Ne kolay alırız o sözcüğü ağzımıza.
Kendimizi de sevdiğimizi de düşünmeden.
Ölüm.
Yaşanılan olaylar iki dakika sonra karşımıza mesaj verici herhangi bir şeyle gelir.
Birbirini sevenler için nasıl zor oldugunu tartışacak seviyede olamadım hiç ama,
Sevince en çok neyi istersin bunu tartışacak seviyedeyim.
O çok Mutlu olsun istersin, en çok o huzurlu olsun.
Ama aslında en çok ölmesin istersin.
Ölmesin.
Minicik parmağının ekrana iki kere dokunması yaşam belirtisidir.
Ve bunu bilmek iyi gelir.
O gece Bi nebze daha kolay uyursun.
Her gecen gün başka bişi öğrenir ya insan.
Birinin nefreti olmak, sevilmemek, aldatılmak, hiç görülmekten daha dibe batabiliyormuş insan.
Ölü yada diri, yani derin Bi boşluğa layık olmak.
Belki de doğrusu hep buydu da insan kendine yakıştırmıyor.
'Haberin var öldüğümden. Yoksa da içinde öldüğümdendir.
Ola ki dirime şahitlik etmek istersen, şifrem aynı.'
müziği seven insanların var olanı daha iyi kullandığını düşündürten özellik.
her tonunu duyarım kısacık telefon konuşmalarında.
delirircesine bağırmaz hiç ama kalınlaşıp incelen sesi duyduğum an onun tabiriyle ‘içime kaçar’ sesim.
şaşırılacak şey ama yine iyi olurum onu duyunca dahi.
neyse ki duyduğum için.
yanındayken hiç yükselip alçalan tonu kullanmadı.
derinden gelen romantik tonu duydum hep.
yan yanayken hiçbir sorun yaşayamadığımızdan sanırım.
belki bir gün hiç duymayacaksın bu sesi diyene kadar iyiydim, sinirlendiğini bildiğim halde.
sinirlenmek olağan bir şeydi, hep olan birşey, onu yaşatan birşey.
susmak.
gitmek.
o sesi duymayacak olmak.
bu geri dönüşsüz bir yenilgi demekti.
adeta bir bitiş çizgisine geldin uyarısı.
yada artık sana sinirlenmiyorum bile demekti.
herşeyi çok fazla düşünürüm de,
hem yumuşacık gelen hem içini parçalayan sesini duymadığımda nasıl olacağımı düşünmeye cesaretim olmadı pek.
olmasındı da.
en zor günlerimde kulağımda olan ses o oldu hep.
ya bundan sonrası?
sinirli ses tonu ayrı, kahkahalı sesi ayrı, gripli sesi ayrı, şarkı söylemekten yorulmuş sesi ayrı, sabah yeni uyanmış sesi ayrı, gece uykusuz kalmış sesi ayrı, üstümde gezindiği sesi ayrı, romantik sesi ayrı, başka insanların yanında olan sesi ayrı, işle ilgili konuşurkenki sesi ayrı, ailelerin yanındayken ayrıydı sesi.
hepsini duyduğum için kulaklarıma geliyor her tonu belki.
bunlardan mahrum kalıp, nasıl tam olunurdu?
konuşurken başka yerlere gidip geldiğim için söylemem gerekenleri unutuyorum yada söyleyemiyorum.
sevgililer günün kutlu olsun.
sesi de herşeyi gibi eşsiz olan insan.
ilk ve tek sevdiğim.
sanki daha dünmüş gibi demiş.
elimi tutup gözlerinle tutukladığın her an’a aşk diyorlar.
aşk…
o koca duyguları üç harf, tek heceye sıkıştırmışlar.
kitapların, filmlerin sonunda diken olan tüylerimin sebebi yaşattıkların, yaşadıklarım.
daha dün başkasının kokusunu soluyarak uyuduğunu unutup, belki yılların alışkanlığından yutkunmalarımı görmezden geldiğim, eşsiz üst üste dişlerinin göründüğü kahkahalarını hatırlatan şey.
ahh o günler, şimdi yabancı gibiler.
demiş.
yabancılamak, unutmaya yarım adım da olsa yaklaşmaktı.
her yeni güne uyandığımda en güldüğüm esprilerini hatırlamak unutmaya yardımcı olmuyordu.
biliyor musun?
ağlattıklarından çok güldürdüklerin ağlattı beni hep.
kayıp hissinden.
herşey hatırımda, sanki dünmüş gibi.
şarjım bitiyordu yazarken satırlarımı, bilgisayarımın.
komidinin altından uzandım, bir kurdele dolandı elime.
en son aldığın buketin kurdelesi miydi o?
gülümsedim.
yok edemiyordum hiçbir şeyi.
hiçbir şeyini.
birkaç gün önce aldığım kitabın fişini koydum kırmızı dosyamıza,
bir de en son fotoğrafını çekip attığım not kağıdını.
yetmiyordu sensizken, senden kalanlar.
eskileri hep diri tutmak için biriktirirmiş insan eşyaları.
çok azmış gibi çoğaltıyorum.
en korktuğum şey, bir anımı unutmak aslında.
önlem alıyorum.
bir gün alzheimer olsam dahi unutmamak için belki.
bugün farkettim ki, fotoğraflar.
vaktimi en çok geçirdiğim insanla o kadar az karem olmasına şaşırıyordum.
sonra düşündüm.
sahi çok mutluyken nasıl fotoğraf çekilirdi insanlar?
ben unutuyorum hep.
belki bi an geliyor tekrar aklıma, sonra yine unutuyorum.
anın büyüsünü bozmak gibi de geliyor aklıma gelince.
o bakışa durdurup insanların görmesi, beğenmesi, duyması için çabalamak mı, yoksa o anı yaşamak mı?
ben hep ikincisini tercih ettim.
sonra pişman da oldum.
iyi bir ressam olsam o kareleri çok güzel çizebilirdim.
hafıza konusunda şanslı olduğumdan her gece yatağımda bakıyorum sanki fotoğraflarımıza.
sonra ‘tehlikeli’ olduğum düşüyor aklıma.
susuyorum.
yazmıyorum.
biliyor musun?
aramanı istemiyorum.
aradığıyla bütün olacak diyorum.
evinde hissedecek.
tatili de evi de o olacak.
sevgililer günü o olacak, doğum günü o olacak.
ananesinin kanı ona ısınacak..
fa anahtarıyla besteler okuyacak belki.
bestelerinin hikayesi olacak.
sabahın ilk ışıklarına kadar konuşup onun nefes sesleriyle uyuyacak.
benim hayallerim başkasının gerçeği olacak.
sanki daha dün demiştin, bir yüzünü görmek istedim diye.
on dakika sonra yine başka bi ruhtaydın.
ve o gece başkasının yatağında.
alışmam gerekenler aynı tonda acıtıyorsa beni,
mutlu olmalıyım.
sevemedim başkasını senin gibi.
sevmedim aslında.
bilirsin, hiç kötü dileğim olmadı hiçbir zaman.
özdemir asaf'ın dediği gibi, olmaz ama olur da ‘başkasını seversem,
inan o zaman seni hayatım boyunca affetmem.’
Rüyamda gördüm seni.
Yanımdayken bile özlüyorken iki gündür uzun uzun konuşmamak bile ayrılık gibi gelmiş olacak ki sanki tüm gece rüyamdaydın.
Bu sefer uyandığımda hatırladığım bir rüya oldu.
Sevişiyorduk..
Sen yine tüm bedenimi ele geçirmiştin.
Sadece gözlerini ve ellerini gördüm bedenimde.
istekliydin.
Kaçamak bakışların yoktu.
istemiyorum seni demedin.
Zamanı var demedin.
içime girişini hissettim.
Gerçekti sanki.
Yada ben gerçek olmasını diledim.
ilk zamanlarımız gibi yumuşaktın bu sefer.
Sanki eline bir Cam vermişler gibi dikkatliydin nefesini bıraktığın yerlerde
Hep gezindiğin hep sana açtığım yerlerimde olmana karşın sanki ilk defa dokunuyormuşcasına şaşkındın.
Benimsin dedin.
Sadece benim.
Bunu duydugum her gün yeniden doğuyorum.
Gün benim için hiç olmadığı kadar güzel olacaktı.
Günaydın.
yine şükrettim bugün.
önceden de çok ederdim, bu dünyaya düşünebilen, hissedebilen, sevebilen bi canlı olarak dünyaya geldiğim için.
bir hamamböceği değil de bir insan olduğum için.
sonra bu insanı yaratan insan başka bir insanı daha yarattı.
milyonların arasından bir araya getirdi üstelik.
en büyük şükür sebebim bu oldu o sıralar.
ileriki zamanlarda birbirlerini sevdirdi.
benden çok seversen alırım onu senden dedi yaratanı.
aldı da.
hep en çok onu seviyorum dediği zamanlar gitti ondan sevdiği.
o da dualarıyla yaşadı.
böyle yaşamayı öğrendi, eksik ama hep yanındaymış gibi hissederek.
başka bir şükür sebebi seçtiği mesleği oldu bu insanın.
sınav zamanlarında aklının ucundan geçmediği mesleğini, okurken ayrı çalışırken ayrı sevdi.
ama aynı zamanda onu çekici kılan bir unsur olduğu ve ruh gelişimine katkı sağladığı için şükretti.
ten rengini de sevmezdi o zamanlar.
hatta insanların tek konuştuğu dalga malzemesi olduğu için güvenini yitirmişti.
o dalga geçmelerin altında özenme duygusunun olduğunu yıllar sonra öğrendi.
şükretmek için bir sebebi daha oldu.
herhangi bir duygu durumunda dinlediğimde hep o his oluşuyor bünyemde.
yutkunamama.
seslendirdiği şarkıların acıyı ve neşeyi birlikte yaşatmasıyla da alakalı değil bence.
sesinin kaliteliliği tamamen.
türevlerini dinleme şansını elde ederiz bir gün belki.
Seviyordum.
Onun beni uzaktan izlediğini bilmeyi.
Çoğu Zaman hissetmeyi.
Gözlerimi kapayıp keskin bakışlarını hayal etmeyi.
O yokken sinirleneceği bi konudan uzak durmayı.
Bu yüzden sanki beni tebrik ediyormuşcasina Mutlu olmayı.
Durduk yere suratına bakıp gülümseyince Allah tarafından essiz dizilmiş o dişlerini görmeyi.
Hiçbir zaman her istediğimde yanımda olmamışken onu hep içimde hissetmeyi.
Rüyalarımın bas kahramanı oluşunu.
Yatağıma yattığımda hiç ışıltısı sönmeyen gözlerinin aklımdan gidemeyişini.
Sabah uyandığımda ne olursa olsun uzakta Bi yerde nefes alışını hissetmeyi.
Kaybolduğum yerden beni çıkarışını.
Gittiğim tüm şehirleri anlamlı yapışını.
Küçücük odamda kapladığı alanın Kocaman oluşunu.
Elime aldığım her şeyde onu görüşümü.
Vücudumun her noktasındaki izlerini.
Onun için dünyaya gelmiş olma hissini.
Tükenmeyen ona ait olma isteğini.
Söylediği her cümlenin günümün sonunda beni Mutlu edişini.
Müziğinin o güzel sesinin hep kulaklarımda oluşunu.
Sahip olduğum her şeye memnun oluşunu.
Sinirini.
Kıskanç olmadığını söyleyip önüne gelen herşeyden nefret edişini.
Hayallerimin sahibi oluşunu.
ilk ona açtığım hep ona açacağım gizli bahçelerimi sahiplenişini.
Sevmiyorum deyip sevişini.
Gidicem deyip gitmeyişini.
Nefret ediyorum deyip daha çok isteyişini.
Seviyordum.
Kadınların hemcinslerine cinsel, duygusal haz duyduğu cinsel yönelim.
biseksüellerle çok karıştırılan yönelim aynı zamanda.
bir kadın bir kadından hoşlanıp, ilişki yaşayıp sonrasında bir erkekle ilişki yaşamışsa, heteroseksüel değil biseksüel olmuş oluyor.
yada ilk ilişkisi erkek ve sonrasında kadınla ilişkiye girmişse bir kadın, erkeklerde aradığını bulamayınca kadın bulmuş olmayıp, biseksüel olmuş oluyor.
lezbiyenler ise sadece kadınlarla birlikte olan kadınlardır.
iki çeşit lezbiyen vardır.
feminen ve maskülen olmak üzere.
maskülen lezbiyenlerin dışarıdan bakıldığında maskülen oldukları anlaşılabilir fakat bu feminen lezbiyenler için geçerli değildir.
feminen lezbiyenlerin dışarıdan bakıldığında heteroseksüel bir kadından farkı yoktur.
onu ancak hoşlandığı veya hoşlanabileceği bir kadına bakışında görebilirsiniz.
bir kadının bir erkeğe aşık olması kadar olağandır bir kadının bir kadına, bir erkeğin bir erkeğe aşık olması.
eğer bu bir hastalık olsaydı yüzyıllardır bir tedavi bulunabilirdi.
ki zaten tüm bu dışlanmalar karşısında savaşmayı seçmek akıl karı değil.
her insan gibi içlerinde sevgiden başka bir şey bulunmayan tür.
seçtikleri beden ve onun içindeki benzer ruha sahip olmak, ait olmak yönelimindeler.
Kendinize sağlam karakterde bir Koç Burcu edinin derim.
Korkuyu, nefreti, mutluluğu, seksi, sahiplenilmeyi, sevmeyi, sevilmeyi, kızgınlığı öğretirken yanınızdan bi an olsun ayrılmayacaktır.
Öyle cici cümleleri her zaman duymayı beklemeyin. Gizeme bayılır.
Sen seviyorum demek yerine sahibin benim der.
Seni özledim demek yerine niye aradığımda açılmıyo o telefon der.
iltifatlarını binde bir duyarsınız. Kelimelerin dile düştüğünde anlamını yitirdiğini düşünür.
Peki sevildiğinizi Nasıl hissedersiniz?
Söylese daha az etki yapar çünkü dilden çok davranışlarıyla hissettirme alanında uzman.
Günlük hayatta yaşadığınız sorunlarla alakalı çözümler bulur, gücünü gösterir ki güçlü durmayı öğretebilsin.
istemiyorum seni de der kimi zaman.
Gözleriyle yalan söyleyebilseydi inanırdınız.
O masum ve istekli bakışları 'istemiyorum seni' sözleriyle daha anlamlı olur.
'Ne kadar çok istediğimi bilme, incinirsin' der gibi bakar.
Duysanız bu kadar anlamlı olmazdı.
Gizemli hallerini bu yüzden seversiniz.
Bilinmeyen her zaman daha çekicidir çünkü.
'Sana söylemek istediğim en güzel söz, henüz söylememiş olduğum sözdür. demiş nazım' diyince içinizdeki kelebeğin hala orda olduğunu hissedersiniz.
O kelebeğin bir gün öleceğini söyleyen yazarların,şairlerin, bestekarların gerçekten sevilmemiş sevmemiş olduğunu anlarsınız.
Ve hayatlarından 'böyle' bir koçun geçmediğini.
insanların ayırt edici özelliği.
Her zaman kulaklarımda olan bir ton var.
Gripken de iyileşince de kulaklarıma çalındığında içimin ürperebildiği.
Romantik ama keskin.
Kararlı ve baskın.
Yumuşak ve kelimelerin yavaş ve derin biçimde dilden döküldüğü o ton.
ilk saniyeden itibaren yine kalp ritmim olağan atışından farklıydı.
Heyecan verici o mesajın ardından gelen o uzun telefon konuşmasının ilk saniyesiydi bu.
Herşey gerçekti.
Sesi, zor nefes alışı ve nefesi zar zor verişi.
Cümleleri. O Afilli, yürek hoplatan cümleleri.
Sesi, o gripli sesi.
Sahi Bi insan gripken bile bu kadar etkileyici olmayı Nasıl bilebilirdi.
Konu onun sesi olunca, birşeyleri sorgulamıyor insan.
Sadece dinliyor.
Bazen şarkılarını, bazen özenerek seçip söylediği o cümlelerini.
Öylesine sevmiş ki beni.
Beni neden sevmiyor diye ağladığım gecelerden utandım.
Öyle içindeymişim ki yalnız bedeninde değil ruhundaymışım meğer.
Binde bir de olsa;
Kadınım dediğinde,
Hep içimdesin dediğinde,
Seviyorum dediğinde sorgulamasaydım.
Öylesine seviyorum ki onu.
Yaşamımı oluşturan herşeye herkese karşılık onun o güzel ses tonu.
Evet ben bugün sayamadığım bi çok kere olduğu gibi aşık oldum.
Sevmeyiz biz aşktan bahsetmeyi.
Yaşadığımız şeye aşk demek onu sınırlamak, Bi kalıba sokmak gibi gelir.
Oysa yaşanılan şey, ne bir kitaba ne bir filme ne bir şarkıya ne yazılan uzun yazılara karşılıktı.
Sanırım kulağımdaki sesin olduğu müddetçe bunu sana söylemekten bıkmıcam.
Ömrüm senindir.
insanların ayırt edici özelliği.
Her zaman kulaklarımda olan bir ton var.
Gripken de iyileşince de kulaklarıma çalındığında içimin ürperebildiği.
Romantik ama keskin.
Kararlı ve baskın.
Yumuşak ve kelimelerin yavaş ve derin biçimde dilden döküldüğü o ton.
ilk saniyeden itibaren yine kalp ritmim olağan atışından farklıydı.
Heyecan verici o mesajın ardından gelen o uzun telefon konuşmasının ilk saniyesiydi bu.
Herşey gerçekti.
Sesi, zor nefes alışı ve nefesi zar zor verişi.
Cümleleri. O Afilli, yürek hoplatan cümleleri.
Sesi, o gripli sesi.
Sahi Bi insan gripken bile bu kadar etkileyici olmayı Nasıl bilebilirdi.
Konu onun sesi olunca, birşeyleri sorgulamıyor insan.
Sadece dinliyor.
Bazen şarkılarını, bazen özenerek seçip söylediği o cümlelerini.
Öylesine sevmiş ki beni.
Beni neden sevmiyor diye ağladığım gecelerden utandım.
Öyle içindeymişim ki yalnız bedeninde değil ruhundaymışım meğer.
Binde bir de olsa;
Kadınım dediğinde,
Hep içimdesin dediğinde,
Seviyorum dediğinde sorgulamasaydım.
Öylesine seviyorum ki onu.
Yaşamımı oluşturan herşeye herkese karşılık onun o güzel ses tonu.
Evet ben bugün sayamadığım bi çok kere olduğu gibi aşık oldum.
Sevmeyiz biz aşktan bahsetmeyi.
Yaşadığımız şeye aşk demek onu sınırlamak, Bi kalıba sokmak gibi gelir.
Oysa yaşanılan şey, ne bir kitaba ne bir filme ne bir şarkıya ne yazılan uzun yazılara karşılıktı.
Sanırım kulağımdaki sesin olduğu müddetçe bunu sana söylemekten bıkmıcam.
Ömrüm senindir.
Bir gün yine yanında olucam.
En yakınında.
Hatamın bedelini teninden uzakta olmakla ödüyorsam da teninin tenimde olmak istediğini biliyorum.
Tek Arzunun bedenimde olmak istediğini biliyorum.
Göğüsleri emmeden, kasıkları hissetmeden, kalçaları avuçlamadan zor geçiyor günler görüyorum.
inadın yüzünden uzak duruyorsun.
Elbet Bi gün geliceksin bedenime.
Eskisinden çok daha güzel olucaz.
Seni güzel yapıcam.
Sıcaklığını ve gücünü özledim.
Yumuşak başlayıp sert biten sevişmelerimizi özledim.
Birbirimize akışımızı hissetmeyi özledim.
Boşalma anındaki sıcak nefesinin yüzüme vuruşunu özledim.
Sabırla ve özlemle geliceğin günü bekliyorum.
ilk günkü heyecanla.
Odanın bir köşesinde biblo gibi duruyordu.
ilk olarak beyaz teninde hiç masum durmayan kırmızı ruju çekti dikkatimi.
Dudaklarını birbirine bastırıp gülümsedi.
Yanıma yaklaşmamıştı henüz. Üzerindekini bıraktı Bi köşeye.
O kısa geceliğin altından çıkan jartiyer iplerine baktım uzun uzun.
Kusursuz duran bacaklarına.
izledim Bi süre. Göğüslerine sanki hiç dokunmamışım, kalçalarını hiç kavramamışım, saçlarını hiç oksamamışım gibi Kocaman Bi arzu vardı içimde.
Sanki hiç dokunmayacaktım tenine.
Hiç bakmamıştım sanki teninin tadına.
Oysa orda duran benim kadınımdı.
Yıllardır benim olan, sadece benim olacak olan.
Bi süre daha izledim uzaktan. Uzun uzun baktım gözlerine, göğüs dekoltesine, uzun bacaklarına, kalçalarına. Ve tabiki o çok sevdiğim güzel ellerine.
Soğuk kış günü sıcak basmıştı.
Tşört yeticekti bu oda sıcaklığına.
Sonra yeşil koltuğa oturdum. Bacaklarımı açıp rahatça serildim. Önümde dikildi. Gülümsedi ve güzel miyim diye sordu. Evet desem ona haksızlık etmiş olacaktım. Muhtesem görünüyorsun dedim.
Hafif Bi müzik açtı. Bizi anlatan şarkılardan.
Önümde durup gözlerimin içine bakıp dans etti. Kalçaları o kadar güzeldi ki.
Nefesim kesildi.
Sonra birden bacaklarını açarak oturdu kucağıma.
Seviştik.
Uzun öpüşmelerle dolu gecen dakikalar. Aşk sözcükleri. Boynumu emdi uzun uzun.
Severdi boynumu da kokumu da.
Çok seviyorum kokunu Dedi yine.
Nasıl unuturum bunu bilmiyorum Dedi.
Unutma dedim. Unutamazsın.
Kucağımda süründü hiç durmadan. Yavaş yavaş.
Kalçalarını avuçlarken inliyordu.
Göğüslerini emziğimde kendinden geçmiş inleyen suratını gördükçe deliriyordum.
Sadece senin olmak istiyorum Dedi.
Beni kadının yap Dedi.
Yatağa geçtik.
Bugün çok yavaş gittik.
Kırılmayacağını biliyordum ama çok güzeldi ve herşeyi uzun tutmak istedim.
O inledi ve ben üstünde onun inleyişini izlerken bütün noktalarına dokundum.
Ruhunun ve bedeninin her noktasını ele geçirdiğim için güçlüydüm.
Boşaldık.
Sarıldı. Çok seviyorum diyip Arkasını döndü.
Kollarımla sardım ve yine en güzel sabaha uyanacağımızı düşünüp gözlerimi kapadım.
iyi geceler sevdiğim.
Sürülmeden önceki bakış ve sürüldükten sonraki bakış arasında dağlar oldugunu hissedince her yanınızda bir ısı hissedersiniz.
Mutluluk veren ve Mutlu edici Bi makyaj ürünü.
Gecelerinizin monotonlaşmaması için seksi giyinmenin yanında seksi Bi makyaj renk katacaktır.
Ateş, tutku, aşk, seks ve ruj. Hepsi kırmızıdır.
Beyaz bir tende olan kırmızı acıyı hissetmek gibi.
Aşk acıdır.
Kan rengi olan kırmızı da acıyı temsil eder.
Seks zevk veren Bi acıdır.
Beyaz teni kana buluyormuş gibi hissettirir.
Kırmızı geceler.
Avuca sığan bir göğüsse sorun teşkil etmeyecek kadın göğüsüdür.
Bundan sonraki seçenek göğüs ucu büyüklüğüdür.
Bi araştırmaya göre küçük göğüslü kadınlar büyük göğüslülere oranla göğüslerinden daha fazla haz alıyorlarmış. Haz alanlarının sıklığından dolayı.
Büyük ve dik göğüs ucunu partnerinizin ağzına verdiğinizde aldığı haz küçük göğüslü kadının en büyük destekçisi.
Göğüse dokunmasını, okşamasını, kavrayıp yalamasını, diliyle ucunu dimdik yaptığında ısırmasını bilen biri küçük göğüslü kadınını hazdan hazza koşturmuş olacaktır.
Bu dakikalardan sonra seksi doruklarda yaşayacak ve yaşatacaktır.
Küçük dik memenin tercih edilmesi şaşırtıcı olmayan ikilem.
Küçük memelere sahip kadınlar ilişki yaşamadan önce büyük memelere sahip olmak isterler.
Fakat yaşlandıkça, ilişki yaşadıkça zaten dolgunlaşmaya, irileşmeye başlayacaktır.
Sevdiğinin elleri, dudakları ve dili buna yardımcı olacaktır.
Hiç ilişki yaşamamış biri birkaç ay sonra kendisindeki farkı görecektir.
Kendini Daha seksi ve karşı koyulmaz hissedecek, seks hayatında partnerine daha istekli yaklaşacaktır.
Memelerin beğenilmemesi bir kadın için duyduğu en can yakan hakaret olarak kabul edilebilir.
Çünkü memelerin sevilmemesi kadına kendisinin sevilmediğini hissettirir.
Duygu sistemi çöker ve istediğiniz hiçbir şeyi alamazsınız.
Kadın için Sevişmenin %85'i memelerinin ilgilenilmesiyle güzel geçebilir.
Onların okşanması, sevildiğinin söylenmesi, emilmesi, onlarla vakit geçirilmesi kadına kadınlığını hissettirir.
Küçük ve dik, büyük ve sarkık.
Her neyse kadınınızı seviyorsanız memelerine iltifat edin.
Böylece isteğini üçe katlayın.
Herkese gösterilince kıymetini yitiren görüntü.
inine soktuğunuza verin dekoltenizi de kendinizi de.
O kadar özel ve güzel görünen bir şeyin sergilenmesi kalite kontrol etiketi gibi Bi nevi.
insanlar bu sayede kadını tanımlıyor.
Giyilecek yerler elbet vardır, olacaktır.
iş yerinde, sinemaya giderken, arkadaşlarla buluşurken giyilen dekolteye pek anlam veremiyorum.
Veriyorum da aslında söylemek istemedim.
Bu konu Neden bu kadar konuşuluyor?
Gercekten çekici ve cezbedici olduğu için.
Sokakta yanınızdan geçen insanlara çekici olmak isteyen Gönül rahatlığıyla giyebilir.
Bir kadını çekici kılan unsurlardan biri.
Belki onemli Bi kısmı ama sadece Bi unsurdur.
Sivri topukların çekiciliğinden bahsediyorum tabi.
Günümüzde spor ayakkabıların içlerine yerleştirilen ayakkabıları görmezden geliyorum.
Gerçekten görmek istemediğim için.
Sanırım 1.60 kızlarımız her gün uzun gözükebilsinler diye tasarlanmış.
Tişikkirlir tasarımcılar.
Sivri topuklu ayakkabıya gelince.
Harika bi duruşu ve cezbediciliği vardır.
Ayağı güzel gösteren başka Bi ayakkabı çeşidi yok sanırım.
Tabi ayağınızın da ince ve uzun şekilli olması gerekir.
Çok fazla kullanınca da ayağın güzel olan şeklini bozuyor diye biliyorum ben.
Olabildiğince özel günlerde kullanılmalı.
Ama kesinlikle kullanılmalı.
görünce beni şaşırtan başlık.
bahsediliyordu da bu kadar büyük görüldüğünü tahmin etmemiştim.
diğer burcun mensubu insanlar bu bebekleri nasıl yaptı?
yada nasıl seviştiler o vücutlarla?
akrepler 7/24 sevişirken diğer burcun mensupları tavla mı atıyorlar?
soyları tükenmesin diye bi çalışma başlatalım isterseniz.
herkes aşık olur seks yapar.
aşık olmadan seks yapar.
para karşılığı seks yapar.
para için seks yapar.
sadece akrep burçlarına mensup olan bi yaradılış ihtiyacı değil gibi geliyor.
bu ikilinin ilk burç konuşmaları şöyle geçebilir.
eğer birbirlerinin burçlarını yeni tanıyacaklarsa;
(koç)-cinselliğe önem veren burçtur bizimki, öğren bunları!
(akrep)-herhangi bir siteyi okumanı tavsiye ederim, bizimkiler kitabını yazmış diyorlar!
rerörörörö.
ilk tartışma.
kim daha seks sever kavgaları yaşanır ilk başlarda.
sonra ilişki yaşandıkça anlaşılır ki akrep'in cezbedici ruhu, koçun güçlü ve istekli ruhuyla savaşır.
yani sevişir.
koç akrep'in istekli, elde ettirici ve gizemli haline erirken, akrep koç'un istekli, elde eden, ruhunu okşayan, hapseden haline erir.
seksin doruklarını çok net yaşayan bu ikilinin kavgaları da aynı şiddette geçebilir.
koç sinirlenme konusunda ustalık sertifikalıdır.
korkusuz olduğundan aklına geldiğini dile getirmekten çekinmez.
karşısındaki yumuşacık bir insan olsa da(Ki DEĞiL) 'kan beynime sıçradı!' deyimi adı altında ağzına geleni söylemekten çekinmeyecektir.
koçu iyi tanıyan bir akrep ne yapar?
koçun sinir anında söylediklerinin kendi duygu ve düşüncelerinin uzaktan yakından alakası olmadığını adı gibi bilir.
ve susar.
belki 5 dakika, belki 1 saat sürecektir bu sinir. konusuna göre değişkenlik gösterir.
aklını kullanabilen akrep, düzgün üslubuyla, karşısındaki lider koçu yargılamadan, kendisinin rahatsızlığını dile getirecektir.
koçun muhteşem olduğunu bildiği birkaç özelliğini dile getirerek işe başlayabilir.
konuşmanın ilerisinde yine kendinden, duygularından bahsedebilir.
koç bunu anlayacak kadar zeki ve nezaketli biridir.
koç insanının siniri akrep insanının sabrına, koç insanının zekası akrep insanının çekiciliğine, koç insanının korkusuzluğu akrep insanının aşkına karşılık gelir.
zeka demişken, akrep'in zeka ölçer hali, koç'un çekiciliğe olan zaafına karşılık gelmiş olur.
iki tarafın birbirinin iyi tanımasıyla muhteşem bir seks hayatı, dolayısıyla işlerin, aşların yolunda gittiği bir yaşam yaşanmış olur.
not: güzel gündüzlerin sebebi her zaman o güzel gecelerdir.
Bi nevi 'kadınım' demek.
Gizemli olmayı seven insan hareketi.
O kelimenin anlamının dile geldikçe yittiğini düşünür ve duyguyu davranışa döküp sevdiğinin alnına yaklaştırır dudaklarını.
Hatta kimi Zaman öptükten sonra kollarıyla kendine çekip koynuna yaslatır sevdiğinin başını.
Bu da 'benimsin' in davranış hali.
Ortak yanlarından bahsedicem öncelikle. Tahmin edildiği gibi o kadar az ki, yazması uzun sürmez.
Bir insanın akrep yada Koç Burcu olduğu öğrenildiğinde Bi irkilme gözlemledim yıllardır.
Mimikleriyle belli ettiler; iğreti olduklarını, hayran olduklarını.
Güçten hoşlanan insanlardır çünkü. Hayatın her alanında var olan gücü fark edilebilir derecede severler.
Bu gücü belki karakterleri net oluşlarından diğer burçlara mensup insanlarımızca sevilmeyebilirler yada ilgi çekerler.
Şu cümleyi çok duyarız.
-ayh Koç Burcu canını seviyosan uzak dur!
-ayh akrep mi ımm uzak dur!
Farklarına gelicek olursak;
Koç iyi bir yöneticidir.
Egemendir.
Liderdir.
Patrondur.
itaat edilendir.
Tek bir göz hareketiyle istekleri pardon, emirleri, yerine getirilendir.
Gerçekten de iyi yöneticilere bakıldığında Koç burcu olmaları şaşırtıcı olmaz.
Akrep ise aklını iyi kullanır.
Duygusal olarak asla anılmazlar fakat bilindiği gibi su Burcuna mensup bir burçtur. Yani aşk yaşamındaki isteğinin galip gelmesi için aklını son derece iyi kullanacaktır.
Peki bu Nasıl yapılır?
Karşısındaki kişi analizle.
Karakterini, zaaflarını, boşluklarını, sahip olduğu ve değer verdiği tüm olguları çember yapıp analiz eder.
Peki bunu neden yapar?
Galip gelmek için.
Koçu yönetici olarak göstermektir birinci görevi.
Yönetmek ise ikinci görevi.
Asla yönetenin kendisi olduğunu hissettirmez. Aslında bakarsanız bunu ona söylese de koçu duygusal ve pasif görünen narin yapısı ve çekiciliğiyle o kadar alır ki içine (bedenine ve ruhuna) Koç lider yapısını hiç bir zaman kaybetmez.
Buna akrep de izin vermez çünkü başta belirttiğim gibi Koç kadar gücü seven bir burçtur.
Koç güçlü olmayı seviyorsa akrep güç görmeyi sever.
Belki bu sayede tamamlayıcı oluyorlar.
Diğer bir konu da gizem.
ikisinin de gizeme bayıldığı Bi gerçek.
Fazla konuşmayan Koç, iki kelimeyle akrep i yatağa serebilir.
Fazla konuşulmasından hoşlanmayan akrep, çekici görüntüsüyle koçu yatağa çağırabilir.
Seks hayatları, yukarıda belirttiğim konulardaki uyuma bağlı olmak kaydıyla 'muhteşem' sıfatına Nail olacak şekilde geçecektir.
Her geceleri ve o gecelere uyanılan sabahları bir öncekinden eşsiz ve tutkulu yaşanılacaktır.
Bunun nedenleri, uçlarda yaşamalarından.
Ya çok ya az, ya var ya yok, ya gel ya git!
Kıskanmıyorsa sevmiyordur insanlarıdırlar.
Akrep kıskanılmaktan Koç sahiplenmekten kendini alamaz. Ve o gece vücutlarını birbirine değdiği andan itibaren her saniye başka bir hayat yaşıyormuş gibi hissedeceklerdir.
O her saniyenin biri için hayatlarından çok tavizler verirler.
Çünkü 'ben öyle birini sevdim ki, bir nevi intihardı, ben öyle birini sevdim ki, balı ve zehiri vardı.'
Demekten kendilerini alamayacaklar.
tüm ödülleri silip süpürmüş müzikal ve dram yüklü bir film.
sanatın müzik alanıyla beyaz perdeyi birleştiren filmler çok yapılmıyor yazık ki.
birkaç kelime söylemeden geçmeyeceğim tabi.
müzik; zaten var olan muhteşem sanat dallarını yüceleştiriyor gibi geliyor.
müzikal tiyatro oyunları ve filmlerden bahsediyorum.
filmin tüm soundtrackları ve film müziklerini koleksiyonuma eklemeden çıkmadım salondan.
shazam iyiki varsın hehe.
-----spoiler-----
aşkın yanında güvenin önemini vurguluyor film.
kadın ve adam.
ikisi de kendi hayatlarında aldıkları kararlarda, işlerde birbirlerinin destekçisi.
iş başarılarında birbirlerini kolluyorlar, sıfırdan başlayacakları halde.
sonra bir gün, uzak mesafeler giriyor araya.
o 'güven' kelimesinin gerçekliğini filmin son 15 dakikasında -5 years later- yazısından sonra anlıyorsunuz.
yine kaybeden aşk, kazanan müzik oluyor.
-----spoiler-----
müziği benimsemeyenlerin ilk 10 dakikada salondan çıkacağına eminim.
ömürlerini melodilere adamışların mutlaka izlemesi gereken film.