşımızdaki insanı içimizde öldürmeye çalışırız ama olmaz, olduramayız.
gün gelir alıp karşımıza konuşuruz aman o söylemeden önce ben söyleyemeliyim, terk edilen ben olmayayım, terk etmek zorunda kalmasın kasmasın kendini diye yakınmaya başlarız. konuşmadan önce kafada o kadar şey üretir ki insan ayrılmadan ne söylesem de canının yanmasını sağlasam diye. bulunur bulunmasına ama söylenilmez nasıl söylenir ki be abi çıkar mı o sözler dudakların arasından!
söylenir söylenecek sözler bi anda tüm yük omuzlardan iner ama karşında ki insanın hiçbir çaba sarf etmediğini görünce, sevmediğini onaylayınca o atılan yükün beş katı biner omuzlara.
geriye kalan sadece içten içe lanet okumaktır neden sevmedin diye.
arada bir fanus etkisi yaşadığım doğrudur, sürekli konuşup kendi sesimi duymaktan öteye gidemez oldum. işin komik tarafı bundan yakınırken benimde bunu başkalarına yaptığımı anlamam. kim, ne konuşuyorsa dinliyormuş gibi yapıyorum aslında dediklerini anlıyorum, anlatılanlar üzerine fikir üretip, sunabiliyorum fakat zihnimi anlatılanlarla dolduramıyorum.
Bencil hissetmeye başladım bu konuda kendimi ama bunun sorumlusu da kontak halinde olduğum insanların olduğunu bilmiyor değilim. entryi göndermeden önce yani şuanda tam şimdi yine aynı şeyi yaptım gibi. karşıya hak verip sonra verdiğin hakkı çürütmekte ne mutlu delirdin mi allasen?
bugün bitirdiğim mükemmel ötesi kitap. izmit-kartal otobüsünde epey bi güldürdü.
aslında gülüşlerim bana abartı geldi ama w.s öyle bi ince ayarda tutmuş ki kahkahada attırır, ufak bi gülüşte. neyse efendim okumadıysanız şayet şiddetle tavsiye ederim gerçekten başarılı.
Mathieu Massovitz - la hain -
Nadin Labaki - et maintenant on va où -
Deepa Mehta - water -
The Salisman - Asgar Ferhadi -
About elly - Asgar Ferhadi -
Az buçuk beğenilen filmlere baktım halinize acıdım. Alın 3 5 tane kaliteli film izleyin ufkunuz genişlesin.
mutsuz olmam için o kadar sebep var ki sayamam şuanda.
nedendir ki her seferinde tutunacak bir şeylerim oluyor hep içimde umutlar yeşertiyorum. insanlar sorunsuz gibi düşünüyor beni bazen ''neyin var la mutlu'' diyecek insan aramıyor değilim.
ama kendime sarılmayı, yetmeyi o kadar iyi öğrendim ki tüm yaralarımı tedavi ediyorum artık. velhasıl kelam arkadaşlar sabah uyanıp perdeyi açtığınızda ışık gibidir mutluluk yeter ki siz o perdeyi aralamayı bilin.
Geçti dedikten beş dakika sonra geçmediğini anlayıp ciğerlerime kocaman kocaman havalar dolduruyorum.
Geçmiyor bitmiyor
Geçse gitse iz kalıyor izi nasıl siler ki bir insan nasıl bu kadar vurdum-duymaz olabilir hayata karşı.
Boşluklarından tutunma telaşına kapılmamalıydım anlam veremiyorum hiç bir şeye
Paçamdan akan hüzünler kahveme karışıyor bilincindesin değil mi ?
Olmazlara değil olacaklara yansa gönlüm keşke
Sana yansa ona yansa bize yansa düştüğüm gibi ateşe bulanmasa benliğim.
sizi yakana yakarım.
sizi zehirleyenlere inat zehirlenirim.
sizi bağımlı edenlere inat bağlanırım.
sadece 'ona' yakamam, zehirlenemem, bağlanamam. Bi 'ona'.